Davutoğlu vicdan muhasebesi yapıyor mu?

img
Davutoğlu vicdan muhasebesi yapıyor mu? YDH

YDH Suriye Temsilcisi Mehmet Serim, Şam kırsalındaki Adra’ya yönelik saldırının ayrıntılarını yazdı.




Önceki yazımızda Cenevre 2’ye doğru savaşın daha da yoğunlaşmasının beklendiğini belirtmiştik. Son günlerde yaşanan patlamalar, saldırılar, katliamlar bunun tezahürleri. Cenevre 2 yaklaştıkça başka saldırılar da olabilir.

Özellikle ABD’nin BM’deki sözcüleri bugünlerde insani duruma olan hassasiyetlerini yeniden dile getirmeye başladılar.

İnsanı yardım / ‘öldürücü olmayan silah yardımı’ adı altında terör çetelerine roketatar gönderdiği son ‘hırsızlıkla’ ortaya çıkan ABD, Hürriyet gazetesinde Tolga Tanış’ın haberine göre[1] (Tanış’ın bu ve önceki yazısı mutlaka okunmalı) sadece geçtiğimiz Haziran’dan bu yana Suriye’ye 47 ton silah gönderdiği belgelenen AKP ve Suriye’deki terörü açıkça beslediğini gizlemeyen Suudi Arabistan ise insani dramın, yeni senaryoları hayata geçirecek olgunluğa erişmesi için çaba sarf ediyor.

Adra katliamı bu çabaların adımlarından biri.

Adra Katliamı

Adra başkent Şam’ı Humus’a bağlayan otoyola yakın bir yerde, Şam’a yaklaşık 20–25 km uzaklıkta. İdari olarak Şam Kırsalı İli’ne bağlı.

Batısında Duma, güney batısında Şifoniye, güneyinde Mida, doğusunda Dumeyr ve kuzeyinde Kuteyfiye bulunuyor. Bu bölgelerin hepsi daha önce çatışmalara ve ordunun operasyonlarına sahne olmuştu.

Adra üç bölüme ayrılıyor: Yaklaşık 2 bin işyeri / tesisin bulunduğu sanayi şehri, Adra Beled (merkez) ve Adra el-Ummaliye. (katliamın olduğu yer)

Daha önce selefi teröristlerin saldırısına maruz kalan sahabe Hucr Bin Adiyy gibi İslam büyüklerinin kabirlerini de barındıran Adra’da büyük bir elektrik santralı ve büyük bir hapishane de var.

Bu hapishanede daha çok adi suçlardan mahkum olanlar kalıyor. İsyan sürecindeki durumu bilmiyoruz; ancak buraya siyasi mahkum getirilmiyordu.

Diğer yandan Suriye ordusunun 140. tugayı da Adra bölgesinde. Adra’nın yukarıda saydığımız komşuları daha önce şiddetli çatışmalara sahne olmuştu. Suriye ordusu geçtiğimiz yaz aylarında güneydeki Uteybiye’den başlayarak kuzey doğuya ilerlemiş ve Adra’nın doğusunda yer alan Dumeyr’e ulaşarak Doğu Guta’yı kuşatma altına almıştı.

Şam – Humus karayolunda ise ordu birliklerinin (en önemlisi Bağdat Köprüsü olmak üzere) çeşitli yerlerde kontrol noktaları var. Bağdat Köprüsü kontrol noktası Sam’a girişte ana kontrol noktası.

Doğrudan siviller hedef alındı

Kalamun’dan Şam’a doğru ilerlendiğinde dağlık bölge geçildikten sonra Adra’yı da içine alan düzlükler başlar. Suriye ordusu Kalamun’da teröristlere karşı başarı sağladıktan sonra bunların bir kısmı güneye kaçtı.

Silahlı gruplar koordine halde buralardan, güneyden ve batıda Duma’dan Adra’ya girdiler.

Askeri tesisler, kontrol noktaları değil doğrudan sivillerin ikamet ettiği Adra el-Ummaliye adı verilen binlerce konutu barındıran sitelere girdiler.

Amaç ne olabilir?

Cenevre yaklaştıkça Suudi Arabistan bağlantılı örgütlerin kazanım elde edebilmek için saldırılarını yoğunlaştıracağı, bombalı eylemlerin, katliamların olacağı bekleniyordu.

Gelişmelere göre bu saldırının amaçları aşağıdaki şıklardan biri, birkaçı ya da hepsi olabilir:

1) Doğu Guta’da ordunun kuşatmasını kırarak Şam’a bir giriş denemesi daha yapmak.

Adra’ya saldıranlar, saldırı sonrası ordunun Adra’yı kurtarmak için birliklerini buraya doğru kaydıracağını ve ardından güneydeki kuşatmanın zayıflayacağını hesapladılar. Sonrasında Şam’a doğru ilerlemeye çalışacaklardı.

2) Suud hanedanı karşıtı filmin intikamını almak

Suudi Arabistan “Kumların (çölün) Kralı” filminden büyük rahatsızlık duydu. Şam’daki “Four Seasons” otelini Suriye’ye hediye eden Prens Velid Bin Talal devreye sokuldu. Ancak daha önce “Suudi Arabistan ile (ucu) açık bir savaş halindeyiz” diyen Suriye Cumhurbaşkanı Beşsar el-Esad filmin gösterilmesine engel olmadı (ya da karar devletin olduğu için bu kararından vazgeçmedi).

3) Katliam yaparak son BM raporunda adı savaş suçları işleyenler ile geçen Beşsar Esad’a biraz daha baskı oluşturmak.

4) Cenevre öncesi Adra’nın getireceği kaos ile birlikte Şam’a doğru çatışmaları kaydırarak masaya daha güçlü oturmak.

5) Bir kez daha mezhepler arası savaş çıkarmaya çalışmak.

Bender Bin Sultan durdurulamıyor

ABD, Rusya karşısında Suriye savaşını kaybetmeye başladığını anlayınca istemeden Cenevre 2’nin yapılmasını kabul etmişti.

Ancak bu kabullenme ABD’nin mücadeleden vazgeçtiği anlamına gelmiyor. Zaten ABD mücadeleden vazgeçmiş olsa da bölgedeki müttefikleri ile oluşturduğu kan koalisyonunun başlattığı bu süreci bitirmek artık kendi elinde değil.

Nitekim Suudi Arabistan’ı “Esad’ı devirme kararlılığından vazgeçirememesi” bunu doğruluyor.

Birçok ülke artık Suriye konusunda faaliyetlerini azaltmış olsa da Suudi Arabistan ve dizginlenemeyen İstihbarat Şefi Bender Bin Sultan geri adım atmıyor.

Suudi Arabistan, kiralık katillerine desteğini daha da arttırarak Cenevre 2’yi de, zayıf da olsa olası bir barış ortamını da sabote ediyor.

Bender Bin Sultan, bir süredir ‘ses getirecek’ yeni eylemlerin peşindeydi. “Adamı” Ceyşu’l- İslam Örgütünün Lideri Zehran Alluş saldırıyı tasarlayan ve idare eden isim. Saldırıya el-Nusra da katıldı.

Fırın çalışanlarını diri diri yaktılar

Aşağıda yer alan bilgiler benim bizzat tanıdığım ve halen Adra’da mahsur kalan birinin (biri gazeteci olan) yakınlarına anlattıklarından ve diğer (açık) kaynaklardan aldığım bilgiler:

Saldırı 11 Aralık çarşamba sabahına doğru gece saat 02:00 gibi başladı.

Adra’da Duma ve diğer Guta bölgelerinden göçmüş binlerce insan yaşıyor.

Silahlı teröristlerin girmesinden önce bu göçmenler arasındaki hücreler harekete geçti. Bu kişiler silah barındıramadığı için satır ve bıçaklarla saldırıya geçtiler.

İlk olarak bütün Adra’ya ekmek sağlayan fırın hedef alındı. Burada çalışan işçilerden (bir iddiaya göre aynı köy ve mezhepten) 17 kişi diri diri fırına atılarak yakıldı. İşçilerin bir kısmı ise rehin alındı.

Aynı anda Duma taraflarından sayıları 2500–3000 olarak tahmin edilen teröristler meskenlere sızdılar. Bu kişilerin arasında yaklaşık 1000 Suudi Arabistanlı terörist olduğu sanılıyor.

Adra’da yaşayanlar kimin hangi mezhepten, hangi köyden ve devlet yanlısı / ya da aynı mezhepten olsa da kendileri gibi düşünen olup olmadığını da biliyordu doğal olarak. Hazırlığı daha önceden belli olan saldırı öncesinde isim ve adresleri (konutları) içeren listeler hazırlanmıştı.

İçeridekilerin de yardımı ile bu listelere göre evlere girmeye başladılar.

Herkesi her apartmanın ardiye olarak kullanılan bodrum katına indirerek kimlik kontrolü yaptılar ve kimliğe göre katletmeye başladılar.

Kadınlar da dahil bir kısım insanı rehine olarak alıp kaçırdılar. Çoğu Alevi olduğu sanılan 122 kadının Guta tarafına kaçırıldığı iddia ediliyor.

Tecavüz ve kesilmekten korunmak için kendini öldürenler oldu

Teröristler Suriye’de daha önce birçok katliam ya da olayda eşlerinin önünde kadınlara tecavüz etti, çocuklar ebeveynlerinin gözü önünde ya da anne babalar çocuklarının gözü önünde kesildi.

Bu nedenle artık güvenlik güçleri mensupları özellikle kırsalda yalnız oldukları zaman yanlarında el bombaları ile dolaşıyorlar. Çünkü ele geçmeleri halinde kafalarının kesilmesi, tecavüz, canlıyken vücudun kesici aletler ile parçalanması neredeyse kaçınılmaz bir durum. Bu kişiler ‘son çare olarak’ teröristlerin eline geçmek yerine kendilerini patlatıyor.

Adra’da da bizim bildiğimiz bu şekilde üç vaka var. Üç subay, evlerine silahlılar girdikten sonra silahlı teröristlerin eline geçmemek için evlerindeki el bombalarını patlatarak aileleri ile birlikte kendilerini ve içeride olanları yok ettiler.

Silahlı teröristler gelmeden önce satır ve bıçaklar ile öldürülenlerin sayısının 35 öldüğü tahmin ediliyor. İlk bir saatte öldürülenlerin toplam sayısı ise yine tahminlere göre 80’in üzerinde.

Baskında toplam kaç kişinin öldürüldüğü bilinmiyor; ancak sayının 200’un üzerinde olduğu tahmin ediliyor.

Yukarıda bahsettiğim kişi de dahil katliamdan kurtulan birçok kişi ise halen mahsur. Bu kişi son telefon görüşmesinde sokakların boş olduğunu ve durumun Adra genelinde nasıl olduğunu bilmediğini, yakınlarının kendisini aramamasını ses çıkarmamaya çalıştıklarını anlattı.

Ordu girmekte zorlandı

Adra’ya baskın haberi Çarşamba sabahı 10:00 gibi yayıldı. Yukarıda değindiğimiz gibi ordunun çevredeki birliklerini Adra’ya kaydırması da amaçlanmıştı; ancak ordu buradaki birliklerin pozisyonunu korudu ve Kalamun bölgesine yakın birliklerden kaydırma yaptı.

Bu da ordunun Adra’ya geç girmesine neden oldu.

Ordu ilk denemesinde içeri giremedi; çünkü keskin nişancılar baskının başında yüksek binaların bazılarına konuşlanmıştı.

Ordunun ilk giriş denemesinde iki tank etkisiz hale getirildi. Ordu bunun üzerine Adra çevresini sardı ve beklemeye başladı.

İkinci denemede yüksek birkaç apartman ele geçirildi. Belli bloklar şu anda ordunun elinde ve çok sayıda terörist öldürüldü. Halen çatışmalar devam ediyor.

Şam - Humus otoyolunun Adra karşısına düşen kısmı ise keskin nişancıların otomobilleri hedef alması nedeniyle kapalı durumda.

Zubi’nin açıklamaları

Suriye yönetimi bugüne kadar öncelikle Alevileri, Hıristiyanları ve yönetim yanlısı ya da yönetim yanlısı olmasa da ılımlı Sünnileri hedef alan bu tür katliamlar sonrası kullandığı söylemini bu katliam sonrasında da sürdürdü.

Artık Suriye’de herkes bu tür katliamlarda hedeflerden birinin mezhep savaşı çıkarmak olduğunu biliyor.

Bu nedenle savaşı Alevi – Sünni – Hıristiyan savaşı olarak değil; ılımlı / laik – selefi / anti laik savaşı olarak görüyor. Yaşanan tüm acılara rağmen bu katliam sonrasında verilen mesaj gibi Alevisi, Sünnisi, Hıristiyanıyla Suriye halkı mezhep savaşına izin vermeyeceğini vurguluyor.

Suriye Enformasyon Bakanı İmran el-Zubi’nin Bender Bin Sultan ve içerideki işbirlikçi katillerinin yaptığı bu katliam sonrası yaptığı açıklama da bunun göstergesi: Bu katliam belli bir mezhebi değil tüm Suriye halkını hedef almıştır.

Olan Suriye halkına oluyor. Bu savaş Suriye halkının savaşı değil.

Dışişleri Dakanı Ahmet Davutoğlu, “… ve her gün sabah namazında muhasebe yapıyorum. Yanlış mı yapıyoruz, doğru mu yapıyoruz diye. Ve dua ediyorum” demişti.

Suriye’de Sünni, Alevi, Hıristiyan, çocuk, kadın ayrımı yapmadan katliam yapan, kadınlara tecavüz eden, çocukların kafasını kesen, sabah namazının rekat sayısını kendi kafasına göre değiştirenler de namaz kılıyor, ardından “Allahu ekber” nidalarıyla eylemlerini gerçekleştiriyorlar.

Her bilim / çalışma / fikrin değeri ortaya çıkardığı sonuçlar ile ölçülür. Davutoğlu şimdi ne düşünüyor acaba? Ne düşündüğü ortada!

 

 

[1]http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25361801.asp