İşgalden, acil çekilmeye ABD tek taraflılığı ve Irak yol haritası

Görünen o ki ABD’nin Irak konusunda şöyle bir yol haritası bulunuyor: 1-Uluslar arası toplumu Irak sorununa ortak etmek. Bağdat Konferansı buna ilişkin önemli bir başlangıç olarak gözüküyor. 2-İyad Allavi oluşumunu iktidara taşıyarak, Irak’ı İran’ın adamlarına bırakmadığını hem kendi kamuoyuna hem de Arap müttefiklerine göstermek. 3-Acil çekilmeyi hayata geçirmek.

Dış politika alanındaki adımlarını uluslar arası kurumlar ve konvansiyonlar çerçevesinde sınırlamak ve kararlarını çok taraflılığa riayet ederek almak devletlerin saygınlığının en nesnel ölçütlerinden biriydi.

 

Uluslar arası kurum ve konvansiyonları tanımayan, kararlarını tek taraflı olarak alan devletlerle ilgili kullanılan “Haydut devlet” nitelemesi, bu yönüyle son derece haklı gözüküyor. 

 

11 Eylül saldırılarının ardından “dünya ya bizden yana olacaktır, ya da bize karşı” diyen ABD Başkanı Bush, tüm dünyanın altı yıl boyunca tanık olacağı doktrininin en belirgin yanı olan tek taraflılık prensibini ortaya koydu.

 

ABD, Bush doktrini ile 2001’den itibaren tek taraflılık ilkesi doğrultusunda birçok adım attı:

 

ABM[1] anlaşmasından çekildi. Zararlı gazların üretiminin azaltılmasını öngören Kyoto Sözleşmesi’ni imzalamadı.

 

CTBT[2] anlaşmasını senatonun onaylamamasını gerekçe göstererek kabul etmeyeceğini açıkladı. Çocuk hakları konvansiyonunu reddetti.

 

Biyolojik silahların önlenmesini öngören konvansiyon sürecini baltaladı ve uygulanamaz hale getirdi.

 

CWC[3] konvansiyonunun uygulanmasını, ulusal güvenliği ile bağdaşmadığı gerekçesiyle engelledi.

 

Uluslar arası Ceza Mahkemesi ile ilgili olarak tüm ülkelerin tepkisini çeken ayrıcalıklar dayattı ve Amerikalıların bu mahkemede yargılanmamasını ön şart olarak koydu.

 

2003 yılında BM Güvenlik Konseyi iradesine rağmen Irak’ın işgal edilmesi ise ABD tek taraflılığının en büyük adımı oldu.

 

Irak’ı tek taraflı bir kararla işgal eden ABD, Irak’taki siyasi yapıyı da tek taraflı olarak belirleme yönünde açık bir tutum ortaya koydu. Jay Garner ve Paul Bremer yönetimlerinin ardından atanan İyad Allavi kabinesi, ABD’nin Irak’ta görmek istediği hükümet modeliydi.

 

Fakat Irak halkı, 30 Ocak 2005’te başlayan siyasal süreçlerde ABD’nin görmek istemediği bir hükümet modelini tercih etti.

 

Irak halkının 15 Aralık seçimlerinde yaptığı siyasi tercih, aslında sadece ABD’nin değil, bölgedeki ABD müttefiki ülkelerin de rahatsızlığına sebep olmuştu. Bu yönüyle Irak’taki siyasal süreçlerin ABD’nin Irak konusundaki tek taraflılığında ilk kırılmayı yarattığı söylenebilir.

 

Binaenaleyh Irak’ı tek taraflı bir kararla işgal eden ABD, Irak’taki siyasi sürecin sonuçlarının ortaya çıkmasından itibaren, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi İran nüfuzunu gerekçe göstererek Irak’taki siyasi yapıya itiraz eden müttefik ülkelerle, Irak konusunda “çok taraflı” ilişkiler geliştirmeye başladı.

 

Irak’taki demokratik süreçlerin İran lehine yarattığı siyasal yapı hem ABD hem de bölgedeki müttefikleri açısından stratejik bir krizdi ve kısa vadede çözülmesi mümkün gözükmeyen bu krizin zamana yayılarak yönetilmesi öngörüldü.

 

Krizi oluşturan siyasal yapının yönetilebilir olması, karar almakta ve uygulamakta zorlanan müdahalelere açık zayıf bir hükümetle mümkün olabilirdi. Nitekim 15 Aralık seçimlerinden sonra bu niteliklere uygun bir ulusal uzlaşma hükümeti kuruldu. Kaldı ki ulusal uzlaşma hükümetinin kurulması, Irak toplumsal dokusunun hassas etnik ve mezhebi yapısından dolayı bir zorunluluk olarak da ortaya çıkmıştı.    

 

ABD açısından Irak’ta kabul edilebilir bir yönetimin oluşturulabilmesi için, asgari şart askeri varlığını izah edebileceği meşru bir gerekçeydi.

 

Irak savaşını Saddam rejiminin kitle imha silahları üretmesi, uluslar arası teröre destek vermesi ve diktatör niteliği ile gerekçelendiren ABD’nin, eski rejimi değiştiren ve siyasal süreçlerini tamamlayan Irak’ta hâlâ kalmaya devam etmesini meşru kılacak gerekçeler, bölgedeki müttefikleri tarafından yaratıldı.

 

Jay Garner, Paul Bremer ve ABD tarafından atanan Allavi kabinesi döneminde tahammül edilebilir boyutlardaki şiddet olaylarının siyasi süreçlerin ülkedeki siyasi yapıyı şekillendirmeye başlamasıyla birlikte “iç savaş” diye nitelendirilen boyutlara vardırılmasında ABD’nin bölgedeki müttefiklerinin belirleyici bir rolü oldu.

 

ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük askeri üslerinin bulunduğu Katar’dan yayın yapan medya organları, Irak’taki ulusal uzlaşma hükümetini “ABD kuklası” diye niteleyen “direniş”in propaganda aygıtı rolü oynadı.

 

Tüm etnik ve mezhebi kesimlerin ve tüm siyasi akımların temsil edildiği ulusal uzlaşma hükümeti ve parlamento, sadece belli bir kesimin hükümeti veya parlamentosu olarak yansıtıldı. ABD’nin geleneksel olarak bölgedeki en yakın müttefikleri; medya, dini ve akademik bürokrasi kanallarıyla mezhebi gerilimleri tırmandırdı.

 

Elbette Şeyh Yusuf el-Kardavi, Katar’daki el-Cezire televizyonunda yaptığı “Şeriat ve Hayat” programında Irak’ta yaşanan mezhep çatışmalarından dolayı İran’ı suçlarken konuştuğu stüdyo ile ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük lojistik üssü arasındaki mesafenin birkaç kilometreden ibaret olduğunu biliyordu. Yine yayınladıkları fetvayla dünyadaki tüm Sünnileri, Irak’taki Şiilere karşı cihada çağıran 38 Suudi Arabistanlı âlim de Riyad Washington ilişkisinden habersiz değildi.

 

Her halükarda mevcut durum itibariyle ABD siyasal süreçlerini tamamlayan Irak’taki askeri varlığını meşru gösterebilecek bir gerekçeye sahip bulunuyor ve Arap dünyası Irak’ta barışı ve istikrarı sağlamayı başaracak mevcut hükümettense Irak’ta “iç savaş” gerekçesiyle kalmayı sürdüren ABD’yi tercih ediyor.

 

Bununla birlikte ABD’de de bu krizi daha fazla yönetebilecek takat kalmadığı anlaşılıyor. El-Salvador tecrübesi doğrultusunda acil çekilme planını ciddi bir şekilde düşünen ABD’nin muhtemelen yakın vadede oynayacağı en önemli koz, Birleşik Irak İttifakı’nı parçalayarak İyad Allavi liderliğinde yeni bir hükümet kurmaya çalışmak olarak gözüküyor.

 

BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi ve bölge ülkelerinin katılımıyla Bağdat’ta düzenlenen uluslar arası konferans, ABD’nin Irak konusundaki tek taraflı tutumunun iflas ettiğini itiraf etmesi olarak değerlendiriliyor.

 

Parlamentoda 15 sandalyeyle temsil edilen Fazilet Partisi’nin Birleşik Irak İttifakı’ndan ayrılması, İyad Allavi’nin parlamentodaki en büyük Sünni grup olan Adnan Duleymi liderliğindeki Irak Uzlaşma Cephesi ve mezhep kışkırtıcısı yayınlarıyla bilinen ez-Zavra kanalının sahibi Mişan el-Cuburi ile ittifak kuracağını açıklaması dikkatle izlenmesi gereken gelişmeler olarak gözüküyor.

 

Binaenaleyh, Allavi’nin yeni kuracağı ittifaka Kürt İttifakı’nı da katma çabasına en önemli destek Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz’den geldi. Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani’yi ülkesine davet eden Kral Abdullah’ın Allavi ile Barzani’yi Riyad’da buluşturması Kürt İttifakı’nı Allavi listesine katmaya yetecek mi bilinmez; ama ABD’nin Bağdat Büyükelçisi Zalmay Halilzad’ın ikna çabalarına rağmen Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin bu teklife sıcak bakmadığı bildiriliyor.

 

Görünen o ki ABD’nin Irak konusunda şöyle bir yol haritası bulunuyor:

1-Uluslar arası toplumu Irak sorununa ortak etmek. Bağdat Konferansı buna ilişkin önemli bir başlangıç olarak gözüküyor.

2-İyad Allavi oluşumunu iktidara taşıyarak, Irak’ı İran’ın adamlarına bırakmadığını hem kendi kamuoyuna hem de Arap müttefiklerine göstermek.

3-Acil çekilmeyi hayata geçirmek.

 



[1] 1972 Tarihli Anti Balistik Füze sistemlerini sınırlayan anlaşma

[2] Nükleer Silah denemelerini önleyen anlaşma

[3] Kimyasal silahların önlenmesi anlaşması



Makaleler

Güncel