Suriye’de siyasi çözüme ABD’den silahlı destek

Amerika, Şam yönetimine karşı siyasi çözüm tarafı olarak kullanacağı kendi vekillerini silahlandırarak cihatçılara karşı güçlendirmek istiyor.

 

ABD’de Suriye sorununun siyasi yollarla çözümünü vurgulayan John Kerry dışişleri bakanlığına, İran’ın nükleer programının diplomasi yoluyla çözümünü savunan Chuck Hagel ise savunma bakanlığı görevine atandı.

Amerikan yönetiminde tüm dünyayı etkileyen bu iki bakanlığa uluslar arası konularda “çok taraflılık” ve “diyalog” vurguları yapan iki ismin getirilmesi, Washington’un Bush doktrininden tevarüs eden “tek taraflılık” ve güç kullanarak sonuç alma yöntemlerinde ciddi bir değişikliğe gitmekte olduğuna işaret ediyor.

Pratikte henüz hiçbir tezahürü görülmemesine rağmen “değişim” vaadi Nobel’le ödüllendirilen ABD Başkanı Barack Obama, ilk hükümet döneminde bu vaadiyle pek de uyumlu gözükmeyen bir dış politika ve savunma ekibi kurdu veya kurmak zorunda kaldı.

Ortadoğu’da Cumhuriyetçi-Demokrat farkı

Nitekim Obama yönetiminin ilk döneminde Ortadoğu bölgesiyle ilgili politikalarda söylem düzeyinde dahi ciddi bir değişim gözlenmedi.

İsrail’in güvenliğinin ABD’nin Ortadoğu politikasının kırmızıçizgisi olduğu ortadayken, Bush yönetimi Washington’un Ortadoğu politikasındaki kırmızıçizgisini, İsrail’deki en aşırı ve radikal kesimlerin talepleriyle eşitlemişti.

Obama yönetimi, ilk döneminde bunu değiştirecek hiçbir adım atmadı. “Ortadoğu Barışı” konusunda Bush’un Annapolis konferansı düzeyinde bile bir adım atmayan Obama yönetimi, İsrail-Filistin müzakerelerinin kesilmesine sebep teşkil eden yerleşke inşaatları konusunda Netanyahu ve Lieberman’ın yanında yer almayı sürdürdü.

Filistin’in demokratik yollarla seçilmiş yasal hükümetini tanımadı, Gazze’ye uygulanan ablukayı destekledi.  

Bush yönetiminin “şer ekseni” ilan ettiği İran’a müttefikleriyle birlikte ağır ekonomik ve siyasi yaptırımlar uyguladı, nükleer programından ötürü “her türlü seçenek masada”[1] söylemiyle saldırı tehditlerini sürdürdü.

Bush döneminde Lübnan ve Filistin direnişini yalnızlaştırmak amacıyla Suriye’yi hedef alan 1559, 1636, 1757 sayılı BM kararlarına Fransa ile birlikte öncülük eden Amerika, Obama yönetimi döneminde de Suriye karşıtı koalisyonu Türk ve Arap ortaklarıyla da genişleterek Suriye devrimine liderlik etti.

Irak’taki işgalin sona erdirilmesi, Obama yönetimini, bölgesel politikalar bakımından Bush yönetiminden farklı kılan bir adım olarak gözükse de Obama yönetiminin Irak’tan çekilme kararı, aslında Bush yönetiminin Bağdat’la müzakerelerine başladığı anlaşmanın belli bir takvim çerçevesinde uygulanmasından ibaretti.

İkinci Obama hükümeti ve Ortadoğu politikalarında değişim ihtimali

Beyaz Saray’ın Suriye’deki muhalif gruplara “ölümcül olmayan yardımlar” yaptıklarını iddia etmesine rağmen, Suriye’deki grupların silahlandırılmasını desteklediklerini açıklamak zorunda kalan Leon Panetta[2] ile silahlandırma önerisini hazırlayan Hillary Clinton’un Obama’nın ikinci kabinesinde yer almaması Washington’un başta Suriye olmak üzere bölgesel politikalarını değiştireceği anlamına mı geliyor?

Yeni Dışişleri Bakanı John Kerry ile yeni Savunma Bakanı Chuck Hagel’in yaptıkları açıklamalar, bu yönde bir değişim işareti verse de halen pratikte cereyan eden gelişmeler, değişim beklentisi konusunda ihtiyatlı olunması gerektiğini ortaya koyuyor.

Örneğin Amerika’da Suriye sorununun siyasi yollarla çözülmesi gerektiğini söyleyen ilk kişi olan John Kerry, henüz somut bir siyasi çözüm formülü ortaya koymuş değil.

Kerry’nin “siyasi çözüm” derken Rusya’nın sürekli olarak vurguladığı Cenevre mutabakatı çerçevesinde bir siyasi geçiş formülünü mü kastettiğini ya da kendisinin bundan farklı yeni bir plan mı önereceğini muhtemelen geçtiğimiz hafta İngiltere ile başlatıp önümüzdeki hafta Katar’la sonlandıracağı 9 ülkeyi kapsayan görüşmelerinin sonunda öğrenebileceğiz.

Amerika’nın siyasi çözüm kavramını kullanmaya başlaması, Suriye krizinin çözümü ile ilgili olarak ciddi bir pozisyon değişikliğine işaret ediyor. Siyasi çözüm kavramının bu pozisyon değişikliğindeki anlam değerinin kavranması için ise konuyla ilgili tarafların sorunu nasıl tanımladığının ve çözüm olarak neyi önerdiğinin hatırlanması gerekiyor.

Suriye iç sorunu ne zaman ve kim tarafından uluslar arası sorun haline getirildi?

Uluslar arası bir soruna dönüştürülen Suriye kriziyle ilgili tarafların soruna ilişkin yaptıkları tanım, öngördüğü çözüm şekli ve tüm moral değerleri araçsallaştıran propaganda yöntemleri bakımından Soğuk Savaş dönemindekinden çok daha karmaşık bir kutuplaşma yaratıyor.

Tarafların sorunun tanımına ve önerdikleri çözüm yoluna ve kullandığı araçlara geçmeden önce Suriye’deki iç sorunun ne zaman ve nasıl uluslar arası bir mesele haline getirildiğini hatırlamakta yarar var.

Ülkeyi yarım asır boyunca olağanüstü hal uygulamalarıyla yöneten Şam yönetimi, 18 Mart 2011’den itibaren ilk kez açıkça dile getirilmeye başlanan değişim talepleriyle karşılaştı. Değişim taleplerini başlangıçta olağanüstü hal yöntemleriyle güvenlik eksenli politikalarla bastırmayı deneyen yönetim, değişim talebinin 2000’li yılların başında olduğu gibi sadece içerideki bir grup aydın ve politikacıyla sınırlı olmadığını bir ay içinde fark etti.

Bu yüzden 19 Nisan’da olağanüstü hali kaldırdı[3] ve değişim taleplerini ülkenin ve sistemin güvenliği çerçevesinde karşılamaya yönelik bir kriz yönetimi politikası izlemeye ve reform adımları atmaya başladı.

Diasporadaki muhalif aydınların uluslar arası kamuoyunu harekete geçirmeye yönelik propaganda çalışmaları ve konferansları olduysa da Suriye sorununa devlet düzeyinde ilk kez doğrudan taraf olan ülke Türkiye oldu.

31 Mayıs- 3 Haziran arasında diasporadaki muhalif kesimleri Antalya’da bir araya getirerek örgütlemeye çalışan Türkiye[4], Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ifadesiyle “ikili angajman, Arap Birliği ile hareket etmek, BM’ye gitmek ve Dostlar grubunu kurmak” şeklindeki dört aşamalı bir “stratejik plan”la[5] Suriye iç sorununun uluslar arası bir mesele haline gelmesine öncülük etti.

Suriye sorununa ilişkin tanımlar ve çözüm önerileri

Davutoğlu’nun dört aşamalı planı sayesinde aşamalı olarak bir iç sorun olmaktan çıkıp uluslar arası bir krize dönüşen Suriye’deki bunalımla ilgili iki ana tanım ve çözüm önerisi söz konusu.

1- Davutoğlu’nun kuruluşuna öncülük ettiği ve geçtiğimiz yılın şubat ayından itibaren “Suriye’nin Dostları” adını kullanan ABD, AB, Körfez ülkeleri ve Türkiye, Suriye’de yaşanan sorunu “Diktatör Beşşar Esed’in halkın demokratik değişim taleplerini şiddet kullanarak bastırmaya çalışması” olarak tanımlıyor.

Beşşar Esed yönetiminin devrilmesini ve yeni yönetimin kendileri tarafından örgütlenen muhalif gruplar tarafından belirlenmesini “çözüm” yolu olarak sunan Dostlar grubu, bu çözüme ulaşmak için ekonomik ve siyasi yaptırımdan, muhaliflerin silahlandırılmasına ve iç savaşa kadar her türlü aracı kullanmakta sakınca görmedi.

2- Şam yönetiminin geleneksel müttefikleri olan Rusya, İran ve Çin ise Suriye’de yaşanan sorunu “demokratik talepleri olan muhaliflerle bu talepleri karşılamakta yetersiz kalmakla suçlanan yönetim arasında yaşanan bir iç sorun” olarak tanımlıyor ve bu iç sorunun üçüncü bir tarafın müdahalesi veya dayatması olmaksızın yönetimle muhalifler arasındaki diyalogla çözülmesini öneriyor.

Dostlar grubu, Suriye’ye uluslar arası müdahale öngören kararı BM’deki vetosuyla önleyen Rusya ile Çin’i ve Suriye ile olan geleneksel stratejik ittifakını sürdüren İran’ı “Suriye’deki diktatör rejimi” destekleyen ve çözümü engelleyen güçler olarak suçluyor.

Dostlar’ın “çözüm” adımları

Dostlar grubu, Suriye ile ilgili öngördüğü çözüme, yani yönetimi devirmeye yönelik olarak şu adımları attı:

1- Suriye Arap Birliği üyeliğinden çıkarılarak yalnızlaştırıldı.

2- ABD, AB, Arap ülkeleri ve Türkiye tarafından ekonomik ve siyasi ambargo altına alındı.

3- Siyasi muhalifler örgütlendi, silahlı gruplar silah ve militan bakımından desteklendi.

4- 18 Temmuz’dan itibaren açıkça yürürlüğe konan vekalet savaşı, çözüm götürücü nihai araç olarak benimsendi.

Dostlar grubunun kullandığı tüm araçlara rağmen ikinci yılını doldurmak üzere olan Suriye sorununda öngördüğü “çözüm”den hala çok uzak olması ve sahadaki nüfuzu gittikçe artan “cihatçı” varlığı, Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry’yi “Dostlar”ın geleneksel söyleminden farklı olarak “siyasi çözüme” yönelten etkenler olarak gözüküyor.

Kerry’nin siyasi çözüm söylemi ve artan silah hareketliliği

Ancak Suriye’de siyasi çözümü dilinden düşürmeyen Kerry’nin dışişleri bakanlığına gelmesinden bu yana siyasi çözüm kavramıyla pek de bağdaşık olmayan şu gelişmeler dikkat çekiyor.

1- ABD müdahalesiyle Katar’da yeniden yapılandırılan Ulusal Koalisyon’un Antalya’da kurduğu Ortak Komuta Konseyi adlı silahlı örgütün Lideri Selim İdris, Suriye yönetimine karşı savaşmak için Suriye'ye giden cihatçılardan ötürü Batılı ülkelerin Suriyeli muhaliflere destek vermekten çekindiğini söyledi.[6]

2- Washington Post gazetesi, Amerika ve Avrupalı yetkililere dayanarak Beyaz Saray'ın iki yıldır sürdürdüğü Suriye siyasetinde değişikliğe giderek Suriyeli muhaliflere zırhlı araç ve kurşun geçirmez yelekler göndermek için çalışmalarda bulunduğunu yazdı.[7]

3- Reuters haber ajansına açıklamada bulunan Humus’taki bir muhalif lider, kendilerine bağlı savaşçıların, maaşların el-Kaide'yle ilişkisi olan Cihatçı örgütlerin etki alanını zayıflatmak için kurulan Ortak Askeri Komuta Konsey tarafından ödendiğini, omuzdan fırlatılan uçak savar ve tanksavarların da bulunduğu silahların, Cilvegözü sınır kapısı kullanılarak Özgür Suriye Ordusu mensuplarına ulaştırıldığını ve bu silahların Babu'l- Heva sınır kapısından, kaçak olarak değil yasal ve normal bir şekilde Suriye'ye sokulduğunu açıkladı.[8]

4- Suriye Ulusal Koalisyonu üyesi ve Gaziantep Büro Şefi Muhammed Sarmini, Ankara ve Washington'un Suriyeli silahlı gruplara modern silahlar verdiğini açıkladı.[9]

5- New York Times gazetesi, Amerika’nın Suriyeli muhaliflere bölgedeki bir üstte askeri eğitim verdiğini,[10] Times ise cihatçıların etkisinin kırılması için Özgür Suriye Ordusu militanlarına askeri eğitim verilen bölge ülkesinin Ürdün olduğunu yazdı.[11]

6- El Arabiya televizyonu, bazı Körfez ülkelerinin finansmanıyla Hırvatistan’dan temin edilen modern silahların Lübnan üzerinden Suriye’ye sokulduğunu bildirdi.[12]

Silahla ilgili bu gelişmelerin, Amerikan yönetiminin “siyasi çözüm”den söz etmeye başladığı bir dönemde yaşanmaya başlaması, Kerry’nin siyasi çözüm konusundaki samimiyetsizliğinden mi yoksa sahadaki cihatçıları Dostlar’ın güdümündeki Koalisyon’a bağlı silahlı gruplarla dengeleme arayışından mı kaynaklandığı şu an için belirsiz.

Ama gözüken o ki Amerika, Kerry’nin 9 ülkeyi kapsayan temasları sonrasında somutlaşması beklenen siyasi çözüm formülünü ortaya koymadan önce Şam yönetimine karşı siyasi çözüm tarafı olarak kullanacağı kendi vekillerini cihatçılara karşı güçlendirmek istiyor.

 



[1]http://www.zaman.com.tr/dunya_leon-panettadan-iran-aciklamasi_1246475.html

[2]http://www.zamanamerika.com/index.php/tr/politika/item/4928-http-www-zamanamerika-com-administrator-index-php-option-com-k2-view-item-k2tab6

[3]http://dunya.milliyet.com.tr/suriye-de-olaganustu-hal-kaldirildi/dunya/dunyadetay/19.04.2011/1379821/default.htm

[4]http://www.cnnturk.com/2011/dunya/05/31/suriyeli.muhalifler.antalyada.bulusuyor/618464.0/

[5]http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1079830&CategoryID=81

[6]http://www.ydh.com.tr/HD11545_oso--yabanci-savascilardan-oturu-bati-bizi-desteklemiyor.html

[7]http://www.ydh.com.tr/HD11548_abdden-suriyedeki-militanlara-silah-vaadi.html

[8]http://www.ydh.com.tr/HD11544_turkiye-sinirindan-muhaliflere-silah-sevkiyati.html

[9]http://www.ydh.com.tr/HD11549_koalisyon--ankara-bize-modern-anti-tank-fuzeleri-verdi.html

[10]http://www.ydh.com.tr/HD11553_-abd-suriyeli-muhalifleri-bolgedeki-bir-ussunde-egitiyor-.html

[11]http://www.ydh.com.tr/HD11558_abd-suriyedeki-militanlari-urdunde-egitiyor-.html

[12]http://www.ydh.com.tr/HD11561_hirvat-silahlari-suriyede.html



Makaleler

Güncel