Lübnan hükümet krizine Temmam Selam çözümü

Necib Mikati’nin yerine Temmam Selam ismi üzerinde bir uzlaşmaya varılmış olması, haziran seçimlerinin yapılıp yapılamayacağı yönündeki belirsizliği ortadan kaldırmış olsa da bu seçimlere hangi seçim yasasıyla gidileceği ve Selam’ın bu krizi nasıl yöneteceği hala belirsiz.

 

Lübnan Başbakanı Necib Mikati’nin istifası, Suriye’de yaşanan gelişmelerden doğrudan etkilenen ülkeyi önümüzdeki haziranda yapılacak seçimler öncesinde ciddi bir belirsizliğe ve istikrarsızlığa sürükleyebilecek potansiyeller taşıyordu.

Ancak son iki gün içerisinde yaşanan siyasi gelişmeler Lübnan’daki tarafların en azından seçimlere kadar kılıçlarını yeniden kınlarına sokup makul bir formül üzerinde uzlaşmaya yatkın olduğuna işaret ediyor.

Mikati’nin istifasının arka planı

Necib Mikati’nin televizyon aracılığıyla yaptığı duygusal konuşmada istifasına ilişkin herhangi bir somut sebep belirtmemesi, eski başbakanlardan Refik Hariri’nin akıbetiyle tehdit edildiği izlenimini oluşturmuştu.[1]

Çünkü daha önce iki kez istifanın eşiğine gelmesine rağmen onu başbakanlıkta tutan iç ve uluslar arası dengelerin bozulduğu, seçimler öncesinde Amerika ve Suudi Arabistan’ın doğrudan müdahaleleri ve parlamento aritmetiği açısından kilit role sahip Velid Canbolat’ın tutum değiştirmesi gibi etkenlerle Mikati’nin bu kez istifadan başka çare bulamadığı görülüyordu.

Mikati’yi istifaya zorlayan birinci iç sebep Hizbullah aleyhtarı tutumuyla bilinen Lübnan Emniyeti İç İstihbarat Şefi Eşref Rifi’nin görev süresinin uzatılması için yapılan baskılar, ikinci sebep ise seçim yasasıyla ilgili tartışmalar oldu.

Eşref Rifi’nin görev süresinin uzatılması, içeride 14 Martçıların, dışarıda ise Suudi Arabistan’ın talebiydi.

Geçtiğimiz yılın ekim ayında Lübnan İç İstihbarat Şefi Visam Hasan’ın bombalı bir saldırı sonucu öldürülmesinin ardından kitlesel gösterilerle Mikati’yi istifaya zorlamayı deneyen 14 Martçıların baskıları da Suudi Arabistan İstihbarat Servisi Şefi Bender bin Sultan’ın baskıları da Eşref Rifi’nin görev süresinin uzatılmasına yetmemişti.

Ancak seçimler öncesinde gerilimi tırmandıran seçim yasası tartışmalarına ABD’nin Beyrut Büyükelçisi Maura Conelli’nin doğrudan taraf olarak Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman’dan haziranda yapılacak seçimlerde “60’ların yasası” olarak bilinen seçim yasasının uygulanmasını istemesi içerideki gerilimin Mikati’nin tahammül sınırlarını zorlayacak ölçüde artmasına neden oldu.

Üç seçim yasası önerisi

Lübnan’ın haziran seçimlerine hangi yasayla gideceği şimdilik belirsiz; çünkü bir yürürlükteki yasa iki de bu yasaya itiraz edenlerin önerdiği yasa taslağı söz konusu.

Yürürlükteki yasa, kamuoyunda “60’ların yasası” diye adlandırılıyor ve 14 Martçılar tarafından savunuluyor. Çünkü bu yasanın uygulandığı 2009 seçimlerinde daha az oy almasına rağmen Hariri’nin el-Mustakbel Partisi’nin liderlik ettiği 14 Mart Cephesi, parlamentoda çoğunluğu kazanmıştı.

2009’da daha fazla oy almasına rağmen parlamentoda azınlığa düşen Hizbullah liderliğindeki 8 Mart Cephesi ise haziran seçimlerine yeni bir seçim yasasıyla girilmesini istiyor.

8 Mart Cephesi içerisindeki Hıristiyan partiler tarafından hazırlanan ve kamuoyunda “Ortodoks yasası” olarak adlandırılan seçim yasası, her seçim bölgesindeki Hıristiyan seçmenin Hıristiyan adaylara, Müslüman bir seçmenin de Müslüman adaylara oy vermesini öngörürken, Hizbullah ise nispi temsile dayalı bir seçim yasası öneriyor.

8 Martçılar 2009 seçimlerini örnek göstererek az oy alana seçim kazandıran “60’ların yasasını” adaletsizlikle, 14 Martçılar ise her dini kesimin kendi adayına oy vermesini öngören “Ortodoks yasasını” taifecilikle suçluyor. Ancak her iki taraf da çoğunluk partisi dışındaki diğer partilerin de aldıkları oy oranında milletvekili seçebilmesini öngören Hizbullah’ın nispi temsil sisteminde uzlaşmaya yanaşmıyor.

Amerikan Büyükelçisi Conelli’nin açıkça 14 Martçılardan yana ağırlık koyması, Eşref Rifi olayıyla da birleşerek Necib Mikati’yi istifaya zorlayan bir kriz yarattı.

Krizde geçici uzlaşmaya doğru

Mikati’nin seçim yasası tartışmalarının belirleyici olduğu bir krizle seçimlere birkaç ay kala istifa etmesi, yeni bir hükümetin kurulup kurulamayacağı, dolayısıyla da seçimlerin yapılıp yapılamayacağı konusunda bir belirsizliğe sebep oldu.

Bu belirsizliğin aşılması ve ülkeyi seçimlere götürecek başbakanın belirlenmesi konusunda çeşitli isimler gündeme geldi. Necib Mikati’nin seçimlere kadar yeniden başbakanlığa ikna edilmesi akla gelen ilk formül oldu; ancak Mikati, önceki gün yaptığı açıklamada “tüm tarafların nihai uzlaşması olmaksızın”[2] başbakanlığı kabul etmeyeceğini açıkladı.

Taif anlaşması gereği bir Sünni’ye verilmesi gereken başbakanlık konusunda Sa’d Hariri ve Ömer Kerami’nin isimleri 14 Martçılarla 8 Martçıların uzlaşması mümkün olmayacak en uç tercihleri olarak gündeme geldi.

Ancak Hariri, kendisini ülke dışında yaşamaya mecbur eden şartlarda hiçbir değişiklik olmamasından olsa gerek ki başbakanlık konusunda bir niyet beyanında bile bulunmadı. Aynı şekilde “Suriye’nin adamı” olarak nitelendirilen Ömer Kerami de mevcut şartlarda başbakanlığı kabul edemeyeceğini açıkladı.

İki tarafın da en uç tercihleri bu şekilde devre dışı kalırken; 8 Mart Cephesi, Behic Tabare’nin, el-Mustakbel ise Eşref Rifi’nin isimlerini gündeme getirdi. Behic Tabare, Fuad Sinyora hükümeti döneminde 14 Martçıların listesinden milletvekilliği yapmış bir isimdi; ancak Direniş’e destek vermesi bakımından 8 Mart Cephesi tarafından da kabul görüyordu.

Eşref Rifi ise, sadece 14 Mart Cephesi’nin değil Suudi Arabistan’ın da tercihiydi. Nitekim Suudi Arabistan İstihbarat Servisi Başkanı Bender bin Sultan, Mikati sonrasında başbakanlığa Rifi’nin ismini önerdi; ancak parlamento aritmetiği açısından kilit konumda bulunan İlerici Sosyalist Parti’nin Lideri Velid Canbolat, bu ismin 8 Mart Cephesi’nde yapacağı etkiyi hesap ettiğinden olsa gerek ki bu öneriyi reddetti.[3]

 Suudi Arabistan’ın Eşref Rifi’yi gündeme getirmesi, 8 Martçıların tercih edebileceği bir isim olan Behic Tabbare’nin önünün kesilmesine yönelik bir taktik miydi bilinmez; ancak Hariri ve Kerami’den sonra bu iki isim üzerinde de uzlaşma sağlanamayacağı anlaşılınca yeni bir isim gündeme geldi.

Temmam Selam: Uzlaşmayla başbakan

14 Mart Cephesi, dün başbakan adayı olarak Temmam Selam’ı önerdiklerini açıkladı. Eski başbakanlardan Saib Selam’ın oğlu olan 67 yaşındaki Temmam Selam, 1996 seçimlerinde milletvekili olmuş, 2000 seçimlerini kaybetmiş, 2005 seçimlerine katılmamış, 2009’da da Sa’d Hariri ile ittifak yaparak parlamentoya girmiş bir politikacı.

2008’deki Fuad Sinyora kabinesinde Kültür Bakanlığı da yapan Temmam Selam, mutedil kişiliğiyle öne çıkıyor. Nitekim, Ulusal Özgürlük Hareketi üyelerinden Mişel Musa, 14 Martçılarla 8 Martçılar arasında yapılan ön görüşmelerde Temmam Selam’ın başbakanlığı konusunda uzlaşma sağlandığını açıklamış, Velid Canbolat da Temmam Selam’ın kuracağı ve tüm tarafların yer alacağı bir hükümeti destekleyeceklerini söylemişti.[4]

Dün yapılan bu açıklamaların ardından Ulusal Özgürlük Hareketi Lideri Mişel Aun, bugün Temmam Selam hükümetini destekleyeceklerini belirterek, en azından hazirana kadar Lübnan’daki siyasi belirsizliğe son vermiş oldu.

Necib Mikati’nin yerine Temmam Selam ismi üzerinde bir uzlaşmaya varılmış olması, haziran seçimlerinin yapılıp yapılamayacağı yönündeki belirsizliği ortadan kaldırmış olsa da bu seçimlere hangi seçim yasasıyla gidileceği ve Selam’ın bu krizi nasıl yöneteceği hala belirsiz.

 



[1]http://www.ydh.com.tr/haber.php?HID=11634

[2]http://www.farsnews.com/newstext.php?nn=13920115000415

[3]http://www.ydh.com.tr/HD11687_canbolat--bender-bin-sultanin-onerisini-reddettim.html

[4]http://www.mehrnews.com/detail/News/2025916



Makaleler

Güncel