Irak’ın bölünmesi ve ‘Türkiye Birleşik Devletleri’

Ankara'nın “gelecekte Kürdistan ve ‘Sünniistan’ ile federasyon kurarak Türkiye Birleşik Devletleri kurma hayaliyle Sünnileri federal bölge kurmaya teşvik ettiği düşünülüyor.

Irak’ta 10 Haziran’dan[1] sonra ortaya çıkan bunalım, Suriye’nin 2012 Temmuzu’ndan bu yana yaşadığı bunalımdan çok daha kapsamlı ve kalıcı sonuçlar doğuracak gibi gözüküyor.

Dostlar Grubu tarafından örgütlenip silahlandırılan binlerce militan aracılığıyla kentlerin devlet kontrolünden çıkarılması, Suriye için hazırlanan bir ‘devrim’ stratejisiydi.

İkinci yılını dolduran bu ‘Kurtarılmış Bölge Stratejisi’ Suriye’de kentleri devlet kontrolünden çıkararak devrim hedefine ulaşamadı; ancak Irak için elverişli bir model yaratmış oldu.

‘Kurtarılmış Bölge Stratejisinin’ Suriye’deki başarısızlığı şu nedenlerle açıklanabilir:

1- Mezhebi çelişkinin sınırlı kalması: Silahlı grupların tüm çabasına rağmen sadece halk değil, tekfirci gruplar dışındaki muhalifler bile devletle yaşanan çatışmayı mezhebi çelişkiler üzerinden okumadı. Tekfirciler dışındaki hiç kimse Suriye’deki sorunu ‘Alevi devlet-Sünni halk’ çelişkisiyle izah etmedi.  

2- Muhaliflerin felaket, devletin kurtarıcı olarak görülmesi: Silahlı grupların ele geçirdiği yerlerdeki halkın büyük kısmı, güvenli gördükleri devlet kontrolündeki yerlere, imkan bulabilen daha küçük kısmı ise yurt dışına kaçtı. Ordu, yeniden kontrol altına alıncaya kadar da evlerine dönmedi.

Örneğin Kusayr, Yabrud, Malula ve Eski Humus’tan kaçan halkın Suriye ordusunun kontrolüne geçmesinden sonra bu bölgelere yeniden dönmesi, halkın silahlı grupları bir kurtarıcı olarak değil bir felaket olarak gördüğünü ve destek vermediğini gösterdi.

3- Yönetimin alternatifsizliği: Mevcut yönetime alternatifi olarak sunulan siyasi muhalifler, Dostlar Grubu’nun zorlamasıyla bir araya getirilmiş yapay ve kendi içinde sorunlu bir koalisyon olmaktan kurtulamadı.

“Rejime alternatif” olarak tasarlanan bu muhalif grup, halkın büyük çoğunluğu tarafından yabancı ülkelerin maşası olarak algılandı. Muhalif liderlerin kendi küçük iktidar alanlarında birbirlerine karşı entrikalar çevirmesi hatta birbirini dışarıdan gelen paraları ve silahları çalmakla suçlaması da bu algıyı güçlendirdi.

Kurtarılmış Bölge Stratejisinin Irak hedefi

Suriye’de başarısız olan ‘Kurtarılmış Bölge Stratejisi’ silahlı unsur sayısı Suriye’ye kıyasla çok daha az olmasına rağmen Irak’ta daha etkili sonuçlar doğuracağı söylenebilir.

Suriye’de başarısızlığa neden olan etkenlerin Irak’ta birer başarı faktörü olarak gözükmesine dayanan bu tahmini şöyle açıklamak mümkün:

1- Kurtarılmış Bölge Stratejisi, Irak’ta Suriye’deki gibi devrimi değil, merkezi yönetimin zayıflatılmasını ve muhtemelen ülkenin üçe bölünmesini hedefliyor.

2- Suriye’dekinin aksine Irak’taki üç etnik ve mezhebi kesim, ülkenin kabaca üç coğrafi bölgesi ile birbirinden ayrılmaya müsait.

3- Irak’ta Suriye’dekinin aksine merkezi hükümet çok zayıf ve azınlıktaki iki kesim merkezi hükümetle ilişkisini kendi bölgesinin güçlü özerkliği, hatta bağımsızlığı üzerine kurmuş bulunuyor. Ulusal uzlaşma hükümetleri olmasına rağmen merkezi hükümetle bitmek bilmeyen çatışma da bu ilişki biçiminden kaynaklanıyor.

Irak’ın bölünmesi, yeni tehditler yeni fırsatlar

Neyneva ve Selahaddin kentlerinin devlet kontrolünden çıkarılması, 2005’teki zihinsel bölünmüşlüğü şu an bir fiili durum görüntüsü verse de somut gerçekliğe dönüştürdü.

Suriye tecrübesi, binlerce militan tarafından oluşturulan ‘kurtarılmış bölgelerin’ askeri tedbirlerle yeniden devlet kontrolüne alınmasının neredeyse imkansız olduğunu gösteriyor.

Suriye yönetiminin hiçbir temsil kabiliyeti bulunmadığı halde dışarıdan desteklenen muhalifleri Cenevre’de muhatap kabul etmesi, bu imkansızlığın itirafı olarak okunabilir.

Dolayısıyla Irak merkezi hükümetinin 10 Haziran sonrası başlayan fiili bölünme sürecini askeri tedbirlerle tersine çevirmesi ve eski şekliyle toprak bütünlüğünü garanti altına alması da yerel ve bölgesel şartlardan dolayı mümkün gözükmüyor.   

Yerel şartlar

30 Ocak 2005’te Sünniler tarafından boykot edilen siyasi süreçler, Irak’a federal bölge kurmayı öngören bir anayasa ve Kürtlere de Erbil, Dohuk ve Süleymaniye’de bir federal bölge armağan etti.

30 Ocak’taki boykot kararlarının kendilerinden başka kimseye zarar vermediğini anlayan Sünniler, 15 Aralık’ta siyasi sürece katılma kararı aldılar; ancak bu karar toprak bütünlüğünü garanti altına almak için Irak merkezi hükümetini güçlendirmeye yönelik olmadı.

Sünniler, siyasi sürece merkezi hükümette, nüfuslarıyla ters orantılı bir ağırlıkta temsil edilme stratejisi ile katıldılar.

Cumhurbaşkanı ve başbakan yardımcılığı, meclis başkanlığı, savunma ve maliye bakanlıkları gibi kilit bakanlıklar da dahil olmak üzere meclisteki sandalye sayılarına göre elde ettikleri diğer bakanlıklara rağmen memnuniyetsizliklerinin temelinde önceki rejimde sahip oldukları ağırlığı kaybetmiş olmaları vardı.

Sünnilerin 15 Aralık 2005’ten 7 Mart 2010 seçimlerine kadar siyasi süreçle ilgili izledikleri bu strateji, merkezi hükümetin bir çatışma alanına dönüşmesine neden oldu, Kürtleri merkezi hükümette belirleyici hale getirdi ve Kürdistan Bölgesi’ni merkezi hükümete karşı güçlendirdi.

 Sünnilerin 2010 seçimlerine ABD, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın da yönlendirmesiyle laik bir Şii olan İyad Allavi liderliğindeki ortak listeyle gitmesi, izledikleri strateji ile uyumlu bir adımdı.

Ancak İran’ın Maliki karşıtı Şii gruplarla Cumhurbaşkanı Celal Talabani liderliğindeki KYB’yi bir arada toplayıp Allavi’yi hükümet kuramaz hale getirmesi, Sünnilerle birlikte dış destekçilerinin de merkezi hükümetle ilgili hülyasının sonu oldu.

2008’de Sadr grubunun silahlı kanadı olan Mehdi Ordusu’nu tasfiye ederken ‘Irak milliyetçisi’ olarak alkışlanan Maliki’nin 2011’den Suriye’deki gelişmelere paralel olarak artan teröre ve Sünni federal bölge talebine karşı tavrının ‘mezhepçilikle’ suçlanması, aslında bu hayal kırıklığı ile ilgiliydi.

Bölgesel şartlar

7 Mart 2010 seçimlerinden sonra yedi aylık dirençten sonra Maliki’nin ikinci dönem başbakanlığını önleyemeyen Iraklı Sünniler ile bölgesel destekçileri Türkiye ve Suudi Arabistan, strateji değişikliğine gitti.

‘Merkezi iktidarı alamıyorsak yerel iktidarımızı kurarız’ anlayışına dayanan bu strateji değişikliği, Sünnilerin 2007’de şiddetle karşı çıktıkları yeni federal bölge kurulmasını bir Sünni talebi olarak keşfetmelerini sağladı.

 2012 yılı aralık ayında başlayıp 2013 boyunca süren ve ‘Irak Baharı’[2] adı verilen çadırlı gösterilerin ana vurgusu Sünni federal bölge kurma talebiydi ve bu protestolarla 30 Nisan 2014 seçimleri sonrası için izlenecek hedef ortaya konmuştu.

Sünni federal bölge, Suudi Arabistan açısından İran’la iyi ilişkilere sahip Şii ağırlıklı bir Irak merkezi hükümetinin zayıflatılması bakımından tercihe şayandı.

2003’te özerk Kürdistan bölgesini ‘kırmızıçizgi’ ilan eden Türkiye’nin 2011’den itibaren Kürdistan Bölgesi ile bağımsız bir devlet gibi ilişki kurması ise ‘Irak’ın toprak bütünlüğü’ politikasının sadece bir söyleme dönüştüğünü gösteriyordu.

Kürtlerle Sünnileri, “Irak merkezi hükümetini dengeleyici birer ağırlık unsuru” olarak değerlendiren Ankara’nın Iraklı Sünnileri 2007’de şiddetle karşı çıktıkları federal bölge oluşumuna ikna etmesini kolaylaştıran en önemli etkenin el-Enbar’da bulunan doğalgaz yatakları olduğu öne sürülüyor.

2007’de petrolün sadece güneyde ve kuzeyde bulunduğunu belirterek yeni bir federal bölge kurulmasına karşı çıkan Sünnilerin 2011’den sonra el-Enbar, Neyneva ve Selahaddin illerini kapsayan bir federal bölge talep etmelerinde el-Enbar’daki gazın ve Kürdistan Bölgesi’nin yarı bağımsız statüsünün etkili olduğu belirtiliyor.

Elbette, Türkiye’nin Sünni müttefiklerine bir Kore şirketi tarafından çıkarılan el-Enbar doğalgazına talip olduğu mesajını iletmesini de unutmamak gerekiyor.

Türkiye Birleşik Devletleri

Iraklı bazı gazeteciler, bu faktörlere “gelecekte Kürdistan ve ‘Sünniistan’ ile federasyon kurarak Türkiye Birleşik Devletleri olma hayali kuran Ankara’nın” teşviklerini de ekliyor.

Ankara’nın 10 Haziran sonrası Irak’taki gelişmelerle ilgili sessizliğinin, Musul’da konsolosluk personeliyle birlikte tüm Irak politikasını da IŞİD’e rehin bırakmasından mı yoksa Türkiye Birleşik Devletleri’ne gidiş memnuniyetinden mi kaynaklandığı anlaşılamıyor.   

Ben Gurion’dan bu yana ‘Çevre Stratejisi’ne özel bir önem veren İsrail,[3] Amerika’ya Kürdistan Bölgesi’nin bağımsızlığını desteklemesi tavsiyesinde bulunuyor.[4]

Arap ülkelerinden muhtemel Sünni federal bölgeye ilişkin henüz bir açıklama olmasa da Kürdistan Bölgesi’nin bağımsızlığı, KDP Siyasi Büro Yetkilisi Kemal Kerküki’nin ifadesiyle bazı Arap başkentlerinden de destek görüyor.[5]

1990 ve 2003’teki müdahale biçimleri ile Irak’ın bölünmesine giden yola asfalt döşeyen Amerika’nın Barzani’nin bağımsızlık açıklamalarına karşı ‘Irak’ın toprak bütünlüğünü’ vurgulaması, sadece bir zamanlama kaygısını yansıtıyor.

Başta Suudi Arabistan olmak üzere Arap ülkelerinin, İsrail’in ve Türkiye’nin farklı gerekçelerle olmakla birlikte İran’la iyi ilişkilere sahip Şii ağırlıklı bir Irak merkezi hükümetini zayıflatmak hatta bölmekten yana tutumu, Irak’ın toprak bütünlüğü ömrünün Amerika’nın zamanlama kaygısının giderileceği bir tarihe kadar sürebileceğine işaret ediyor.

2006’da siyasi süreçlerin başarısı adına İbrahim Caferi’yi başbakanlıktan çekilmeye ikna eden İran ise bu kez ‘Irak’ın toprak bütünlüğü’ gerekçesiyle Maliki’nin arkasında duruyor.

Amerika’nın Irak’ın bölünmesi konusundaki zamanlama kaygısı ve Suriye’de kontrol dışına çıkan vekalet savaşının yarattığı bölgesel terör tehdidi, çok ilginç bir şekilde Washington’u Irak konusunda Tahran’a yakın bir pozisyona sürüklüyor.

Washington’un Irak konusunda bölgesel ittifak angajmanlarına ne kadar direnebileceği belirsiz; ancak nihai noktada Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması sonucunu doğurmayacak olsa bile bölgesel terör tehdidinin dizginlenebilmesi için Suriye’deki vekalet savaşının kontrol altına alınması; bunun için de Amerika, İran ve Suudi Arabistan uzlaşması zorunlu gözüküyor.

 



[1] Zaman. 11 Haziran 2014. IŞİD, Musul’u ele geçirdi, halk şehirden kaçıyor http://www.zaman.com.tr/dunya_isid-musulu-ele-gecirdi-halk-sehirden-kaciyor_2223512.html

[2] Hürriyet. 30 Aralık 2012. Haşimi: Ayaklanma ‘Irak baharı’ http://www.hurriyet.com.tr/planet/22260924.asp

[3] CHA. 26 Haziran 2014 Liberman: Bağımsız bir Kürt devletinin kurulması kaçınılmaz http://cihan.com.tr/news/Liberman-Bagimsiz-bir-Kurt-devletinin-kurulmasi-kacinilmaz_9606-CHMTQ4OTYwNi80

[4] Fehim Taştekin, Hürriyet. 1 Temmuz 2014. Kürt devletine İsrail desteği http://www.hurriyet.com.tr/dunya/26716434.asp

[5] Kurdpress. 6 Temmuz 2014.  خشنودی حزب دموکرات کردستان عراق از حمایت های اسرائیلhttp://www.kurdpress.com/Fa/NSite/FullStory/News/?Id=65851#Title=%0A%09%09%09%09%09%09%09%09خشنودی حزب دموکرات کردستان عراق از حمایت های اسرائیل%0A%09%09%09%09%09%09%09