Salman koalisyonu ve Suriye için felaket senaryosu

2011’de bir felaket senaryosu olarak dile getirilen bölünme, şimdilerde ‘Şam’ın bile kabullendiği bir 'güçlü ihtimal' olarak sunuluyor.

Son birkaç ay içerisinde yaşanan gelişmeler, Suudi Arabistan ve bölgesel müttefiklerinin Suriye konusundaki stratejik önceliklerini değiştirdiğini düşündürüyor.

Bu düşüncenin oluşmasına neden olan gelişmeler şunlar:

1- Salman koalisyonu: Suudi Arabistan’da Salman bin Abdulaziz’in kral olmasıyla birlikte bölgede yeni bir ittifak kombinasyonu kuruldu. 2011’den beri Suriye’de farklı gruplar üzerinden nüfuz mücadelesi veren Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar, başta Yemen olmak üzere birçok konuda benzersiz bir işbirliği sergilemeye başladı. ‘Salman doktrini’nin İran karşıtı içeriği, İsrail’i de bu koalisyonun gizli üyesi haline getirdi.

2- Vekil değişikliği: Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) bir tabela olarak bile ihtiyacı karşılayamaz hale gelmesi, Salman koalisyonunun IŞİD’den sonra sahanın en güçlü aktörü Nusra Cephesi’ne yönelmesine neden oldu. Kuzey cephesinde Türkiye, güney cephesinde de İsrail,[1] açıkça Nusra’ya destek verdi. Suriye konusundaki tüm taraflarca ‘terör örgütü’ listesine alınmış olmasına rağmen Nusra’yı merkeze alan ‘Fetih Ordusu’ adlı yeni bir grup oluşturuldu. Nusra Lideri Colani de Batı’ya saldırmama güvencesi verdi.[2]

3- Alternatif devlet: Türkiye sınırındaki İdlib ve kırsalı Antakya’da kurulan operasyon odasının komutasındaki[3] Fetih Ordusu tarafından ele geçirildi ve İdlib’den sonra ikinci hedefin Halep[4] olduğu ilan edildi. Böylece Suriye içerinde henüz adı konmamış olsa da Şam ve Rakka’dan sonra yeni bir ‘devlet merkezi’nin temeli atıldı.

Kimileri, Salman Koalisyonunun stratejik önceliklerini değiştirdiğini gösteren bu üç gelişmeyi ‘Suriye’de rejim değişikliğini’ öngören 5 yıllık ‘devrim’ stratejisini destekleyici yeni bir hamle olarak görebilir.

‘Devrime’ devam mı tamam mı?

Çünkü bu üç gelişmeye benzer şeyler daha önce de yaşanmıştı. Örneğin Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar, zaten 2012 yılının şubat ayından beri ‘Suriye’nin Dostları’ adıyla Suriye’de vekalet savaşı yürüten uluslararası koalisyonun üyesiydi.

Silahlandırmaya hep temkinli yaklaşan ABD, 2013’te silahlı grupların Suriye Lübnan sınırındaki Kusayrbölgesinin kontrolünü Hizbullah’ın müdahalesi ile kaybetmesinin ardından silahlandırmayı gündemine almış,[5] İsrail de bu kararı desteklemişti.[6] Dolayısıyla ittifak kombinasyonu açısından 2013’te de şu anki durumun bir benzeri söz konusuydu.

Öte yandan 22 Haziran 2013’teki Doha Dostlar toplantısında silahların ÖSO genelkurmayı üzerinden yapılması kararlaştırılmıştı; ancak o dönemde de Batı’dan gelecek silahlarla ilgili Ankara’da yapılan toplantıya ÖSO’ya girmeyi kabul etmeyen Ahrâr eş-Şam gibi Nusra müttefiki örgütlerin temsilcileri de katılmıştı.[7] Yani Dostlar Grubu o dönemde de ‘ılımlılık’ kriteri konusunda seçici davranmamıştı.

Kurtarılmış bölge meselesi ise Humus’un Baba Amr bölgesinin işgali ile Arap Birliği girişiminin sürdüğü 2011 yılına kadar uzayan bir geçmişe sahipti.[8]

Ancak bütün bu benzerlikler, yukarıdaki üç gelişmenin Salman koalisyonunun stratejik önceliklerini değiştirdiği argümanıyla çelişmiyor.   

Yeni hedef ‘devrim’ değil bölünme

Hatta yaşananların sadece stratejik önceliklerde yapılan bir değişiklikle sınırlı olmadığını,  aslında ‘Suriye’de devrim’ stratejisinden ‘Suriye’nin bölünmesi’ stratejisine geçiş yapıldığını bile düşündürüyor.

Çünkü 2012’den itibaren oluşturulan ‘devrim’ şartları, 2013 yılının ikinci yarsından itibaren orta vadede bile kazananı olmayacak ‘yıpratma savaşı’ şartlarına dönüştü.  

2012 temmuzunda birkaç hafta içerisinde devrim yapması beklenen silahlı gruplar, 2013 eylülünden sonra iç savaşa başladı.

2012 şubatında Suriye’deki vekalet savaşına liderlik eden Dostlar Grubu, 2014 haziranında IŞİD’in hilafet devleti ilan etmesinin ardından 12 Eylül’de ‘terörle mücadele koalisyonu’na dönüştü.

Dostlar Grubu’nun vekalet savaşı ikliminde büyüyen IŞİD, Suriye ordusundan sonra en organize ve güçlü aktör haline gelirken Dostlar’ın ‘ılımlı’ vekilleri sahadan silindi.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’ye Şam’la müzakereye yani siyasi çözüme mecbur olduklarını itiraf ettiren,[9] de Salman koalisyonunu yeni bir stratejik öncelikle ve hatta muhtemelen yeni bir stratejik hedefle harekete geçiren de işte bu şartlardı.

Batı basınına göre Obama da Camp David’de İran’la nükleer müzakereler konusunda onaylarını alarak Arap müttefiklerine Suriye’de istediğinizi yapın mesajı verdi.[10] Suudi basınına göre ise Suriye yönetimi bile bölünmeyi tek kurtuluş seçeneği olarak görüp sahil kesimi ve Şam’a çekilmeyi gündeme aldı.[11]

Felaket senaryosu kimin felaketi olur?

Suriye’nin bölünmesi, 2011’de bile dile getirilen bir felaket senaryosuydu. Bu senaryonun şimdilerde ‘Şam’ın bile kabullendiği bir ‘güçlü ihtimal’ olarak sunulması, gerçekçiliğinden çok psikolojik savaş hedefleri açısından önemli.  

Şu an başta İdlib olmak üzere kuzey cephesindeki savaşın Suriye devleti aleyhine geliştiği doğru. Ancak Salman koalisyonunun ‘Fetih Ordusu’ hala hem Suriye ordusunu hem de IŞİD’i yenerek ‘devrim’ hedefini gerçekleştirebilecek durumda değil.

Salman koalisyonunun aslında stratejik öncelik değil, stratejik hedef değiştirdiğini düşündüren de işte bu gerçeklik.

Suudi basını ve bazı Batılı çevreler, tıpkı 2012 Temmuzunda olduğu gibi İran’ın nükleer müzakerelerden, Rusya’nın da Ukrayna’dan dolayı Şam’ı terk ettiğini, üst düzey güvenlik yetkilileri arasında birbirini öldürmeyle sonuçlanan tasfiyeler yaşandığını ve rejimin çökmesinin ise an meselesi olduğunu iddia ediyor.

Bu iddialar, Şam’ın bile bölünmeye razı olduğu yönünde yaratılan psikolojik algıyla birlikte anlam kazanıyor.

Peki Salman koalisyonunun stratejik hedefini ‘devrim’den ‘bölünme’ye dönüştürmesinin sebebi ne olabilir?

İlk akla gelen muhtemel sebepler şunlar:

1- ABD’yi siyasi çözüm seçeneğinden uzaklaştırarak yeniden savaş seçeneğine döndürmek.

2- Hala çeşitli şekillerde kontrol edebileceği ya da en azından yönlendirebileceği unsurların Suriye ordusu ya da IŞİD’den birini tercih ederek tamamen yok olmasını önlemek.

3- Dostlar Grubu tarafından yasal temsilci sayılan Ulusal Koalisyonun İstanbul merkezli geçiş hükümetine kuzeyde ele geçirilecek illerde toprak bahşetmek.

4- Mülteci meselesinden kurtulmak ve uçuşa yasak bölge oluşturulmasını sağlamak.

Elbette kağıt üzerinde ‘muhtemel’ gibi gözükse de bu hedefleri gerçekleştirmek pratikte hiç de kolay değil.

Çünkü Salman koalisyonunun Fetih Ordusu’nun iç bütünlüğü son derece kırılgan dengelere dayanıyor. Suriye ordusu da Deyr ez-Zor, Haseke ve Halep’teki ağırlığı ile sahil bölgelerine çekilmeyi ‘tek kurtuluş’ olarak gören bir devletin ordusu görünümünde değil.

Tüm bunlara rağmen Suudi basınının iddiasını doğru kabul ederek Şam’ın felaket senaryosuna teslim olduğunu varsayalım. Bu senaryo gerçekleştiğinde bu kimin için felaket olur?

2012 temmuzunda sınırları bırakma pahasına merkezleri tutan Suriye ordusu her şeye rağmen hala sahadaki en etkili güç.

Suudi gazetesi el-Arab’ın şu verileri de bunu doğruluyor: Suriye nüfusunun yüzde 10-15’lik kısmı IŞİD’in, yüzde 20-25’lik kısmı Nusra’nın, yüzde 5-10’luk kısmı Kürtlerin ve yüzde 50-60’lık kısmı Suriye ordusunun kontrolü altında olan bölgelerde yaşıyor.

Suudi basınının iddia ettiği gibi Suriye yönetimi eğer Rakka, Halep, Haseke, Deyr ez-Zor ve İdlib’den tamamen vazgeçip kuzeyde Lazkiye’den, güneyde Dera ve Suveyda’ya kadar olan şeride çekilirse bu, Suriye yönetimi için mi yoksa bıraktığı boşlukta hakimiyeti elde etmek için birbirini boğazlayacak olan silahlı gruplar için mi felaket olur?

Bunu en çok da Fetih Ordusu’nun fethedeceği yerlerde uçuşa yasak bölge hayali kuran Salman koalisyonunun gözdesi Türkiye’nin düşünmesi gerekiyor.

Çünkü sadece onun buralara 800 kilometre sınırı ve 2 milyona yakın mültecisi var.

 


[1]Jerusalem Post. 31 Mayıs 2015. Report: Israel treating al-Qaida fighters wounded in Syria civil war http://www.jpost.com/Middle-East/Report-Israeltreating-al-Qaida-fighters-wounded-in-Syria-civil-war-393862?utm_source=twitterfeed&utm_medium=twitter

[2]Dünya Bülteni. 28 Mayıs 2015. El Nusra: Batıya saldırma planımız yok http://www.dunyabulteni.net/dunya/331138/el-nusra-batiya-saldirma-planimiz-yok

[3]Sol, 6 Mayıs 2015. İdlib operasyonu Antakya'dan yönetildi; komuta ABD'de http://haber.sol.org.tr/dunya/idlib-operasyonu-antakyadan-yonetildi-komuta-abdde-115774  

[4]AA. 27 Nisan 2015. Suriyeli muhaliflerden Halep'te güç birliği http://www.aa.com.tr/tr/dunya/500307--suriyeli-muhaliflerden-halepte-guc-birligi

[5]Reuters. 14 Haziran 2013. أمريكا تبدأ تسليح المعارضة السورية لكنها تتحرك بحذر. http://ara.reuters.com/article/topNews/idARACAE9B2TK020130614 , Reuters. 15 Haziran 2013. تحقيق- لماذا غير أوباما نهجه تجاه سوريا بعد نقاش استمر شهورا؟. http://ara.reuters.com/article/topNews/idARACAE9B2TWI20130615

[6]Reuters. 18 Haziran 2013. مقابلة-الرئيس الاسرائيلي يقول انه يؤيد قرار امريكا تسليح المعارضة السورية. http://ara.reuters.com/article/topNews/idARACAE9B2UYB20130618

[7]İsrahaber. 25 Haziran 2013. Cihad Komutanları ABD’den Gelecek Silahlar İçin Ankara’da. www.israhaber.com/cihad-komutanlari-abdden-gelecek-silahlar-icin-ankarada-15476-haberi.html

[8]C. J. Chivers & Eric Schmitt, YDH. Suriyeli isyancılara hava yoluyla silah sevkiyatı CIA’in yardımıyla artıyor 26 Mart 2013. http://www.ydh.com.tr/HD11647_suriyeli-isyancilara-hava-yoluyla-silah-sevkiyati-ciain-yardimiyla-artiyor-.html yazının orijinali:  http://www.nytimes.com/2013/03/25/world/middleeast/arms-airlift-to-syrian-rebels-expands-with-cia-aid.html?smid=tw-share&_r=3&

[9]NTV. 15 Mart 2015. Kerry: Esad rejimiyle müzakere etmek zorunda kalacağız http://www.ntv.com.tr/dunya/kerry-esad-rejimiyle-muzakere-etmek-zorunda-kalacagiz,7NfKEhMny0aDUAeLbzRSRg   

[10]Gareth Porter, Anti War. 25 Mayıs 2015. Obama’s Fail on Saudi-Qatari Aid to al-Qaeda Affiliate http://original.antiwar.com/porter/2015/05/24/obamas-fail-on-saudi-qatari-aid-to-al-qaeda-affiliate/   

[11]El Arab, 25 Mayıs 2015. اقتحام داعش لدمشق ينهي التنظيم والنظام معا http://www.alarab.co.uk/?id=53129



Makaleler

Güncel