Suudi Arabistanlı bir yazar olan Cafer El-Şayib’in el-Cezire için hazırladığı raporu arkadaşımız Furkan TORLAK çevirdi.
Suudi Arabistanlı bir yazar olan Cafer el-Şayib’in el-Cezire için hazırladığı raporu arkadaşımız Furkan TORLAK çevirdi.
ABD Dışişleri bakanlığı “Demokrasi, insan ve işçi hakları dairesi”nin geçtiğimiz 15 Eylül’de “dini özgürlükler” konusunda yayınladığı rapor Suudi Arabistan tabanında çeşitli tepkilere yol açtı. Bu rapora göre Suudi Arabistan da “merkezin gözetimi altındaki ülkelerden” sayılıyor; rapora göre Suudi Arabistan dini özgürlüklerin en fazla kısıtlandığı ülke olarak görülüyordu.
Suudi Arabistan merkezin gözetiminde
ABD Dış İşleri Bakanlığı, ABD kongresinin 1998 yılında kabul ettiği karara göre her yıl “uluslar arası dini özgürlükler” üzerine bir rapor hazırlıyordu. Kanuna göre dini özgürlükler konusundaki gelişme ve ihlalleri izleyen bakanlık, kongre üyelerine yıllık rapor sunuyor; rapor tek başına bir ülkeyi yahut bir bölgeyi değil dünyadaki tüm ülkeleri kapsıyordu. Rapor, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın her yıl Şubat ayında sunduğu “İnsan Hakları Raporu”na benziyordu. İşte bu son rapor, 1989 yılından beri hazırlanan raporda Suudi Arabistan’ın sıralama içerisine alındığı ilk rapordu.
Raporun hazırlanmasındaki amaç dini özgürlükler konusundaki gelişmeleri izlemek, Dünya’daki dini özgürlüklere vurgu yapan ilkeleri yaygınlaştırmak, araştırma kapsamındaki ülkelerle ilgili olarak politika belirlenmesinde bu ölçütleri bir kriter haline getirmekti. Buna göre yardımlar verilecek, diplomatik ilişkiler geliştirilecek, ticari ilişkilerde ihalelerde güven verici bir etki olarak görülecek, özellikle de bir ülkenin silahlanması noktasında bu ölçüte başvurulacaktı. Öyle ki bazen bu noktada sorun yaşayan ülkeler gözetime tabi tutulacak ve birtakım yaptırımlara gidilecekti.
Bir ülkeyi “merkezin gözetiminde” listesine eklemek ise birtakım ölçütlere göre ABD Dışişleri Bakanlığı’nın alacağı karara bağlıydı. Bu karar alınırken “Demokrasi, insan ve işçi hakları dairesi”nin hazırladığı rapora ve verilerine, bu dairenin çeşitli dünya ülkelerine gönderdiği diplomatik temsilcilere, bu amaçla görevlendirilmiş büyükelçilerin ziyaretlerindeki gözlemlere bakılıyor; belirli ülkelerdeki gözlemcilerin mülahazaları dikkate alınıyordu.
Bu sıralama, ABD Dışişleri Bakanlığı ve senatosunun önüne çeşitli seçenekler koyuyordu. Buna göre belirli ülkeye karşı kararın çıkarılmasından sonra 90’dan 180 güne kadar ekonomik baskı ya da başka yaptırımlara gidilebilirdi. Ancak raporların hazırlanmaya başlandığı tarihten itibaren bu tür yaptırımlara gidilmiş değildi.
İşte bu yıl Suudi Arabistan, Eritre ve Vietnam da bu listeye eklendi. Önceki yıl aynı sıralamada Çin, Kuzey Kore, Burma(*), İran ve Sudan vardı. Irak ise bu yıl listeden çıkartıldı.
Raporda neler vardı?
Bu yılki raporun öncelerinden pek de farklı olmadığı söylenebilir. Zira raporda geçen birçok veri, eski verilerin tekrarı niteliğindeydi ve bu verilerin çoğu aynı dairenin hazırladığı “insan hakları raporu”nda da geçiyordu. Okuyucu, dini özgürlüklerin sınırlandırılması noktasında geçen yıl boyunca yaşanan sınırlı sayıda yeni hadiselerin gözlemleri dışında raporda herhangi bir yeniliğe rastlamıyordu.
Öte yandan raporun üslubu, eski raporların yazılış üslubuyla aynıydı. Rapor, “insan hakları raporu”nda olduğu gibi Suudi Arabistan’daki dini özgürlüklerin çözümü noktasında uluslar arası yahut başka bir hukuksal kritere başvurmamıştı. Oysa ABD Dışişleri Bakanlığı, raporlarını genellikle isteklerini destekleyen uluslar arası anlaşmalara ve sözleşmelere dayandırır; kanıtlarını özellikle Suudi Arabistan’ın imza attığı belgelere dayandırarak güçlendirirdi.
Rapor, diğer ülkeler hakkındaki sunumlarda izlenen yönetimin aynısı izlenerek; birçok boyutu göz önünde bulundurularak dini özgürlüklere ilişkin olayların gelişimini gözlemleme noktasında yoğunlaşıyordu. Bunlardan en belirgini, kanuni yasamalar, alınan resmi kararlar, resmi mezhep dışındaki mezheplerin durumuyla gayrimüslimlerin durumuydu. Ayrıca meselenin toplumsal boyutu da ele alınıyor, bu anlamda her boyuta ilişkin ayrıntılı örnekler işleniyordu.
Rapor, bu alanda herhangi bir çözüme de işaret etmiyordu. Bilakis sadece reel durum tanımlanıyor ve eleştiriliyordu. Raporun yasalara ilişkin vurgu yaptığı en bariz husus, dini özgürlükleri koruyacak ve dini özgürlüklerin yaşanmasına vurgu yapacak herhangi bir kanunun bulunmayışıydı. Bu doğrultuda raporun birçok yerinde Suudi Arabistan’daki yetkililerin mezhebi çoğulculuğu itiraf etmesi ve özel mekânlarda Müslüman olmayanların dini sembolleri yaşayabilmesine ilişkin ifadelere yer veriliyor; örneğin Cenevre’de BM İnsan Hakları Kurulunda Suudi Arabistan’ın elçisinin sözlerine işaret ediliyordu. Ancak bu beyanatlar kanuni ve resmi açıdan bir etki göstermedi; dini kuruluşlara girerek Suudi Arabistan’daki farklı mezheplere mensup yahut başka dinlere tabi olan kimselere karşı baskı uygulayanları sınırlandıracak düzenli yasamalara dönüşemedi.
Rapor bu açıdan belirli ve net kurallara dayalı bir politika izlenmesini istiyor. Örneğin Müslüman olmayanlara ibadetlerini yerine getirebilecekleri mekânlar belirlenmeli ve toplandıkları zaman en fazla kaç kişi olabilecekleri belirtilmelidir.
Rapor bu doğrultuda belirli yasal düzenlemelere gidilmemesinin yansımalarından örnek gösteriyor. Bunların başında “İyiliği emretme, kötülükten alıkoyma teşkilatı”nın yahut bazı hâkimlerin dini özgürlüklere ilişkin bazı sorunları çözerken birçok hak ihlalinin ortaya çıkması geliyor. Zira bu noktada uygulamalar kişisel içtihatların ürünü oluyor ve ortak bir yasaya göre uygulamaya gidilmiyor.
Aynı durum bazı yazarların yerel gazetelerde yayınlanan makalelerde eleştirilere yer verilince gün yüzüne çıkıyor. Özellikle dini konularda bazı şahıslar yahut belirli düşünceler eleştirilince bu durumla karşılaşılıyor. Bu kimselere karşı uygulanan yaptırımlar net ve belirli bir yönetmeliğe dayanmıyor. Dolayısıyla eleştirmenler, uygun olmayan cezalara çarptırılabiliyor.
Rapor, resmi uygulamalar noktasında Suudi Arabistan’ın geçtiğimiz yıl boyunca mezhebi çoğulculuk noktasındaki ilerlemelerine olumlu gelişmeler olarak değiniyor. Bu gelişmelerin en belirgini, düşünsel anlamda diyalog kurulabilmesi için düzenlenen “milli buluşma”. Bu buluşmada Suudi Arabistan’daki farklı mezheplerin temsilcileri bulunuyor. Rapor, bu gelişmeyi mezhebi çoğulcuğu vurgulayan, başkalarına karşı şiddet ve aşırılığı dizginleyen bir gelişme olarak ele alıyor.
Ayrıca rapor, yerel gazetecilik noktasındaki özgürlüklerin ilerlediğine değiniyor. Bu noktada rapor İslami İşler Bakanlığı’nın, “mescid imamlarını yetiştirme” ve “radikal hatiplere sınır koyma” gibi icraatlarından bahsediyor.
Rapor, Suudi Arabistan hükümetinin “İnsan Hakları Milli Kurumu” oluşturmayı onayladığı bilgisine de değindi ve bu onayın, ana konu çerçevesinde önemli bir adım olduğunu belirtti. Ayrıca rapor, hükümetin öğretim metotlarını gözden geçirmesini, Suudi Arabistan Kralı ile Suudi Arabistan müftüsünün birçok kez itidal ve orta yola teşvik eden çağrılarını olumlu buldu.
Resmi mezhebin dışındaki mezhep mensupları noktasında rapor, Şiilere ve sufilere karşı birçok hak ihlalinin ve baskının gerçekleştirildiğini gözlemledi. Rapor Şiilerin özellikle geçtiğimiz Muharrem ayında dini merasimlerini yerine getirme noktasında daha bir özgürlük kazandıklarına değinmekle birlikte Şiilerin yetkililerden aynı meselelerde dile getirdikleri istekleri tekrar etti. Bu hususların başında medeni hakların uygulanması, devletin çeşitli kademelerinde görevlendirilmeleri ve diğer vatandaşlarla eşit haklara sahip olma isteği geliyor. Aynı şekilde dini özgürlükler noktasında dini eğitim ve mezheplerine ilişkin kitapları temin etme sorunu yaşanıyor. Rapor Şiilerin kendilerine has merasimleri yaşatma ve dini şahsiyetlerinin resmi yayın organlarına katılması isteğine de değiniyor.
Rapor, içeriğinin büyük kısmını Suudi Arabistan’da ikame etmekte olan gayrimüslimler konusuna ayırıyor. Suudi Arabistan’da 1 milyon civarında çoğu Hıristiyan olan gayrimüslim yaşıyor.
Rapor, Hıristiyanlara resmi olarak dini ibadetlerini yerine getirmelerine yahut kendilerini Suudi Arabistan dışından bir din adamı çağırmalarına izin verilmemesinden ve diyet hususunda Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında ayrımcılığa gidilmesinden, dini nedenlerden ötürü bazı Hıristiyanların tutuklanmasından veya sürülmesinden bahsediyor. Dini toplantılarının gözetim altında tutulması, bazı hatiplerin Hıristiyanlarla ve düşünceleriyle alay etmesi ve Hıristiyanlara cevap hakkı tanınmaması, buna karşın Hıristiyanların dini kaynak ve kitaplarını temin etmelerine izin verilmemesi gibi konulara da raporda değiniliyor.
Dini özgürlüklere ilişkin sorunun toplumsal boyutuna da değinen rapor halkın dini özgürlüklerin serbest bırakılması noktasındaki tutuculuğuna vurgu yapıyor. Rapora göre diğer mezheplere ve gayrimüslimlere karşı toplumsal bir ayrımcılık var ve bu bazen dini eğitim ve öğretim metotlarından kaynaklanıyor.
Neden ilk kez sıralamaya eklendi?
Burada kadar ifade ettiklerimizden anlaşılacağı üzere ABD Dış İşleri, Suudi Arabistan Hükümeti’nden bu alanla ilgili olarak daha ciddi çalışmalar yapmasını bekliyordu. Öte yandan ABD Dışişleri bu alanda olumlu adımlar atıldığını kabul ediyor; ancak atılan bu adımların yeterli olmadığını düşünüyordu. Raporu yayınlayan “Demokrasi, insan ve işçi hakları dairesi” sorumlusunun, yani daire elçisi John Hanford’un ifadelerinden anlaşılan buydu.
Ona göre, geçtiğimiz yıl içerisinde dini özgürlükler alanında olumsuz gelişmelerin yaşanmamasına rağmen bu alanda istenen uygulamalar gerçekten yavaştı ve kabul edilemezdi.
Aksine gözlemcinin raporuna göre ABD, terör kaynaklarının ortadan kaldırılması noktasında ister lojistik ister mali isterse de istihbarat alanlarında alınan önlemleri beğenmiş, suçlanan unsurların takibatının ciddiyetle yapılmasını takdir etmişti. Öte yandan “halk katılım” projesi desteklenmiş, hükümetin ele aldığı reform girişimlerinden memnun kalınmıştı. Öyleyse Suudi Arabistan’a rapordaki sıralamada yer verilmesinin nedeni, bu doğrultuda önemli uygulamalara acilen gidilmesi yönünde yapılan baskıları artırmaktan ibaretti.
Rapora tepkiler
Rapordaki maddeler hakkında Suudi Arabistanlı yetkililerden hiçbirinin bir yorumda bulunmaması gerçekten de ilginçti. Rapora gösterilen tepkilerin çoğunluğu çeşitli dini şahsiyetlerden, yazarlardan ve çeşitli aydınlardan geliyordu.
Bu doğrultuda gösteriler tepkiler iki eğilimi ortaya koyuyordu. Bunlardan birincisi, genel anlamda yaygın kanaati oluşturan, raporun ABD’nin Suudi Arabistan’ın iç işlerine karışma projelerinin bir aracı olduğu yönündeki düşünceydi. Buna göre Washington’un özgürlüklere davet eden söyleminde bir gerçeklik payı yoktu. Buna kanıt olarak bizzat ABD’deki siyah beyaz ayrımı ve başka ayrımcılıklar gösteriliyordu. Bu çerçevede rapora tamamen karşı çıkılıyor, raporda geçen her şey reddediliyordu.
İkinci eğiliminse rapora bakışı daha bilimseldi. Zira insan hakları konusundaki en bariz alanlardan dini özgürlükler alanındaki gelişmeler gözleniyor, değerlendirmelere işaret ediliyor; bir yandan da ABD’nin bu çıkışının ardında siyasi nedenlerin bulunduğu vurgulanıyordu.
Buna göre raporla sorun teşkil eden noktada bir araç olarak ilgilenilebilir; sessizce bu sorunun çözümü için çalışılabilirdi. Zira bu alanda diğer toplumlarda olduğu gibi gerçekten bir sorun vardı. Bu eğilim sahipleri bu raporun ve tavrın, bir öz eleştirinin gerekliliği ve devletin ilkelerine uygun olarak içerideki durumun gelişimi için dikkat çekici etken olarak ele alınmasının gerektiğini düşündüler.
Çeşitli mazeretler ve nedenler sunmak yerine, yaşanılan toplumsal gerçekliği ıslah etme amacıyla başkalarının düşüncesi ve tavrına bakmaksızın bu konu tüm şeffaflığıyla, dikkatlice ve cesurca gözden geçirilmeliydi. Böylelikle bu durumun devam etmesine neden olan tüm sorunlar ve engeller aşılacaktı. Bu noktada yapılacak çalışmalar şunlardı:
1- Suudi Arabistan toplumunu oluşturan tüm gruplar arasında şeffaf ve açık diyalog projeleri sürdürülecek ve geliştirilecek.
2- “Düşünsel diyalog için milli buluşma” platformunun sonuçları uygulanacak. Bunların başında Suudi Arabistan’daki mezhebi çoğulculuğu kabullenmek gelmektedir.
3- Toplumun tüm kesimlerini, bazıları tarafından uygulanan dini haklara tecavüz ve ihlallerden koruyacak kanun ve yasalar çıkartılacak.
4- “İnsan Hakları Milli Cemiyeti”nin konumu etkin bir hale getirilecek. Böylelikle bu tür gelişmeleri izlemesi, bu çerçevede gelişen ihlallere dikkat çekmesi sağlanacak.
5- Toplumun kültür düzeyini yükseltmek ve toplumu bilinçlendirmek için düşünsel çeşitliliğe, mezhebi çoğulculuğa ve dini özgürlüğün kapsamının genişletilmesine vurgu yapılarak “medya projesi” kabul edilecek.
6- Suudi Arabistan toplumundaki çeşitli çevrelerin diyalogunu sağlayan çeşitli platformlar ve cemiyetlerin oluşturulması için girişimciler teşvik edilecek. (**)
(*) Orta Asya’nın kuzeyindeki bir ülkenin adıdır. (çev.)
(**) Bu rapor, 17.05.2006 tarihinde El-Cezire televizyonunun resmi sitesinde yayınlanmıştır. (çev.)