Didier Billion: 7 Ekim, Türkiye'nin İsrail'le işbirliği trendini yıktı

img
Didier Billion: 7 Ekim, Türkiye'nin İsrail'le işbirliği trendini yıktı YDH

"Türkiye'nin Suriye'deki bu İsrail ihlallerini kınamasının sözden öteye geçmediği de bariz. Amerika Birleşik Devletleri'nin girişimiyle, İsrail ile Türkiye arasındaki gerilimi düşürme arzusu var."




YDH - Fransız jeopolitik uzmanı Didier Billion, 7 Ekim'in Türkiye ile İsrail arasındaki işbirliği eğilimini tamamen yıktığını belirtiyor. Billion'a göre Ankara ve Tel Aviv'in Suriye'de çıkarları çatışsa da doğrudan bir ihtilaf beklenmiyor; zira ABD'nin arabuluculuğuyla gerilimi düşürme çabası var. El-Ahbar gazetesine mülakat veren Billion, Trump yönetimindeki ABD'nin İsrail'i koşulsuz desteklerken, iktisadi çıkarları gereği Türkiye gibi aktörlerle de iyi ilişkileri sürdürmeye çalıştığını ve Ankara'nın bölgede tek olmasa da merkezi bir rol oynadığını vurguluyor.

Fransız jeopolitik uzmanı, Türkiye ve Orta Doğu meseleleri alanında uzmanlaşmış Didier Billion, Uluslararası ve Stratejik İlişkiler Enstitüsü (IRIS) Direktör Yardımcısı.

El-Ahbar'a verdiği bu mülakatta Billion, Türkiye'nin bölgedeki geleceği ve hem Amerika Birleşik Devletleri hem de İsrail ile ilişkilerine dair soruları yanıtlıyor.

Türkiye bugün İsrail'in siyasetini nasıl görüyor? Bunu bir tehdit olarak değerlendiriyor mu?

Evet, bence 7 Ekim'den bu yana Türkiye'deki tüm siyasi güçler, özellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail siyasetinin bölgesel denge için bir tehlike teşkil ettiğini düşünüyor. Erdoğan, uzun zamandır benimsediği "soykırım" nitelemesi gibi çok sert ifadeler kullanıyor ve "yayılmacı bir siyasetten" bahsediyor.

Hatta Cumhurbaşkanı'nın konuşmalarında, Nazilerin 1930'lu ve 40'lı yıllarda izlediği siyasete benzer kıyaslamalar yaptığı bölümler var.

Bu da Gazze'deki ihtilafa ilişkin söyleminin çok ileri gittiği anlamına geliyor. İsrail-Türkiye ilişkilerinin daha önce iyileşme ve gerilim arasında gidip geldiğini, iki ülke arasında pek çok kriz yaşandığını biliyoruz.

Fakat 7 Ekim öncesindeki ortamda ikili işbirliği arzusu hakimdi. Elbette 7 Ekim ve sonrasında yaşananlar bu yönelimi yıktı.

Doğru, bazı çelişkiler var. Zira resmi söyleme rağmen Türkiye ile İsrail arasındaki iktisadi ilişkiler 7 Ekim'den sonra da devam etti ve bu durum Erdoğan'a Mart 2024'teki yerel seçimlerde pahalıya mal oldu. Hatırlatmak gerekir ki küçük bir İslamcı parti olan Yeniden Refah Partisi, seçim kampanyası boyunca bir yandan İsrail'e saldırıp diğer yandan onunla iktisadi ilişkileri sürdürmesini kınamaktan geri durmadığı için kayda değer bir ilerleme sağladı.

Dolayısıyla parti, bu çelişkiden ve Erdoğan'ın geleneksel tabanındaki hayal kırıklığına uğramış seçmenlerin oylarından faydalandı. Ancak o zamandan beri, bildiğim kadarıyla, Türkiye ile İsrail arasındaki iktisadi ilişkiler bütünüyle durdu.

Nüfuz bölgelerinde, özellikle de Suriye'de rejimin devrilmesinden bu yana bariz çelişkiler gözlemliyoruz. Bazı gözlemciler, Türkiye'nin İsrail'in bölgesel hegemonyasını kabul etmeyi reddetmesi nedeniyle bir ihtilafın patlak vereceğini öngörmüştü. Sizce bu senaryo muhtemel mi?

Hayır, sanmıyorum. Suriye topraklarında bir gerilim olduğu doğru. Bunu son olarak Dürzi meselesinde gördük. İsrail bu konuda çok tehlikeli bir oyun oynuyor.

Aynı şeyi, daha ustaca olsa da Kürtlerle de yapıyor. Bana göre İsrail'in, Suriye'nin yeniden imar edilmesini ve bölgesel konumunu geri kazanmasını engellemek istediği aşikâr.

Bunu başarmak için de bu ülkede var olan etnik ve mezhepsel gerilimleri kullanmaktan çekinmiyor. Kimlikleri istismar etme girişimlerine ek olarak, Beşşar Esed'in devrilmesinden bu yana İsrail'in Suriye'ye yönelik yaklaşık 800 hava saldırısı düzenlediğini hatırlatmak gerekir.

Bu, İsraillilerin geriye kalan tüm askeri tesisleri yok etmeye devam ettiği ve bunun da Türkiye'nin çıkarlarıyla tamamen çeliştiği anlamına geliyor.

Türk hükümeti ile Suriye'deki yeni idare arasında ne denli siyasi bir yakınlık olduğunu biliyoruz. Heyet Tahrir eş-Şam'ın (HTŞ) Beşşar Esed devrilmeden önce Türklerden büyük destek aldığını ve çatışmalara doğrudan katılmasalar da aralık ayındaki kapsamlı saldırıdan tamamen haberdar olduklarını biliyoruz.

Nitekim Colani'nin iktidara geldikten sonraki ikinci ziyaretini Türkiye'ye yapması, iki ülke arasındaki yakın ilişkilerin bir göstergesi. Üstelik İsrail'in aksine Ankara, Suriye'nin istikrarıyla ilgileniyor.

Ancak Türkiye'nin Suriye'deki bu İsrail ihlallerini kınamasının sözden öteye geçmediği de bariz. Amerika Birleşik Devletleri'nin girişimiyle, İsrail ile Türkiye arasındaki gerilimi düşürme arzusu var.

Özellikle istihbarat teşkilatlarından yetkililerin yer aldığı bir temas grubunun kurulması da bunu gösteriyor. Bu yüzden, ne İsrail'in —bölgeyi istikrarsızlaştırmaya yönelik bariz siyasetine rağmen— ne de Türkiye'nin, farklı sebeplerle, doğrudan bir çatışma arzusunda olduğunu düşünüyorum. Herkes aşılmaması gereken bir "kırmızı çizgi" olduğunu biliyor.

Amerika'nın siyasetine gelince, pek net görünmüyor. ABD, Türkiye'ye daha büyük bir bölgesel rol vermek istediği izlenimini veriyor ama aynı zamanda İsrail'in hegemonya projesini koşulsuz destekliyor. Amerika'nın bu çelişkili tutumunu nasıl açıklıyorsunuz?

Cevap vermem zor, zira bugün söylediklerim yarın sabah Donald Trump'ın yapacağı ani bir açıklamayla değişebilir. Zira ABD Başkanı'nın açıklamaları günden güne, hatta bazen gün içinde bile değişebiliyor, bu da durumu belirsizleştiriyor.

Yine de Trump ile birlikte kesinleşmiş bir husus olduğuna inanıyorum —beğensek de beğenmesek de, ki ben şahsen bunu reddediyorum— o da İsrail'e koşulsuz destektir.

Nisan ve mayıs aylarında İran konusunda ortaya çıkan gerilimlere rağmen bu destek devam ediyor. İsrail, İran'ı bombalama kararı aldığında, ABD de Fordo tesisini bombalayarak karşılık vermekte gecikmedi. Bu da Trump döneminde İsrail'e mutlak desteğin değişmeyeceğini teyit ediyor.

Bununla birlikte, Orta Doğu'yu kendi iktisadi ve mali çıkarlarından yola çıkarak yeniden şekillendirmeye çalışan Trump'ın, zaman zaman İsrail'in, kendi vizyonuna göre kârlı anlaşmalarla zenginleşebilecek bölgeyi istikrara kavuşturma arzusuna engel olduğunu düşündüğünü sanıyorum.

ABD Başkanı bir diplomat değil ve uluslararası ilişkiler kültürü zayıf. Ancak kâr ya da kendi deyimiyle "anlaşmalar" peşinde koşarken, Türkiye'nin iyi ilişkiler sürdürülmesi gereken bir ülke olduğunun farkında.

Amerika'nın Ankara Büyükelçisi, Türk hükümetine övgüler yağdırmaktan geri durmuyor. Trump'ın kendisi de Erdoğan'ın "iyi bir adam" olduğunu ve Suriye'de bile mükemmel bir iş çıkardığını belirtti.

Dolayısıyla Trump, duygusal olmasa ve uzun vadeli stratejik bir vizyona sahip olmasa da anlık çıkarının nerede —İsrail'i koşulsuz desteklerken, özellikle İsrail siyasetine karşı çıkmasına rağmen Trump'ın rıza dairesinde kalmaya çalışan Türkiye ile iyi ilişkileri sürdürmek— olduğunu biliyor.

Sonuç olarak ABD Başkanı birden fazla ipte oynuyor, hatta Suudi Arabistan'ı da eklersek belki üç ipte. Bu siyasetin mantığını anlamaya çalışırsak, İsrail'in siyasetiyle ille de birebir örtüşmediğini ve ABD için bazı rahatsızlıklara yol açabileceğini görürüz, ancak bu, İsrail'in aldığı desteğe kıyasla önemsiz kalır.

Türkiye'nin Orta Doğu'daki gelecekteki rolünü nasıl görüyorsunuz?

Bazen Türkiye'nin tecrit edilmiş bir ülke olduğu söylenir ama ben buna kesinlikle katılmıyorum. Yaklaşık on yıl önce Türkiye ile bir yanda Suudi Arabistan, Mısır ve Suriye arasında gerilimler vardı.

Ancak farklı sebeplerle de olsa Türkiye'nin bütün bu ülkelerle uzlaştığı açık. Dolayısıyla Türkiye'nin Orta Doğu'da oynayacağı bir rol olduğuna şüphe yok.

Bazen Türk diplomatların söylemlerinde, hatta Erdoğan'ın kendi açıklamalarında Türkiye'nin vazgeçilmez bir güç, bölgenin lideri olduğunu duyuyoruz. Bence gerçekçi olmak lazım.

Ankara'nın bölgede kendini kanıtladığına şüphe yok ama tek bölgesel lider değil. Türkler ile Suudiler arasında halihazırda iyi bir anlayış olsa da pürüzsüz ilişkiler ile rekabetin iç içe geçtiğine tanık oluyoruz.

Yine de genel eğilim, Türkiye'nin bölgesel ilişkilerde merkezi bir rol edindiği ve önümüzdeki yıllarda da bu rolünü koruyacağı yönünde.

Çeviri: YDH