Colani ile Trump’ın görüşmesi Suriye krizinin sonu değil, iktidarın Colani'ye verilmesi karşılığında Şam’ın Batı eksenine siyasî ve güvenlik açısından yeni bir bağımlılık dönemine girişinin başlangıcıdır.
Ebu Muhammed Colani ile Donald Trump’ın Beyaz Saray’daki tarihi buluşması, yalnızca Şam’ın resmen Batı siyaset eksenine dönüşünün doruk noktası değil, aynı zamanda Suriye’de yeni bir jeopolitik mühendislik aşamasının başlangıcını da ifade ediyor.
Bu aşamada Washington, İsrail ile normalleşme, Rusya ve İran nüfuzunun sınırlandırılması ve Kürt meselesinin yönetimi arasında bir denge kurmaya çalışıyor.
Amerika Birleşik Devletleri için bu görüşme sembolik bir olaydan çok daha fazlasıydı: Washington, Colani’nin ‘geçici hükümetine’ dayanarak Suriye’de yeni bir güvenlik düzeni inşa etmek istiyor. Bu düzen, eşzamanlı olarak şu üç hedefi gözetiyor:
SDF’nin entegrasyonu yoluyla IŞİD’in geri dönüşünü engellemek, Moskova’nın yeni devlet yapısındaki etkisini sınırlamak ve Şam ile Tel Aviv arasında normalleşme sürecinin yolunu açmak.
Ayrıca Beyaz Saray’daki görüşmelerin bir bölümü, İsrail’in doğrudan talebiyle, Suriye topraklarından Direniş Ekseni’ne silah nakil yollarının kesilmesine odaklandı.
Bununla birlikte, “iktidarda kalmak” Colani için ağır bir bedelle kazanıldı: ABD’nin Kürt güçlerinin ulusal orduya entegrasyon sürecini denetlemesini kabul etmek, İsrail karşıtı tutumundan geri adım atmak ve Moskova’dan temkinli bir şekilde uzaklaşmak.
Görünürde o, yıllar süren izolasyondan sonra Suriye’yi Batı ile yeniden diyaloğa sokan bir cumhurbaşkanı; ancak gerçekte bu dönüş, ABD, Türkiye, İsrail ve Kürtlerin çelişen çıkarları arasında kurulmuş kırılgan bir dengeye dayanıyor.
Bu yazıda, Washington’un Colani’ye verdiği desteğin temel hedefleri incelenecek ve ABD’nin Suriye dosyasını Orta Doğu güvenlik düzenini yeniden inşa etmek için nasıl kullandığı ortaya konulacaktır.
Colani’nin Amerika’ya Girişi – Oyun Sahasından Müzakere Masasına
Colani, ‘Suriye geçici hükümeti başkanı’ sıfatıyla, 9 Kasım’da Washington’un banliyösünde bulunan Andrews Askerî Üssü’ne ulaştı. Bu ziyaret, Amerikan medyası tarafından “Suriye’nin resmen Batı eksenine dönüşü” olarak nitelendirildi.
NBC News’in (9 Kasım 2025) haberine göre, beklentilerin aksine, kendisine yapılan karşılama sınırlı diplomatik düzeyde değil, Pentagon ve Ulusal Güvenlik Konseyi yetkililerinin katılımıyla gerçekleşti. Bu durum, Washington’un Suriye dosyasını doğrudan Beyaz Saray üzerinden yönetmek istediğinin bir göstergesiydi.
Varışından birkaç saat sonra Colani, Fort Myer Üssü’nde düzenlenen gayri resmî bir etkinliğe katıldı; burada CENTCOM Komutanı General Michael Erik Kurilla ile birlikte sembolik bir basketbol maçında yer aldı. Bu sahne, onun Amerika topraklarındaki ilk halka açık görünümüydü ve kısa sürede sosyal medyada “From Jihad to the White House” (Cihattan Beyaz Saray’a) başlığıyla yayılarak büyük yankı uyandırdı.
Washington Post gazetesi (10 Kasım 2025) haberinde şöyle yazdı:
“Şara, spor ceketiyle ve temkinli bir gülümsemeyle Amerikalı subayların yanında duruyordu; bu görüntü, herhangi bir konuşmadan daha güçlü bir şekilde seyahatin siyasî mesajını iletti: Amerika artık ondan korkmuyor, onunla çalışmak istiyor.”
Beyaz Saray’daki Görüşme 10 Kasım 2025 sabahı, Colani Beyaz Saray’a giderek Donald Trump ile görüştü; bu, 25 yıl yıl sonra bir Suriye devlet başkanının ABD başkanıyla yaptığı ilk resmî görüşmeydi.
Reuters’in (10 Kasım 2025) haberine göre, iki saatten fazla süren bu görüşmede dört ana dosya ele alındı:
1. Suriye’nin resmen uluslararası IŞİD karşıtı koalisyona katılması,
2. Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDF) ulusal orduya entegrasyon sürecinin hızlandırılması,
3. İsrail ile dolaylı güvenlik görüşmelerinin başlatılması,
4. Ve Suriye ekonomisinin yeniden inşası için “Sezar Yasası” yaptırımlarının kademeli olarak kaldırılmasına yönelik plan.
Suriye heyetine yakın kaynaklar, Middle East News’e (10 Kasım 2025) yaptıkları açıklamada, Trump’ın Suriye’nin IŞİD karşıtı koalisyona katılma kararını şahsen memnuniyetle karşıladığını ve ABD güçlerinin Fırat’ın doğusunda Kürt güçlerinin orduya entegrasyon sürecini denetleyeceğini vaat ettiğini doğruladı.
Görüşmelerin başka bir bölümünde, İsrailli temsilciler video konferans yoluyla güvenlik oturumunun bir kısmına katılarak Suriye’den direniş eksenine silah kaçakçılığı yollarının kesilmesi konusunu ele aldılar.
Aynı akşam Beyaz Saray tarafından yayımlanan resmî bildiride şu ifadeler yer aldı:
“ABD, Suriye geçici hükümetinin birleşik bir askerî yapı oluşturma ve iç savaşa son verme çabalarını desteklemektedir. Washington, Şam ile yeni bir güvenlik ve ekonomik işbirliği dönemini başlatmaya hazırdır.” (White House Statement – 10 Kasım 2025)
Fox News’in (10 Kasım 2025) haberine göre Trump, toplantı sonrasında gazetecilere şunları söyledi:
“Yirmi yıl sonra ilk kez, Suriye artık bir sorun değil, çözümün bir parçasıdır.”
Yan Görüşmeler ve Bölgesel Eşgüdüm
Ertesi gün, ABD, Türkiye ve Suriye dışişleri bakanları arasında ABD Dışişleri Bakanlığı binasında üçlü bir toplantı yapıldı.
Anadolu Ajansı’nın (11 Kasım 2025) haberine göre, Marco Rubio, Hakan Fidan ve Esad Şeybani, Kürt güçlerinin entegrasyon yol haritası ve Suriye devlet kurumlarının yeniden inşası üzerine görüştüler.
Toplantıda Fidan, “Türkiye birleşik bir Suriye istiyor, ancak PKK’ya bağlı yapının sınır bölgelerinde kalmasını kabul etmiyor” dedi.
Ziyaret kapsamında Colani ayrıca ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile bir araya geldi.
KurdPress’in (11 Kasım 2025) haberine göre Barrack görüşmede, “Suriye eskiden bizzat krizin kendisiydi, ancak şimdi Orta Doğu istikrarının ana ortağıdır.” ifadelerini kullandı.
12 Kasım’da SDF Genel Komutanı Mazlum Abdi, Thomas Barrack ile yaptığı telefon görüşmesinde Başkan Trump’a teşekkür ederek, “Suriye Demokratik Güçleri’nin geçici hükümete entegrasyon sürecinin hızlandırılması yönündeki ortak taahhüt”ten söz etti (KurdPress – 12 Kasım 2025).
Washington ve Yeni Suriye Düzeni; Colani ile Yapılan Anlaşmanın Beş Gizli Hedefi
Washington Post’un (11 Kasım 2025) haberine göre, Donald Trump ile Colani’nin görüşmesi yalnızca diplomatik bir dönüş değil, aynı zamanda “Suriye’nin güvenlik haritasının yeniden tasarlanması” yönünde bir adım olarak değerlendirildi.
Bu çerçevede Washington beş temel hedefi izliyor:
- Şam ile İsrail arasındaki ilişkilerin kademeli olarak normalleşmesi,
- Rusya ve İran nüfuzunun sınırlandırılması,
- Kürt güçlerinin kontrollü biçimde Suriye ordusuna entegrasyonu,
- Şam’ın resmen IŞİD karşıtı koalisyona katılması ve silah nakil yollarının Direniş Ekseni’ne ulaşmadan kesilmesi.
1. İsrail ile Normalleşme; Çatışmanın Durdurulmasından Güvenlik Anlaşmasına
Axios’un (11 Kasım 2025) haberine göre, Beyaz Saray’daki görüşmelerin ana başlıklarından biri, Şam ile Tel Aviv arasında “güvenlik anlaşması” oluşturulmasıydı.
Bu anlaşma, Ürdün modeline göre tasarlanacak ve amacı, Suriye’nin güneyinin askerî olmayan bir bölgeye dönüştürülmesi ve Golan sınırlarının güvenliğinin garanti altına alınması olacak.
The Times of Israel gazetesi (12 Kasım 2025), İsrail’in bu görüşmelere video konferans yoluyla katıldığını ve Aralık 2024 öncesindeki sınırlara dönmenin şartı olarak, Şam’daki askerî yapıların tamamen ABD denetimine bırakılmasını istediğini yazdı.
10 Kasım 2025’te Beyaz Saray’da düzenlenen basın toplantısında Trump şöyle dedi:
“Elli yıl sonra ilk kez, Suriye ve İsrail bir diyalog çerçevesi üzerinde anlaştı. Biz barış yoluna girdik.”
Middle East News’in (12 Kasım 2025) haberine göre, Suriye kaynakları da Şam’ın görüşme ilkesini kabul ettiğini ancak “8 Aralık 2024’ten sonra işgal altındaki bölgelerden İsrail’in tamamen çekilmesi”ni herhangi bir anlaşmanın ön koşulu olarak gördüğünü doğruladı.
2. Rusya ve İran’ın Sınırlandırılması; Şam’daki Dengenin Yeniden Tanımlanması
Foreign Policy’nin (11 Kasım 2025) haberine göre, Washington’un başlıca endişelerinden biri, son dönemde Rus heyetinin Suriye ziyareti sonrasında Şam ile Moskova arasındaki askerî iş birliğinin genişlemesidir. Analizde şu ifadeler yer aldı:
“Şara’nın Beyaz Saray’a davet edilmesi, Kremlin’in Şam’daki nüfuzunu koruma girişimine bir yanıttı.”
Izvestia gazetesi (10 Kasım 2025), ABD’nin Colani ile yaptığı son görüşmede ondan Rusya ile askerî ilişkileri sınırlamasını ve Moskova’dan silah alımını durdurmasını istediğini yazdı.
TASS’ın (11 Kasım 2025) haberine göre Kremlin, bu ziyarete tepki olarak “Ahmed el-Şara’nın Washington ziyareti, Rusya ile Suriye arasındaki ikili görüşmelere engel oluşturmayacaktır.” açıklamasını yaptı.
Rus analist Kirill Semyonov da Izvestia’ya yaptığı değerlendirmede, Washington’un “Suriye’yi Rusya ekseninden çıkarıp, ağırlık merkezi Washington ve Tel Aviv olan yeni bir Orta Doğu güvenlik sistemine entegre etmeye çalıştığını” vurguladı.
3. Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDF) Devlete Entegrasyonu; yukarıdan aşağıya yeniden yapılanma
KurdPress’in (12 Kasım 2025) haberine göre, Washington, Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDF) ulusal orduya entegrasyonunu ekonomik yaptırımların kaldırılması ve yeniden yapılanmanın başlaması için temel şart olarak belirledi.
Haberde, SDF Genel Komutanı Mazlum Abdi’nin, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack ile yaptığı telefon görüşmesinde “Suriye Demokratik Güçleri’nin geçici hükümete entegrasyon sürecinin hızlandırılması yönündeki ortak taahhüt”ü vurguladığı belirtildi.
Al-Monitor’un (11 Kasım 2025) analizine göre, bu plan Washington açısından yalnızca askerî bir mekanizma değil, aynı zamanda “kuzeydoğuda güç dağılımını dengeleme aracı”dır; böylece Kürtler yapının içinde kalacak, ancak Şam karşısındaki siyasî etkileri azaltılacaktır.
Rudaw’a (12 Kasım 2025) konuşan bir Kürt analist şöyle dedi: “Entegrasyon, özerkliğin sona ermesi anlamına gelmiyor; Amerikan denetimi altında geri dönüş anlamına geliyor. Kürtler yapının içinde kalacaklar, ancak eşit ortak olarak değil, Washington’un onayladığı yeni düzenin bir parçası olarak.”
4. Suriye’nin IŞİD Karşıtı Koalisyona Katılması; Uluslararası Meşruiyet Karşılığında Siyasi Taviz
Anadolu Ajansı’nın (12 Kasım 2025) haberine göre, Suriye resmen uluslararası IŞİD karşıtı koalisyona katıldı ve Washington tarafından bu koalisyonun “90. üyesi” olarak ilan edildi.
ABD’nin Şam Büyükelçiliği tarafından yayımlanan bildiride şöyle denildi: “Bu, Suriye tarihinin ve teröre karşı küresel mücadelenin dönüm noktasıdır. Suriye artık IŞİD’e karşı mücadelede bizim ortağımızdır.”
Foreign Affairs dergisi (12 Kasım 2025) analizinde, bu adımın, Washington’un denetimi altındaki petrol bölgelerinde Amerikan gözetimini kabul etmek ve gelirlerin bir kısmını yeniden yapılanma fonuna aktarmak gibi iç tavizler karşılığında Şara hükümetine uluslararası meşruiyet kazandırma aracı olduğunu yazdı.
5. Direniş Ekseniyle Mücadele; Silah İntikali Dosyası ve Güney Sınırları
Axios’un (11 Kasım 2025) haberine göre, Beyaz Saray görüşmelerinin bir bölümü “Suriye topraklarından Hizbullah’a ve İran’ın Lübnan ile Irak’taki müttefik güçlerine silah sevkiyatının durdurulması” konusuna ayrıldı.
Bir İsrailli yetkili bu medya kuruluşuna yaptığı açıklamada, “Trump, Washington’un Şam’dan Kuneytra ve Kalamun üzerinden yapılan tüm silah geçişlerini durdurmasını isteyeceğine dair taahhütte bulundu.” dedi.
Jerusalem Post gazetesi (11 Kasım 2025), görüşmelerin bu kısmının doğrudan İsrail’in talebiyle gündeme alındığını ve amacının “Tahran–Şam–Beyrut arasında yeni bir lojistik hattın oluşmasını engellemek” olduğunu yazdı.
Aynı doğrultuda, Syrian To Persian’ın (12 Kasım 2025) haberine göre, Lübnan–Suriye sınırında yeni askerî hareketlilik gözlemlendi ve bunun muhtemelen bu güvenlik anlaşmalarıyla bağlantılı olduğu değerlendirildi.
Bu şekilde Washington, Colani’ye verdiği destekle, Batı için bir düşman değil, yeni bir ortak olacak bir Suriye inşa etmeyi hedefliyor. İsrail, Türkiye, Kürtler ve ABD arasında arabulucu rolü üstlenen ve aynı zamanda İran ile Rusya’nın nüfuzunu kendi topraklarından uzaklaştıran bir Suriye.
Türkiye’nin Rolü ve Kuzey Suriye’de Denge Arayışı
KurdPress’in (11 Kasım 2025) haberine göre, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Colani ile Washington’daki görüşmesi, aslında destekçi ile onun siyasî ürünü arasındaki ilk resmî uluslararası karşılaşmaydı.
Beşar Esed rejiminin çöküşü ve geçiş hükümetinin oluşumunda belirleyici rol oynayan Türkiye, şimdi sahadaki askerî varlığını siyasî ve güvenlik düzeyine taşımaya çalışıyor.
Türk diplomatik kaynakları, bu görüşmenin Ankara’nın yeni Suriye yapısındaki nüfuzunu koruma ve ülkenin kuzey ve kuzeydoğusundaki konularda Washington ile eşgüdüm sağlama çabasının bir parçası olduğunu vurguladı.
KurdPress’in (11 Kasım 2025) aktardığına göre, görüşme sırasında Hakan Fidan “Suriye’nin kuzeyi ve güneyindeki krizlerin sorumlu şekilde yönetilmesi gerektiğini” belirtti ve mevcut durumun devam etmesi halinde “ülkenin kademeli olarak parçalanma riski” taşıdığı uyarısında bulundu.
Washington’daki basın toplantısında Fidan şöyle dedi:
“Kuzey ve kuzeydoğu Suriye’deki sorunlar doğru yönetilmezse, Suriye çöküşe doğru ilerler. Azınlıkların güvenliği ile ülkenin toprak bütünlüğü arasında denge kurmak hayati önem taşıyor.”
Anadolu Ajansı’nın (11 Kasım 2025) haberine göre, Türk Dışişleri Bakanı, Amerikalı mevkidaşı Marco Rubio ile yaptığı görüşmede “Sezar Yasası”nın tamamen kaldırılmasını ve geçici istisnaların sona ermesini talep etti. Ayrıca Suriye ekonomisinin bu yaptırımlar kaldırılmadan yeniden canlandırılamayacağını belirtti.
Fidan şöyle dedi: “Ahmed Şara’nın Washington’daki açıklamaları, Sezar Yasası’nın kalıcı olarak kaldırılmasına ilişkin çağrısı, yeniden inşa sürecinde bir dönüm noktasıdır ve Türkiye bunu desteklemektedir.”
Hürriyet’in (12 Kasım 2025) haberine göre, Fidan’ın Washington ziyaretinin temel hedeflerinden biri, 10 Mart Anlaşması’nın uygulanmasında Türkiye’nin rolünü pekiştirmek ve Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDF) ulusal orduya entegrasyon sürecini denetlemekti.
Haberde, Ankara’nın Washington’un Şam ile iş birliği çerçevesinde “Kürtleri doğrudan merkezi hükümetin altına yerleştirmesinden” endişe duyduğu, bu durumun da Türkiye’nin Kuzey Suriye’deki baskı gücünü zayıflatabileceği ifade edildi.
Bu çerçevede, Hakan Fidan, ABD’nin özel temsilcisi Thomas Barrack ile yaptığı görüşmede, Türkiye, ABD ve Suriye’nin katılımıyla “Entegrasyonu Denetleme Üçlü Komitesi”nin kurulmasını önerdi.
Yeni Şafak’ın (12 Kasım 2025) haberine göre, Beyaz Saray, Türk heyetiyle yapılan kapalı oturumların bir kısmında, SDF entegrasyon sürecinin “Kürt federal yapısının oluşturulması anlamına gelmeyeceği” konusunda Ankara’ya güvence verdi.
Buna karşılık Türkiye, geçici Şam hükümetine yönelik siyasi baskıları azaltmayı ve kuzeydeki ticaret geçişlerini altyapıların yeniden inşası için açık tutmayı taahhüt etti.
Türk Dışişleri Bakanlığı’ndan bir kaynak gazeteye şunları söyledi: “Washington’da, Suriye’de hiçbir bölgenin merkezi hükümetin kontrolü dışında kalmaması gerektiği konusunda mutabakata vardık, ancak bu kontrol garanti ülkelerin, özellikle Türkiye’nin katılımıyla sağlanmalıdır.”
Middle East Eye’ın (12 Kasım 2025) haberine göre, Washington da bu denklemde Türkiye’nin aktif varlığını zorunlu görüyor; çünkü Ankara hem Kuzey Suriye’deki Arap ve Sünni gruplarla iletişim kanalı, hem de Kürt güçlerini dengeleme kapasitesine sahip bir aktör.
Bu doğrultuda, Beyaz Saray’daki Trump–Colani görüşmelerinin bir bölümü de, Türkiye’nin doğrudan talebi üzerine, Suriye ve Lübnan topraklarından Direniş Ekseni’ne silah nakil yollarının kesilmesi konusuna ayrıldı. ABD’li kaynaklara göre bu, Washington ile Ankara’nın ortak önceliklerinden biri olarak değerlendiriliyor.
TASS’ın (11 Kasım 2025) haberine göre Kremlin, Hakan Fidan’ın Washington’daki varlığına tepki olarak, “Moskova ile Şam arasındaki ilişkiler, Suriye’nin diğer ülkelerle temaslarından bağımsız olarak devam edecektir.”açıklamasında bulundu.
Rus analistler bu ajansa yaptıkları değerlendirmede, Fidan ile Colani’nin Washington’daki görüşmesinin Ankara açısından “yeni Suriye güvenlik düzeninde yerini garanti altına alma” anlamına geldiğini vurguladılar. Bu yeni düzenin ise artık her zamankinden fazla ABD, Türkiye ve İsrail’in çıkarları arasında bölünmüş durumda olduğu ifade edildi.
Washington’un Yeni Görevi; IŞİD’in Sınırlandırılmasından Direniş Ekseni’nin Kontrolüne
Middle East Monitor’un (12 Kasım 2025) haberine göre, Colani ile Donald Trump’ın Beyaz Saray’daki görüşmelerinin ana başlıklarından biri, Suriye’nin doğusundaki Amerikan güçlerinin rolünün yeniden tanımlanmasıydı.
Haberde belirtildiğine göre, ABD yönetimi Suriye’deki askerî varlığını koruma kararı aldı, ancak bu varlığın görev alanını “IŞİD’le mücadele”den çıkarıp, Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDF) entegrasyon sürecini denetleme ve ülkenin batı ve güney sınırlarındaki silah hatlarını kontrol etme yönünde genişletme planı yapıyor.
Washington Post’un (12 Kasım 2025) haberine göre, Trump Beyaz Saray’daki toplantıda, Amerikan güçlerinin yeni misyonunun “artık sadece askerî bir görev değil, aynı zamanda Orta Doğu’daki güvenlik düzeninin yeniden inşasının bir parçası” olduğunu vurguladı.
ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’ndeki kaynaklara göre, kapalı oturumların bir bölümü “Suriye’den Lübnan ve Irak’a silah nakil hatlarının kesilmesine yönelik üç aşamalı bir plan”ı kapsıyordu. Bu planın İsrail ve Türkiye’nin koordinasyonuyla hazırlandığı ve uygulamasının bir kısmının Tenef ve Deyrizor’daki Amerikan birliklerine devredileceği bildirildi.
Reuters’in (12 Kasım 2025) haberine göre, Pentagon’daki üst düzey bir yetkili görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, ABD’nin “Suriye’deki varlığının yapısını yeniden tasarlamakta olduğunu” belirtti ve şunları ekledi:
“Görevimiz sadece IŞİD’le savaşmak değil; İran’a bağlı grupların geri dönmesini önlemek ve İsrail ile Ürdün sınırlarına yönelik her türlü tehdidi engellemek de yeni sorumluluklarımız arasındadır.”
Aynı bağlamda Fox News (12 Kasım 2025), el-Şer ile Trump’ın Beyaz Saray’daki görüşmesinin güvenlik açısından daha çok “direniş eksenine bağlı silah ağlarının kontrol altına alınmasına yönelik istihbarat iş birliği” üzerine yoğunlaştığını yazdı.
Kanal, bir ABD’li yetkiliye dayanarak, Washington’un Şam’dan “bazı yaptırımların kaldırılması karşılığında, Suriye topraklarından Lübnan ve Irak’taki milis gruplara silah sevkiyatını durdurmasını” istediğini bildirdi.
The National’ın (12 Kasım 2025) haberine göre, bu plan “Security Reintegration Framework” olarak adlandırılan anlaşmanın bir parçası olup, amacının SDF’nin güvenlik yapılarının Suriye ordusuna entegre edilmesi ve Amerikan üslerinin çok taraflı denetim merkezlerine dönüştürülmesi olduğu belirtildi.
Gazete, bu planın ABD’nin yeni dışişleri bakanı Marco Rubio’nun desteğiyle hazırlandığını ve ilk aşamanın uygulanması için Washington’un savunma bütçesinden 1,2 milyar doların Suriye–Lübnan sınırındaki elektronik gözetim programlarına tahsis edildiğini yazdı.
Israel News 24’ün (12 Kasım 2025) haberine göre, Tel Aviv aynı anlaşma kapsamında, Suriye ile Lübnan sınırındaki silah hareketliliğini izlemek amacıyla Tenef üssündeki bazı uçuş ve kara verilerine sınırlı istihbarat erişim izni aldı.
İsrailli kaynaklar, bu iş birliğinin temel amacının “Hizbullah’a bağlı silah hatlarının yeniden canlanmasını engellemek” ve “İran’ın Batı Suriye’deki nüfuzunu sınırlamak” olduğunu vurguladı.
Saha düzeyinde, Al-Monitor’un (12 Kasım 2025) haberine göre, Washington’daki müzakerelerle eşzamanlı olarak, Amerikan danışmanlarının denetiminde SDF ile Suriye ordusuna bağlı ortak birlikler Haseke’den Tenef’e kadar uzanan sınır hattında ortak güvenlik devriyelerine başladı.
Haberde bu devriyelerin görevinin “silah kaçakçılığı şüphesi bulunan geçiş bölgelerini ve IŞİD’in kalan unsurlarının hareketlerini izlemek” olarak tanımlandığı belirtildi.
Arab News’in (12 Kasım 2025) aktardığına göre, Washington bu politika ile iki hedefi aynı anda gerçekleştirmeye çalışıyor:
1. Colani’nin Suriye’de meşru güvenlik ortağı olarak konumunu güçlendirmek,
2. IŞİD karşıtı koalisyonun görevini İran nüfuzuna karşı mücadele misyonu ile değiştirmek.
Gazetenin analizine göre, “Washington artık Suriye’yi bir savaş alanı olarak değil, İsrail ile İran arasında jeopolitik bir kalkan olarak görüyor.”
Kürtlerin Tereddütü ve “Entegrasyon”un Anlamı Üzerine Tartışma
Hawar News’in (12 Kasım 2025) haberine göre, Suriye’nin kuzeyi ve kuzeydoğusundaki Kürt liderler, Colani’nin Washington ziyaretinin sonuçlarına temkinli bir şekilde tepki verdiler.
Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM) üst düzey üyesi Aldar Halil, bu kanala verdiği röportajda şöyle dedi:
“Başından beri tek çözümün diyalog ve uzlaşma olduğuna inandık; ancak tecrübemiz bize Şam’daki hükümetlerin her zaman söz verip sonra inkâr ettiğini gösterdi.”
Halil sözlerine şöyle devam etti: “Eğer entegrasyon süreci, merkezin tam kontrolüne geri dönmek anlamına geliyorsa, bu barış değil, yeni bir krizin başlangıcı olur.”
Rudaw’ın (12 Kasım 2025) haberine göre, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Yürütme Konseyi Eş Başkanı Foza Yusuf da Şam–Washington görüşmelerini temkinli bir şekilde karşıladı ve şöyle dedi:
“Entegrasyon, yerel yapıların korunması ve Kürtlerin, Arapların ve azınlıkların eşit temsili güvence altına alınarak gerçekleştirilmelidir. Yalnızca merkezin çıkarına olan bir entegrasyon kabul edilemez.”
Yusuf ayrıca Kürt liderlerin bakış açısından, ABD’nin bu süreçte “tarafsız bir gözlemci rolü” üstlenmesi gerektiğini ve Şam’ın bu süreci kendi çıkarına kullanmasının önüne geçmesi gerektiğini vurguladı.
KurdPress’in (12 Kasım 2025) haberine göre, Suriye Demokratik Güçleri (SDF) Genel Komutanı Mazlum Abdi, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack ile yaptığı telefon görüşmesinde “SDF’nin devlet kurumlarına entegrasyon sürecine tam bağlılığını” dile getirdi.
Abdi, attığı bir tweet’te şöyle yazdı: “Suriye’nin uluslararası IŞİD karşıtı koalisyona katılması, daha güvenli ve birleşik bir gelecek için bir fırsattır. Biz, entegrasyon sürecinin şeffaf ve düzenli ilerlemesi için ortaklarımızla ciddi şekilde çalışıyoruz.”
Ancak ANHA’nın (12 Kasım 2025) haberine göre, birçok Kürt sivil aktivist, bu sürecin “katılımsız entegrasyon”a dönüşmesinden endişe ediyor; yani Kürtlerin askerî güçlerini kaybedip, geçici hükümette gerçek bir siyasî temsil elde edememeleri riskine dikkat çekiliyor.
Bu endişeler özellikle Colani’nin Washington Post’a verdiği röportajda “En iyi çözüm, SDF entegrasyon sürecinin denetim görevinin Amerikan güçlerine verilmesidir.” ifadelerini kullanmasından sonra arttı.
Kürt medyası bu açıklamayı, Kuzeydoğu Suriye’nin kaderinin aynı anda hem Washington’a hem de Şam’a bırakılması olarak yorumladı.
The Guardian’ın (12 Kasım 2025) haberine göre, Batılı uzmanlar da entegrasyon sürecinin gerçek siyasi reformlarla desteklenmemesi durumunda uzun vadeli istikrarsızlık riskini beraberinde getireceği görüşünde.
Century Foundation analisti Aron Lund şöyle diyor: “SDF, Kuzey Suriye’nin güvenlik omurgasıdır. Eğer Şam yalnızca bu güçleri silahsızlandırmayı hedefliyorsa, bu durum istikrar yerine bir güç boşluğu yaratacaktır — ki hem IŞİD hem de İran bağlantılı ağlar bu boşluktan faydalanacaktır.”
Al-Monitor’un (12 Kasım 2025) haberine göre, Kamışlı’dan Kobani’ye kadar olan Kürt bölgelerinde halkın tepkisi ikiye bölünmüş durumda: Bir kesim gerginliklerin sona ermesini memnuniyetle karşılarken, diğer kesim özerk yönetimin görece bağımsızlığını kaybetmekten endişe ediyor.
Haberde şu ifadeye yer verildi: “Kamışlı’daki kafelerde insanlar şakayla karışık, ‘Belki Şara’nın sakalı kısalmış olabilir ama siyaseti aynı kaldı’ diyorlar. Bu esprinin ardında derin bir güvensizlik yatıyor.”
Aynı zamanda Voice of America’nın (12 Kasım 2025) haberine göre, Washington Haseke’ye bir grup sivil ve askerî danışman göndererek entegrasyon sürecini doğrudan denetimi altına almaya çalışıyor. Amaç, Suriye ordusu ile Kürt birlikleri arasında olası çatışmaların önüne geçmek.
Bu ekibin önümüzdeki haftadan itibaren, koalisyonun eş-Şeddadi’deki üssü bünyesinde görevine başlaması planlanıyor.
Colani ile Trump Görüşmesine Rusya’nın Tepkisi
TASS’ın (12 Kasım 2025) haberine göre Kremlin, Colani ile Donald Trump’ın görüşmesinin ardından yaptığı ilk resmî açıklamada “Rusya’nın son gelişmeleri dikkatle izlediğini” belirtti ve Şam ile ilişkilerini “istikrarlı ve Suriye’nin Batı ülkeleriyle temaslarından bağımsız” olarak tanımladı.
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov şu ifadeleri kullandı: “Biz, Suriye’nin yeniden inşasına yönelik her türlü çabayı memnuniyetle karşılıyoruz; ancak yeni iş birliklerinin uluslararası hukuk çerçevesinde ve Şam’ın müttefiklerinin rolünü zayıflatmadan yürütülmesi gerekir.”
Aynı zamanda Izvestia gazetesi (12 Kasım 2025), Colani’nin Washington’a davet edilmesini “ABD’nin Suriye’deki Rus nüfuzunu azaltma stratejisinin bir parçası” olarak değerlendirdi.
Rus analist Kirill Semyonov şöyle dedi: “Washington, Colani kartını kullanarak Moskova’yı Suriye güvenlik denkleminden yavaşça dışlamaya çalışıyor. Bu süreç görünüşte IŞİD’le mücadele gerekçesiyle yürütülüyor, ancak gerçekte amaç Orta Doğu’daki güç dengelerini tamamen yeniden şekillendirmektir.”
Vzglyad gazetesinin (12 Kasım 2025) haberine göre, birçok Rus analist Colani’nin ziyaretini “tehlikeli bir gösteri” olarak nitelendirdi.
Gazetenin yorum yazısında şu ifadeler yer aldı: “Colani, yıllar boyunca El Kaide bayrağı altında savaşan kişidir. Şimdi ise Washington’un resmî davetiyle Beyaz Saray’a gitmiştir. Bu, Batı siyasetinin ahlaki bir gerilemesidir ve açık mesajı şudur: Terörizm, eğer ABD’nin çıkarlarına hizmet ederse, meşruiyet kazanır.”
Nezavisimaya Gazeta (12 Kasım 2025) da eleştirel bir üslupla, Colani’nin ziyaretini “küresel terörle mücadele düzenine vurulmuş bir darbe” olarak değerlendirdi.
Gazetenin başyazısında şu ifadeler yer aldı: “Beyaz Saray bu görüşmeyle yalnızca Suriye’nin imajını yenilemiyor, aynı zamanda eski terörizmin yüzünü aklıyor. Eğer bugün El Kaide, Suriye Geçici Hükümeti adıyla Beyaz Saray’da kabul ediliyorsa, yarın IŞİD’in de başka bir isimle bölgesel ortak olarak tanıtılmayacağının garantisi nedir?”
RIA Novosti’nin (12 Kasım 2025) haberine göre, medyadaki sert eleştirilere rağmen Rus diplomatik aygıtı resmî düzeyde temkinli davranmayı sürdürüyor. Rusya Dışişleri Bakanlığı kaynakları bu ajansa yaptıkları açıklamada, “Moskova’nın Şam ile sürekli temas halinde kaldığını” ve el-Şer’in ziyaretini “Rusya ile bağların koparılması değil, izolasyondan çıkmaya yönelik taktiksel bir adım” olarak değerlendirdiklerini belirttiler.
Genel olarak Rus basınının analizleri, Moskova’nın Colani’nin Washington ziyaretini Şam için diplomatik bir başarı olarak değil, ABD’nin şiddet dolu bir geçmişe 15meşruiyet kazandırma ve Suriye’deki Rus nüfuzunu aşamalı biçimde ortadan kaldırma girişimi olarak gördüğünü ortaya koyuyor.
Washington Sonrası Ekonomi; Yeniden İnşa mı, Yeniden Mühendislik mi?
Middle East News’in (12 Kasım 2025) haberine göre, Colani ile Donald Trump’ın Beyaz Saray’daki görüşmesinin en önemli sonuçlarından biri, Suriye’nin yeniden inşa sürecinin Amerikan ve NATO müttefiki şirketler merkezli olarak başlatılması yönünde varılan uzlaşma oldu.
ABD Hazine Bakanlığı aynı gün yaptığı açıklamada, “Sezar Yasası” kapsamındaki tüm yaptırımların 180 gün süreyle askıya alındığını duyurdu. Bakanlığın resmî açıklamasında şu ifadeler yer aldı:
“Rusya ve İran ile ilgili işlemler dışında, Suriye Geçici Hükümeti’ne yönelik tüm ekonomik kısıtlamalar kaldırılmıştır. Bu kararın amacı, kritik altyapının yeniden inşa sürecini hızlandırmak ve Suriye’yi yeniden küresel ekonomi ağına entegre etmektir.”
The National’ın (12 Kasım 2025) haberine göre, Trump Colani ile düzenlediği ortak basın toplantısında, “ABD’nin yeni Suriye hükümetine düşük faizli kalkınma kredileri sağlamaya hazır olduğunu” belirtti ve şunları ekledi: “Son on yıl içinde ilk kez, Suriye geleceğini İran veya Rusya’ya dayanmak zorunda kalmadan inşa edebilir. Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’daki dostlarımızla birlikte kapsamlı bir yeniden yapılanma planı uygulayacağız.”
Bloomberg’in (12 Kasım 2025) haberine göre, Washington–Şam ekonomik uzlaşmasının ana ekseni üç temel başlıktan oluşuyor:
1. Körfez Arap yatırımcılarının Halep, Humus ve Deyrizor’daki inşaat projelerine geri dönüşü,
2. Amerikalı ve Türk enerji şirketlerinin Tartus ve Banyas kıyılarında doğalgaz arama faaliyetlerine katılımı,
3. İstanbul merkezli ortak bir kalkınma fonu aracılığıyla Suriye’nin kuzeyi ile güneyi arasında ekonomik entegrasyonun sağlanması.
Türkiye’nin Rolü: Siyasi Arabuluculuk ile Ekonomik Yüklenicilik Arasında
Daily Sabah’ın (12 Kasım 2025) haberine göre, Ankara yeni anlaşma çerçevesinde özellikle El Bab, Azez, Menbic ve Cerablus bölgelerinde olmak üzere Suriye’nin kuzeyindeki altyapıların yeniden inşasında kilit bir rol üstlenecek.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı yayımladığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Suriye’nin yeniden inşası, bölgede istikrarı ve kalkınmayı garanti altına almak için bölgesel sorumluluğumuzun bir parçasıdır. Türk şirketleri yol yapımı, enerji ve tarım projelerine katılmaya hazırdır.”
Türk diplomatik kaynakları ayrıca, Washington görüşmeleri sırasında Hakan Fidan’ın ABD Hazine Bakanı ile “Kuzey Suriye Yeniden Yapılanma Fonu”nun kurulması konusunda görüştüğünü açıkladı. Bu fonun kaynaklarının bir kısmının Türk özel sektör yatırımlarından karşılanması planlanıyor.
Al-Monitor’un (12 Kasım 2025) haberine göre, el-Şer hükümeti de bu planı onayladı ve “ekonomik merkezsizleşme ve sınır bölgelerinin kalkınması yönünde atılmış somut bir adım” olarak tanımladı.
Bununla birlikte, Izvestia’ya (12 Kasım 2025) konuşan Rus analistler, bu sürecin fiilen Rusya’nın ekonomik nüfuzunun Türkiye ve ABD tarafından devralınması anlamına geldiği uyarısında bulundu.
Rus Dış Politika Konseyi araştırmacısı Sergey Markov şunları söyledi: “Yüzeyde Suriye’nin yeniden inşası insani bir proje gibi görünüyor, ancak gerçekte bu plan ABD’nin Rusya’nın ekonomik nüfuzunu tamamen ortadan kaldırma ve İran’ın Şam’daki mali kanallarını sınırlama politikasının bir parçasıdır. Türk şirketleri şu anda, geçmişte Tartus Limanı’nda Rus şirketlerinin üstlendiği rolü oynamaktadır.”
Yeniden İnşa mı, Yoksa Ekonomik Yeniden Mühendislik mi?
Financial Times’ın (12 Kasım 2025) haberine göre, Suriye’nin yeni çerçevede yürütülen yeniden yapılanma süreci aslında bir tür “ekonomik yeniden mühendislik”tir. Bu sürecin amacı yalnızca yıkılmış ekonomiyi canlandırmak değil, aynı zamanda Washington ve Ankara’nın çıkarlarıyla uyumlu yeni bir ekonomik düzen inşa etmektir.
Gazete şu değerlendirmeyi yaptı: “Washington, yeniden inşa maliyetlerini doğrudan üstlenmek istemiyor; bunun yerine bölgesel ortaklar ve özel sektör aracılığıyla, Şam’ı uzun yıllar Batı’ya bağlı tutacak bir ekonomik bağımlılık ağı kurmayı hedefliyor.”
Bu doğrultuda Reuters’in (12 Kasım 2025) haberine göre, Washington Şam’dan ilk adım olarak, Haseke ve Deyrizor’daki petrol bölgelerinde faaliyet göstermek üzere Amerikan şirketleri Chevron ve Halliburton’a lisans verilmesini talep etti.
Colani hükümetine yakın kaynaklar, bu talebin “değerlendirme aşamasında” olduğunu ve ikinci aşamada Türk şirketleri Limak ve Kalyon’un da yol ve enerji santrali projelerinde yer almasının beklendiğini bildirdi.
Genel olarak Washington–Şam ekonomik anlaşması, altyapıların yeniden inşasından çok daha fazlasını ifade ediyor; bu anlaşma, Suriye ekonomisini Batı–Türk eksenli yeni düzene göre yeniden yapılandırma girişimi niteliğinde. Bu düzen, geçmişteki Rusya ve İran merkezli modelin yerini almayı amaçlıyor.
Ancak temel soru şu: Suriye, bu tür bir ekonomik bağımlılık modelini kabul ederek gerçekten siyasî bağımsızlığa ulaşabilir mi, yoksa kendisini yeni bir yapısal bağımlılık döngüsünün içinde mi bulacak?
Sonuç
Colani’nin Donald Trump ile Beyaz Saray’daki görüşmesi, görünürde Şam için bir “diplomatik dönüş” niteliği taşısa da, gerçekte Suriye jeopolitiğinde köklü bir değişimin göstergesidir. Bir zamanlar direniş ekseni içinde tanımlanan Suriye, bugün Washington’un tasarladığı ve Tel Aviv’in başlıca ortağı olduğu yeni bir güvenlik mühendisliğinin merkezinde yer alıyor.
Bu çerçevede el-Şer’in geçici hükümeti, bağımsız bir devlet olmaktan çok, ABD’nin dört temel hedefini ilerletmek için kullanılan bir araç niteliğinde:
1. Washington’un doğrudan denetimi altında Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDF) kontrollü biçimde entegrasyonu,
2. IŞİD’in geri dönüşünün engellenmesi ve Suriye topraklarından direniş eksenine silah kaçakçılığının önlenmesi,
3. Yaptırımların askıya alınması karşılığında İsrail ile gayriresmî normalleşme sürecinin başlatılması,
4. Şam’ın güvenlik ve ekonomi politikalarında Rusya nüfuzunun tamamen azaltılması.
Öte yandan Colani, iktidarda kalabilmek için geçmişiyle çelişen kuralları kabul etmek zorunda kaldı:
Bir zamanlar Batı’ya karşı silahlı direnişin simgesi olan Colani, artık Washington ve Tel Aviv ile müzakere eden ve yeniden yapılanma sürecinde Batı yatırımlarına bağımlı bir hükümetin başında bulunuyor.
Askerî entegrasyon sürecinin Amerikan gözetimine bırakılması, İsrail’in Kuneytra’daki saldırılarına sessiz kalınması ve Rusya ile ilişkilerin yeniden gözden geçirileceği sözü, Colani’nin “iktidarda kalmak” uğruna ödediği bedelin parçalarıdır.
Bölgesel düzeyde ise Washington’un yeni politikası, Suriye güvenlik denkleminde İsrail’in konumunu fiilen güçlendirmektedir. Amerika Birleşik Devletleri, bazı tahminlerin aksine, Tel Aviv ile Ankara arasında bir denge kurmayacaktır; çıkar çatışması durumunda Washington’un asli müttefiki kuşkusuz İsrail olmaya devam edecektir.
Bu nedenle Türkiye, Suriye politikasını Tel Aviv’in çıkarlarına hizmet etmeyecek şekilde yeniden ayarlamak zorundadır — çünkü Amerika’nın şekillendirmekte olduğu yeni düzen, bölgesel çıkar dengesi üzerine değil, İsrail’in güvenliği ekseninde inşa edilmektedir.
Washington’daki gösterişli görüşmeye rağmen, Colani ve hükümetinin geleceği belirsizliklerle doludur. ABD ile İsrail’in çelişen çıkarlarının Suriye’nin iç gerçeklikleriyle dengelenmesi üzerine kurulu bir yapı, er ya da geç ilk siyasî ya da güvenlik krizinde çökecektir.
Rudaw’a (12 Kasım 2025) konuşan bir Kürt analistin sözleri bu durumu özetliyor: 19“Suriye’nin geleceği, kuzeydoğu hesaba katılmadan tartışılıyorsa, o artık ulusal bir diyalog değil, krizin yeni biçimde yeniden üretimidir.”
Sonuç olarak, Colani ile Trump’ın görüşmesi Suriye krizinin sonu değil, iktidarın Colani'ye verilmesi karşılığında Şam’ın Batı eksenine siyasî ve güvenlik açısından yeni bir bağımlılık dönemine girişinin başlangıcıdır — bir dönem ki, iktidarda kalmanın bedeli bağımsızlığın kaybıdır.