Meşru savunma hakkı ve Suriye’ye askeri müdahale

28 Nisan 2012

YDH- Uluslar arası hukuk araştırmacısı yazarımız Musab Yiğit, Başbakan Erdoğan’ın “sınır ihlali” bahanesiyle NATO’yu 5. madde kapsamında Suriye’ye müdahaleye çağırmasının uluslar arası hukuk açısından yasallığını analiz etti.

 

YDH- Uluslar arası hukuk araştırmacısı yazarımız Musab Yiğit, Başbakan Erdoğan’ın “sınır ihlali” bahanesiyle NATO’yu 5. madde kapsamında Suriye’ye müdahaleye çağırmasının uluslar arası hukuk açısından yasallığını analiz etti.

Suriye’de uzun bir süredir devam eden olaylar dünya gündeminde önemli bir yer teşkil etmeye devam ediyor. Olayların başladığı günden beri gündemde olan Suriye’ye askeri müdahale gerek ülke içindeki gerekse de uluslararası arenadaki engellerden ötürü bir türlü gerçekleştirilemiyor.

Ülke içinde muhalefetin başarısızlığı ve yönetimde beklenen bölünmenin yaşanmaması bu müdahaleyi zorlaştırırken, BM Güvenlik Konseyinde Rusya ve Çin’in sürekli vetoları ise operasyonu imkansız hale getiriyor.

Güvenlik Konseyi’nin konuya ilişkin karar alamaz hale gelmesi,  içerisinde Türkiye’nin de bulunduğu askeri müdahale cephesini alternatif çözüm yolları bulmaya sevk ediyor. Nitekim bu çözüm önerilerinden bir tanesi geçtiğimiz günlerde sınırda yaşanan silahlı çatışma sonrası başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından gündeme getirilmişti.

Sınırda yaşanan olaylarda, Suriye Güvenlik güçleri tarafından Türkiye toprakları içerisinde yer alan muhaliflere ateş açıldığı ve bunun açık bir sınır ihlali olduğu iddia edilmişti. Konuya ilişkin Çin’den açıklamada bulunan başbakan olayların devam etmesi durumunda Türkiye’nin meşru savunma hakkını kullanacağını ve askeri müdahaleden kaçınmayacağını açıklamıştı.

26.04.2012 tarihinde ise bu açıklamalar ışığında Al Jazeera’nin internet sitesinde Anne-Marie Slaughter tarafından kaleme alınan “Mind the neighbours” adlı bir makalesi yayınlandı[1]. Yazısında konuya değinen Slaughter, Türkiye’ ye karşı girişilen bir silahlı saldırının NATO Anlaşmasının 5. Maddesi gereği tüm üyelere yöneltilmiş bir saldırı olarak değerlendirileceğini dile getirmiş ve Türk tarafından meşru savunma hakkının kullanılması durumunda BM Güvenlik Konseyi kararına ihtiyaç duyulmayacağını şu ifadeler ile dile getirmiştir:

“ … NATO Anlaşmasının 5. Maddesine göre bir NATO üyesi ülkeye yapılacak saldırı diğer tüm üyelere karşı yapılmış sayılacak ve doğal olarak diğer tüm üyeler yardıma gelecektir.

… NATO Anlaşmasının 5. Maddesinin önemi şu noktada ortaya çıkıyor; eğer Türk tarafının meşru savunma hakkını kullandığına ilişkin ikna edici bir iddia ortaya konulabilirse BM Güvenlik Konseyi kararına ihtiyaç duyulmayacaktır. “

Acaba Başbakan tarafından dile getirilen ve yazar tarafından detaylı olarak incelenen meşru müdafaa hakkı gerçekten BM Güvenlik Konseyi kararı olmaksızın Suriye’ye NATO müdahalesini meşrulaştırabilir mi?

A. Kuvvet Kullanma Yasağı ve Meşru Savunma Hakkı

Uluslararası hukukun temel ilkelerinden olan kuvvet kullanma yasağı uyarınca hiçbir devlet başka bir devlete karşı kuvvet kullanamaz hatta kuvvet kullanma tehdidinde dahi bulunamaz. Ancak bu durumun bazı istisnaları mevcuttur ki bunların başında meşru savunma hakkı gelir. Birleşmiş Milletler anlaşmasının 51. Maddesinde düzenlenmiş olan bu hak taraf devlete kendisini karşı gerçekleştirilen bir müdahalenin varlığı kuvvet kullanma hatta müşterek olarak kuvvet kullanma imkanı tanır. Bu maddeye göre:

“51. Madde: Bu Antlaşma'nın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletler üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, bu üyenin doğal olan bireysel ya da ortak meşru savunma hakkına halel getirmez. Üyelerin bu meşru savunma hakkını kullanırken aldıkları önlemler hemen Güvenlik Konseyi'ne bildirilir ve Konsey'in işbu antlaşma gereğince uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için gerekli göreceği biçimde her an hareket etme yetki ve görevini hiçbir biçimde etkilemez.”

Ancak maddeden de anlaşılacağı üzere meşru savunma hakkının kullanımı gerek maddede belirtilen gerekse de hukukun temel prensiplerinden kaynaklanan bazı şartların varlığı durumunda söz konusu olacaktır. Bu şartlara kısaca değinecek olursak;

1. Silahlı Bir Saldırının Varlığı: Meşru savunma hakkının kullanılması için gereken ilk koşul şüphesiz ki bir devlete yöneltilmiş bulunan silahlı saldırının varlığıdır. Yani henüz var olmayan bir tehlikeden ötürü devletin meşru savunma hakkını kullandığını iddia etmesi mümkün değildir.

Burada bir önemli noktada bu saldırının bizzat devlete karşı girişilen bir saldırı olması gerektiğidir. Eğer direkt olarak devlete yönelik bir saldırı söz konusu değil ise burada müşterek meşru müdafaa hakkının kullanılması mümkün değildir. [2]

2. Meşru Savunma Kapsamında Kullanılacak Olan Hakkın Orantılı Olması: Orantılılık meşru savunma hakkının tespitinde çok önemli bir kavramdır. Sadece uluslararası hukukta değil tüm hukuk sistemlerinde meşru savunmanın hukuka uygunluğu savunmanın yapılan saldırı ile orantılı olmasına bağlıdır. Meşru savunma hakkı özünde kendisine yöneltilen saldırıyı engellemeyi amaçlayan bir kuvvet kullanıma biçimi olduğu için burada ki amaç kendisini korumaktır.

Kendisini savunduğunu iddia eden tarafın saldıranın eylemini engellemekten öteye gitmesi ve bu oranı aşacak şekilde kuvvet kullanımı artık durumu hukuka uygun olmaktan çıkarır. Devletler açısından da durum bu şekildedir.

3. Aciliyet Şartı: Bu hakkın kullanılabilmesi, tehlikenin o anda ortaya çıkmış, ani, başa çıkılmaz ve başka hiçbir koruma yoluna başvurmaya imkan bırakmayacak nitelikte olmasına bağlıdır.[3]

4. Gereklilik Şartı: Bu şart uyarınca meşru savunma kapsamında kuvvet kullanacak olan devletin başka bir seçeneğinin kalmamış olması ve silahlı saldırının tek seçenek olması gerekir.

5. BM Güvenlik Konseyine Bildirim Şartı: Maddenin en can alıcı noktalarından biri şüphesiz ki bu kısmıdır. Uluslararası hukukun genel kuralları gereği kuvvet kullanma BM Güvenlik Konseyi kararları dışında mümkün değildir.

Bu konuda tekel hakkına sahip olan konseyin onayı olmadan kuvvet kullanılması mümkün değildir. Ancak durumun istisnasını oluşturan meşru savunma hakkının kullanılmasında bir güvenlik kurulu kararına ihtiyaç duyulmaksızın sadece konseye yapılacak olan bir bildirim ile bu hakkını meşru çerçevede kullanabilir.

Ancak belirtmek gerekir ki bu bildirimin haklı görülmesi yukarıda sayılan unsurların her birinin varlığı halinde söz konusu olacaktır. Ayrıca bu hak taraf devlete sınırsız bir hak tanımaz. Her şeyden önce meşru savunmanın amacı olan tehdidin püskürtülmesi ile zaten sona erer. Ek olarak ise maddede ön görüldüğü üzere BM Güvenlik Konseyi’nin gerekli önlemleri alması ile kuvvet kullanımına son verilmesi gerekir.

B. Meşru Savunma Hakkının Kullanımı ve Türkiye’nin İddiaları

Tüm bu ortaya konulan genel kurallar çerçevesinde Türkiye’nin iddialarını değerlendirecek olursak;

1. Silahlı Bir Saldırının Varlığı: Türkiye, sınırda yaşanan olaylarda Suriye güvenlik güçleri tarafından sınırın Türk tarafına ateş açıldığı ve muhaliflerin öldürüldüğünü iddia etmiştir. Ayrıca yaşanan olaylar esnasında bir çatışma çıktığı ve muhalifler tarafından da ateşe karşılık verildiği söylenmiştir. Bu iddiaların doğru kabul edilmesi durumunda ortada bir silahlı saldırının var olduğu inkar edilemeyeceği için bu şart gerçekleşmiş olacaktır.

Burada dikkat edilmesi ve altı çok kez çizilmesi gereken nokta silahlı çatışmanın niteliğidir. Yaşandığı iddia edilen olayda Suriyeli güvenlik güçleri ile muhalifler arasında bir çatışma söz konusu olmuştur. Hatta Suriye tarafına göre muhalifler sınırı geçerek saldırıda bulunmuş buna verilen cevap sırasında ihlal gerçekleşmiştir.

Olaydan açık bir biçimde anlaşıldığı üzere burada kullanılan kuvvet bizzat T.C devletine karşı değildir. Bu durumun bir sonucu olarak Başbakan tarafından dile getirildiği üzere NATO Anlaşmasının 5. Maddesinin devreye girmesi bu ve benzeri durumlar açısında söz konusu olmayacaktır. Çünkü müşterek meşru savunma hakkı ancak bizzat devlete karşı girişilen saldırılarda söz konusu olabilecektir. UAD Nikaragua kararında bu yönde karar vermiştir. [4]Yani NATO’nun böyle bir bahane ile Suriye’ye müdahalesi kuvvet kullanma yasağını ihlal edeceğinden uluslararası hukuka aykırı olacaktır.

2. Meşru Savunma Kapsamında Kullanılacak Olan Hakkın Orantılı Olması: Söz konusu olayda yaşanan saldırı ve buna karşı kullanılacak olan meşru savunma hakkı uluslararası operasyonu gerektirecek, hatta Türkiye’nin yapacağı bir operasyonu dahi haklı gösterecek büyüklükte değildir. Sırf bu ve benzeri nedenlere dayanarak, biz meşru savunma hakkımız çerçevesinde Suriye’de tampon bölge oluşturuyoruz demenin elinde taşla gelen birine otomatik silahlar kullanarak cevap vermekten farkı yoktur. Bu ise orantılılık ilkesinin açık ve net bir şekilde ihlalidir.

3. Aciliyet Şartı: En çok dikkat edilmesi gereken hususlardan birini oluşturmaktadır. Devletin o anda ortaya çıkan bir durumu başka bir şekilde engelleme imkanı olmaması gerekmektedir. Halbuki benzeri olayların yaşanması T.C Devletinin muhalif silahlı guruplar üzerinde alacağı önlemler ile mümkün olacaktır. Yani olayların o anda çıktığının söylenebilmesi için devletin gereken tüm tedbirleri alması gerekir.

4. Gereklilik Şartı: Yukarıda da değindiğimiz gibi devletin bizzat kendisinin engelleme imkanının bulunduğu bir durumu bahane ederek kuvvet kullanması ve başka imkanı kalmadığını ileri sürmesi uluslararası hukuk ilkelerine aykırılık teşkil edecektir.

5. BM Güvenlik Konseyine Bildirim Şartı: Daha önce de belirttiğimiz üzere Güvenlik Konseyi’nin kararı olmadan bu hakkın kullanılması yukarıda ki şartların hepsinin gerçekleşmiş olması koşuluna bağlıdır. O yüzden yukarıda sayılan sebeplerden dolayı bu hak Suriye’ye karşı kullanılamayacaktır. Ancak yukardaki şartların gerçekleştiği ihtimalinde dahi bu durum Anne-Marie Slaughter’ın iddia ettiği gibi Suriye’ye askeri müdahale için Güvenlik Konseyinin kararına gerekli olmadığı sonucunu ortaya çıkarmaz. Çünkü maddede açık bir şekilde belirtildiği üzere bu hakkı kullanan devlet yukarıda sayılan kurallara riayet etmek zorundadır.

Ayrıca bu hakkını ancak Güvenlik Konsey’inin gereken önlemleri alacağı tarihe kadar kullanabilecektir. Yani, bir şekilde bir askeri operasyon başlasa dahi devamı için Güvenlik Konseyi kilit bir rol oynayacaktır.

Yine de şunu da eklemek gerekir ki olası meşru savunma bahanesi ile yapılacak olan olası bir müdahale de Güvenlik Konseyi’nin ABD ve ortaklarınca kitlenmesi ve işlevsiz hale getirilmesi durumunda ne olacağı tartışmalıdır. Bu durumda Güvenlik Konseyi karar alamazsa söz konusu tedbirlerin Türkiye tarafından alınabileceği söylenebilir. Ama unutulmamalıdır ki bu durumda dahi Türkiye ya da NATO ancak yukarıda sayılan şartlar içerisinde kuvvet kullanabilecektir. 

Sonuç

Gerek Batı’nın gerekse de Türkiye’nin Suriye’ye müdahale etmek için ortaya koyduğu istek zaman zaman onları yanlış yorumlara götürmekte ve bu devletlerin Şam yönetimi tarafından ihlal edildiğini söyledikleri uluslararası hukuk kuralları ile ters düşmelerine neden olmaktadır.

Meşru savunma hakkının kullanılması, sözü geçen kurum ve kişilerce iddia edildiği gibi Suriye’ye askeri müdahalenin meşrulaştırılması için bir bahane olmayacaktır. Güvenlik Konseyi’nin bu yolla devre dışı bırakılmaya çalışılması ve NATO’nun müdahalesi için zemin hazırlanması bizzat savunduklarını iddia ettikleri uluslararası kuralların ihlali anlamını taşır.

Musab Yiğit

 

[1] http://www.aljazeera.com/indepth/opinion/2012/04/20124237511055955.html

[2] BM Anlaşmasında Meşru Müdafaa Hakkı,  Yüksek Lisans Tezi Umut Kedikli, Ankara 2005.

[3] http://www.usakgundem.com/makale/15/uluslararas%C4%B1-hukukta-ter%C3%B6rizme-kar%C5%9F%C4%B1-kuvvet-kullan%C4%B1m%C4%B1-sorunu.html#_ftn21

[4] BM Anlaşması’nda Meşru Müdafaa Hakkı,  Yüksek Lisans Tezi Umut Kedikli, Ankara 2005.