Erdoğan'ın, Washington'ın alet çantasına ait olduğunu kabul etmekten başka çaresi yok. Müslüman Ortadoğu'ya liderlik etmek asla kaderinde yoktu.
İsrail'in gizlendiği yerden çıkması, tek bir şeye işaret edebilir: Suriye krizi, kesin sonuca doğru ilerliyor. Operasyon tiyatrosunda ışıklar açıldı ve Suriye'yi oyma işlemi başladı. Hastaya anestezi yapılmadığından ve asistanları pis işleri hallederken baş cerrah kenardan izlemeyi tercih ettiğinden, bundan sonra yaşanacakları izlemek pek de hoş olmayacak.
Şu ana dek Suriye'yi istikrarsızlaştırmak ve Beşşar Esad rejimini devirmek için Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar ellerinden geleni fazlasıyla yaptı. Ama Esad hâlâ direniyor. Şimdi bitmemiş işi tamamlamak için İsrail uzmanlığına ihtiyaç var.
Esad'ın sırtına bıçağı saplayacak birine ihtiyaç var. Ürdün Kralı beceremez, boyu ancak Beşşar'ın dizlerine ulaşıyor. Suudi ve Katar şeyhlerinin hantal ve gevşek bedenleri fiziksel faaliyete alışık değil. Libya'da kanlı operasyondan parmakları yanan NATO, bu kez başına gelinmemesini istiyor. Geriye kalıyor Türkiye...
Kuramsal olarak Türkiye'nin böyle bir kas gücü var, ancak Suriye'ye müdahale risklerle dolu ve Atatürk'ün süregiden miraslarından biri de Türkiye'nin risklerden kaçınması. Ayrıca Türk ordusu da formunun zirvesinde değil.
Başbakan Tayyip Erdoğan da Türkiye'de kamuoyunun çoğunluğunu Suriye ile savaşa ikna edemez. Kendisi şu sıralar epey kurnazlık gerektiren bir yola girmiş durumda. Amacı, ülkenin anayasasını değiştirip gerçek bir sultan olmak.
Erdoğan'ın kariyerini riske atmayacağı ortada. Üstelik önceden kestirilemeyecek etkenler söz konusu. (Erdoğan'ın gözetimi altında Selefiliğin yükselişine garez besleyen) Alevi azınlığın potansiyel ters tepkisi ve militan Kürtlerin kurduğu tuzağa düşmek gibi ve bu ikincisi, kalıcı sonuçlar doğuracak bir tehlike.
Geçen hafta El Cezire'ye konuşan Türkiye'deki bir Alevi cemaat lideri, Suriye'deki iç çekişmede Selefi Sünnilerin bastırmasıyla giderek artan mezhepçi tondan endişe duyduğunu dile getirdi. Aleviler, Selefiliğin Türkiye'de de aniden kabarmasından korkuyor; Esad'ı 'hoşgörülü, çoğulcu bir Suriye'yi bir arada tutmaya çalışan' kişi olarak görüyor.
Beklenmedik hal planları
Fakat bütün bunlar giderek önemini kaybediyor. Cuma günü New York Times (NY Times) gazetesi, Amerikalı yetkililere dayanarak, ABD Başkanı Barack Obama'nın 'isyancılara yardımı arttırdığını ve Suriye hükümetini zorla devirmek için aynı görüşteki ülkelerle koalisyon kurma çabalarını ikiye katladığını' duyurdu. Haberin devamında, 'uzun haftalardır' Türkiye'nin güneyine konuşlu CIA ajanlarının, Suriye hükümetine karşı şiddet yaratma misyonlarını sürdüreceği belirtildi. Bu arada ABD ile Türkiye de, Suriye'de Esad sonrası 'geçici hükümet' oluşturmak için birlikte çalışacak.
Bu plan uyarınca, Suriye yönetiminin yasakladığı Müslüman Kardeşler'in liderleri, İstanbul'da dört günlük toplantı düzenledi ve cuma günü 'İslami parti' kurmaya hazırlandıklarını duyurdu. Müslüman Kardeşler'in sözcüsü, "Esad sonrası dönem için hazırız. Ekonomi, yargı, siyaset için planlarımızı yaptık" dedi.
NY Times, Washington'ın, 'Suriye hükümetinin çöküşünü idare edebilme amacıyla beklenmedik her türlü olayı kapsayan çok geniş çaplı planları' tartışmak için Ankara ve Tel Aviv'le yakın temasta olduğunu yazdı. Üzerinde çalışılan plan, (Suudi Arabistan ve Katar'ın finansmanıyla) Ankara Suriye'deki gizli operasyonlarını genişletirken, İsrail'in güney sınırından Suriye'ye girmesi ve Esad'ın ordusuna saldırarak Türk tehdidine dayanma kapasitesini düşürmesi.
Türk hükümeti, medyaya Suriye rejiminin sallandığına dair yayın yaptırarak, psikolojik savaşı zaten tırmandırdı. Köşe yazarlarının dillerinden düşmeyen bu yorumları duymayan kalmadı. Hürriyet gazetesinde Murat Yetkin, bir yetkilinin şu sözlerini aktardı: "Sahadaki adamlarımız (Türk istihbaratı), bugüne dek tarafsız kalmayı tercih etmiş şehirli nüfusun çoğunluğunun muhalif grupları desteklemeye başladığını gözlemliyor. Suriyelilerin, yönetimin dağıldığını algıladığını düşünüyoruz."
Fakat bir yandan da tüm bu perçinleyici hikâyeler, Türk sisteminin, Suriye rejiminin 'isyancılardan' yediği bunca darbeye rağmen teslim olma işareti vermemesinden endişelendiğini gösteriyor.
Moskova vazifesi
Erdoğan, en fazla Türk istihbaratının Şam'da bir tür 'saray darbesi' düzenlemesini umabilir.
Geçen çarşamba Moskova'yı ziyareti, bir tür uluslararası işbirliğiyle Şam'da sağlam bir geçiş süreci oluşturulması için Moskova'nın ağzını aramayı amaçlıyordu. Fakat ilginçtir ki Erdoğan, Kremlin'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le görüşmeye girmeden hemen önce Şam'da büyük bir terör saldırısı gerçekleşti ve savunma bakanıyla istihbarat şefi öldürüldü. Putin de Erdoğan'ı kibarca dinleyip, Rusya'nın Türkiye'yle uzun vadeli stratejik çıkarlarıyla Suriye meselesini birbirinden ayrı tutacağı garantisi vermekle yetindi. Erdoğan, Moskova'dan önce Pekin'i de ziyaret etti ki bunlar, ABD'nin Suriye pazarlığını tamamlamakta olduğuna delalet.
Her mevsimin adamı
Hem Rusya hem de Çin, Türkiye'yle ilişkilerinin serpilip gelişmesinden ötürü Erdoğan döneminden memnun. Gelgelelim Washington, Türkiye'den aile ocağına dönüp Karadeniz'den Kafkasya, Hazar Denizi ve Orta Asya'ya uzanan engin topraklarda kendine biçilen müttefik rolünü oynamasını beklerken, şekillenen yeni 'soğuk savaşı' Rusya'yla Çin de hesaba katıyor. Sonuçta ABD, Türkiye politikasını manipüle etmek için Soğuk Savaş boyunca üstadı kesildiği pek çok koz tutuyor elinde. Bu, Washington'ın, Amerikan stratejisinin tamamında Iraklı Kürt lider Mesut Barzani'ye merkezi rol biçmesinden de belli. Barzani, Suriye'yle ilgili Amerikan-Türk politikalarının kilit adamı haline geldi. Yakınlarda ExxonMobil ile Chevron'un Irak Kürdistanı'nda aldığı kârlı ihaleler, Suriye'yle ilgili bölgesel politikalarda oyun değiştirici bir etken. Irak Kürdistanı'ndaki petrol ve gaz stoklarının dünya pazarlarına nakledilmesi için en iyi yol, Suriye'nin Lazkiye limanından geçiyor.
Türk mühendislik ve inşaat şirketi Siyah Kalem, Irak Kürdistanı'nın doğal gazını nakletmeye talip. (AKP ile bağları olan) Anadolu Kaplanları'nın çıkarlarıyla ülkenin Suriye ve Irak'la ilgili dış politika yönelimleri derinlerde bir yerde örtüşüyor. ABD ile Türkiye'nin çıkarları da Kuzey Irak'ın enerji rezervleriyle ilgili jeopolitikte çakışıyor.
Barzani, sadece Washington'la Ankara'nın iş ortağı değil, aynı zamanda Türkiye'nin Kürt sorununu çözmekte kilit rol oynayabilecek bir aracı. Türkiye, ABD'nin desteğiyle, Irak ve Suriye'den çeşitli Kürt grupları bir araya getirip yeni bir siyasi yola sokma projesine soyundu. Suriye'nin iyi örgütlü Kürt azınlığı Türkiye'ye güvenmediğinden, onun bu girişimi Erdoğan'ın Suriye'yle ilgili seçeceği rota açısından hayati önemde.
İsrail'le kanatlanan Selefilik, Şam'a inerse...
Gelgelelim ki en nihai tahlilde, Erdoğan'ın ikilemini ancak ve ancak İsrail çözebilir. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Tom Danilon'un İsrail ziyaretinin ardından İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, 'saldırı olasılığını değerlendirmek zorunda oldukları bir durum için hazırlandıklarını ve Esad devrilir devrilmez istihbarat servisleriyle devreye gireceklerini' söyledi.
Bu açıklama, Tel Aviv'in bugüne dek Suriye'deki gelişmeler karşısında kayıtsız kalma politikasının tül perdesini yırttı. Geriye dönüp baktığımızda görüyoruz ki Obama, Erdoğan'ın üstüne yürümekte isteksiz ya da yetersiz olduğu Suriye ordusunun fiziksel imhası için İsrail'i doğru zamana gelene kadar bir kenarda tutmuş.
Muhtemelen Erdoğan, Barak'la ortak olacağından haberdardı ama hinoğluhin bir siyasetçi olarak, Suriye krizini içten içe körüklerken, kamuoyu önünde acı çekiyor rolü oynadı.
Yavaş yavaş karşımıza çıkan manzara, Selefiliğin İsrail'in kanatları üzerinde Şam'a inmesi. Ne 'askeri müdahale', ne NATO operasyonu, ne Libya benzetmesi olacak, ne de Erdoğan ordusuna Şam'a yürüme emri verecek.
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın deyimiyle işte bu 'akıllı güç'. Günün sonunda Erdoğan domuz yağıyla cilalanmış mermiyi ısırıp o çok zor kararı alacak. Çıplak gerçek, onun için Suriye'deki pis işi İsrail'in bitirmesi olacak. Erdoğan'ın, Washington'ın alet çantasına ait olduğunu -ne azı ne de fazlası- kabul etmekten başka çaresi yok. Müslüman Ortadoğu'ya liderlik etmek asla kaderinde yoktu. Batı'nın yaptığı onun meşhur kibrini gaza getirmekten ibaretti. Bu, Washington'ın herkese oynatmadığı imtiyazlı bir roldür.
Radikal (24 Temmuz 2012)