YDH-Hüseyin Mellah el-Menar için kaleme haber analizinde Suriye’deki savaşın niteliğini ve Suriye ordusunun kullandığı muhabere taktiklerini ele alıyor.
Suriye ordusu, “cihad” adı altında Suriye’ye gelen yabancılar tarafından desteklenen ve bazı dünya devletlerinin yönlendirdiği silahlı yerel gruplarla mücadele ediyor.
Batılı ve bölgesel ülkeler hem yaptıkları silah/para yardımıyla hem de Suriye’deki şiddet olaylarını kışkırtmak için gece gündüz çalışan devasa medya aygıtlarıyla bu silahlı grupların arkasında durdular ve halen de duruyorlar.
Bu durum, Suriye ordusu birliklerinin Suriye’nin hem toprak bütünlüğünü hem de ülkenin birliğini korumak için savaş alanına inmesini kaçınılmaz kıldı.
Suriye ordusu... “Gerilla muharebesi”yle uyum içindeki yeni askeri taktik
Askeri konular üzerinde duran araştırma ve incelemeler, Suriye Ordusu’nun teçhizat ve asker sayısı bakımından dünyanın on altıncı büyük ordusu olduğunu ifade ediyor.
Bu durumda Suriye ordusu, özellikle Irak Ordusu’nun 2003 yılında ABD’nin gerçekleştirdiği işgalinin ardından imha edilmesi ve Mısır Ordusu’nun İsrail’le yapılan Camp David Anlaşması’ndan sonra gücünün sınırlandırılmasıyla birlikte Arap dünyasındaki en güçlü ordu haline gelmiş oldu.
Suriye meselesini takip edenler, onun hedef haline getirilmesinin ve ülkenin bölgesel rolünün zayıflatılmasının temel amacının ordusunun zayıflatılması ve yorgun düşürülmesi olduğunu bilir. Zira Suriye ordusu, bağımsız karar alma özelliğini ve İsrail’in tüm Arapların düşmanı olduğu yönündeki inancını koruyan tek Arap ordusudur. Bu yüzdenden de mutlaka hedef tahtasına konulmalıydı.
Suriye yönetimi, geçtiğimiz yıl Mart ayında olayların patlak verdiği günlerde Suriye ordusuna silahlı grupları derdest etmesi için yeşil ışıl yakma konusunda çekinceli davranmasına rağmen özellikle 18 Temmuz saldırısında yönetimin önde gelen dört isminin hayatını kaybetmesiyle birlikte silahlı gruplara karşı mücadele etmesi için ordunun elini serbest bıraktı.
Bu patlamanın ardından yapılan büyük medya yaygarasıyla birlikte sanki Suriye yönetimi düşmek üzereymiş gibi bir izlenim yaratılmıştı.
Silahlı grupların etkisiz hale getirilmesi ameliyesi, bu grupların sivil yerleşim birimlerini karargah ve üs edinmiş olmaları nedeniyle oldukça zordu. Bu nedenle ordunun klasik savaş taktiklerinden uzaklaşarak gerilla savaşı üzerinde yoğunlaşması gerekiyordu.
Suriyeli askeri kaynaklar, Suriye ordusunun şu an tam anlamıyla bir gerilla savaşı verdiğini ve ordunun bazı birimlerini örneğin Halep’te her biri 40 askerden oluşan bölüklere böldüğünü belirtiyor. Bu askerlerin her biri ellerinde taşıdıkları anti-tank roketler ve otomatik tüfeklerle silahlı grupları bir evden diğerine kovalayıp duruyor.
Bu çerçevede Lübnan ordusundan emekli askeri uzman İlyas Ferhat, el-Menar sitesine verdiği demeçte Suriye ordusunun harp akademilerinde öğretilen savaş taktiklerinden tamamen farklı, benzersiz bir savaş içerisinde olduğunu söylüyor.
Ona göre bu savaş iki ordu arasında meydana gelen klasik savaşlardan oldukça farklı. Ferhat “Bu savaş, silahlı grupların dağlarda ve kırsal kesimlerde konuşlandığı ve saldırılarını şehirlere ya da kasabalara inerek gerçekleştirdikleri klasik gerilla savaşına da benzemiyor” diyor.
Ferhat sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bu savaş, dünya devletlerinin paraları ve silahlarıyla bizzat katıldığı ve istihbarat desteği verdiği benzersiz bir savaş. Bunun yanında Türkiye’nin silahlı gruplara verdiği askeri eğitim desteğini de unutmamak lazım. Bu destekler sayesinde silahlı gruplar Suriye’deki savaşı sürdürebiliyorlar.”
Türkiye, Sovyetler dönemindeki Afganistan’da Pakistan’ın oynadığı rolün bir benzerini üsleniyor
Türkiye’nin Suriye’deki savaşta oynadığı role ilişkin olarak askeri uzman, “Türkiye seksenli yıllarda Sovyetler’in Afganistan’ı işgali sırasında oynadığı rolün aynısını oynuyor, o dönemde İslamabad yönetimi bazı dünya ülkeleri özellikle de Amerika ile istihbarat ilişkisi içerisine girerek Afgan ‘mücahitleri’ni ve onların Afganistan’daki müttefiklerini destekliyordu. Pakistan istihbaratı o dönem Afgan ‘mücahitlere’ ve yabancı savaşçılara eğitim veriyor, silah ve teçhizat desteği sağlıyordu. Amacı Sovyetler Birliği ordularının buradan çekilmesinden sonra etkisi günümüze kadar süren bir iç savaşta Afganistan üzerindeki nüfuzunu korumak ve bu ülkeye müdahale edebilmekti.” diyor.
Bu noktada Ferhat, Türkiye’nin eğitim üsleri inşa ederek ve gerekli silah ve para desteği sunarak Suriyeli ve yabancı savaşçıları kendi topraklarında barındırdığını, Suriye’de ve ülkenin iktisadi başkenti, Şam’dan sonra ikinci önemli kenti olan Halep’te silahlı grupların Suriye ordusuna karşı askeri operasyonlarının kontrolünü elinde tuttuğunu ifade ediyor.
Nihai zafer… ve zor tercihler
Küresel güçlerin bu saldırgan tutumları ve acımasız saldırıları karşısında Suriye ordusunun Halep kentinde silahlı grupların ‘ya zafer ya ölüm’ sloganıyla başlattıkları saldırılara karşı nihai bir zafer elde edip edemeyeceği sorusu bir çokları tarafından soruluyor.
Bu soruya cevap sadedinde Ferhat, şunları söylüyor:
Silahlı gruplara karşı kesin zafer elde etmek son derece zor, ayrıca bu, maddi ve beşeri kayıpların en aza indirilmesi için ciddi bir rehabilitasyonu gerektiriyor.
Zira yurt dışından Suriye’ye binlerce savaşçı geliyor ve bunlar, aynı zamanda oldukça inançlı gruplar. Suriye’nin bir çok kentinde; ama özellikle de Halep’teki intihar saldırılarını düzenlemelerini de açıklayan bir durum bu.
Suriye ordusunun işini zorlaştıran bir başka unsursa söz konusu silahlı grupların, suçu Suriye ordusunun üzerine yıkarak kent sakinlerini ve Suriye halkını orduya düşman etmek amacıyla özellikle tarihi yerleri ve eski çarşıları kendilerine üs olarak seçmeleridir.
Bütün bu zorluklara rağmen Halep’teki savaşı takip eden Suriye askeri kaynakları ordunun ciddi ilerleme kaydettiğini ve bir taşla birden çok kuş vurduğunu kaydediyor.
Peki ordunun bu kazanımları nelerdir? Birincisi, tampon bölge kurulması projesi kapsamında Halep’in ikinci bir Bingazi’ye dönüşmesini engellemek, ikincisi silahlı grupları Halep’e çekerek onların başka bölgelerde etkili olmalarının önüne geçmek ve bu sayede Suriyelilerin hasretle beklediği nihai zaferi elde etmektir.
Çeviren: Hüseyin Şahin