YDH-Ureyb er-Rantavi* ed-Dustur’daki analizinde Ulusal Konsey adlı örgütün ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un bir açıklamasıyla öldüğünü belirterek güdümlü yapısına dikkat çekiyor.
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, bu yıl, 11 Ağustos’ta Suriye Ulusal Konseyi üyeleriyle, konseyin doğum yeri olan Ankara’da buluşmayı reddettiğinde aslında Suriye halkının “meşru temsilcisi”nin vefatını duyurmuş oldu.
Çarşamba günü de Konsey’in Suriye muhalefetini ve Suriye halkını temsil etmeye yetkili olan bir yapı olmadığını, bundan sonra onu diğer yapı ve gruplardan farklı görmeyeceğini duyurarak Konsey’in ölüm ilanını imzalamış oldu.
Clinton’un Ulusal Konsey hakkında söylediklerini biz, daha Konsey’in doğal olmayan yollardan gerçekleştirilen kuruluşundan birkaç ay sonra yazmış ve dile getirmiştik. Zira bu biraz da Konsey’in içerisindeki insanların duygularını iyi bilmek ve deneyimini yakından takip ediyor olmakla yakından alakalıydı.
Bunların çoğunun hayatı, otuz yıldan fazla yurt dışında gönüllü ya da zoraki sürgünde geçti. Bir çokları yabancı ülkelerin vatandaşları olarak yaşadılar, bu ülkelerin devletlerinin kurumlarıyla, siyasetleriyle ve belki de kültürleriyle iç içe oldular.
Nitekim Filistin tecrübesine baktığımızda bu tecrübeyi yaşayan insanların on beş yıllık tarihi süreci (silahlı mücadele tecrübesini) kesintiye uğratarak yolsuzlukçu, bozguncu yapılar oluşturmaları ve uzak yakın başkentlerle yakın ilişkiler kurmaları için on beş hafta yeterli oldu.
Konsey, stratejik olarak tek bir şeye bel bağlama üzerine kuruldu: Uluslararası askeri müdahale. Bu yüzden Konsey’in çerçevesini genişletmeye gerek görmediler, “muhalefeti birleştirmek” gibi bir kaygıları olmadı.
Madem değişim içerden gelmeyecekti, o zaman ne gerek vardı ki tüm bunlara. Ne zaman ufukta uluslararası bir müdahale olmayacağı ortaya çıksa hemen “inkar” ve “büyüklük taslama” yoluna başvurdu, bütün öfkesini kendisini destekleyenlere, hamilerine ve finanse edenlere yöneltti.
Sanki kendi görevini yerine getirmesi için zaruri olan darbeyi indirmeli ve kendisine Suriye’de iktidara taşıyacak yolu açmalıydı.
Konsey, tamamen inkar yoluna saparak, Suriye’deki bir çok reform girişimlerinin karşı karşıya bulunduğu sorunların çoğuna gözünü kapadı, Konsey’in İhvan’ın ağırlıklı tek rengin hakimiyeti altına girebileceği noktasındaki uyarılara da kulaklarını tıkadı.
Rejime karşı mücadelesinde Suriye devrimine kendini dayatan “cihadî” köktenciliğin devrimi çalma tehdidine karşı vurdumduymaz davrandı. Bölgesel ve uluslararası güçlerin ajandasıyla Suriye halkının ajandası arasında ayrım yapmaya yanaşmadı.
Böylece Doha, Riyad ve Ankara, “Anglosakson demokrasi”nin ve inan hakları şampiyonluğunun başkentleri haline dönüştüler. Konsey, inatla yanlışlarında ısrar etmeyi sürdürerek siyasi çözüm ile Suriye’de barışçıl geçişe saygı duymayı sağlamak için özgürlük ve demokrasinin kıyılarına çağıran seslere kulak vermeye yanaşmadı.
Bunun yerine “karanlık odaklar”ın ve arka oda/bodrum katı zabitlerinin öğütlerini dinlemeyi tercih etti. Bu odaklar, onlara Suriye’de değişimin sanıldığından çok daha fazla seri bir şekilde gerçekleşeceğini, tek yapmaları gereken şeyin sabretmek ve içine yerleştirilecekleri NATO tanklarının harekete geçmesini beklemek olduğunu söylemekteydi.
Konsey, bölgesel güçler ve komşu Arap ülkelerden gelen, muhalefeti birleştirme yönündeki çabalara gerçek muhalefetin kendisi olduğu gerekçesiyle sırtını döndü, hatta İstanbul’da kendisini Suriye halkının yasal temsilcisi olarak tanıyan “Suriye Dostları” buluşmalarına da tepki gösterdi.
Yasal/meşru sözcüğünün sadece kendisi için kullanılmasını istedi, böylece diğer muhalif yapılar kendisine itaat etsin ve bağlansın, Suriye rejimiyle ülkenin temsili ve bütünlüğü üzerinde rekabete girişebilsin.
Geçiş süreci için “yol haritası” belirlemeye karar verdiğinde, talimatlar vererek boyunduruğu altına almaya çalıştığı Özgür Suriye Ordusu dışında, kendisinden başka hiçbir yapıya herhangi bir rol verilmesine gönlü razı olmadı.
Kendisini ülkenin siyasi rehberi olarak dayattı, bu nedenle Özgür Suriye Ordusu, bulundukları ve (Esed sonrası dönemde siyaset yapmayı kenara bırakarak) tekrar geri dönmeleri gereken kışlalarında siyasi komutlarına boyun eğmeliydi. Bu kişilerin, dünyanın ve bölgenin yaşadığı en tehlikeli süreçle ilgili olarak sahip oldukları dar vizyona bakın.
Ne art arda gelen sarsıntılar ne de çok kısa deneyimi sırasında yaşanan kopuş ve ayrılışlar, gerekli dersi alabilmesi için yeterli olmadı. “Büyüklenme”, “inkar” ve “yabancılaşma” konusunda epey ileri gitti.
Suriye’deki mezhebi ve etnik sorunların varlığını inkar etti, Suriye devriminde “azınlıklar ve mezhepler”in Suriye devrimine katılması noktasında herhangi bir krizin varlığını kabul etmedi. Söz konusu azınlıkları temsil edebilecek çoğu zaman bir elin parmaklarını geçmeyen bir avuç kadın ve erkeğin Konsey’e girmesine izin verdi.
Uçakların Business Class bölümlerinde yolculuk yapmak, beş yıldızlı otellerde kalmak, sembol isimlerinin o toplantıdan bu toplantıya koşması, bir başkentten diğerine sürekli yolculuklar yapmak… Bütün bunlar, Konsey üyelerinin gözlerini kör etti, halklarını, ülkelerini ve kendilerini sarmalayan koşulları görmekten alıkoydu.
Ziyaret ve katılımlarına uygun “merasim ve protokoller”den bahsetmeye başladılar. Ziyaret ettikleri ülkelerde, daha hükümet ve organları dahi oluşmamışken kendi “meslektaşları/muadilleri”yle temasa geçmeye başladılar.
Katarlı, Mısırlı, Suudi, Türk ve Fransız “meslektaşları”nın telefon numaralarını ezberleyemediler. Bunlardan her biri, vücutlarında oluşan sıcaklık ve rehaveti devam ettirebilmek için en az on Suriyeli ailenin bütçesi kadar harcamaya gereksinim duymaya başladı.
Konsey’in ölümü de doğumu kadar kısa sürdü. Sağlam bir toplumsal tabana dayanmayan diasporanın kararıyla girdiğinden daha hızlı bir şekilde tedavülden çıktı. Bayan Clinton’un Zagrep’teki açıklaması olmasaydı biz onun yaşadıklarını duyma ya da yazma şansına sahip olamayacaktık.
Suriye Ulusal Konseyi sonrası dönemde muhalefetin ne olacağını bilmiyoruz. İçinde bulunduğu bölünme ve parçalanma halini aşabilecek mi? Her kesimden insanı çatısı altında birleştirdiği ortak bir bina oluşturulabilecek mi? Muhalefetin limitleri, ilkeleri, programı ve birleşik bir perspektifi olacak mı? Ya da hangi kural ve ilke ve belirlenimlere göre ya da daha doğru bir ifadeyle hangi ajandaya hizmet edecek?
Özellikle genişletilmiş muhalefetin biraya geleceği Doha’nın, Arap Baharı sürecinde diplomatik enstrüman olarak kullandığı “askeri çözüm” ve “uluslararası müdahale”yi sürekli gündeme getirdiğini, Suriye İhvanı’nın ve onun “büyük Arap mütefekkiri” ve “Alim”in yörüngesinde dolanan müttefiklerinin resmi hamisi olduğunu da göz önüne alırsak bu sorular daha büyük önem kazanmakta.
Muhalefetin ve silahlı mücadele siyasetinin karmaşık örgüsünün ve mozaik yapısının nasıl bir şey ortaya çıkaracağını ve bu ortaya çıkacak yapının çerçeve ve mahiyetini, Suriye krizinin içinden geçmekte olduğu koşulların yaratacağı uluslararası ve bölgesel etkilere ayak uydurup uyduramayacağını bilmiyoruz.
Umarız bu sorulara yanıt bulmak uzun sürmez. Suriye’de zaman çok önemli çünkü geçen her gün, daha da fazla terör ve şiddet anlamına geliyor. Her gün yüze yakın insan hayatını kaybediyor. Allah Suriyelilerin yardımcısı olsun.
*Ürdün’ün resmi yayın organı ed Düstur gazetesi yazarı
Çeviren: Hüseyin Şahin