Amerika’nın Suriye’deki devrim operasyonunda doğrudan liderlik üstlenip öngördüğü yol haritasına uygun aşamaları tamamlamasından sonra “Şam yönetiminin düşmesi an meselesi” algısını oluşturmaya yönelik etkili bir fiziki ve psikolojik savaş dalgası oluşturuldu.
Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un Katar ve Türkiye’nin nüfuzu altında İstanbul’da kurulan Ulusal Konsey adlı örgütün bütün muhalifleri temsil etmediğini belirten 31 Ekim tarihli açıklaması, Washington’un Suriye devriminde doğrudan liderlik üstlendiğinin ilanıydı.
Amerikan liderliğinin, Suriyeli muhaliflerin Washington’un taleplerine göre yeniden yapılandırılmasını ve el-Kaide bağlantılı radikal grupları dışlayarak içeride savaşan gruplara komuta eder hale gelmesini öngören bir yol haritası izlediği görüldü.
Nitekim tüm muhalifleri temsil etmesi beklentisiyle kasım ayı başlarında Katar’da yeni bir siyasi örgüt, sahadaki silahlı unsurlara komuta etmesi beklentisiyle de aralık ayı başlarında Antalya’da bir askeri örgüt kuruldu.
Vekalet savaşına psikolojik savaş desteği
Amerika’nın doğrudan liderliği altında atılan bu adımların ardından sahada özellikle Şam havaalanını ele geçirmeye yönelik yoğun bir çaba içerisine girilirken “yönetimin devrilmesinin an meselesi” olduğu imajı yaratılmaya çalışıldı.
Suriye’nin kimyasal silahları gündeme getirilerek[1] Türkiye’ye NATO Partiotlarının yerleştirilmesi, Amerikan ve Fransız uçak gemilerinin Suriye açıklarına gönderilmesi[2] ve İsrail’in dahi kimyasal silah konusunu operasyon ihtimalini de gündeme getirecek şekilde takibe alması[3], “çöküş aşamasındaki Suriye’ye” uluslar arası müdahale zeminlerinin yaratılması olarak dikkatlere sunuldu.
Şam’a saldıran silahlı grupların ağır bir bozgun yaşaması[4], “yönetimin devrilmesinin an meselesi” olduğu algısının kırılmasına sebep olurken, uluslar arası müdahale tehditlerinin Rusya’nın tutumunda değişiklik yaratamaması da uygulanan psikolojik savaşın başarısızlığını gösterdi.
Her iki cephede de yenilgi
Amerikan savunma Bakanı Leon Panetta, bir önceki açıklamasının aksine “Suriye yönetiminin olası kimyasal silah kullanma hazırlıklarını yavaşlatmış göründüğünü”[5] fark etti. BM Gözlemcileri, vekalet savaşının resmen başladığı 18 Temmuz’dan bu yana ilk kez, çatışmaların azınlıkları tehdit eden bir mezhep savaşına dönüşmekte olduğunu[6] anladı. Sanki ilk defa sivilleri hedef almışlar gibi “Suriyeli isyancıların 21 aydır devam eden çatışmalarda ilk kez bir sivil uçağa ateş açtıkları”[7] medyaya yansımaya başladı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in İstanbul ziyaretinde söylediklerinden ve Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bugdanov’un Moskova’nın tutumunu yansıtmadığı açıklanan[8] sözlerinden hareketle Rusya’nın fikir değiştirdiği sonucu çıkaran Ankara’nın Moskova’ya bir çözüm planı önerdiği açıklandı.
Ankara’nın “yaratıcı” çözüm planı
Hükümet yanlısı Sabah gazetesinin haberine göre[9] Ankara’nın Moskova’ya sunduğu planın ayrıntılarını üç maddede özetlemek mümkün:
1- Suriye'de çatışmaların bitmesi ve geçiş sürecinin başlaması,
2- Bunun için karşılıklı olarak silahların susması,
3- Esad'ın kan dökmemesi (ön şart)
Halbuki Ankara’nın 20 ay boyunca Esed’e verdiği onlarca “son şanstan” biri olarak nitelenen ve Putin tarafından da “yaratıcı” diye takdir edildiği iddia edilen bu planın sadece “ön şart” diye vurgulanan 3. Maddesi, Ankara’nın “yaratıcılığının” ürünü olarak gözüküyor.
Çünkü herkesin “iç savaş” olarak tanımladığı Suriye sorununu, Erdoğan hükümetinden ve Körfez’deki ortaklarından başka “Esed’in kan dökmesi”nden ibaret görme “yaratıcılığı”nı gösteren bulunmuyor.
Öte yandan Ankara’nın “yaratıcı” planı diye sunulan bu planın ilk iki maddesinin Annan Planının ve Cenevre mutabakatının maddeleri olduğu da Annan planını yürürlüğe girmeden bir gün önce Kadük ilan eden[10] Ankara’nın silahlı gruplara lojistik destek sağlayarak sürdürdüğü vekalet savaşıyla Cenevre mutabakatının zeminlerini aşındırdığı da biliniyor.
Sabah’ın haberinden anlaşıldığına göre Ankara’nın yaratıcılığı sadece bu planlama ile sınırlı değil, planın uygulanması için de muhteşem bir yol haritası öngörülmüş “takvimde birinci gün yapılacaklardan altıncı ayda atılacak adımlara kadar her şeyin sıralaması detaylı bir şekilde yapılmış.”
Cenevre’yi 6 ay sonra keşfetmek
Ankara’nın “yaratıcı” planına göre, ilk aşamada “Esad hemen görevi bırakmayacak; ancak geçiş süreci başlar başlamaz üç ay içerisinde yetkiyi bir başka isme devrederek koltuğunu bırakacak, böylece muhaliflerin isteği de yerine getirilmiş olacak”mış.
Planın ikinci aşamasında ise “3 ay içinde geçiş hükümeti kurulacak ve tüm yetki geçiş hükümetine verilecek, geçiş hükümetini muhalifler oluşturacak; ancak Esad yönetiminde görev yapmış, eli kana bulaşmamış siviller de geçiş hükümetinden dışlanmayacak, Suriye ordusu sivil yapının emrinde olacak, Özgür Suriye Ordusu bu süreçte de varlığını sürdürecek, Formülün işlemesinde BM aktif rol oynayacak”mış.
Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed’in bu formülü kabul etmeme ihtimalinin bile göz önünde bulundurulduğunu belirten Sabah gazetesine göre “Plana Rusya desteği de sağlandığı için Esad'ın öneriyi reddetmesi uluslararası arenadaki destekçilerini de tamamen kaybedeceği şeklinde yorumlanıyor”muş.
Verilen bu ayrıntılar, formülün uygulanma aşamasının planlama aşamasından çok daha fazla Ankara’nın yaratıcılığından izler taşıdığını gösteriyor.
Gözüken o ki Ankara, geleneksel tutumunun aksine Esed’e ilk aşamada görevi bırakmayı dayatmamakla Cenevre mutabakatına şeklen uymayı kabul etmiş oluyor; ancak bunu formülü işletmekle görevlendirdiği BM müdahalesiyle Şam’ı muhaliflere ve Özgür Suriye Ordusu’na teslim etmek amacıyla yapıyor ve buna direnme ihtimaline karşı da Esed’i Rusya’nın hizaya getireceğine inanıyor.
Yani Ankara, daha önce Arap Birliği girişimiyle varılmaya çalışılan bu “yaratıcı” çözüme Şam’ın, Moskova’nın, Pekin’in ve Tahran’ın neden yanaşmadığını; dolayısıyla da “Dostlar”ın vekalet savaşı da dahil olmak üzere her yolu denemelerine rağmen bu formülün neden gerçekleşmeyeceğini bilmez gözüküyor.
Çözümünün zorluğu tanımından kaynaklanan sorun
Sebep son derece açık Şam ve müttefikleri, Suriye’de yaşanan sorunun bir iç siyasi sorun olduğunu çözümün de içerideki aktörlerin diyaloguyla siyasi yollarla bulunması gerektiğini söylüyor. Dış müdahalenin sorunu daha da karmaşıklaştırdığını vurguluyor, rejimi beğenilmeyen bir ülkenin rejiminin içerideki muhalifleri kullanan başka ülkelerce devrilmesinin uluslar arası hukuka aykırı olduğuna dikkat çekiyor.
Bu yüzden de şiddetin durmasını, muhaliflerle yönetimin bir geçiş hükümeti kurulması için diyalog başlatmasını ve bu geçiş hükümetinin de ülkeyi uluslar arası denetime açık serbest seçimlere taşımasını öngören bir plan öneriyor.
Suriye’nin kaderini seçimle ve barışçı yollarla belirleyecek bu planı işlemez hale getiren Ankara’nın da içinde bulunduğu “Dostlar”ın “önce Esed gitsin” ön şartından ibaret olduğu ne kadar açıksa bu ön şartın tüm çözüm girişimlerini imkansız kıldığı da o kadar açık.
Rus-Amerikan planı
Muhtemelen Amerikalı yetkililer de artık bu gerçeği fark etmiş olmalı ki Rus yetkililere BM Suriye Özel Temsilcisi Ahdar İbrahimi’nin de yer aldığı Dublin’deki toplantıda Ankara’nınki kadar “yaratıcı” olmasa da daha gerçekçi bir çözüm önerisi sundular.[11]
Ulaşan haberlerden Cenevre Mutabakatına uygun olarak “Esed’li bir geçiş hükümeti” öngördüğü anlaşılan Clinton-Lavrov planı, BM Suriye Özel Temsilcisi tarafından Şam’a iletildi.[12]
Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed, İbrahimi ile görüşmesinde “sırasında yaptığı açıklamasında, "Suriye hükümeti, Suriye halkının çıkarlarının gözetileceği ve Suriye'nin egemenliğinin korunacağı her türlü girişimin başarılı olmasını istemektedir"[13] diyerek hem iradesini hem de yapıcılığını ortaya koydu.
Rus-Amerikan planının “Esed’li bir geçiş hükümeti” öngördüğü doğruysa Rusya’nın değil, Amerika’nın “çark ettiği” ve 6 ay aradan ve iç savaşın sebep olduğu bunca yıkımdan sonra Cenevre mutabakatına geri döndüğü söylenebilir.
Elbette bu planın Rusya’nın tezi doğrultusunda Cenevre mutabakatına uygun bir çözüm önermesi, çözümün hemen sağlanacağı anlamına gelmiyor. Çünkü Amerika’nın Katar’da kurdurduğu muhalif örgüt, yönetimle hiçbir şekilde müzakereye oturmayacağını açıkladığına ve yönetim de Katar’da kurulan örgütü yabancı devletlerin maşası olarak gördüğüne göre geçiş sürecinde daha en başından bir muhatap sorunu olduğu ortada.
Öte yandan şiddete ve dış müdahaleye karşı çıkan Ulusal Koordinasyon Kurulu gibi bağımsız muhaliflerin geçiş sürecini yönetimle müzakere etmeye başlaması da şiddetin asıl kaynağı olan sahadaki silahlı grupları ve onların dış destekçilerini sürece ikna etmeyeceği son derece açık.
Ancak her şeye rağmen, Cenevre mutabakatı çerçevesinde bir geçiş süreci, devrimden başka bir çözüme razı olmayan “Dostlar”ı, kurallarını Şam’ın ve müttefiklerinin belirlediği bir oyuna mecbur edecek olması bakımından son derece önemli.
[1] http://www.zaman.com.tr/dis-haberler/panetta-esedin-kimyasal-silahlari-konusunda-ciddi-endisemiz-var/2025610.html
[2] http://www.hurriyet.com.tr/planet/22128871.asp
[3] http://www.ydh.com.tr/haber.php?HID=11164
[4] http://www.ydh.com.tr/HD11191_el-alem--suriyede-son-3-haftada-10-bin-militan-olduruldu.html
[5] http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1111622&CategoryID=81
[6] http://www.haberturk.com/dunya/haber/805231-suriye-mezhep-catismasina-gidiyor
[7] http://www.hurriyet.com.tr/planet/22213600.asp
[8] http://turkish.ruvr.ru/2012_12_14/Bogdanov-yanlis/
[9] http://www.sabah.com.tr/Gundem/2012/12/22/3-ayda-devir-planina-destek
[10] http://www.cnnturk.com/2012/dunya/04/09/annan.plani.kaduk.oldu/656611.0/index.html
[11] http://www.zaman.com.tr/dis-haberler/clinton-lavrov-ve-ibrahimi-dublinde-bir-araya-geldi/2025818.html
[12] http://www.ydh.com.tr/HD11229_suriyede-anlasmaya-dogru-mu-.html
[13] http://www.ydh.com.tr/HD11230_esed-ibrahimi-yle-gorustu.html