SAAF-Geçtiğimiz haftalarda Türk Dışişleri Bakanlığı’nın daveti üzerine bir grup Iraklı Türkmen temsilci Ankara’yı ziyaret etti. Türkiye’ye gelen Tümken heyeti içerisinde Iraklı Türkmen temsilcilerinden Fevzi Ekrem Terzioğlu da bulunuyordu.
Arkadaşımız Furkan Torlak, Dışişleri Bakanlığı’nın daveti üzerine Türkiye’ye gelen Türkmen parlamenterlerden Sadr hareketine bağlı Fevzi Ekrem Terzioğlu ile Irak’taki genel durum, Türkmenlerin durumu ve Türkiye ziyaretinin amacı üzerine bir röportaj yaptı.
Terzioğlu, son Türkiye ziyaretlerinin Türkiye-Türkmen ilişkilerinde bir dönüm noktası olduğunu belirtti.
Fevzi Bey, kısaca kendinizi tanıtabilir misiniz?
Adım Fevzi Ekrem Terzioğlu. 31 Aralık 1960 Kerkük doğumluyum. Lise ve üniversite eğitimimi Bağdat’ta tamamladım. Kerkük Gençleri Başkanlığını yaptım. Selahaddin velayeti meclis üyeliğinde bulundum. Irak Türkmen Cephesi’ne bağlı olarak Selahaddin’de Enformasyon sorumlusu idim. Yaşadığımız bazı problemlerden dolayı Irak Türkmen Cephesi’nden ayrıldım. Daha sonra Mukteda Sadr’ın grubuyla anlaştık ve son seçim listesine Sadr’a bağlı olarak Birleşik Irak İttifakı içerisinde girdim. Halihazırda Irak Parlamentosunda Süleymaniye milletvekili olarak görev yapmaktayım.
Sünni grupların siyasal sürece katılmasına ve hükümette ağırlıklı olarak yer almasına rağmen Başbakan Maliki tarafından ilan edilen ulusal uzlaşma ve barış planı neden hala yürürlüğe sokulamıyor. Bunun sebebi nedir?
Bize göre “Ulusal Uzlaşma ve Barış Planı”nın uygulanamamasının ana nedeni Irak’ın ve İslam’ın düşmanı olan ABD ile İsrail’dir. Nitekim ABD ilk günden beri Irak’ı parçalamaya çalışmaktadır.
Kalıcı hükümetin kurulmasına ve Irak’taki tüm kesimlerin siyasal süreçte temsil edilmesine rağmen, masum insanları hedef alan terör saldırılarında herhangi bir azalma görülmüyor, bu durum nasıl açıklanabilir. Irak’taki terörün kaynağı nedir?
Hâlihazırda Irak, uluslar arası güçlerin hesaplaştığı bir yer haline gelmiştir. Terörün esas kaynağı bize göre ABD, İsrail, Saddamcı ve Tekfirci güçlerdir.
Irak’taki güvenlik yetkisinin Irak güvenlik güçlerine bırakılmamasının terör ve şiddet olaylarının önlenmesinde bir engel teşkil ettiği biliniyor. Buna rağmen, işgal güçleri güvenlik yetkisini Irak güvenlik güçlerine bırakmamakta ısrar ediyor. Bu durumun yarattığı fasit daire hükümetin de ülkedeki güvenlik sorunlarının da zaaf noktasını oluşturuyor. Bu tespitimize katılıyor musunuz?
Bu tespitinize katılıyorum. ABD Irak’ta elektrik, su vb. hiçbir problemi halletmemiştir. Yalnızca kendi şirketlerinin Irak’tan gelir elde etmesi noktasındaki meselelere titizlikle eğilmektedir. Başbakan Maliki bile bağımsız olarak bir binadan diğerine gidememektedir. Sonuç olarak Irak’ta egemenlik diye bir kavramdan söz edemiyoruz. Gerçek şu ki bugün Irak’ta bir ABD askeri, Iraklı bir bakandan değerli durumdadır.
Basında, ABD’nin Başbakan Maliki hükümetine yönelik bir darbe hazırlığında olduğu ve ülkedeki kaos ve gerginliği bahane ederek İyad Allavi liderliğinde yeni bir hükümet kurdurmayı düşündüğü yönünde haberler yer alıyor. Öte yandan ABD’nin bazı Arap ülkeleriyle temaslar kurarak onlardan Irak’a asker göndermelerini istediği, aksi takdirde Irak’ın bölünmesine yeşil ışık yakacağı yönünde haberler yer alıyor bu konudaki değerlendirmeniz nedir?
ABD’nin Irak’ta bu kabilden birçok entrikalar çevirdiğini biliyoruz. ABD şu anda içinde bulunduğu bataklıktan kurtulmaya çalışmaktadır. Nitekim ABD, Samarra olayı sonrası bir mezhep savaşı çıkarmayı hedeflemişti. Bizim; özellikle de Türkmenlerin Sünni-Şii ayrımcılığı gibi bir problemimiz yok. Örneğin benim annem Sünni, babam Şii’dir ve ben ne dayılarımdan ne de amcalarımdan vazgeçebilirim.
Birleşik Irak İttifakı’nın ve hükümetin işgalin sona erdirilmesine yönelik bir çekilme takvimi konusundaki düşüncesi nedir?
Biz Sadr grubu olarak her zaman için ilk siyasi hedefimizin ABD işgal güçlerinin Irak’tan çıkması olduğunu söyledik. İkinci olarak Irak’ın bölünmesine karşıydık. Üçüncü olarak içerisinde Kürt, Türkmen, Arap, Keldani ve Asurîlerin bulunduğu Kerkük’ün bağımsızlığından yanaydık.
Hiçbir işgal gücü, işgal ettiği ülkeyi cennete çevirmiş değildir. Biz bu meseleleri Sadr grubu olarak parlamentoda defalarca gündeme getirdik.
Irak’taki tekfirci gruplarla Saddam kalıntıların Şii halkı ve kutsal mekânları hedef alan saldırılar düzenlediği biliniyor, bu gruplar Şii siyasi grupları ABD ile işbirliği yapmakla suçlayarak bu eylemlerini meşru gösteriyorlar. Öte yandan kimi çevreler Mehdi Ordusu ve Bedir Ordusu, Iraklı Sünnilere yönelik terör eylemlerinden sorumlu tutuyor. Mehdi Ordusu ve Bedir Ordusunun tekfirci gruplarla Saddam kalıntılarına yönelik intikam duygusuyla Sünnileri hedef alan saldırılar düzenleyebileceği akla yatkın bir ihtimal olarak gözüküyor? Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle herkesin şunu bilmesi gerekiyor: Mehdi Ordusu ilk ve açık direnişçi gruptur. ABD güçleri Necef savaşında Mehdi Ordusu’nun önünde diz çökmüştür. Mehdi ordusu Sünni olsun Şii olsun hiçbir Irak evladına kıymaz. Biz Sünni kardeşlerimizle bir camide namaz kıldık.
Seyyid Mukteda es-Sadr’ın babası Ayetullah Muhammed Sadık es-Sadr (Allah ona rahmet esin) Irak’ta Sünni-Şii vahdetine davet edenlerin öncülerindendi.
Peki, örneğin bir “Cihad mahallesi”nde Mehdi Ordusu’nun Sünnileri öldürüldüğü söylenmişti, sizce bu tür şayiaların kaynağı nedir?
ABD ve İsrail bizim vahdeti gözeten durumumuzdan özellikle rahatsız olmakta; kendisine bağlı yayın organları aracılığıyla hakkımızda bu tür iftiraları gündeme taşımaktadır.
Arap ülkelerinin ABD onayı ile Irak’a asker göndermesi gibi bir durum söz konusu olursa Türkiye’nin de benzer bir talepte bulunması durumunda tepkiniz ne olur?
Maalesef Arap ülkeleri şu ana kadar Irak hakkında iyi bir niyet sergilememişlerdir. Irak’a Türkiye’den gelen terörist yoktur; ama Arap ülkelerinden gelen teröristlerin sayısı çoktur. Öte yandan ABD’nin Irak’a Türkiye topraklarından saldırmasına dair tezkerenin Türk Meclisi’nden geçmemesi dolayısıyla Irak halkı Türkiye’ye minnettardır.
Bugün Irak’ın işgalinden bahseden Kuveyt ve diğer Arap ülkeleri o gün Irak’a saldıran ABD’ye kara ve hava sahalarını açmışlardı. Bu ülkelerin Saddam’ın yıkılmasından sonra da bize hiçbir yardımları olmamıştır. Maalesef çevre Arap ülkelerinin hala Saddam’ı yahut Saddam benzeri birini Irak’ta yönetime getirme hedefi var.
Irak İslam Devrimi Yüksek Meclisi Lideri Abdülaziz el-Hekim, Kuzey’deki Kürdistan federasyonu gibi, güneyde de bir Şii federasyonunun kurulabileceği düşüncesini zaman zaman dile getiriyor? Bu konuda Birleşik Irak İttifakı içindeki tüm gruplar Irak İslam Devrimi Yüksek Meclisi gibi mi düşünüyor?
Biz esas itibariyle federasyona değil parçalanmaya karşıyız. Irak zengin bir ülke olarak halkını ayakta tutacak kaynağa sahiptir. Ancak federasyon için geçerli bir neden var mıdır?
Bu noktada Irak’ta özellikle Şii bölgelerde görülen güvenlik problemi bir gerekçe olarak gösteriliyor.
Eğer böyle bir zorunluluk olursa bile Kerkük bağımsız bir federasyon olarak merkez hükümete bağlı olmalıdır.
Bize Türkmen Parlamento heyetinin Türkiye ziyareti ile ilgili bilgi verir misiniz?
Bu ziyaret Türkiye-Türkmen ilişkilerinde bir dönüm noktası olarak değerlendirilebilir. 8 milletvekili olarak Türkiye’ye davet edildik. Türkiye’de Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül Bey’le görüştük. Bu davetin diğer davetlerden bir farkı da Türkiye’nin ayrım yapmaksızın Sünni ve Şiilerden oluşan bir heyeti davet etmesiydi.
Bize kısaca Irak’taki Türkmenlerin sorunlarından ve beklentilerinden bahseder misiniz?
Irak’taki Türkmenlerin hem Saddam hem de Saddam sonrası dönemde hakları yenilmiştir. Türkmenler ABD askerini tanklarının üzerinde karşılamadı; ABD’den emir almadı. Kürtlerin durumuyla bizim şu anki Türkmenlerin durumundaki farklılıkta bu noktanın etkisi büyüktür.
Irak halkının yüzde onunu oluşturan, Arap ve Kürtlerden sonra üçüncü büyük millet olan Türkmenlerin Meclisteki temsili gerçekten adil değildir. Irak’taki 32 bakanlıktan sadece bir tanesi Türkmenlerin elindedir. 72 ülkedeki büyükelçilerden sadece bir tanesi Türkmen’dir. Türkmenlerin beklentileri bu ve benzeri birçok sorunun aşılmasıdır ki Kerkük meselesi de bu sorunlardan birisidir.
Peki, Kerkük’le ilgili nasıl bir gelecek öngörüyorsunuz?
Kerkük’ün durumu Anayasada 2007 yılında yapılacak bir referanduma bırakılmıştı. Biz bunu 2010 yılına ertelemeye çalışıyoruz. Bu bir ümit değil; bir talep meselesidir. Şu anda Irak’ın öncelikli konusu Kerkük’ün statüsü değildir. Öte yandan Kerkük’ün yapısı değiştirilmiştir. Dışarıdan getirilen birçok Kürt’ün varlığı söz konusudur. Öte yandan bütün müesseseler Kürtlerin elindedir. Bu şartlarda yapılacak referandumun aleyhimize olması elbette kaçınılmazdır. Ancak 2010 yılında böylesi bir referandumun yapılması mümkündür.
Yoğun programınıza rağmen bizleri kırmayıp görüştüğünüz için teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim.