SAAF-İsrail-Hizbullah savaşını başlangıcından itibaren yakından takip eden el-Cezire televizyonu savaş sürecinde “Arap Medyası”nın izlediği yayın politikasını değerlendiren bir rapor yayınladı. El-Cezire’nin Enes Zeki tarafından hazırlanan raporunu arkadaşımız Furkan TORLAK tercüme etti.
Lübnan Sorununda İşlevsellik ve Çekimserlik Arasında Arap Medyası
Altıncı savaş başlarken, çeşitli taraflar -gerek Lübnan, gerek İsrail, gerekse de çevrelerindeki ülkeler- savaşın kazanç ve kayıplarını hesaplamaya koyuldular. Öte yandan Arap medyası savaşın çıkış ve gelişimini izledikten sonra sonuçlarını ve getirilerini izlemeye devam etmekteydi.
Bu savaşta çeşitli çevrelerin tutumları, "destekleyen", "sempati duyan" ve "eleştiren" şeklinde birbirlerinden farklı olduğu gibi Arap medyasının savaşı yayınlama konusundaki duruşu da birbirinden farklıydı. Savaşın sonunda gelişen olaylarla birlikte Arap medya kuruluşlarının izlediği siyaset kendilerine sahip olan yahut finanse eden mihrakların siyasetine göre belirginleşmeye başladı.
Nitekim savaşın başlarında da çelişkiler belirginleşmişti. Kimileri Hizbullah’ın iki İsrail’li askeri kaçırmasını, Hizbullah’ın İsrail zindanlarındaki Lübnan’lı esirleri geri alma ve işgal güçlerine karşı direnme bağlamındaki bir eylem olarak değerlendirirken kimileri de Hizbullah’ın bu eylemini bir maceracılık yahut hesapsız bir hareket olarak değerlendiriyordu.
Savaşın başlamasından itibaren Arap gazete ve televizyonları bir kimlik bunalımı yaşadı. Medya bir yandan Arap halklarını razı etmek için İsrail’in Lübnan’a saldırmasını eleştiriyor; bir yandan da silahlı direnişe ısrar eden Hizbullah’a savaşın sorumluluğunu yüklemekten geri durmuyordu. Öyle ki gece gündüz “Barış, stratejik tercihtir” sözleri gündeme taşınıyor; bu ifadelerle savaş döneminin geride kaldığı ima ediliyordu.
Direnişin Sürprizleri
Mısır Arap Gazetesi yayın yönetmeni Abdullah El-Senavi bu çelişkiyi açıklarken özellikle de hükümetlere bağlı yayın kuruluşlarının savaşın başlarında Hizbullah’ı eleştirdiğini; ancak daha sonra direnişin başarıları ve halkın desteğini kazanması sonrası bir dengeyi gözettiğini söylüyor ve bu denge gözetme noktasında da medyanın Hizbullah’ın zaferine değil de İsrail’in yenilgisine odaklandığını ifade ediyordu.
Medya kuruluşlarının savaş konusundaki çelişkisi bu durumla da sınırlı kalmadı; bilakis uluslar arası tavırları aktarırken izlenen yayın politkasına da yansıdı. Nitekim kurulan medya minberlerinde her medya kuruluşu kendi ülkesinin Lübnan’a sunduğu ya da sunmayı düşündüğü yardımlara odaklandı. Aynı zamanda aynı medya kuruluşları başka ülkelerin sunduğu yardımları görmezden geldi.
Bu durum siyasi platforma da net olarak yansıdı. Özellikle de Suud medyasında! Suud medyası Katar Emiri Şeyh Hamd b. Halife Âli Sani’nin geçtiğimiz pazartesi günü Lübnan’a yaptığı ziyareti tamamen gizledi. Oysa bu ziyaret İsrail bombardımanının daha tozları kalkmadan Lübnan’a giden ilk Arap liderin Lübnan’la temasını temsil ediyordu.
Arap Zaferi
Katar Emiri, Lübnan halkına ve Direniş'e başkent Beyrut’un kalbinden selam göndermede ısrar ediyor; durum değerlendirmesi yaparken uzun yıllar boyunca Arapların kazandığı zafere işaret ediyordu.
Mısır ve Suriye ziyareti sonrası Lübnan’ı ziyaret eden Katar Emiri, Güney’de gerçekleşenlerin İsrail’in daha önce olduğu gibi askeri güç kullanarak Araplara boyun eğdiremeyeceğini kanıtladığını ifade etti.
Ülkesi sorunu aşmak için BM’deki üyeleri sayesinde çaba harcarken Emir de BM’nin sadece Lübnan’a özel kararları ile değil; aynı zamanda Filistin meselesi ve işgal altındaki Suriye topraklarıyla da ilgilenmesi gerektiğine dair çağrılar yapıyordu.
Senavi, özellikle de “Arap Medya Organları” gibi büyük isimler taşıyan medyasının tarafsızlığını koruması; olayları ve duruşları hacmi ölçeğinde gündeme taşıması gerektiğini; bunu yaparken de medya kuruluşunun herhangi bir duruşu sergileyen ülkeye yönelik siyasetine tabi olarak meseleyi gündeme taşımaması gerektiğini belirtti.
Öte yandan başkent Lübnan Üniversitesi Basın Fakültesi Müdürü İmad Beşir, Arap medya organlarının çoğunun Lübnan savaşını aktarırken kendilerine sahip olan yahut kendilerini finanse eden ülkelerin siyaseti doğrultusunda olduğunu; ancak az sayıdaki medya kuruluşunun işlevsel olarak hareket ettiğini, savaşı ciddiyet ve seçkinliklerini ortaya koymak için bir fırsat gördüklerini belirtti.
“El-Cezire”nin savaşı yayın sırasında seçkin ve açık bir konumu olduğunu ifade eden Beşir, Cezire’nin bu savaş sırasında genel olarak başlangıcından itibaren düşmana karşı direnişi desteklediğini ifade etti. Öte yandan diğer birçok medya kuruluşunun, direniş çizgisini esas alma noktasında kararsız kaldığını hatta birçok kez utanarak haber yaptığını belirtti.