YDH-İsrail’in kurulmasından önce Siyonist ideolojinin silahlı grubu olan Irgun içerisinde yer alan daha sonra da İsrail ordusunda komutanlıklar yapan Uri Avnery, askerlik hayatından sonra İsrail parlamentosunda milletvekilliği de yaptı. Şu an Gush Shalom (Barış Bloğu) hareketinin önderlerinden olan Uri Avnery son Lübnan savaşıyla ilgili olarak çarpıcı tespitlerde bulunan bir analiz yaptı.
Avnery analizinde şunları ifade ediyor:
Savaş ve savaş stratejileri konusunda görüş bildirebilecek biriyim. Ben 16 yaşındayken 2. Dünya Savaşı Başladı, o zamandan beri Clausewitz’den Sun Tzu’ya kadar birçok stratejistin savaş teorilerini inceledim. 1948’den beri önce asker sonra da komutan olarak orduda hizmet verdim. Savaş ve askerlik konularında şimdiye kadar iki kitap yazdım.
Gerçekler kendisini anlatıyor. 32 günlük savaş… Hizbullah hala ayakta ve savaşıyor. Tek başına bu olay bile şaşırtıcı bir başarıdır. Birkaç bin kişilik küçük bir gerilla örgütü, dünyanın en güçlü ordularından birine karşı gövde gösterisi yapmakta geniş çaplı bombalamalara ve operasyonlara rağmen hala dimdik durmaktadır.
1948’den bu yana Mısır, Suriye, Ürdün orduları, İsrail’le giriştikleri savaşlarda bundan çok kısa sürelerde dize geldi.
Daha önce de söylediğim gibi bir avuç tüy sıklet kadın, dünya ağır sıklet şampiyonuna karşı 12. raunda kadar ayakta kalabilirse, sonuçta puan durumu ne olursa olsun o yenmiş demektir. Hizbullah, bu savaşın taktiğini de stratejisini de bütünüyle eline aldı. Bizim stratejimiz, ilkel, haşin ve safçaydı. Açıktır ki bizim generallerimiz kendilerini farazi bir savaşa hazırlarken, Hizbullah kendini gerçek bir savaş için hazırlamıştı.
Yenilgideki asıl kusurlu Dan Halutz
Bu savaşın baş kusurlusu Dan Halutz’dur (Genelkurmay Başkanı), sorumlusu demiyorum, kusurlusu diyorum. Bu durum doğal olarak onu işgal ettiği makamdan alaşağı edecektir.
Bu general şöhretini, kendisine yöneltilen “Bir tonluk bir bombayı sivillerin yaşadığı bir mahalleye bıraktığınızda neler hissettiniz” şeklindeki soruya verdiği cevaba borçludur. O, şöyle cevap vermişti: “Uçağın kanadında hafif bir sarsıntı…” daha sonra da bundan dolayı vicdanını rahatsız edecek ve uykularını kaçıracak hiçbir rahatsızlık duymadığını ekledi. Sivillerin yaşadığı bir mahalleye bir tonluk bomba attıktan sonra rahatça uyuyabilmişti. O, benim ve benim safımda yer alanların itirazlarımıza karşılık bizi “hain” ilan etti ve yargılanmamızı istedi.
Bu savaşın sonucu incelendiğinde açıkça görülmektedir ki Dan Halutz, İsrail’in tarihi boyunca gördüğü en kötü komutandır. O, Hava Kuvvetlerinin mavi, yahut Kara Kuvvetlerinin yeşil üniformasını giymekle ordu komutanı olunduğunu sanıyor.
Halutz, savaşa kibirli bir Hava Kuvvetleri subayı olarak başladı. O, zırhlı birliklerle deniz kuvvetlerinin şiddetli topçu desteğiyle havadan yapılacak bombardımanlarla Hizbullah’ı un ufak edeceğini sanıyordu. O, Lübnan’ın şehirlerini, mahallelerini, limanlarını tahrip ederek Lübnan halkını Hizbullah’a karşı ayaklandırabileceğini ve kendi hükümetine Hizbullah’ı kovdurabileceğini sanıyordu. O, ilk hafta içinde cinayetlerini ve tahribatını öyle bir noktaya taşıdı ki dünya bu politikanın tersine bir sonuç verdiğine tanık oldu. Hizbullah yalnızlaştırılamadı, tersine bu durum Hizbullah’ın daha da güçlenmesine sebep oldu. Bu örgütün Lübnan içindeki ve dışındaki muhalifleri zayıfladı, İsrail yanlılarının tutumları çöküşe geçti.
Durum bu noktaya varınca Halutz ne yapacağını bilemedi. O, üç hafta boyunca askerlerini mantıksızca ve ümitsizce Lübnan’ın bir o yanına bir bu yanına sevk etti ve bunlardan en küçük bir sonuç bile elde edilemedi. Hatta sınırdaki köylerde bile İsrail askerleri anlamlı bir galibiyet kazanamadı. Dört hafta sonunda hükümet kendisinden bir savaş planı isteyince onun acemiliği ortaya çıktı.
Hizbullah’a hiçbir şey yapılamadı
Eğer savaştaki düşman düzenli bir orduysa düşmanı geri püskürtme stratejisi, bilinebilen tek askeri strateji demek değildir. Eğer çatıştığınız düşman bir gerilla gücüyse onu geri püskürtmek tam bir aptallık stratejisidir.
BM ateşkes çağrısı yapınca o, sınıra yakın boş arazileri işgal ederek kendini zafer kazanmış göstermeye çalıştı. İsrail’in tüm savaşlarında olduğu gibi yapılan çağrıya aldırış etmeyerek son dakikadaki gayri meşruluktan, meşru kazançlar elde etmeyi hedefledi, savaşın başında ilan edilen hedeflere rağmen, Hizbullah’ın mevzileri el değmemiş şekilde olduğu gibi kaldı.
Genelkurmay Başkanının diğer komutanlar üzerindeki etkisini göz önünde bulundurarak şunu itiraf etmemiz gerekiyor ki o yalnızca lider olarak bulunmaktadır; ama diğerleri de bu yenilgide pay sahibidir. Bu savaş tüm komuta kademesine kara bir gölge düşürmüştür. Bence İsrail komutanları arasında liyakatli insanlar vardır; fakat üst düzey subay kadrosu, zayıf ve çok kötü bir tablo sergilemiştir. Televizyona çıkan tüm subaylar, konuşacak bir şeylerinin olmadığını veya yeterli motivasyona sahip olmadıklarını göstermiştir. Bunların hepsi, papağan gibi klişe lafları tekrar edip durdular. Daha önceki komutanlar, sunulan raporlardaki zaaflar ve televizyona çıkan yüksek rütbeli subayların sergilediği aptallık ve cehalet karşısında şaşkına döndüler. Onların tarihteki savaşlar konusunda hiçbir araştırmalarının olmadığı, ruhsuz ve içi boş kelimelerden başka bir şey konuşmadıkları hissedildi.
Hizbullah konusunda hiçbir istihbarat yoktu
Yıllardır bir polis gibi terörist diye Filistin halkını, kadınları ve çocukları ezen, tüm vaktini kendisine taş atan çocukların peşinden koşmakla geçiren bir ordunun, etkin bir ordu olarak kalamayacağı ve hiçbir sonuç elde edemeyeceği açıkça ispatlanmış oldu.
Ordumuz yenildikten sonra istihbarat servisi, derhal sonucu örtmeye girişti. İstihbarat servisinin komutanları, her olayın içinde olduklarını, tüm istihbaratı en ince ayrıntısına kadar orduya verdiklerini; ama onların bundan istifade edemediklerini bildirdiler. Fakat yaşananlar bunun doğru olmadığını ortaya koyuyor. Şu açıkça görüldü ki Hizbullah’ın güney Lübnan’daki savunma sistemi konusunda elde hiçbir istihbarat mevcut değildi. Karmaşık altyapılar ve siperler, modern askeri lojistik, silahların ve yiyeceğin depolanması, İsrail ordusunu şaşkına çevirmiş ve gafil avlamıştı.
Bu ordu, bu siperlerle özellikle de sınırın iki, üç kilometre yakınlarındakilerle yüz yüze gelebilecek hazırlıkta değildi. Bu siperler, Vietgongların tünellerini hatırlatıyordu. Ordu istihbarat topluluğu, uzun süren Filistin işgalinden dolayı bozulmuştur. Onlar 39 yıldır casuslarını ve muhbirlerini işkenceyle, mali yolsuzluklarla ve rüşvetle istihdam etmişti. Bunların çoğu da uyuşturucu peşindeki madde bağımlılarından oluşuyor. Hasta annesini görmek için gelip tutuklanan genç ve yönetimdeki maddi yolsuzluklardan nasiplenmek peşinde olup da istihdam edilenler buna örnektir. Şunu çok iyi biliyoruz ki bu istihbarat sisteminin Hizbullah içerisinde elamanı yoktu. Bu tür elamanların yokluğunda da bizim istihbarat servisimiz kördür. Bu durum kendini uzun zamandır gösteriyor. Ordu ve istihbarat servisi, öldürücü Hizbullah tanksavarlarıyla yüz yüze gelmiştir. Resmi rakamlara göre bu savaşta 20 tankımız imha edilmiştir, bu inanılması çok zor bir durumdur.
Merkavalar İsrail’in milli gururuydu
Merkava tankları bizim milli gururumuzdur. Yüksek Rütbeli zırhlı birlik subayı, İsrail generali Tal, bu tankı yaptığı zaman sadece bu tankın dünyanın en gelişmiş savaş tankı olmasına çalışmadı, o bu tankın mümkün olan en iyi koruyucu olmasını öngörmüştü. Fakat şimdi görüyoruz ki 80’lerde hibe edilen füzeler bizim tanklarımızı felç etmeye ve içindekileri öldürmeye veya yaralamaya kadirdir.
Tarih bize bir ordu için bir yenilginin birçok faydayı da beraberinde getirdiğini öğretmiştir. Muzaffer bir ordu, yapısını zaferleri üzerine bina eder; bu durum da kendini incelememeye ve kendini sorgulamamaya sebep olur. Bu durum zaman içerisinde komutanların ihtiyatsız davranmasına ve bir sonraki savaşta yenilme ihtimalinin artmasına sebep olur. 6 Gün Savaşından sonraki Yom Kippur savaşı bunu ifade etmektedir. Yenilmiş bir ordu kendini yeniden yapılandırması gerektiğini bilir. Tabi yenilgisini kabul etmesi şartıyla. Bu savaştan sonra yüksek rütbeli subayların istifa etmesi ve subayların yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Bunun için de Savunma Bakanı’nın subayların elinde kukla olmaktan çıkması gerekir.
Askeri analizlerin dışında bu savaşın bize öğrettiği diğer bir şey de şudur: Askeri çözüm yolu yoktur, mutlaka siyasi bir çözüm yolunun bulunması gerekiyor. Güçlü bir ordu bile bir gerilla grubunu yok edemez; çünkü bu gerilla grubu, siyasi bir fenomendir. Bir ordu ne kadar gelişmiş silahlarla donatılırsa donatılsın gerilla grubuyla karşı karşıya geldiğinde zafer şansı zayıflamaktadır. Bizim kuzeydeki, merkezdeki ve güneydeki çatışmamız siyasidir. Siyasi bir çatışmaya son vermek için orduyu kullanmak, en kötü aracı kullanmaktır. Bu savaş bize göstermiştir ki, Hizbullah güçlü bir rakiptir ve kuzeyde siyasi bir çözüm yolu bulmak için bu grubu dikkate almak gerekmektedir.