YDH-Yakındoğu Haber Suriye Temsilcisi Mehmet Serim, son dönemde müslümanlarca kutsal kabul edilen mekanlara yönelik saldırıları ve bu eylemlerin güncel siyasi hedeflerini yorumladı.
Suud hanedanının “aile dini” olan vahhabilik daha peygamber hayatta iken başlatılan tahribatı kendisine misyon edinmiş, manevi, ilmi herhangi bir değer ortaya koymamış, petro-dolar gücünü diğer İslam ülkelerine dayatmış ve bazılarının yöneticileri tarafından kabul görmüş, yüceltilmiş bir akım.
Günümüzde İslam dünyasının kutsallarına ve birliğine zarar veren Suudi vahhabiliği, Suudi rejimin kurulmasından daha eskiye uzanan düşünsel temellere sahip.
Ancak son dönemde İslam dünyasının kutsallarını hedef alan eylemlerdeki artış ve bunun siyasi hedefleri, konunun güncel örneklerle sınırlı tutulmasını zorunlu kılıyor.
Kabe turizmi
Onlarca yıldır peygamber döneminden kalan eserler Suudilerin eli ile tek tek yok ediliyor. Peygamber ve onu anımsatacak ne varsa yeryüzünden siliniyor.
Şimdilik Kabe’ye dokunamıyorlar: Birincisi tepkiden çekindikleri için. İkinci ve daha önemli sebebi “para bastığı” için.
Kabe için şimdilik başka taktikler uyguluyorlar. Etrafına rezidanslar inşa edip, Kabe’yi “gömüyorlar.” Bir yandan Hz. Ebu Zerr’i* edebi bir figüre dönüştüren diğer yandan “yeryüzünün nimetleri benim için değil miydi, cenneti bekleyemem” anlayışı ile hareket eden ne kadar Karun varsa bu rezidanslardan yer edinmek için yarışıyor.
Vahhabilerin İslam tarihine saldırılarının kısa bir listesi
Vahhabiler 1800’de Mekke’ye girdiklerinde ilk yaptıkları iş Peygamber döneminden kalma yapıları yerle bir etmek oldu. Peygamber’in mezarı ise talan edildi.
1925’te Medine’de bulunan ve içinde yatanlardan dolayı “Cennetu’l Baki” adı verilen mezarlıktaki bütün mezarlar Kral Abdülaziz bin Suud’un emri ile yıkıldı.
Cennetu’l Baki adı peygamberin yakınlarının buraya defnedilmesinden geliyor. Bu mezarlığa ilk olarak “Osman bin Mezun” defnedilmiş ve bizzat Peygamber’in emri ile buraya ağaçlar dikilmişti. (adının buradan geldiği de söyleniyor)
Peygamber’in oğlu İbrahim de bu mezarlığa defnedildi. Peygamberin halaları Safiye, Atike, Hz. Ali’nin annesi Fatıma binti Esed, 3. Halife Osman ve Enes bin Malik de buraya defnedildiler.
Kral aynı yıl peygamberin dedesi ve ataları, eşi, annesinin mezarlarının bulunduğu Mekke’deki Cennetu’l- Mualla mezarlığını yıktırdı.
Hz. Havva’nın Cidde’deki mezarı, Hz. Muhammed’in babası Abdullah’ın Medine’deki mezarı, Hz. Fatıma’nın Medine’deki mezarı, Medine’deki Selman el-Farisi Camii, Peygamber’in hicretten sonra Medine’de yaşadığı ev, 6. İmam Hz. Caferu’s Sadık’ın Medine’deki evi, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in doğdukları, Hz. Ali’nin evi de vahhabiler tarafından yerle bir edildi.
Bu liste daha da uzatılabilir.
Bunlara kim dur diyecek?
Bu vahşi akımın İslam’a vurduğu fikirsel darbeyi bir kenara bırakalım, bugün de aynı icraatları devam ettirdiğini görüyoruz.
Libya’da, Mali’de birçok İslam eserini yok eden Vandallar sürüsü şimdi de Suriye’ye el atmış durumdalar.
Vahhabi terörist - nebbaşlar en son geçtiğimiz günlerde sahabeden Hicr bin Adiyy’in Şam – Adra’da bulunan türbesini tahrip edip, cesedi bilinmeyen bir yere götürdüler.
Bu vahhabilerin Suriye’deki ilk ve son icraatı değil.
Daha önce de Rakka’da Ammar bin Yasir’in türbesinin karşısına geçip top atışı ile türbeyi “Allahu Ekber” çığlıkları arasında yerle bir etmişlerdi.
Şam’daki Seyyide Zeyneb türbesine de iki kez saldırı girişiminde bulunup bomba patlattılar. Bu nedenle tüm Müslümanlar tarafından kutsanan bu mekan uzun bir zamandır kapalı.
Şimdi de “Suriye ordusu çekilmez ise Hz. Zeyneb ve Hz. Rukiyye’nin türbelerine yeni saldırılar düzenleyip naaşlarını çalmak ile tehdit ediyorlar.
Bu teröristler kutsallara saldırırken Sünni, Alevi, Hıristiyan ayrımı da yapmıyorlar.
Minaresini “Suriye ordusu kutsallarımıza saldırıyor” görüntüsü vermek için yıktıkları onlarca caminin yanı sıra Halep’teki Emevi camisini tamamıyla harap ettiler, en sonunda minaresini de bombaladılar.
Osmanlıyı geri getirme hayali ile yanıp tutuşanlar daha önce de tarihi Halep çarşısını yakıp yıkmışlardı. Osmanlıdan kalma avizeler ve onlarca eserin bulunduğu çarşı şimdi harap vaziyette.
Tarihi Halep kalesi, kiliseler, camiler, türbeler, Humus’taki Şövalyeler Kalesi, Lazkiye’deki Selahaddin Kalesi, Busra’daki dünyanın tümü ile ayakta kalabilen tek sağlam antik tiyatrosu, Palmyra harabeleri ve müzesi bu vahşilerin kurbanı oldu. Kimisi tamamen tahrip edildi, kimisi kısmen. Kimisinden bütün eserler çalındı.
Tıpkı Maarrat el-Numan’da yaptıkları gibi: Koskoca mozaiği çalıp götürdüler, İslam tarihinin en büyük şairlerinden Ebu ala el-Maarri’nin heykelini kırdılar.
Camileri silah deposu olarak kullandıklarını ancak içeriden açılan ateşe karşılık buralara ateş açıldığı zaman “Müslümanlara saldırıyorlar” iki yüzlülüğünü saymamıştık, bunu da ekleyelim.