YDH- Sadık Hanefer ve Hüseyin Mellah’ın, el-Menar televizyonu için hazırladıkları Suriye krizini ele alan 7 bölümlük yazı dizisinin dördüncü bölümünü yayımlıyoruz.
Yazı dizisinin 4. bölümünde; Arapların ve Batılıların, krizin başlangıcından beri Şam'a uyguladıkları muazzam baskılara karşı Suriye liderliğinin izlediği siyasi çizgiyi işleyeceğiz.
Koşullar
Suriye'nin karşılaştığı siyasi çatışmalar, ordu birlikleri ile silahlı gruplar arasında meydana gelen çatışmalardan daha az öneme sahip değildir.
Olayların ilk günleri ile beraber; Arap taraflar ile bölgesel ve uluslararası çevrelerin baskı mekanizmaları hareketlenmeye başladı. Bir dizi talebi olan birçok elçi Şam'ı ziyaret etti. Bu taleplerin başında, Şam'dan Direniş Ekseni ile ilişkilerini kesmesi geliyordu. Özellikle, ''Ilımlı Arapların'' merkezi Mısır'da Hüsnü Mübarek rejimi devrildikten sonra; Suriye'ye, yani karşı eksene darbe vurma fırsatı yakalandı. Bu fırsat; Şam'ın başından beri reddettiği, korku, terör ve yıkım siyasetini benimsedi ve olaylar günden güne daha kötü bir hale gelmeye başladı ki Suriye kendini bir savaşın ortasında buldu: Kışkırtma, mezhepçilik, silahlandırma, cihadçı akışı sağlama...
Çatışmalar
Krizin başında, Cumhurbaşkanı Beşşar Esed konuşmalarında; 2000’li yıllarda, Irak'ın Amerika tarafından işgal edilmesi, Lübnan'da Refik Hariri suikastından sonra yaşanan siyasi gelişmeler ve 2006 Temmuz Savaşı dikkate alındığında, aslında o yıllarda başlaması gereken reform hareketlerinin geciktiğini ve siyasi düzeyde hatalar yapıldığını gizlemedi.
Suriye liderliği, gelişen olaylardan sonra, bütün illeri kapsayan, siyasi güçler ve sivil toplum kuruluşları ile bir dizi diyalog toplantısı yaptı. Bunun ardından yeni anayasa kabulü ile genel ve yerel seçimler yapıldı. Bir dizi reform kanunu kabul edildi ve genel af sağlayan kararnameler ilan edildi.
Reformlar, Arap ve Batı devletlerini tatmin etmedi ve Suriye karşıtı icraatlar görülmeye başlandı. Avrupa ve Amerika tarafından yaptırımlar uygulandı ve en son Doha'da gerçekleşen ve Suriye'nin koltuğunu Koalisyona veren Arap Birliği zirvesinden çok önce Araplar, Suriye'nin Arap Birliği üyeliğinin dondurulması için hareketlenmeye başladı. Suriye aynı zamanda, uluslararası arenadan izole edilmeye karşı mücadeleler verdi. Bütün bunlara, Suriye'deki savaşçılara yoğun bir şekilde silah ve para yardımı yapma ve kuzeyde özel bir sınır açarak geçişlerini hızlandırma hadiseleri eşlik etti.
Askeri, siyasi ve diplomatik alanlarda, gördüğümüz bazı saf değiştirmelerin ana nedeni, büyük miktarlardaki para akışı idi. Bu saf değiştirmelerin kurumlara önemli bir etkisi olmadı. Suriye liderliği devlet kurumlarındaki işleyişi ilerletti ve dönüşümü sağladı.
Suriye Enformasyon Bakanı Yardımcısı Halef Miftah sitemize ''Suriye devletinin tüm bileşenleri birbirleri ile uyumlu halde. Siyasi, idari, kültürel, toplumsal, entelektüel, askeri ve diğer tüm kurumların birbirine bağlı kalışı ile beraber bu kurumların kararlı bir duruş sergilemeleri ve kolektif bir yaşam ısrarlarıyla, Suriye devletinin kimliğini korunmuş oldu.'' dedi.
Kararlı duruşun sırrı
Suriye siyasetinin ve özellikle diplomasisinin kararlı duruşunu, Suriye'nin Türkiye elçisi Nidal Kablan sitemize şöyle anlattı: ''İki yıldır süren -haftalar içinde çöken bazı Arap devletlerinin varlığını da unutmayalım- ve sürmeye devam edecek olan kararlılığın sırrı; Suriye'nin, toplumsal, siyasal, entelektüel ve kültürel yapısından kaynaklanmaktadır. Suriye'nin; Hafız Esed'in yetiştirdiklerini, bu kriz süresince hasat ettiğini gördük. Arap milleti, Golan, Lübnan, Filistin, Irak ve topraklarının bir kısmı işgal altında olan tüm Arap ülkeleri için ordu, din, parti ve kutuplaşma kavgaları içinde, ideolojik olarak inşa edildi.''
Elçi Kablan daha sonra: ''Şam, şu an onurlu duruşunun bedelini ödetmeye çalışanlara karşı dimdik ayakta. Bu bedel ödetme hamlelerine karşı, devlet ve halk olarak alışmış durumdayız. Dolayısıyla Suriye; Filistin, Güney Lübnan ve kendi topraklarında işgal altındaki bölgeleri özgürleştirmek için direnen Direniş’e desteğini sürdürecek ve çizgisinden sapmayacaktır.''
Diplomasi
Diplomatik kaynaklar, farklı devletlerde birçok diplomatın, saf değiştirmeleri için büyük baskılar gördüklerini ve cezb edici tekliflerle karşılaştıklarını aktarıyor. Bu bağlamda bazı devletler ve taraflar, diplomatlara büyük miktarlarda mali teklifler sundu, rejimin devrilmesi durumunda önemli pozisyonlar vaat etti.
Suriye'nin şu an 65 devlette büyükelçiliği ve 60 fahri konsolosluğu bulunmaktadır. Buna karşılık 122 devlette temsiliyeti yok. Suriye, diplomasi düzeyinde de kararlılığını sürdürüyor. Bu alanda 1500 görevlisinden, önemsenmeyecek kadar az sayıda saf değiştirme hadisesi meydana geldi.
Baskı ve şantajlar, milli duygular
Suriye devrimi gazetesi editörü Ali Kasım, sitemize verdiği demeçte; sorunun ulusal boyutu ilgilendiren ve dikkate alınması gereken bir sorun olduğunu söyledi. Özellikle Suriyeliler, milli hislerinin, istisnalar olsa da, pazarlık ve şantaj konusu haline getirilmesini kesinlikle kabul etmez.
Ali Kasım: ''Yurtseverlik bu topraklarda, 7000 yıllık köklü bir uygarlığın bir sonucudur. Bu toprakların, Suriye'nin insanı, bu toprağa bağlıdır ve bu insanın ulusal hedefleri vardır. Suriye'nin, diplomatik düzeydeki bütünlüğü ve uyumu; krizin başında, şantaj ve pazarlıklar sonucu saf değiştiren bazı diplomatlar dışında beklenen bir durumdu.''
Ali Kasım'a göre, diplomatik düzeydeki baskılar şu şekilde gelişti:
1- Abartılar ve yalanlar,
2- Şantaj, tehdit ve gözdağı
3- Fabrikasyonlar, uydurmalar (‘birçok diplomat saf değiştirme aşamasında' gibi)
Ali Kasım, Suriyeli diplomatların bu baskılara karşı koymayı başarabildiğini belirtiyor: ''Diplomasi düzeyindeki bu sert karşı duruşların nedeni, Suriye'ye sıkı bağlılıktandır ve dolayısıyla iki yıldır bu tür kampanyaların ortaya bir sonuç çıkaramadığını ve meyve veremediğini görüyoruz.'' Suriyeli diplomatların kalitesini; Arap dünyasında ve uluslararası düzeyde, uzun yıllardır, farklı forumlarda, düzeylerde ve çeşitlerde verdikleri savaşlarda görüyoruz.
Çeviren: Hasan Sivri