Kuseyr ve sonrası

22 Mayıs 2013

YDH- Şam Temsilcimiz Mehmet Serim, Kuseyr’in Suriye içinde yaşanan çatışmalardaki stratejik önemini ve son gelişmeleri yazdı.

 

Suriye’de devam eden savaşla ilgili haberlerde Kuseyr ilk defa çok geniş yer buldu.

Kuseyr’in üzerinde neden bu kadar duruldu? Hem Suriye basını çok büyük önem verdi hem de dünya basını. Peki Kuseyr kendisinden bu denli bahsedilecek kadar önemli mi?

Üç aşamada anlatmaya çalışalım:

Ön bilgi

Suriye’nin  doğusu çöl olduğu için bu bölgede nüfus yoğunluğu az. Dolayısıyla Halep – Dera arasında kabaca bir çizgi çizecek olursak nüfus yoğunluğu bu çizgi ve batısında oluşuyor. Bu hatta “kuzey – güney hattı” diyelim.

Bu hatta yer alan şehirler Halep (güney batısında İdlib),  Hama, Humus, Şam, Dera (ve doğusunda Suveyda).

Bu hattın batısında ise güneyden kuzeye Kuneytra, Tartus ve Lazkiye var.

Simdi haritayı biraz daha genişletelim ve Lübnan ve Irak’ın bir kısmını da görüş alanımıza getirelim.

Lübnan coğrafya olarak Suriye’den ayrı değil. Arada gümrük kapıları var ancak fiili olarak sınır yok. Türkiye’de hükûmetin Suriye’ye müdahale gerekçesi oluşturma çabaları içinde kullandığı “akrabalık ilişkilerimiz var” söylemi de Lübnan için çok daha geçerli duruyor.

Humus – Tartus – Trablus üçgeni ve devamında Beyrut bu ilişkilerin aile, aşiret, mezhep bazında fiilen yaşandığı yerler.

Neden geldik Lübnan’a?

Bu kez batı doğu hattı çizelim. Bu hat Trablus’tan başlasın, Humus’tan geçsin Deyrezzor’a ulaşsın ve Irak’a uzansın. Hattın Lübnan’daki ucunda Beyrut, Irak’taki ucunda ise Bağdat var.

Kuzey–güney ve batı–doğu hatlarındaki ortak isim hangisi? Humus!

Simdi geniş çember Humus’tan Kuseyr’e ineceğimiz üç aşamaya gelelim:

Hem bölmek hem birleştirmek için merkez: Humus

Bölmek için:

Humus, Lübnan’dan Irak sınırındaki Deyrezzor’a kadar uzanıyor.

Yani ülkeyi (Deyrezzor ile birlikte) ikiye bölüyor. Humus merkez ve kırsalında Sünni, Alevi, Şii, İsmaili Müslümanlar, Hıristiyanlar hemen hemen eşit oranlarda yaşıyor.

Humus’ta selefi örgütlerin Alevilere yönelik saldırıları sadece mezhepsel kinden kaynaklanmıyordu. Amaç önceden belirlenmiş strateji içinde ülkenin hemen tüm etnik ve mezhepsel kesimlerini barındıran Humus’ta bu kesimleri birbirine düşürmek ve bu savaşın tüm Suriye’ye yayılmasını sağlamaktı. Ancak yaşanan insanlık dışı olaylar ve yapılan tüm propagandaya rağmen bazı tatsız olayların dışında Sünni’si ile Alevi’si ile Hırisitiyan’ı ile insanlar bu oyuna gelmedi.

Beşşar Esad’ın esi Esma Esad’ın da memleketi olan Humus aynı zamanda ilaç ve petrol ürünleri de dahil olmak üzere ülkenin Halep’ten sonraki en önemli üretim merkezlerinden biri. Suriye yönetimi Hasya sanayi bölgesine büyük yatırım yapmış ve burada sanayinin gelişebilmesi için büyük çaba harcamıştı. Tarımsal açıdan ise Humus ülkenin en önemli üretim kaynaklarından birisiydi.

Lazkiye, Tartus, Halep, İdlib ve Hama’dan gelen otoyollar ise Humus’ta birleşiyor ve bu şehirleri Şam’a ve güneye bağlıyor.

Muhalifler Humus’u ele geçirerek ülkenin kuzeyi ile güneyi arasındaki bağlantıyı koparmak istemişlerdi. Bu durumda ordu da Halep, İdlib gibi çatışma yerlerine lojistik sağlayamayacaktı.

Ülke fiilen ikiye bölüneceği için yönetim Şam ve çevresine sıkıştırılacaktı.

Hamad’ın gözdesi Humus

Humus isyan başlamadan önce Katar’ın en çok yatırım yaptığı yerlerden birisiydi. Çünkü Suriye ile ilgili planlarda Katar Emiri bizzat Humus’u istemişti. Hamad Humus’un boru hatlarının geçiş güzergâhı olarak düşünmüştü. Ayrıca Humus sınırları içinde yer alan Tedmur (Palmyra) tarafları sadece eşsiz tarihi zenginliği açısından değil bulunduğu öne sürülen gaz ve petrol yatakları açısından da Katar emirini cezbediyordu. Humus’un batısında ise (Akdeniz’e doğru ve Akdeniz) zengin gaz yatakları bulunduğu iddia edildi.

İşte bu nedenlerle Hamad “müstakbel prensliği” Humus’a büyük yatırımlar yaptı. Önce Vali İyad Gazal satın alındı ve yönetimin çok güvendiği vali “Humus rüyası” adli proje ile Humus’a bir yandan tünel kazdı diğer yandan bu proje dahilindeki birçok müteahhitlik isini Hamad’ın karısı Prenses Muza’nın ortak ya da ilişkisi olduğu şirketlere verdi. Katar Emiri ise Suriye’nin Humus iline “jest yapmaktan” geri kalmadı.

Bunlardan birisi Şam–Palmyra karayolu üzerinde deve yarışları için kullanılan hipodromdu. Olaylar başlamadan önce bu tesisin önünden geçenler dalgalanan Suriye ve Katar bayraklarını gördüklerinde olacakları hayal bile edemezdi. Burada her yıl bir deve yarışı düzenlenir, Katar ve diğer Körfez ülkelerinden gelen zenginler dev cipleri ile tozu dumana katarak develerle aynı pistte yarışa girerlerdi.

Son yarış 2010 yılında yapıldı ve ardından Arap Baharı adı verilen süreç başladı.

Birleştirmek için:

Katar Emiri ve Suriye’yi bölme planları yapanlar anlattıklarımızdan daha geniş düşünüyorlardı elbette.

Kuzey–güney ekseni Suriye’deki savaşın fiiliyatı için, batı-doğu ekseni ise amacı için önemliydi.

Batı–doğu ekseni Beyrut’tan Bağdat’a kadar bir Sünni bloku oluşturmayı hedefliyor.

Bu amaç için yine “merkeze; yani Humus’a geliyoruz. Humus’un batıya, devamında Lubnan’a doğru uzanacak olursak Kuseyr ve Trablus var.

Trablus Lubnan’daki Saad Hariri liderliğindeki 14 Mart hareketinin merkezi. Hariri günlerini Paris’te geçirirken Trablus’taki Suudi Arabistan bağlantılı adamları olan selefiler Kuseyr’e militan, mühimmat ve para akışını sağlıyordu.

Trablus’u “14 Mart’ın kalesi ve eksenin harekat üssüne” çeviren Saad Hariri bu nedenle Trablus ve buradan Suriye sınırına (hatta içlerine) uzanan coğrafyada birçok faaliyette bulundu.

Trablus’ta Cebel Muhsin ile Bab Tabbane’yi birbirinden ayıran “Suriye caddesi” çevresinde çatışmaların yoğunlaşması bu nedenledir. Coğrafi bağı sağlamak üzere (doğal olarak Suriye yönetimi tarafını tutan) Aleviler ile (yine doğal olarak muhalifleri tutan) Sünniler birbirine düşürüldü.

Suriye sınırına doğru ve Suriye içine geldiğimizde ise burada (Kuseyr ve köylerinde) geniş bir Şii nüfus yaşıyor. Amaç Alevi ve Sunni unsurları elimine edip Bağdat hattının merkez şehri Humus’a daha rahat lojistik sağlamaktı. Bu bir ölçüde başarıldı da.

Özet olarak iki ekseni düşünecek olursak Humus kuzey–güney eksenini bölmek; doğu–batı eksenini ise birleştirmek için stratejik konumda.

Simdi çemberi biraz daraltalım:

Bab-ı Amro

Suriye coğrafyasında stratejik üstünlük sağlamak için Humus ne kadar önemli ise Bab-ı Amro da Humus için çok önemliydi. Çünkü Humus’un “lojistik üssü ve güzergâhı” Lübnan’a en yakın bölgesiydi. Buraya binlerce silahlı militan yığıldı, çok büyük miktarda silah depolandı. Suriye ordusunun 2012 baslarında yaptığı ağır operasyon öncesinde muhalifler “Bab-ı Amro asla düşmez” diye düşünüyordu. Ancak ordunun operasyonu sonrası Bab-ı Amro’da kontrol sağlandı. Geçtiğimiz aylarda ise yeniden muhalif hareketlenmeler başladı.

Ve Kuseyr

Kuseyr’in önemi ordunun Suriye genelinde ve Humus özelinde yürüttüğü savaş açısından daha iyi anlaşılabilir.

Önce genel mücadeleden başlayalım:

Suriye ordusu kabaca 4 cephede savaşıyor. Bunlar güney (Şam, Dera) orta (Humus, Hama), kuzey (Halep, İdlib, Lazkiye kırsalı) ve doğu (Deyrezzor, Rakka) olarak sıralanabilir.

Suriye’ye militan ve lojistik akışı da 4 yönden oluyor: Ürdün (güney cephe), Lübnan (orta cephe), Türkiye (kuzey cephe) ve Irak (doğu cephe).

Bu cephelerden üçü yani kuzey, (Şam’ı çıkarırsak) güney ve doğu cephelerindeki kayıplar önemli olmakla birlikte stratejik olarak ordu tarafından “sonradan yönelmek üzere” “ihmal edilebilir, lokal kayıplar olarak görülüyor.

Ancak Humus yukarıda anlattığımız merkez konumu itibari ile çok önemli.

Ayrıca Humus’a gelen yardımlar doğrudan ülkenin kalbine ulaşıyor. İşte bu nedenle ordu daha önce adım adım güvene almaya çalıştığı Hama–Halep ve Dera–Şam hatlarına tekrar ve daha güçlü yönelebilmek için “arkasını sağlama almak” zorunda. Bu arka ise Lübnan sınırı. Eğer ordu bu bölgede rahat eder ve lojistik ve militan girişini önlerse bir yandan militanların kaynaklarını kurutacak bir yandan da diğer cephelere daha güçlü yönelebilecek.

Humus özelinde:

Kuseyr yukarıda da belirttiğimiz gibi bir yandan lojistik aktarım merkezi diğer yandan oluşan toplanma nedeniyle militanların üssü konumunda. Buradan Bab-ı Amro’ya (tünel bulunduğu iddia edilmişti) geçirilen lojistik, Bab-ı Amro’dan ya tüneller ya da diğer vasıtalarla Halidiye gibi diğer mahallelere ulaştırılıyordu.

Nerdeyse 1,5 yıldır muhaliflerin kontrolünde olan Kuseyr’in alındığının ilan edilmesi psikolojik üstünlük de sağlıyor. Nitekim muhaliflerin sözcülerinin “herkesi elindeki tüm imkânları kullanarak” Kuseyr’deki militanlara yardım çağrısı yapması da muhaliflerin Kuseyr’e ne kadar önem verdiğini gösteriyor.

Kuseyr’ sadece Suriye’ye adam ve silah geçirmek için değil, aynı zamanda Suriye ile Lübnan arasında tampon bölge oluşturarak Suriye ordusunun Lübnan tarafındaki faaliyetleri önlemesine engel olmak için de kullanıldı. Suriye devlet medyasının bir anda susturulup Esad’ın tutuklandığı haberlerinin devlet kanallarından verilmesini öngören senaryonun konuşulduğu günlerde Suriye, Lübnan tarafında Saad Hariri’ye ait olan bir çiftçilikteki antenleri imha etmişti. Bu antenlerin hem bu yayınlar için hem de Suriye ordusunun haberleşmelerini dinlemek için kullanıldığı öne sürülmüştü.

Tampon bölgenin ikinci görevi Hizbullah’ın olası yardımını da kesmekti.

İşte bu nedenlerle Kuseyr iki taraf açısından da çok önemli.

Hizbullah Kuseyr’de neden “var”

Kuseyr ve çevresindeki köylerde ve karşısına düşen Lübnan topraklarında çok sayıda Şii yaşıyor. Suriye tarafındaki Şiilerin sayısı 40 bini geçiyor. Kürtlere kimlik verilmemesi meselesini Suriye savaşında enstrüman olarak kullananlara hatırlatmakta fayda var: Fransa zamanındaki bölünme ile birlikte Suriye tarafında kalan bu Şiilerin sadece yaklaıkk % 10’u Suriye kimliği alabilmiş. Yani Suriye sadece Suriye dışından gelen Kürtlere değil, aynı yasa çerçevesinde “en yakın müttefiki” olarak gösterilen Şiilere de kimlik vermemiş.

İşte bu Şiiler Hizbullah’ı yakından ilgilendiriyor. Hizbullah militanlarının yansıra bu Şiiler de Kuseyr’deki savaşın bir parçası. Hizbullah bir yandan diğer bazı merkezlerde Suriye ordusuna yardım ederken diğer yandan Kuseyr çevresindeki Şiilere de “akrabalık bağları nedeniyle” destek oluyor.

Hizbullah’ın burada doğrudan gönderdiği militanları var; ancak savaşanların bir kısmını bu Şiiler oluşturuyor ve dünya basını bu durumu “Hizbullah Suriye’de savaşıyor” başlığı ile veriyor.

Hizbullah’ın Kuesyr’de bulunmasının ikinci nedeni ise “genel mücadele” içindeki kader birliği. Savaş Iran–Suriye–Hizbullah zincirini kırma ve Beyrut–Bağdat arası bir Sünni eksen oluşturma amacını güdünce Hizbullah da birçok yabancı militanın katıldığı bu savaşa “varlığını korumak için” müdahil oldu, İsrail cipinin olduğu yerde İsrail ile dolaylı bir savaşa girdi.

Bundan sonrası

Kuseyr’de halen yoğun çatışmalar sürüyor. Suriye ordusu Kuseyr’in çevresindeki köyleri ve merkezin bir kısmını ele geçirmiş olsa da kesin sonuç alabilmiş değil. Diğer yandan Suriye’deki tüm militanların Kuseyr Savaşına katılması cağrısı yapılmış olması bu stratejik merkezde mücadelenin süreceğini gösteriyor.

Eğer Suriye ordusu Kuseyr’i elinde tutmayı başarırsa diğer cephelere daha güçlü şekilde yönelebilecek.

Suriye yönetiminin bir amacı da “askeri olarak içeride bir şey yapacak gücünüz kalmadı” argümanı ile Cenevre’ye güçlü gitmek. Ancak Cenevre’de anlaşma olmazsa durum daha da çetrefilli bir hal alabilir. Ordu ise bu duruma daha iyi hazırlanabilmek için “savaştığı merkezleri mümkün olduğunca azaltmaya” çalışıyor.

Bir yandan Halep–İdlib hattı yeniden ısınabilir, diğer yandan İsrail ile peşrev sıcak çatışmaya dönüşebilir. Ürdün şimdilik geri adım atmış gibi görünüyor; ancak unutmayalım ki her şeyin  1 saat içinde değiştiği bir coğrafyadayız.

Diplomatik alanda yapılan “siyasi çözüm” açıklamalarına karşın her seçenek hala masada duruyor.