"Suriye için Haziran Senaryoları" başlıklı yazımızda Haziran ayı için öngörülen bazı senaryoları ve ihtimalleri özetlemeye çalışmıştık.
Suriye ordusunun iki yıldan fazla bir süredir devam eden çatışma sürecinde "daha büyük bir şeylere" hazırlık yaptığını ifade etmiştik. Bu senaryolar son günlerde yaşanan gelişmeler ile birlikte tekrar konuşulmaya başlandı.
Ön bilgi
Muhalifler Batı'nın tüm çabalarına rağmen siyasi mücadelede tek çatı altında hareket edemedi. Diğer yandan sahada "düzenli ordu" oluşturulamadı.
Haberlerde "muhaliflerin aldığı yerler, ele geçirdikleri havaalanları, yaptıkları eylemler" gibi ifadeler görenler koordinasyon içinde hareket eden bir ordu veya siyasi güç varmış algısına kapılıyor; ancak durum hiç de öyle değil.
Bunun çeşitli sebepleri var:
Siyasi açıdan;
-İç ve dış muhalefet arasında çatlak değil uçurumlar var. Esad'ın geleceğinden dış askeri müdahaleye, halkın bakışından kurulması hayal edilen devletin niteliklerine kadar birçok konuda görüş ayrılıkları söz konusu. Çeşitli şekillerde oluşan/oluşturulan gruplar ise birbirinden bağımsız şekilde hareket ediyor.
Bunun da birkaç ana sebebi var:
Genel itibari ile bütün gruplar Baas karşıtı ve rejimin yıkılması gerektiğini/değişimi savunuyor. Ancak "sistemin bir ürünü olarak aynı sistemin bir parçasını oluşturan" bu hareket /kişilerin ezici çoğunluğu "kendi küçük köylerine ağa olma" peşindeler. Hemen hemen hiçbirinin siyasi projesi yok.
Bu grup/kişilerin bir araya gelmeleri imkansız. Bundan dolayı da yönetim karşısında "muhalefet bloku" değil, "muhalif unsurlar" var. Birçoğunun halk nezdinde tabanının olduğunu söylemek ise güç.
-Yönetimden sarsıntı yaratacak ağırlıkta bir siyasi ayrılık söz konusu olmadı.
Askeri açıdan;
-Silahlı muhaliflerin (sahada savaşanların) belli bir çatısı yok. Her ne kadar ÖSO komutanı Selim İdris gibi isimler vitrine çıkarılmış olsa da gruplar kendi içlerinde bağımsız hareket ediyor. Bu nedenle Selim İdris, ÖSO gibi isimler daha çok medya çalışması gibi duruyor.
- Askeri açıdan bakıldığında bir merkezi ele geçiren ordunun/kuvvetin o merkezde tutunması ve daha sonra başka merkezleri almak üzere ilerlemesi beklenir; ancak Suriye'de böyle bir durum yok. ÖSO'nun Suriye içinde karargahı ve bu karargahtan savaşı yöneten komutan yok. Muhalifler çeşitli gruplar halinde birbirleri ile haberleşme imkanı dahi olmadan hareket ediyor. Bir merkezde çatışma olduğu zaman yakında bile olsa takviyenin ulaşabilmesi çok zor. Bu nedenle, düzenli ordu birliklerine karşı daima küçük gruplar halinde savaşıyorlar. Bunun birkaç bin kişilik saldırılar gibi istisnaları da var tabii. Ancak bu kez de devreye Suriye ordusunun ağır silahları giriyor ve toplu kayıplar veriyorlar.
-Muhalifler içinde birçok grup sanıldığı gibi "devrim ideolojisi" ile savaşmıyor. Gruplar belli bölgeleri ele geçirdiklerinde Şam'ı unutuyor ve o bölgede egemenliklerini ilan edip maddi kaynaklarına el koyuyorlar. Ardından kendileri ile aynı amaç uğruna savaşan grupların bile kendi bölgelerine girmesine izin vermiyorlar. Yani bu gruplar için amaç Şam'a yürüyüp Esad'ı devirmek değil var olan kaotik ortamdan faydalanarak yerel güç sağlamak. Bunun yüzlerce örneği var.
- Nicelik ve nitelik açısından orduyu zayıflatacak ağırlıkta bir ayrılık söz konusu olmadı.
Yukarıdaki etkenlere Suriye ordusunun ezici silah üstünlüğünü de eklemek lazım. Muhaliflerin elinde savaşın kaderini değiştirebilecek stratejik silahlar yok.
Suriye ordusunun füze gücü halen bilinmiyor. Ordu bugüne kadar Scud, Toschka gibi füzelerden kullandı. Ancak bu füzelerden çok daha ağır ve etkili olanların henüz kullanılmadığı belirtiliyor.
Diğer yandan tank gibi zırhlı araçlara sahip olan taraf yine Suriye ordusu. Muhalifler zaman zaman tank ele geçirdiler; ancak bunların çoğu daha sonra Suriye ordusu tarafından imha edildi.
Muhalifler uçak ele geçirip bunları kullanmak ya da radarları körleştirip hava savunma ve saldırılarını etkisiz hale getirmek için de çok çaba harcadılar ancak başarılı olamadılar.
Bugüne dek ele geçirilen havaalanlarının hiçbirisi stratejik değildi. Ya kullanılmıyordu ya da önceden boşaltılmıştı. Menneg, Taftanaz gibi alanlar için devam eden mücadeleye dikkat edelim. Suriye ordusu buraları vermiyor; ancak diğer bazı havaalanları hiç savaşılmadan verilmişti.
Yukarıda zikredilen silah dengesi içinde ise muhalifler uzun bir süre el yapımı havan ve hafif makinalı tüfekler ve Duschka tipi (araçlara yerleştirilen) makinalılarla yetinmek zorunda kaldı. 50 kadar Stinger gönderilmişti; ancak bunların çok azı kullanılabildi. Diğerlerinin ne olduğu, kullanılıp kullanılmayacağı bilinmiyor.
Ordunun savaş stratejisi
Suriye ordusu çatışmalar başladığında;
1-Şehir savaşını bilmiyordu,
2- Muhaliflerin hangi merkezlerde hangi imkanlara sahip olduklarını bilmiyordu,
3- Birçok bölgede aynı anda savaşmak (savunmaya girmek) zorunda kalmıştı,
4-Gerilla savaşı nedeniyle büyük kayıplar veriyordu. Bu nedenlerle de özellikle uzak bölgelerde savaşamadı ve bu bölgelere girmekte zorlandı.
Şehirlerde durum:
Şam: Muhalifler merkeze girmeyi başaramadılar ve yönetim savaşı kırsal ile sınırlı tutmayı başardı.
Humus: Kuseyr ve Tel Kelah tam olarak ordunun kontrolüne girdi. Kırsal ve merkezde ordu halen etkin durumda. Halidiye bugünlerde yine hareketlenmeye başladı.
Dera: İlk günlerden itibaren çeşitli yoğunlukta mücadeleye sahne oldu. Bugünlerde güçlendiği belirtilen senaryolara göre yeniden çetin bir savaşa sahne olabilir.
Ve Halep: Büyük bir istihbari zaafiyet nedeniyle (sorumlunun infaz edildiği sanılıyor) silahlı muhalifler Halep'e (savaşarak değil; ama) bir şekilde girmeyi başardı. Savaş halen devam ediyor.
Ordu ilerlemeye başladı
Ordunun geçtiğimiz aylarda stratejik merkezleri ele geçirme, bu merkezler arasında lojistiği sağlama ve daha sonra "savunmadan saldırıya geçme" stratejisi içinde hareket ettiği söylenebilir.
Bu durum beklenen daha büyük şeyler öncesi yaşandı. Ordu son birkaç aydır belli bir plan çerçevesinde belli merkezlere yöneldi.
Kuseyr bu merkezlerden en önemlisiydi; çünkü Suriye içindeki savaş bir yana bölge içindeki "direniş eksenini" ilgilendiriyordu. Hizbullah'ın da Kuseyr savaşına müdahil olması bu nedenledir. Hizbullah aslında Suriye ordusu için değil kendisi için savaştı.
Dostları telaşlandıran gelişmeler
Özetleyecek olursak;
-Siyasi açıdan muhalifler yönetimi zayıflatabilecek ya da halk nezdinde yönetime karşı taban oluşturabilecek bir strateji ortaya koyamadılar.
-Suriye ordusu (gelecekle ilgili bazı senaryolar gereğince) savunmadan saldırıya geçince silahlı muhaliflerin askeri olarak gerilemeye başladığı görüldü.
Bunun da kısa özeti şöyle:
-Humus-Bab Amr muhaliflerin elinden alındı.
-Şam kırsalında muhalifler kuşatma altına alındı ve lojistikleri kesildi.
-Şam-Dera hattındaki bazı stratejik merkezler geri alındı.
-Önemli askeri havaalanları tüm saldırılara rağmen verilmedi.
-Kuseyr ve ardından Tel Kelah alınarak muhaliflerin lojistiği kesildi.
Kuseyr'in kontrol altına alınmasından sonra Batı dünyasının açıklamaları sadece Hizbullah'ın buradaki çatışmalara katılması nedeniyle değildi elbette. Kuseyr'in kendinden çok daha büyük bir önemi olduğuna yukarıda değinmiştik. Batı, Kuseyr sonrası Suriye ordusunun Halep'e yöneleceğini çok iyi biliyordu. Nitekim öyle oldu.
Halep'in önemi:
Şam Suriye'nin idari merkezi ancak motor güç Halep. Ülke ekonomisinin çarkları burada dönüyor.
Muhalifler çevresi ile birlikte yaklaşık 6 milyonluk bir kitleyi barındıran Halep'e hakim olarak idari merkeze darbe vurmak istediler. Ülke ekonomisi çökünce yönetim zor durumda kalacaktı. Eğer yönetim, Halep'i tamamen geri alırsa sonuçlar muhalifler ve onları destekleyen ülkeler açısından felaket olacak.
- Ekonominin çarkları tekrar dönmeye başlayacak.
- Muhalifler askeri açıdan büyük darbe yiyecek ve en önemli (Batı-Türkiye üzerinden) lojistik hatları kesilmiş olacak.
-Silahlı militanlar Halep-Türkiye arasına sıkışacak ve burada Türkiye için büyük sorun oluşturacak.
-Ordu, Halep sonrası Deyr Ez Zor, Rakka ve Kürt bölgeleri ve en önemlisi İdlib taraflarına yönelebilecek.
Kısaca, Kuseyr'de Lübnan damarı kesilen muhaliflerin Türkiye damarı da kesilecek.
Geriye Ürdün damarı kalıyor. (ABD'nin son dönemde Ürdün'e yüklenmesini sebebi de bu.)
Acil Doha toplantısı
Suriye muhaliflerinin dostları grubunun lideri ABD, G-8 toplantısında Rusya'yı ikna edemedi. Cenevre için hazırlık yapan Rusya ikna edilebilseydi muhtemelen Cenevre'ye gidilecek ve Esad'ın gidişini garantileyecek bir başlamış olacaktı; ancak Putin bugüne kadar istikrarlı bir şekilde sürdürdüğü tavrından ödün vermedi ve Rusya "ikna olmadı."
Batı, bunun üzerine doğrudan askeri müdahalede bulunamadığı Suriye'de kendi adına savaşanları silahlandırmaya karar verdi.
Ardından Dostlara acil kodu ile çağrı yapıldı ve Doha toplantısı düzenlendi.
Doha toplantısında alınan silahlandırma kararının iki amacı vardı:
1 – Zaten devam eden silahlandırmanın resmiyete dökülmesi ve Rusya'ya hodri meydan denilmesi,
2 – Kuseyr sonrası büyük moral çöküntüsü yaşayan silahlı muhaliflere moral sağlamak ve muhalif grupları daha düzenli bir şekilde savaşmak için tek çatı altında toplanmaya ikna etmek.
Silahlandırma kararı malumun ilanından başka bir şey değil; ancak nitelik değiştirecek gibi. Bu kez "öldürücü olan" silahlar açıktan gönderilecek.
Diğer yandan Ürdün'de "sabırsız aslan" tatbikatına katılan ABD Özel Kuvvetleri'nden askerlerin bir kısmının Ürdün'de tutulmasına karar verildi.
Suriye Dışişleri Bakanı Velid el-Muallim'in son basın toplantısında "Ürdün kendi halkının çıkarlarına göre hareket etmeli" ve Suriye'nin Amman Büyükelçisinin daha önce sarf ettiği "gerekirse Ürdün'deki ABD unsurlarını hedef alabiliriz" açıklamaları Ürdün tarafından gelebilecek bir girişimin olasılığının ciddi olduğunu gösteriyor. Dera, bu nedenle bugünlerde yine gergin ve yeniden çatışmalar başlayabilir.
Suudi Arabistan eş-Şark gazetesi Ürdün'deki ABD askeri varlığı ve Doha toplantısı silahlandırma kararları sonrası geçtiğimiz günlerde "100 kadar tankın Suriye içine sokulup muhaliflere teslim edildiğini, muhalif unsurların ABD askerlerince eğitildiğini" yazdı. Haber bağımsız kaynaklarca doğrulanamadı. Zaten koskoca tankın gizli şekilde Suriye'ye sokulması da imkansız; ancak bu haber, önümüzdeki günler için sinyal veriyor olabilir mi?
İki merkezde savaş büyüyebilir
Tüm bu gelişmeler içinde iki merkez öne çıkıyor: Dera ve Halep. Bu ikisi içinde ise Batı’yı harekete geçiren şehir Halep oldu.
Çünkü yukarıda da belirtildiği gibi Suriye ordusu Halep'e yönelik bugüne kadar görülmemiş büyüklükte saldırıya hazırlanıyor.
Geçtiğimiz günlerde Suriye Genelkurmayı "Kuzey Fırtınası" adı verilen operasyonun başlatıldığını açıklamıştı; ancak şu anda devam eden çatışmalar sadece ön hazırlık niteliğinde.
Suriye ordusu topyekun saldırıya başlamış değil. Buna karşılık muhalifler mevzilerini güçlendirmek için var güçleri ile çalışıyor. Bu çalışmalar ise, Batı’nın silahlandırma kararı ile paralel yürüyor.
Batı'nın muhaliflere vereceği silahlar Halep'te (ve diğer yerlerde) dengeyi sağlayabilir mi?
Velid Muallim basın toplantısında "silahlandırmayı arttırdıkça Suriye ordusunun gücünü görecekler" demişti.
Bunun anlamı Halep'teki olası savaşta yeni silahlar göreceğiz demektir. Diğer yandan Muallim silahlandırma kararının tehlikeli olduğunu ve Doha toplantısına katılan herkesin Suriyelilerin akan kanından sorumlu olduğunu ifade etti.
Suriye yönetimi de Halep savaşının çok kanlı olacağını hesaplıyor.
Kaos senaryosu
Son gelişme ise, 47 emekli ABD subayının bir kargo uçağı ile Türkiye üzerinden Suriye'ye sokulduğu haberi.
Bu subayların sofistike iletişim cihazları ile geldiği belirtiliyor.
Suriye ordusu ise, bu subaylar ile ilgili alarma geçmiş durumda. Gelen grubun "çok önemli ve gizli bir operasyona" imza atacağı söyleniyor.
Aylar önce Suriye'de iletişim hatlarının kesildiğine şahit olmuştuk. Bir de hayata geçirilemeyen senaryo vardı: Tüm Suriye TV kanalları bir anda yok olacak ve yerine "yönetim düştü, Esad kaçtı/yakalandı" yayınları yapan kanallar devreye girecekti.
Amerikalılar niye geldi, bilmiyoruz; ama eğer yapabilirlerse önümüzdeki günlerde "iletişim darbesi girişimine" tanık olabiliriz. Bir anda elektrik, internet, cep telefonları vs kesilebilir.
Bir başka senaryo: ABD'liler Suriye ordusunun tüm iletişimini kesip bir anda büyük bir kaos yaratarak birlikler arasındaki koordinasyonu bozabilir.
Tüm bu karmaşa içinde Ürdün tarafındaki birlikler giriş yapmaya çalışabilir.
Ruslar askerlerinin Suriye'de bulunduğu iddialarına karşılık "bizim burada sadece sivil personelimiz var" açıklamasında bulundular. Bu, "sivil personel" muhtemelen bugünlerde Amerikalı subaylar ile ilgileniyordur.