Suriye olası ABD saldırısını beklerken içeride de çatışmalar ve muhaliflerin başkent Şam başta olmak üzere bazı merkezlere girme girişimleri sürüyor. Bunlardan birisi Şam’ın yaklaşık 50 km kuzeyinde yer alan Malula oldu.
Malula yaklaşık 5000 nüfusu barındıran nüfusunun yarısından çoğu Hıristiyan olan bir yerleşim birimi.
Malula Arami dilinde yerel halkın anlatımına göre “yüksek yer” bazı kaynaklara göre “giriş” anlamına geliyor. Malula’ya gittiğiniz zaman iki anlamın da geçerli olabileceğini görüyorsunuz.
Birincisi Malula yüksekçe bir yerde (1500 m) kayalıklar arasında yer alıyor. Devamlı yaşayan halkın yanı sıra Şam’da yaşayan Hıristiyanlar ve Müslümanlar için yazlık olarak da kullanılan Malula, tertemiz ve serin havası ile kışın beyaza bürünen kiliseleri ile tepeliklerden engin ovalara ve engin çöllere bakıyor.
Aya Tekla ve Serge Bacchus
İkincisi yerel halkın anlattığı ve baş rahibeden dinlediğimiz hikaye.
Hikaye Malula merkezin en yüksek yerinde kayalıklar arasına oyulmuş bir kiliseye adını veren Aya Tekla’ya dayanıyor.
Aya Tekla’nın hikayesi Anadolu’dan; Konya’dan başlıyor. Aya Tekla Hıristiyanlığı seçtiği için babası tarafından ölüme mahkum ediliyor. Ancak Aya Tekla kaçmayı başarıyor ve dönemin yöneticisi olan babasının adamları kendisini takip ediyorlar.
Aya Tekla Malula’nın kurulduğu bu dağlık bölgeye kadar geliyor; ancak artık kaçamayacağını anlayınca Allah’a yalvarıyor ve dağ ikiye ayrılıyor. Aya Tekla da bu açılan yerden geçerek bugünkü mezarının olduğu yere ulaşıyor. Aya Tekla yaşadığı süre içinde hastalara şifa dağıtıyor.
Bugün adını taşıyan kilisede bulunan mezarının yanından çıkan suyun kutsal olduğuna inanılıyor.
Aya Tekla’nın hikayesinde yer alan ‘dağın yarılması’ olayının izleri Malula’da yaşayanlara göre halen mevcut. Gerçekten de Malula’ya gittiğinizde dağın ‘ikiye yarılmış olduğunu’ görüyorsunuz. Öyle ki bir kanyonu andıran yarığın içinden birkaç kilometre yürüdüğünüz zaman yarığın iki yanındaki girinti ve çıkıntıların birbirlerine birçok yerde uyumlu olduğuna şahit oluyorsunuz.
İşte bu hikayede de anlatılan bu yarık Malula’nın sırtını dayadığı dağın diğer tarafından Malula merkeze bir ‘giriş’ gibi.
Malula’ya girdiğiniz zaman yeni inşa edilen evler, binalar sizi birkaç bin yıl geriye gitmekten alıkoyamıyor.
Etrafınıza baktığınızda filmlerdeki gibi bir manzara ile karşılaşıyorsunuz. Kayalar arasında “buralara kadar nasıl çıkmışlar” dedirten evler, kiliseler mezarlar.
Gün batımında gölgelerin oluşturduğu manzara, daracık sokaklara sarkmış yüzlerce yıllık taş binalar sizi bir başka dünyaya götürüyor.
Hz. İsa’nın dili Aramice yaşatılıyor
Mel Gibson’in ‘İsa’nın çilesi’ filminde geçen bazı replikler Aramice idi. Dünya bu film ile birlikte Hz. İsa’nın dilinin Armice olduğunu öğrendi.
Ancak insanların çoğu (Hıristiyanlar bile) dünyanın küçük bir köşesinde bu dilin (bir diyalektinin) halen konuşulmakta olduğundan habersizdi.
Bu merkez Malula’ydı.
Tüm doğal güzelliklerinin ve ruhani atmosferinin yanında Malula’yı dünyada “biricik” kılan özelliklerden biri de buydu.
Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği sırada sarf ettiği belirtilen 7 ifadeden biri olan ünlü “eli, eli lama sabachtanı” (baba, neden beni bıraktın?) sözü Aramice idi ve bugün hala Malula’daki bazı haçların üzerinde görülüyor.
Yaşlılar Aramice’yi rahatça konuşabiliyorlar. Genç nesil ise Arapça’nın etkisi ile Aramice’yi unutmaya başlamış.
“Diktatörlükle” suçlanan Esad yönetimi ise bu biricik dilin korunması için proje başlatmış ve Malula’da Şam üniversitesi bünyesinde yer alan, Aramice öğretilen bir enstitü açılmış.
Bugün Aya Tekla kilisesi başta olmak üzere birçok genç buradaki merkezlerde bir yandan Aramice öğreniyor, diğer yandan dini eğitim alıyorlar.
Aya Tekla kilisesi aynı zamanda yetim kız öğrencilerin barındığı bir manastır.
Burada ve diğer bazı kiliselerde onlarca öğrenci barınıyor. Bu kiliselerin bir kısmı binlerce yıldır aynı yerde ve otantik havasında özellikle Mel Gibson’ın filminden sonra artan ilginin de sonucu olarak her yıl binlerce Hıristiyan ve turist tarafından ziyaret ediliyor.
Malula’daki bir diğer önemli merkez ise Serge Bacchus manastırı. Burası 1700 yıllık bir geçmişe sahip. Asıl kilise halen orijinal halde; ancak daha sonra eklemeler yapılmış ve manastıra dönüştürülmüş..
Serge Bacchus manastırını her yıl binlerce kişi ziyaret ediyordu. 2010 yılında sadece Türkiye’den gelenlerin sayısı yaklaşık 7 bindi.
Malula küçüklüğüne rağmen bu özellikleri ile Kudüs’ten sonra Hıristiyanlar açısından en önemli ikinci merkez olarak sayılıyor.
El Nusracıların sınır tanımaz vandallıkları içinde sergiledikleri son vahşete kadar 14 kilisenin, camilerin bulunduğu, Hıristiyan ve Müslümanların barış içinde yaşadığı bu küçük yerleşim biriminde tam bir sükunet hakimdi. Çünkü buraya gelen herkes kendisini “kutsal topraklara” gelmiş gibi hissediyor dinginliğe teslim oluyordu.
Baş rahibe ile 2009 yılında sohbet etmiştik, o zaman Suriye’de kriz yoktu. Baş rahibenin anlattıklarından aklımda kalanlar şöyle:
“Bizim Hıristiyan ve Müslümanlar olarak Yahudiler ile mücadele etmemiz lazım. Onlar bizi bölmek için uğraşıyor. Amaçları Ortadoğu’da fitne çıkarmak. Bizim başkanımız (Esad) Türkiye ile dostane ilişkiler kurdu. Türk halkı kardeşimizdir. Oradaki Hıristiyanlardan her yıl çok sayıda kişi buraya ziyarete geliyor. Ben bu dostluk çabalarına verdiği destekten dolayı buradan Türkiye’nin Başbakanı Erdoğan’a teşekkür ediyorum.”
Baş rahibe o zamanlar, bugün kendi manastırına silahlı baskın düzenleyecek militanlara kimin destek vereceğini bilemezdi.
Malula’da ne oldu
ABD Başkanı Obama’nın ‘saldıracağım’ ısrarı/blöfü sürerken ‘içerideki ortakları’ da boş durmuyor. Olası saldırının ön hazırlıkları olarak Şam’ın çevresinde/kırsalındaki bu tür yerleri ele geçirmeye çalışıyorlar. (Saldırı sonrası yapılan değerlendirmelerden biri de buydu)
Malula’ya iki yönden karayolu ile bağlanılıyor. Birincisi Şam–Humus otoyolu üzerinden yaklaşık 50 km sonra, ikincisi Şam’ın batısından kuzeyine bağlanan yol üzerinde yer alan Saydnaya üzerinden.
Bu iki yolun da birleştiği nokta Malula’ya yaklaşık 3-4 km uzaklıkta. Burada ise büyükçe bir kemer (Malula’ya giriş) var. Ordu bu kemer çevresinde kontrol noktası oluşturmuş.
Militanlar buraya iki şekilde ulaştı. Birincisi karayolunu kullanarak bomba yüklü araç ile. İkincisi ise arazilerden ve Aya Tekla’nın bir zamanlar kutsal yolculuğu için aştığı dağlardan.
Kontrol noktasında önce bomba patlatıldı. Ardından çatışma başladı. Çatışma sonucu esir aldıkları askerlerin bazılarının kafalarını kestiler. Aya Tekla manastırına iki roket attılar.
Barışın ve huzurun zirvesi Malula da el-Nusracıların ve onu destekleyen ABD’nin savaşından nasibini almıştı.
Neden Malula
Yukarıda anlatmaya çalıştık. Malula dünyadaki biricik merkezlerden biri. Hıristiyanlığın yaşayan kalbi. Buradaki saldırı ile Hıristiyanlara ve Batı’ya verilmek istenen mesaj çok açık: Elimizde kimyasaldan daha tehlikeli bir silah var. Din ve mezhep savaşları.
Batı ve Türk medyası Lazkiye’deki, Kürt bölgesindeki katliamları nasıl ‘görmediyse’ Malula saldırısını da ‘görmedi’.
Çünkü bu saldırı ile suçlanan ‘kendi adamları’. İkiyüzlülük burada da kendini gösterdi.
Saldırganlar ‘dokunulmazlıklarını’ Hıristiyanlara saldırsalar bile koruyor. Tıpkı İsrail’in 2006 savaşında BM görevlilerinin bulunduğu binayı vurduktan sonra bile Batı tarafından korunduğu gibi.
Kirli koalisyon için Malula’nın tümünün, Hz. İsa’nın dilinin yok olmasının, insanlığın en önemli hazinelerinden birinin daha yeryüzünden silinmesinin bir önemi yok.
Onların derdi “pire olarak gördükleri Esad için yorgan yakmak.”