Bumeranglar bir bir dönüyor

11 Ekim 2013

YDH Suriye Temsilcisi Mehmet Serim, kimyasal silahların imhası anlaşması sonrası Suriye’de ve bölgede yaşanmakta olan son gelişmeleri yazdı.

BM kimyasal silah uzmanları Suriye’deki incelemelerini sürdürüyor. Dünya basınında her ne kadar “silahların imhasına başlandı” haberleri yer alsa da şimdilik bu aşamaya gelinmedi.

Suriye’nin kimyasal üretim tesisleri 90’li yıllardan bu yana faal değildi ve BM görevlileri de işte bu tesislerde inceleme yapıyor.

İmha işlemi ise önümüzdeki günlerde başlayacak. Kimyasal silah uzmanları şimdilik 3 tesiste inceleme yaptı. İncelemelerin yaklaşık 20 merkezde daha olacağı belirtiliyor.[1]

Suriye’nin en önemli üretim merkezleri Şam, Hama, Halep ve Lazkiye’de. Bu tesisler bilinenler. Bunların dışında tesis var mı, var ise buralardaki silahların niteliği nedir gibi sorular ise cevapsız.

Suriye’nin elindeki (daha doğrusu Suriye’de bulunan) tüm kimyasal silahların imha edilip edilmeyeceği belli değil. Bazı iddialara göre Rusya tarafından teslim edilen ve halen Rusya’nın malı olan uzun menzilli kimyasal başlıklara dokunulmayacak.

Yani kimyasal saldırısı ve sonrasında yaşanan gelişmeler baştan sona senaryo gibi duruyor. Suriye krizinde duvara toslayan ABD’nin başka çıkış yolu yoktu çünkü. Daha önceki yazılarımızda değindiğimiz “ABD başka ülkelere saldırı için her zaman kullandığı kimyasal bahanesi” bu kez bizatihi Obama’yı kurtarmaya yaradı.

Kimyasal silahların 2014 Haziran ayına kadar imha edilmesi öngörülüyor.

Kimyasal silah konusu abartılıyor mu?

Kimyasal konusu aslında Suriye krizinde en önemli konu değil. Batı da dünya da Esad’ın kimyasal kullanmaya ihtiyacı olmadığını biliyor. Ancak kimyasal konusu yukarıda belirttiğimiz şekilde gündeme getirildi ve sanki Suriye krizinde en önemli noktaymış gibi gösteriliyor.

Oysa Suriye krizi kimyasal nedeni ile çıkmadı. Zaten yaşanan kanlı bir süreç söz konusuydu ve kimyasal meselesi olayların / tartışmaların / çatışmaların / diplomatik mücadelenin başlamasından 2,5 yıl sonra gündeme geldi. Bu durum asıl meselenin kimyasal olmadığını tek başına göstermeye yeterli.

Gelinen aşamada El Kaide uzantılı unsurlar başta olmak üzere Suriye sahasında bundan sonra yeni gelişmeler yaşanacak gibi.

Yönetim açısından

Esad kimyasal konusu gündeme getirildiğinden bu yana daha da rahatladı; çünkü Batı Suriye krizini (taktiksel hata ile ya da bilinçli şekilde) kimyasal silahlar konusu ile sınırlandırmış oldu.

İnsanı yardım konusu gündeme getirilmeye çalışılıyor şimdilik; ama bu enstrüman zayıf gibi duruyor.

İçeride devam eden çatışmalarda Batı’nın asıl hedefi Suriye yönetimi ile aynı: El Kaide.

Suriye yönetimi ile Batı’yı aynı noktada birleştiren El Kaide de kimyasalda olduğu gibi yine Batı’nın kendisini Suriye bataklığından kurtarması için kullanılacak gibi görünüyor.

Suriye yönetimi krizin ilk aylarından itibaren El Kaide ve uzantılı unsurların var olduğunu, katliamlar yaptıklarını ve ordunun bir yandan bunlarla savaştığını anlatmaya çalışıyor; ancak Batı bu unsurların “devrim sürecinde” (Esad’ın devrilmesi sürecinde) katalizör görevi göreceğini düşünüyordu.

Maliyeti ise Suriye halkı ödeyecekti ve bu, Batı için çok da önemli değildi. Daha sonrasında ise bu örgütler elimine edilecek ya da gerektiğinde kullanılmak üzere Suriye’de hazır bekletileceklerdi.

Ancak gelişmeler Batı’nın öngördüğü gibi olmadı. Esad beklenenden daha “sağlam” çıktı.

Diğer yandan El Kaide uzantılı örgütlerin artık “söz dinlemeyen ve patrondan daha çok pay isteyen” örgütler olduğu ortaya çıktı.

Cepheler netleşiyor

Geçtiğimiz günlerde YDH’de yer alan “Silahlı gruplar arası yeni kombinasyonlar ve Suriye’de erken hesaplaşma”[2] başlıklı yazı, önümüzdeki günlerde Suriye savaşında yaşanabileceklere ışık tutuyor.

Gelinen aşamada artık “özgürlük isteyen insanlar adına savaşan Özgür Suriye Ordusundan değil” dışarıdan (Katar, Suudi Arabistan, Türkiye) destekli ve Suriye’de kendi şeriat düzenlerini oluşturmaya çalışan örgütlerden bahsediliyor.

Aslında uzun zamandır bilinen bu gerçeğin “yeni fark edilmiş olması da” Batı açısından bir başka komedi unsuru.

Diğer yandan Özgür Suriye Ordusu adı verilen örgüte bağlı bazı grupların Suriye yönetimi ile yakınlaşması da söz konusu. Bu durum YDH okuyucuları için yeni değil. Bunun pratiği aylar öncesinden yaşanmıştı ve bu yakınlaşmaya bazı yazılarımızda değinmiştik.

Sonuç olarak ortaya savaşan iki güç çıkacak: Yönetime katılan OSO grupları ile ordunun oluşturduğu taraf ve El Kaide uzantılı örgütler ile bunlara katılan OSO gruplarından oluşan taraf.

Bu durum Suriye yönetimi ve ordusunun işini zaman içerisinde bir yandan kolaylaştıracak gibi görünüyor.

Sahada son durum 

Ordu son günlerde Halep kuzey ve güney kırsallarında ilerleme kaydetti. Şam kırsalında ise bugünlerde Cobar, Kabun, Berze gibi yerlere (buralar birbirine komşu) yeniden büyük operasyon yapılması bekleniyor.

Dera ve Kuneytra taraflarında ise çatışmalar birkaç günden bu yana yoğunlaştı ve ordunun ilerleme kaydettiği belirtiliyor.

Humus’ta ise muhalifler sıkışmış durumda ve bu nedenle rafineri, yönetim yanlılarının bulunduğu mahalleler gibi yerlere havan saldırıları düzenliyor.

Şam – Humus karayolu üzerinde yer alan Kalamun bölgesinde ise çatışmalar yoğunlaştı. Bu bölge birkaç ilçeyi içine alan ve Lübnan ile sınır olan bölge.

Kuseyr’den kaçan ve bir kısmı Malula saldırısını düzenleyen militanlar ile Humus’tan kaçanların yoğunlaştığı bu bölge Lübnan’dan girmeye çalışan destek gruplar ile birlikte sıkıştırılmış durumda.

Deyrezzor ve Rakka ise büyük oranlarda militanların elinde. Devlet şimdilik bu iki şehri “unutmuş” durumda. Zaman zaman çatışmalar yaşanıyor; ancak topyekûn saldırı ya da çatışmaların diğer bölgelerden sonra olabileceği belirtiliyor.

Önümüzdeki çatışma sürecinde Halep en önemli ve nihai noktayı oluşturacak gibi görünüyor.

El Kaide nereye

Halep ve kuzeyi ile İdlib, Kürtlerin yoğun olduğu bölgelerde El Kaide uzantılı örgütler Türkiye’nin sağladığı kolaylıklar ve bölgede Suriye ordusunun eksikliği, rahat hareket alanları bulabilmeleri nedeniyle barınma ve yerleşme imkanı buldu.

Yerel halkın büyük bir kısmı bu örgütlerin varlığına karşı, ancak şimdilik yapacak bir şey yok; çünkü Suriye ordusu bütün cephelere yetişebilecek konumda değil. Şimdilik yerel bazda ordunun olduğu yerlerde zaman zaman çatışmalar yaşanıyor ve küçük merkezler bu çatışmalar sonucu el değiştirebiliyor.

Yönetim ise “topyekûn” bir saldırı ve temizlik olmadan durumun bu bölgelerde istikrara kavuşmayacağını biliyor.

İşte bu nedenle büyük bir saldırı / çatışmanın yaşanması kaçınılmaz gibi görünüyor.

Bunun sonucunda eğer Suriye ordusu başarılı olursa bunun doğrudan etkisi Türkiye’ye olacak. Türkiye’nin sınırdaki askeri hazırlığı / tezkerenin çıkarılması sadece Suriye ordusu / yönetiminden gelecek tehlike olasılığı ya da bizimkilerin ısrarla sürdürdüğü söylemlerinde olduğu gibi kimyasal tehlikesi değil. Esad kimyasalı (istese de) kullanamaz bundan sonra.

Eğer kimyasal kullanılırsa bu Bender Bin Sultan destekli El Kaide uzantılı örgütler tarafından olacaktır.

Türkiye ise siyasi olarak inkar etse de istihbari açıdan El Kaide tehlikesinin farkında.

El Kaide önümüzdeki dönemde yaşanması muhtemel gelişmelerle oluşacak kaos ortamında Türkiye içinde kendisine ortam yaratabilir mi? Eğer böyle bir görev verilir ya da Suriye ordusu tarafından püskürtülür ise olabilir.

Kürt meselesi ne olacak

AKP hükümetinin “Kürt Çözümü” konusunda Kürtlerin beklentilerini karşıladığı söylenemez. AKP bir yandan içeride Kürt meselesini uyutup rahatlamayı diğer yandan kendi kontrolü altında olmayan Suriye Kürtleri ile mücadele ederek bir taşla iki kuş vurmayı hedeflemişti.

Ancak bizzat Erdoğan tarafından açıklanan “demokrasi paketi” içeride hoş karşılanmadı. KCK tarafından yapılan son açıklamalar sorunun iki tarafına da (içerideki Kürtler ve Suriye Kürtlerine yönelik pratik) değiniyor.

Bu durumda önümüzdeki süreçte Erdoğan’ı zor günler bekliyor demektir.

Türkiye’nin Suriye ile arasının iyi olduğu günlerde Türkiye Kürtleri ile Suriye Kürtlerini birbirinden “ayrıydı” ve bu durum Türkiye’ye büyük rahatlama sağlamıştı. Ancak hükümetin öngörüsüzlük üzerine kurduğu politikalar şimdi bu iki bölgeyi birbirinden ayrı tutabilmek için duvar ördürme aşamasına bile getirdi.

Yapılan açıklamalara bakılacak olursa bir yandan içeride Kürt meselesi yeniden ısınacak, diğer yandan Güneydeki (Suriye’de) Kürtler ile Kuzeydeki (Türkiye’deki) Kürtler fiili olarak birleşecek. Yani  Türkiye bölgesel çapta bir “Kürt krizi” ile karşı karşıya kalabilir.

Bunun gerçekleşmesi durumunda Erdoğan büyük bir hata daha yapar ve halen Suriye’de desteklediği El Kaide uzantılı örgütlere (Kürtler ile mücadelesinde yanına çekmek için) taviz verir mi?

Eğer El Kaide uzantılı örgütlere taviz verilirse Türkiye’de de El Kaide’nin varlığı resmileşecek demektir. Üstelik dünyanın terör örgütü olarak tanımladığı bir örgüt ile işbirliği yapılmış olacaktır.

Diğer yandan Türkiye El Kaide uzantılı örgütlere destek vermezse daha önce aldığı tehditler gerçekleştirilebilir. Bu da bir başka kabus demektir.

Her durumda Suriye politikası içinde El Kaide “uzaktaki” ABD ve Batı için değil komşusu ve sınırlarını artık çok iyi bildiği Türkiye için sorun olacaktır.

Katar ve Meşal Suriye’ye mi yanaşıyor?

Alkhabar Press’te yar alan bir iddia üzerinde düşünmeye değer gibi görünüyor.[3]

Habere göre geçtiğimiz günlerde Esad’ı ziyaret eden Filistinli yetkili aslında Katar’ın yeni emirinin mektubunu Esad’a iletmek için gelmiş. Mektupta Katar emirinin Suriye ile ilişkileri düzeltme isteğini dile getirdiği belirtiliyor.

Esad daha önceki bir röportajında “Katar bizim için önemli değil, onlarla ilişkilerin tekrar düzelip düzelmemesinin bir önemi yok; ama Türkiye öyle değil” demişti.

Şimdi Esad Katar ile ilişkilerin düzeltilmesini kabul eder mi?

Diğer yandan YDH’de yer alan Halid Meşal haberi de çok ilginç. Meşal yılar boyu kendisini barındıran Suriye’ye ihanet etmiş; siyasi olarak Esad’ı terk etmiş; silahlı gruplara tünel kazma, roket yapımı eğitimi vermiş ve El Kaide uzantılı örgütler ile birlikte hareket ederek Filistinlilerin yaşadığı Yarmuk’ta saldırılar düzenlemişti.

Habere göre Meşal yeniden Suriye’ye yakınlaşmak için yol arıyor gibi.

Esad’ın Meşal’ı de kabul edip etmeyeceği belli değil.

Davutoğlu gitmeden olmayacak

Ara başlık çok iddialı gibi duruyor. Ancak politikada her şey mümkün ve gelişmeler buna işaret ediyor. Erdoğanlı ya da Erdoğansız Davutoğlu gitmeden Türkiye dış ilişkilerini düzeltebilecek gibi görünmüyor. Erdoğan Davutoğlu’nu daha fazla taşıyamaz.

Çünkü Davutoğlu’nun izlediği bütün politikalar bumerang gibi bir bir kendisine dönüyor. Daha doğrusu Türkiye’ye dönüyor.

Bugünlerde Davutoğlu ya da Erdoğan’dan gelen zayıf açıklamalara bakmayın. AKP’nin Suriye ve bölge politikaları tamamen çökmüş durumdadır. Bölgede yaşanan yeni gelişmeler bunu gösteriyor.

Erdoğan ve Davutoğlu’nu Türkiye için artık kabusa dönüşen rüyalarından kim uyandıracak?

 


[1]http://breakıngnews.sy/en/artıcle/26835.html

[2]http://www.ydh.com.tr/YD381_silahl%C4%B1-gruplar-aras%C4%B1-yeni-kombinasyonlar-ve-suriyede-erken-hesapla%C5%9Fma.html

[3]http://alkhabarpress.com/%D8%B1%D8%B3%D8%A7%D9%84%D8%A9-%D9%85%D9%86-%D8%A3%D9%85%D9%8A%D8%B1-%D9%82%D8%B7%D8%B1-%D8%A5%D9%84%D9%89-%D8%A7%D9%84%D8%A3%D8%B3%D8%AF-%D9%84%D8%AA%D9%84%D8%B7%D9%8A%D9%81-%D8%A7%D9%84%D8%A3/