Cenevre yapılacak mı, çatışmalarda son durum ne, siyasi açıklamalar ne anlama geliyor, Kadri Cemil neden anlaşmazlığa düştü ve görevinden alındı, Şerif Şadi yönetim ile anlaşmazlığa mı düştü gibi soruları da yanıma alarak yola çıkıyorum.
Şam’dan başlayan yolculuğumda istikamet Humus. Ardından Safita taraflarından geçip Tartus’a, Lazkiye’ye uzanacağız.
Arkadaşım bana yeni aldığı evi göstermek istiyor. “Ağaçların arasında yemyeşil bir vadiye bakıyor. Bugünlerde hava biraz soğuk; ama keyif alacaksın” diyor bana.
Suriye’de olayların başlamasından sonra insanlar “daha güvenli” bölgelere göçmeye, buralara yatırım yapmaya başlamıştı. Arkadaşım da evini Hıristiyanların yoğun olarak yaşadığı Safita taraflarında almış.
Şam içindeki kontrol noktalarını geçtikten sonra Jobar, Kabun, Harasta, Duma gibi yerlerin ortasından geçen; ancak keskin nişancılar nedeniyle kimsenin kullanmaya cesaret edemediği otoyol yerine 10 dakikalık yolu izdiham ve kontroller nedeniyle neredeyse 2 saate çıkaran Ma’raba yolunu tercih ediyoruz.
27 kilometrelik yolu geçtikten sonra Şam’ın diğer ucuna ulaşacağız. Yol üzerinde İsrail’in hava saldırısı ile vurduğu “bilimsel araştırmalar merkezi” de dahil birçok askeri tesisi görüyoruz. Saldırının izleri tamamen silinmiş. Tesislerin yakınlarındaki lojmanlar halen kullanılıyor.
Yol üzerinde 5-6 kadar kontrol noktası bulunuyor. Şam’ın hemen dışında otoyola çıktıktan sonra önümüzde artık bugünlerde büyük çatışmaların / saldırıların beklendiği Kalamun bölgesi var.
Bu bölge Şam’ın kuzey ve doğu kırsalından başlıyor ve Humus kırsalına kadar geniş bir alanı kapsıyor.
Zaman zaman çatışmalar nedeniyle (daha önce) kapanan yolda ilerliyoruz. Önümüzde “Malula 46 km.” tabelası var.
Malula otoyoldan yaklaşık 10–15 km içeride kalıyor. Kontrol noktalarından birinden aldığımız asker ile sohbete başlıyoruz. Malula’da görev yaptığını anlatıyor. “bugünlerde Malula’ya yeniden operasyon yapılacak” diyor. “Ordu zaten girmedi mi?” diyoruz. “Silahlı militanlar halen Malula çevresindeki dağlara konuşlanmış durumda. Hizbullah’ın da katılacağı bir operasyon yapılacak” cevabını alıyoruz.
Bu operasyonun da Kalamun operasyonunun bir parçası olduğunu öğreniyoruz.
Malula taraflarını geçtikten sonra artık Humus’a yaklaşık 150 km yol var.
Yolda seyir eski günlere göre azalmış olsa da normal. Olayların en kızgın olduğu dönemlerde bile otobüsleri kullanarak şehirlerarası yolculuk yapan Suriyeliler beni bir kez daha şaşırtıyor. Çünkü biz yola çıktığımızda Yabrud, El Nebk taraflarında çatımalar olduğu haberleri geliyor.
Bu iki merkez ve diğerleri otoyola çok yakın mesafede. İnsan ister istemez “çatışma koparsa ortasında kalır mıyım” diye tedirgin oluyor. Ama Suriyelilerde böyle bir durum yok.
Humus’a doğru Adra, Kuteyfiye ve Malula’nın bulunduğu bölge gibi yerleri geçtikten sonra yolumuzun üstünde her 5-10 kilometrede bir kontrol noktasına giriyoruz. Kontrol noktalarının bulunduğu yerlerin çevresinde otoyolun sağında solunda yer alan yüksekliklerde bazen tank, bazen zırhlı personel taşıyıcı, bazen de ağır makinalı tüfekler görüyoruz. Bunların çoğu Lübnan sınırına çevrili. Çünkü Lübnan sınırı yaklaşık 10 km ötede.
Arkadaşım “Lübnan, dağın hemen arkası” diyor ve ekliyor: buradaki çatışmalar çok daha çetin olacak. Çünkü dağlık bir bölge ve Lübnan’dan gelen çok sayıda militan var. Yaklaşık 20 bin militanın bulunduğunu söylüyor.
Humus’a yaklaştığımız zaman geçtiğimiz günlerde büyük çatışmalar sonucu ordu tarafından geri alınan Hristiyan yerleşim birimi Sadad’tan bahsetmeye başlıyoruz. Sadad otoyola çok da uzak değil.
Arkadaşım Sadad’ın militanlar tarafında alınmasının “hatasının” orada yaşayanların olduğunu savunuyor. Yönetim birkaç kez halkın kendisini savunabilmesi için silah vermeyi, savunma birlikleri oluşturmalarını önermiş. Ancak din adamları böyle bir şeye gerek olmadığını iddia edip kabul etmemişler. Sonrasında ise militanlar bu küçük Hıristiyan beldesini ele geçirmişler.
Sadad ordu için stratejik öneme sahip. Çünkü Kalamun bölgesine yapılacak saldırının ilk noktalarından birini oluşturuyor.
Humus’a varmadan yol üzerinde onlarca “seyyar petrol istasyonu” görüyoruz. Bunların her birinde birkaç çocuk, yırtık giysileri, kapkara elleri ile araçlara mazot veya benzin satabilmek için yarışıyor. Yanlarında birkaç varil ve bu varillerin üzerinde el pompaları var. Yakıtı bidonla satın alma seçeneği de sunuyorlar.
Olaylardan önce yaklaşık 200 lira olan bir bidon mazotun fiyatı geçtiğimiz aylarda 2000 liraya kadar çıkmıştı; ancak bugünlerde fiyatlar mazot bollaşınca düşmüş.
Yolda arada bir arıza, ya da yolcu indirmek için duran otomobil, kamyon, otobüsler görülüyor.
Bir de “gümrüklere bağlı” araçlar. Bu araçlar kontrol etmek istedikleri araçları durduruyorlar ve uzun bir bekleyiş başlıyor. Birçok kontrol noktasından geçen kamyonun kim bilir kaçıncı durduruluşudur.
Kamyon sayısı hiç de az değil. Genellikle Hama, Humus, Irak ve daha çok Tartus ve Lazkiye limanlarından mal taşıyan kamyonlar bunlar.
Ülke içindeki sıcak bölgelerden gelenler de var. Kiminde tarım ürünleri, kiminde gıda ürünleri, kiminde makina parçaları var.
Her kamyon sıkı sıkı aranıyor. Paketler açılıyor, buğday yüklü olanlar bir metalin sokulması ile bomba kontrolünden geçmiş oluyor. Bir fabrikanın kocaman metal parçalarını taşıyan kamyonun sürücüsü en şanssız olanı. Büyük bir silahın parçaları izlenimi veren devasa metal parçalarını taşıyan kamyonun şoförünün elindeki belgeler didik didik inceleniyor. Kamyon daha güvenli olan sahil bölgesine doğru gidiyor. Muhtemelen bu parçalar onlarca fabrikanın taşındığı Lazkiye ya da Tartus’ta yeniden birleştirilecek.
Humus’a vardığımız zaman şehir içindeki ilk kontrol noktasından sonra büyük bir hareketlilik karşılıyor bizi. Yollarda belediye otobüsleri dolu, önünden geçtiğimiz üniversite kampüsü ve onu birkaç yüz metre boyunca öğrencilerle dolu. Baba Amro’ya komşu kampüsün bazı binaları askerler tarafından kullanılıyor.
Arada bir motosikletle görev yerine giden askerleri görüyoruz. Sırtlarında kaleşnikofları arkalarında diğer arkadaşları ile üniversiteli kızlara laf atarak geçiyorlar.
Seyyar satıcılar, alışveriş için çıkan insanlar tablonun diğer bölümünü oluşturuyor.
Merkez kavşak noktasına vardığımız zaman Hafız Esad’ın heykeli ile karşılaşıyoruz.
Olaylar ve gösterilerin başladığı zamanlarda Baba Amro ile şehrin doğusunda Alevilerin ve yönetim yanlısı Sünnilerin, Hıristiyanların yaşadığı bölgelerin ortasında yer alan meydandaki bu heykel için büyük mücadele yaşanmıştı.
Göstericiler heykeli kaldırmak istediler; ancak o zamanlar komutan heykelin kaldırılmasına izin vermedi ve hem yönetim karşıtlarının hem de yönetim yanlılarının karşılıklı gösterilerine sahne olan bu meydanda heykel halen duruyor.
Meydan ise sakin. İleride büyük oranda harap olmuş Baba Amro’nun sokaklarında küçük hareketlilikler göze çarpıyor. Baba Amro’daki büyük çatışmalardan sonra militanlar çıkartılınca halkın küçük bir kısmı geri dönmüş. Diğerleri ise şehrin diğer mahalleleri ve başka şehirlere göçmüşler.
Arkadaşımın evine giderken “bak yan taraf spor tesisleri” diyor. Bakıyorum birkaç stadyum büyüklüğünde kocaman bir alan. Ancak bir şey göremiyorum.
Burası ordu tarafından depo olarak kullanılırken büyük patlama meydana gelmişti. Olay hala muamma. Kimisi silahlı gruplar saldırdı diyor, kimisi hata sonucu patlama oldu diyor.
Çevresinde (birkaç yüz metre uzaklıktaki) sokaklarda yer alan evlerin bile demirlerini sokup karşı kaldırıma atacak kadar şiddetli patlamalar olmuş. Bu sokaklardaki evlerin etkilenmesinin sebebi ise bu merkezden fırlayan roketlerin sokaklara yağmış gibi inmesi. Binlerce roket çevreye dağılmış. Bu çevrede 3 kişinin hayatını kaybettiği bu olayda ise bir roket Vaer taraflarına düşmüş ve 20 kişinin ölümüne sebep olmuş. Muhalifler o zaman “ordu roket ile saldırdı” iddiasında bulunmuşlar.
Otomobil ile yol alırken arkadaşım Baba Amro taraflarındaki mahallelerden birinde yaşanan bir olayı anlatıyor: Olayların başında BM görevlileri geldi buraya. İçerideki mahallelere ordu giremiyordu. Ancak içeride aranan biri vardı. BM görevlileri Suriye yönetiminden hiçbir görevliyi istemediler yanlarına. İçeri girip çıktılar. Kontrol noktasında araçlar durduruldu. İstihbarat aranan kişinin araçta olduğunu biliyordu. “bize teslim edeceksiniz” dediler ve adamı aldılar. Ordu operasyon yapmadan BM görevlilerinin kaçırmaya çalıştığı adamı yakalamıştı.
Akşam saatlerinde şehirde yaşam neredeyse duruyor. Elektrik kesintilerinin de yaşanmasıyla büyük sessizliğe gömülen şehirde arada bir silah sesleri geliyor. Korkan çocukların dışında kimsenin umurunda değil bu sesler.
Arkadaşımın babası “nerde o eski günler, eskiden istediğimiz saatte çıkar istediğimiz saatte dönerdik, kimse de karışmaz, kimlik sormazdı” diyor.
Görüştüğümüz insanların büyük çoğunluğu Cenevre-2’den bir sonuç çıkacağına inanmıyor.
Onlara göre Batı ne yaparsa yapsın tek belirleyici cumhurbaşkanlığı seçimleri süreci olacak.
Esad’ın kalması gerektiğini düşünenler de var, bırakması gerektiğini düşünenler de.
Ama herkes olayların 2014’te “düzene gireceğini” savunuyor. “Terör / olaylar devam edecek elbette; ama Suriye eski günlerine dönecek” diyenlerin sayısı hiç de az değil.
Kadri Cemil senaryoları
İnsanların en çok tartıştıkları konulardan birisi ise Kadri Cemil’in “görevden alınması.”
Kimisi bu, yönetim ile anlaşmalı bir durum. Kadri Cemil’den “tam muhalif yaratabilmek için böyle bir senaryo yazıldı” diyor. Kimisi ise “Kadri Cemil de hain çıktı” iddiasında bulunuyor.
Ertesi gün Tartus’a doğru yola çıkıyoruz. Tartus’ta gördüğümüz manzara daha değişik. Akdeniz şehrinde güneş yazdan kalma günleri hatırlatıyor. Birkaç kontrol noktası olmasa kendinizi Suriye dışında sanırsınız. Sanki hiç olay yokmuş gibi bir hava var. Lazkiye yolu üzerindeki Banyas ve Çeble’de de durum aynı.
Lazkiye’de ise “İsrail S-125 füzesi ile bir füze üssümüzü vurmuş, duydun mu? diye soruyorlar. Gazeteciyiz ya her şeyi bilmemiz lazım! “vallahi haberim yok yoldaydım” diyorum.
Suriye küçük bir mahalle gibi. Bir olay olduğunda kısa süre içinde hemen herkes haberdar oluyor. Tabii bu durum olayın abartılmasına, dedikodusunun yapılmasına da sebep oluyor.
Bir süre sonra bakıyorsunuz ortaya bir “efsane” çıkmış. Tıpkı daha önce anlatılan bir olayda olduğu gibi:
Geçmiş yıllarda Suriye yönetimi Lazkiye taraflarına “gizli şekilde” radar yerleştirmiş. Yaklaşık bir hafta sonra yaşlı bir kadın dolmuşçuya “oğlum beni radarın yakınlarında indirir misin” demiş. Fıkra mı, gerçek mi bilmiyorum; ama örneğin bizim uçaklarımızın vurulduğu dünya basınına yansımadan en az iki saat önce tüm Lazkiye halkı Türk uçağının vurulduğunu konuşuyordu!
Son iddia da böyle. Yanımdakilerden birisi “İsrail, denizden attığı S-125 ile vurdu” diyor, diğeri ise “hayır ben biliyorum, kaza sonucu patlama oldu” diyor. Hepsinin de kaynağı “sağlam.”
Geçirdiğimiz bir gün sonrası Lazkiye’den Humus’a yola çıkıyoruz. Yol üzerinde bu kez mazot yerine çevredeki bahçelerden toplanmış limon, portakal, nar, mandalına tezgahlarını görüyoruz. Fiyatları Şam’a göre çok ucuz.
Humus’a vardığımızda otoyolu çevre yolundan ayıran batı noktasından şehre doğrudan girmek yerine çevre yolunu dolanıp güney tarafından giriş yapıyoruz.
Çünkü rafinerinin de bulunduğu diğer geçiş noktası “sıcak bölgelere” yakın. Vaer bu bölgelerden birisi. Arkadaşım Vaer taraflarından geçmenin tehlikeli olduğunu söylüyor.
Humus’ta hafif yağmur var. Akşamları yine çatışma sesleri.
Ertesi sabah Şam’a doğru yola koyuluyoruz. Humus’ta yaşayıp her gün Şam’a gidip – gelen insanlar varmış. Şam – Lazkiye arası yolculuğumuzda daha iki gün önce 15 kişinin kesilerek öldürüldüğü katliamın yaşandığı Tel Kelah yakınları da dahil tek başına otoyolda araç beklerken gördüğüm kadınlardan sonra binlerce çatışma / ölüm / baskın / katliam / kaçırma haberine rağmen her gün Şam–Humus arasında mekik dokuyanları duyunca şaşkınlığım bir kat daha artıyor.
Suriyelilerin bir kısmı sanki bütün yaşananlar başka uzak bir ülkede oluyormuş gibi yaşıyor.