Cenevre masalları yazımızda Cenevre 2’ye kimsenin daha baştan inanmadığı ve bilek gücünün durumu belirleyici tek şey olduğunu savunmuştuk.
Rus ve Amerikalı yetkililer ile bir araya gelen İbrahimi’nin açıklamaları tahminlerimizi doğruladı.
Yani Cenevre-2 cephesinde yeni bir durum yok. Bu nedenle giriş kısmında geçmişte zaman zaman değinmeye çalıştığımız bazı noktaları yinelemek zorunda kalacağız:
Amacı “üzüm yemek değil, bağcıyı kovmak” olan ABD–AB–Körfez bloku “yapıcı” değil “yıkıcı” muhalefet yapan isim ve kesimleri besleyip, büyüttü.
Şimdilerde ise kalite sorunu olan, uluslararası arenada devam eden oyun / pazarlık / denge değişimlerini algılamakta bile zorlanan bu “oyuncak muhaliflerden” bir temsilci bile çıkaramıyor.
İbrahimi’nin son zirvesinde Amerikalılar “yüzümüze gözümüze bulaştırdık, şu bizim veletleri toparlayabilmemiz için biraz daha süre verin” demişler midir bilmiyoruz. İbrahimi’nin açıklamaları bunu düşündürüyor.
Yönetim bu konuda daha başarılı. İçeride eline silah alan ile almayanları en baştan ayırmayı başardı. İç muhaliflerden silahlı mücadeleyi/yıkımı savunmayanlar süreç içinde biraz daha toplum içinde sözleri dinlenen/dikkate alınan/büyüyen taraflar oldu.
İçerideki siyasi muhalifler ile ilgisi olmayan (daha çok ÖSO çatısı altında savaşan) silahlı yüzlerce grup ise dağılmaya / yok olmaya / teslim olmaya mahkum.
El Kaide uzantılı örgütler ise eninde sonunda Suriye’den çıkartılacak. Çünkü onlar ÖSO ya da PYD gibi “doğup büyüdükleri kendi topraklarında, daha önce binlerce kez sorun yaşadıkları / tanıdıkları bir yönetim / devlet / topluma karşı savaşmıyorlar. Bu nedenle bu topraklarda kalıcı / gerçek değiller. İçlerindeki Suriyeliler bile kendi toplumlarına çok uzak ve bu nedenle “yabancılar” ile aynı kaderi paylaşmaya mahkumlar.
İşte bu şartlar içinde yönetim açısından “silah bırakıp teslim olan ÖSO’cuların haricindeki her silahlı grup / örgüt / şahıs artık “meşru hedef.”
ABD ve Batı yarattığı canavar ile bir yandan Suriye’de belki de kansız şekilde olabilecek bir yönetim değişimini engellemiş, diğer yandan bu “vekiller” aracılığıyla devirmek istediği yönetime “vekilleri yok etme meşruiyeti” kazandırmıştır.
Gelinen noktada artık Cenevre, Washington, Londra, Paris, Ankara, Riyad, Katar değil Şam, Halep, Humus, Haseke önemlidir ve Suriye’nin (ve krizinin) geleceğinin yazılacağı şehirler bunlardır.
“Hariçten gazel okuyanlar” istedikleri kadar konuşsun, diplomatik cepheyi Rusya ve İran’a teslim etmiş olan Şam’daki yönetim, kulaklarını tıkamış ve kendi ajandasını uyguluyor.
Halep’te büyük ilerleme
Suriye’de olaylar başlamadan önce Suriye için plan yapanların en büyük umudu Şam değil Halep’ti; çünkü ülke dinamiklerinin büyük bir kısmını barındırıyordu. Ortadoğu’nun en önemli sanayi üretim ve ticaret merkezlerinden biri olması, yaklaşık 5 milyonluk bir işveren / tüccar / akademisyen / çalışan / üreten nüfusu barındırması özellikleri ile Halep Suriyeliler için de Şam’dan daha önemliydi.
Stratejik olarak da Şam’a karşı duran bir Halep coğrafi açıdan da yönetsel açıdan da ülkenin kısa zamanda çökmesini sağlayabilirdi.
Ancak herkesi şaşırtan bir şekilde Halep (ezici çoğunluk) isyana katılmadı. Bu, Suriye’de “devrim tezgahlayanlar için” ilk büyük darbe oldu.
Zaman içerisinde “Halep olmadan bu iş olmayacak” düşüncesi ile Halep için stratejiler geliştirilmeye başlandı ve isyan Halep’e “zorla” sokuldu. Daha doğrusu Halep’te saldırılar düzenlenerek kaos yaratıldı ve yönetime karşı düşünce taşıyanlar ile birlikte Halep kontrolden çıktı.
Suriye yönetiminin genel itibari ile isyan ve getirdiği ekonomik / toplumsal ve diğer sonuçlara sükunetle yaklaştığı söylenebilir. Aynı durum Halep için de geçerli oldu. Halep’te yaşanan yıkıma rağmen yönetim “ameliyat titizliği ile” Halep’e yönelik stratejiler geliştirdi ve şimdilerde Halep’in “tamamen” geri alınması aşamasına gelindi.
Tamamen derken şimdilik kuzey kırsalı kastetmiyoruz. Doğu, batı ve güney kırsalları ile şehir merkezini kastediyoruz.
Bunun nedeni burada konuşulan “Halep’in kuzeyinde bir çizgi oluşturulacak ve silahlı örgütler bu çizgi ile Türkiye sınırı arasına itilecek” senaryosu. Sonrası muhtemelen Erdoğan’a kalacak bir durum yaratacak.
Suriye ordusu geçtiğimiz günlerde Sfera’yı silahlı örgütlerden geri aldı. Sfera’nın alınması 4 sonuç doğurdu:
1) Rakka – Hanaser (daha önce alınmıştı) – Selemiye (Hama’nın ilçesi) hattı ordu birliklerinin kontrolüne girdi. Rakka ile Halep arasındaki silahlı grup bağlantısı kesilmiş oldu.
2) Sfera yakınlarında bulunan ve Halep’e enerji sağlayan termik santralın kurtarılması olasılığı doğdu. (Şu andaki durumu bilmiyoruz)
3) Neyreb ve savunma sanayi tesisleri güvenli bölgeye dahil edildi.
4) Sfera militanların silah ve lojistik üssüydü. Ordu operasyonu sırasında silah depoları vuruldu.
Yukarıda yazılanlar Halep’in güney – doğu kırsalı için. Güney Batı’da ise Hama – Halep otoyolu üzerindeki ayrım noktasında yer alan Serakib var. Serakib’te ikiye ayrılan yolun bir tarafı Halep’e diğer tarafı İdlib’e ulaşıyor. Maarrat el-Numan da Serakib’e çok yakın ve İdlib’e ulaşım açısından önemli. Serakib bu nedenle iki taraf için de stratejik öneme sahip. Serakib’ten sonra kimyasal saldırısından sonra bilinmeye başlanan Han el-Asel var.
Ordu Serakib ve çevresini aldıktan sonra “çift yönlü olarak” Halep kırsalını ülke içine bağlayan tüm yolları kontrolü altına almış olacak. Bu, lojistiğin rahatlıkla sağlanabilmesi ve daha kapsamlı harekatlar yapılabilmesi anlamına geliyor.
İşte bu iki kanadın alınmasından sonra ordunun Halep merkez (zaten çatışmalar sürüyor) ve daha sonrasında yukarıda anlattığımız senaryo dahilinde kuzeye yönelmesi bekleniyor.
Halep merkezde ise belli yerlerin haricinde ordu hakimiyeti zaten var.
Humus’ta durum
Humus’ta Baba Amro ölü şehir gibi ancak bazı hareketlilikler var. Fakat çatışmalar son bulmuş, çünkü silahlı gruplar artık burada değil. Ancak Vaer, Kusur ve Halidiye’de çatışmalar yaşanıyor. Şehrin diğer kesimlerinde ise hayat normal akışında sürüyor.
Ordu birliklerinin Humus’ta kontrolü sağlamış olması ülkenin kavşak noktasını da tutmuş olması anlamına geliyor.
Büyük Kalamun Savaşı
Daha yaşanmadan efsane haline getirilen Kalamun savaşını kazanması halinde yönetim Dera–Halep hattı açısından büyük avantaj sağlayacak.
Kalamun Şam kırsalından başlayarak Kuteyfe’den itibaren geniş bir coğrafyada Jeyrud, Ayn el-Tine, Malula, Hoş Arab, Asal el-Verd, el-Nebk, Yabrud, Ras Maara, el-Sehel, Deyr Atiye, Kara, el-Bureyc, Sadad, Şinşar gibi yerleri kapsıyor.
Buradaki operasyonun kısa süre içinde başlaması bekleniyor. Bölgede yaklaşık 20 bin silahlı militanın olduğu iddia ediliyor. Bazılarına göre bu sayı abartılı. Çünkü 20 bin militanın lojistiğinin sağlanması çok da kolay değil. Ancak militanların sayısının 10 binin üzerinde olduğuna kesin gözü ile bakılıyor.
Bölge Lübnan ile sınır. Dolayısıyla Lübnan’dan rahatlıkla giriş–çıkışlar olabiliyor. Bölgenin hemen karşısında Lübnan içinde yer alan Arsel bölgesi ise Şii nüfusu da barındırıyor.
Hizbullah da katılabilir
Dolayısıyla Hizbullah’ın gerek Lübnan tarafındaki gerekse Suriye tarafındaki çatışmalara katılması kaçınılma olarak görülüyor.
Kalamun bölgesinin bir kısmı dağlık. Bunun hem silahlı gruplar hem de ordu açısından avantajları / dezavantajları olduğu belirtiliyor.
Silahlı gruplar açısından avantaj rahatlıkla Lübnan’dan giriş yapabilmeleri, gerektiğinde kaçabilmeleri ve gizlenebilmeleri. Dezavantaj ise hava bombardımanının rahatça yapılabilecek olması. Çünkü yerleşim birimleri olsa da savaş arazide de devam edecek.
Hava bombardımanı ordu açısından bakıldığında ise avantaj olarak görülüyor. Dezavantaj ise militanların gerilla savaşı konusunda ordudan daha donanımlı olması. İşte bu nedenle Hizbullah’a “ihtiyaç duyulabilir.” Hizbullah’ın yaklaşık 15 bin kişilik bir güç ile savaşa katılabileceği de iddialar arasında.
Şam’da durum ordu lehine
Şam kırsalında ise ordu birliklerinin ilerleyişi sürüyor. Geçtiğimiz günlerde Tamiko ilaç fabrikasının da bulunduğu Muaddemiye taraflarında silahlı grupların ilerleme kaydettiği iddiaları basına yansımıştı. Ancak ilaç fabrikası kocaman bir kompleksti ve militanlar sadece 2-3 binaya girebilmiş ve çok daha önceden boşaltılıp sadece 40–50 askerin bulundurulduğu kompleksin bu binalarında görüntü vermişlerdi.
Daha sonra bu binalar da geri alındı. Ardından yakınlardaki Hteytit el Türkmen de ordunun eline geçti ve Doğu Guta ile Batı Guta arasındaki bağlantının kesilmesi sağlandı.
Diğer yandan Jobar, Kabun, Harasta, Duma gibi yerlerde çatışma ve bombardıman da sürüyor. Humus’a uzanan yol üzerinde yer alan Adra bölgesinde ise ordu birlikleri avantaj sağlamış durumda.
Şehir içerisinde ise günlük hayat normal akışında. Kontrol noktalarının da oluşturduğu uzun araç kuyrukları göze çarpıyor.
Bu üç (Halep, Kalamun bölgesi ve Şam kırsalı) merkez dışında ise Dera ve kırsalı ile, Kuneytra’nın Golan sınırındaki bazı köyleri, Hama kırsalı, Deyrezzor ve Rakka’da ise çatışmalar rutine binmiş durumda.
Kürt bölgelerinde PYD/YPG başarı sağlıyor
Kürtlerin yoğun olduğu bölgelerde ise YPG ile el-Kaide uzantılı örgütler ve ÖSO arasında savaş tüm hızıyla sürüyor.
Özellikle son günlerde YPG büyük ilerlemeler kaydetti. Yaklaşık 50 merkez YPG”nin kontrolüne girdi.
Bu bölgede savaş şimdilik Kürtler ile silahlı gruplar arasında ve yönetim buralara “ilişmiyor.”
Yönetim ise diğer yandan ÖSO’yu yanına çekme veya en azından kendisine karşı savaşmamasını sağlama çabalarını sürdürüyor. Bazı yerlerde bu konuda başarı sağlandığı, bazı merkezlerin ordu kontrolüne girdiği ancak “taktiksel olarak” bu durumun yönetim tarafından açıklanmadığı öne sürülüyor.
Esad’ın son çıkardığı genel af kararının da ÖSO’daki “çözülmenin” hızlandırılmasına yönelik olduğu zaten biliniyor. ÖSO da savaşın profesyonel işi olduğunu anlamış gibi. Bazı yerlerde bu nedenle selefi cihatçılar ile ordu arasında kaldıklarında ordu birliklerini tercih ediyorlar. Bazıları ise diğer silahlı gruplara katılıyor.
Bunun önümüzdeki dönemde sonucu savaşan taraflar olarak geriye sadece ordu ve el-Kaide uzantılı örgütlerin kalması olabilir.
Sonuç
Cenevre 2 için yönetimin tavrı belli. Esad’ın geleceği ile ilgili ön şart kabul edilmeyecek. Yönetim muhalifler ile Cenevre’de görüşüp geçiş hükümeti konusunda anlaşsa bile daha sonrasında Suriye’de zaten tabanı bulunmayan bu muhalifler yavaş yavaş “eritilecektir.” Birkaç sene sonra ise yönetimin gücün tamamen kabul edip teslim olanlar evrimini devam ettirecek, diğerleri ise yok olacaktır.
Suriye yönetimi onlarca ülkenin her anlamdaki aktif çabasına rağmen ayakta kalarak ne kadar güçlü olduğunu gösterdi. Muhalifleri en çok korkutan da bu. Diğer yandan bir yabancı gibi gelecekleri Suriye’de tutunamayacaklarını biliyorlar. Bu nedenle yönetim “hadi, neden gelmiyorsunuz Cenevre’ye” diyebiliyor rahatlıkla.
Askeri açıdan ise yukarıda anlatmaya çalıştığımız şekilde ordu birliklerinin ilerleyişi sürüyor. 10 gün içerisinde doların 200 liradan 110 liraya kadar düşmesi piyasanın da bunu “gördüğünü” gösteriyor.