Geçtiğimiz günlerde el-Cezire kanalı Nusra Cephesi Lideri Ebu Muhammed Colani ile yapıldığı iddia edilen bir röportaj yayımladı.
Röportajda dikkat çeken bazı ayrıntılar var. Bu yazımızda bu röportajın düşündürdüklerini paylaşmaya çalışacağız.
Ön bilgi
Nusra Cephesi olarak bilinen Jabhat Al Nusra Li Ahl Bilad El Sam (Bilad-ı Şam Halkı İçin Yardım Cephesi) El Colani’nin el-Cezire’ye verdiği röportajda da değindiği gibi 2011 yılı ortalarında Irak’tan kendisiyle ile birlikte gelen 7 kişi tarafından kuruldu.
Örgütün geçmişi Irak (ve Suriye’ye) dayanıyor.
Kurucuların (en azından bir kısmının) daha önce Zerkavi’ye (2006’da ABD tarafından öldürülmüştü) bağlı çalıştığı ifade ediliyor.[1]
Buna göre Zerkavi 2000 yılında Suriye ve Lübnan hücrelerini kurmak üzere yanındaki Suriyelileri Suriye ve Lübnan’a gönderdi.
Militanlar Suriye’den Irak’a adam sağlamak için çalıştılar ve Suriye yönetimi Suudi Arabistan ve Katar ile birlikte bunları destekledi.
Ancak Suriye 2007 yılında politikasını değiştirince örgüte yönelik operasyonlar yaptı. Colani de o sıralarda Suriye’deydi ve Irak’a kaçtı.
Colani kimdir
Ebu Muhammed el-Colani adı ile bilinen kişinin gerçekte var olup olmadığı bile bilinmiyor. El Colani adının takma ad olduğu sanılıyor. El Colani (Golanlı diye çevrilebilir) adını Suriyeliliğine vurgu yapmak için kullandığı sanılıyor.
Bir başka iddiaya göre; gerçek adını sadece birkaç üst düzey El Kaide yöneticisinin bildiği sanılan el-Colani Irak’a geçmeden önce (Suriye’de) Arapça öğretmenliği yaptı.[2]
Buna göre Colani Irak’a gittikten sonra silahlı mücadeleye dahil oluyor ve ardından Zerkavi’ye bağlı çalışıyor.
Zerkavi öldükten sonra (2006) bir süre Lübnan’a geçiyor. Burada Suriye yönetimine karşı mücadele veren Cundu’ş Şam örgütü ile ilişkiye giriyor. Aynı yıl döndüğü Irak’ta Amerikalılar tarafından tutuklanıyor ve Camp Bucca’da tutuluyor.
2008 yılında serbest kalan Colani bu kez Irak İslam Devleti’nin (Irak El Kaide’si) lideri Ebubekir El Bağdadi’ye bağlı çalışmaya başlıyor. Kısa süre sonra el-Kaide’nin Musul operasyonlarının başına getiriliyor.
Suriye’de isyan başladıktan sonra ise el-Bağdadi’nin desteği ile Şam’a geliyor ve burada (röportajında anlattığı gibi) Nusra Cephesi’ni kuruyor.
Kanlı eylemler
Tahminlere göre 5-7 bin militanı bulunan Nusra, Suriye’de 2011’in sonlarından itibaren ses getiren eylemler yaptı.
23 Aralık 2011’de (Arap Birliği gözlemci heyetinin gelmesinden 1 gün sonra) yapılan ilk (ikiz) eylemde Şam’daki iki askeri istihbarat binası hedef alındı. Bu aynı zamanda Suriye’de isyan sürecindeki ilk bombalı eylemdi.
2012 başlarında kuruluşunu resmen ilan eden Nusra ilk eylemden sonra askeri binalar, istihbarat binaları ve devlet binalarını hedef almayı sürdürdü ve çoğu intihar eylemi olan yaklaşık 70 büyük eylem gerçekleştirdi.
El Nusra bu eylemler ile birlikte yönetime karşı savaşan gruplar içinde en etkili grup olarak anılmaya başlandı.
Örgütün ana elemanları çok iyi yetiştirilmişti. Ve Suriye içinden örgüte kattıkları binlerce kişiyi de aynı eğitim sürecinden geçirdiler.
El Nusra askeri disiplini sayesinde uzun bir süre yönetime karşı savaşın lokomotifi oldu.
IŞİD, yardımcı mı rakip mi?
El Colani’nin bir süre birlikte çalıştığı söylenen Irak İslam Devleti örgütünün Lideri Ebubekir el-Bağdadi örgütün mücadele alanını Suriye topraklarına doğru genişletmeye karar verdi ve örgütün adını (Nisan 2013) Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) olarak değiştirdi.
IŞİD’in yapısı ile ilgili genel olarak medyada yer alan bilgilerin yanı sıra karanlık noktalar var.
IŞİD’in Suriye’ye El Nusra’ya karşı denge oluşturmak üzere sokulduğu, Suriye yönetimi ile işbirliği yaptığı gibi iddiaları da içeren bu noktalar henüz aydınlatılamadı.
Bir başka iddia ise IŞİD içinde birçok ülkeden geldiği belirtilen Husi unsurların da olduğu. Bu iddiaların dışında IŞİD el-Nusra’nın yaptığı gibi devlet binalarını doğrudan hedef alan eylemlere girişmedi.
Bulunduğu bölgeler ise zaten Suriye ordusunun bulunmadığı ya da etkisinin olmadığı bölgeler ve sanki ordu ile IŞİD arasında adı konulmamış bir dokunulmazlık anlaşması var.
Elbette bu iddiaların aksini düşündürecek birtakım eylem / çatışma haberleri de var. Ancak yine de ordu ile IŞİD arasındaki mücadelenin ordu ile El Nusra arasındaki mücadeleden farklı olduğu kesin.
El Nusra’ya yeni rakip: İslam Cephesi
ABD tarafından terör örgütleri listesine konulan el-Nusra’nın Katar (ve değişik şekillerde Türkiye) tarafından desteklendiği iddia ediliyor.[3]
Katar ile rekabet yaşayan ve Suriye’deki savaşın kendi kontrolüne girmesi konusunda çaba sarf eden Suudi Arabistan; el-Nusra ve IŞİD’in etkin olduğu Suriye’de ‘kendi örgütünü’ kurmaya karar verince el-Nusra’ya yeni bir rakip çıktı: İslami Cephe.
Ekim 2013’te İslami Cephe’nin de sahneye çıkması ile birlikte el-Nusra Suriye’de ana oyuncu olma vasfını yitirmeye başladı.
Sonuçta gelinen nokta ve olası gelişmeler el-Nusra’nın ‘varlık savaşına doğru’ gittiğini düşündürüyor. Bizde bu düşünceyi uyandıran nedenleri sıralayalım:
1- Cenevre 2’de konuşulması beklenen konulardan biri ‘terör.’ El Nusra zaten ABD’nin terör örgütleri listesinde.
Avrupa’da da Suriye’de terör denince akla gelen ilk isim el-Nusra. Suriye terör başlığı ele alınır ve Rusya’nın da yardımı ile ‘teröre karşı savaşını’ kabul ettirebilirse ilk meşru hedef el-Nusra olacaktır. Zaten ABD’nin terör örgütlerine listesine girdiği günden bu yana ‘Suriye’nin öldürdüğü hemen herkes el-Nusra’lidir.’
2- Türkiye’deki gelişmeler ve Suriye’deki savaşa uluslararası bakışın değişmeye başlaması ‘lojistik güzergahını’ etkileyecektir.
3- IŞİD ile ilgili iddiaları daha önce zikrettik. İslami Cephe ise Suudi Arabistan tarafından destekleniyor. El Nusra önümüzdeki dönemde Katar kendisini desteklese bile alanda ‘sahipsiz’ kalacak gibi görünüyor.
4- Suriye yönetimi son dönemde ‘Suriyeli olan-olmayan, tekfirci olan-olmayan’ ayrımı/politikası uygulamaya başladı. Yönetim bu politika ile Özgür Suriye Ordusu’nu kendi tarafına çekmeye çalışıyor. Yönetim zaten yekpare bir yapı oluşturamayan ÖSO’ya uyguladığı bu politikada cüzi de olsa başarı sağladı.
Sonuç olarak bu savaşta yönetimin de, vekalet savaşı yürüten uluslararası tarafların da “elini yıkayıp çıkması için” bir günah keçisinin bulunması gerekiyor.
Bu da muhtemelen el-Nusra’dan olacak. Colani olduğu söylenen kişi ile el-Cezire’nin yapmış olduğu röportajda kullanılan ifadeler ‘el-Nusra’nın ruh halini’ yansıtıyor.
Zamanlama
El Nusra Lideri el-Colani’nin geçtiğimiz aylarda Lazkiye kırsalındaki bir çatışmada Suriye ordusu tarafından öldürüldüğü öne sürülmüştü. Haber daha sonra yalanlandı; ancak zaten ortada ‘somut bir Colani’ yok.
Birkaç görüntü ve ses kaydı var sadece. Hatta Colani olduğu söylenen kişinin kendi adamlarının karşısına bile maskesiz çıkmadığı söyleniyor.
Bu durumda ‘olmayan’ Colani mi öldürüldü, öldürülen kişi gerçekten Colani adını kullanan kişi miydi bilinmiyor.
Ancak El Cezire’nin son günlerde artan dedikoduları yalanlamak ve Cenevre ve Suudi Arabistan başta olmak üzere diğer taraflara mesaj vermek istediği ortada.
El Cezire’den Colani reklamı[4]
El Cezire kanalı röportaj ile ilgili haberi verirken girişte “El Cezire’ye konuşan El Nusra lideri El Colani ‘başkalarını tekfir etme’ düşüncesini eleştirdi” cümlesini kullanıyor.
Ardından gelen cümle ise “Cephe’nin bu konudaki kararı ‘şeri heyete’ bıraktığı” yönünde.
Bu iki cümle ile ‘Colani’nin başkalarını tekfir etmediği (mesaj Hıristiyanlar başta olmak üzere diğer azınlıklara), Colani’nin kendi kafasına göre davranmadığı, tekfir kararının şeriat heyetinin yani din alimlerinin kararı olduğu propagandası yapılıyor.
İkinci cümle Suriye halkının El Nusra gibi örgütleri benimsemeyen Sünni kesimine yönelik.
Alelacele röportaj[5](5)
El Cezire muhabiri Teysir Alluni’nin yaptığı röportajın mekanı belli değil. Bazı tahminlere göre Amman’da bir otelde, bazılarına göre ise Ürdün İstihbaratının bir binasında yapılmış.
Röportajdaki kişinin el-Colani olmayabileceği iddiasında bulunan muhalif Nizar Neyyuf itiraz noktalarını şöyle sıralıyor:[6]
1- Colani olduğu söylenen kişi sıradan bir insanın bile yapmayacağı gramer hataları yapıyor. (yukarıda Colani’nin bir süre Arapça öğretmenliği yaptığı iddialarını aktarmıştık). Üstelik bir selefi şeyhin gramer hatası yapması neredeyse imkansız.
2- Röportajdaki kişinin sol kolunda saat var. Oysa selefi bir şeyh hiçbir zaman için sol koluna saat takmaz.
3- Mekan bir otel odası ya da başka bir bina. Oysa Colani’nin sahada olması gerekiyor.
4- Eymen el-Zevahiri’den bahsederken “Dr. Zevahiri” diyor. Oysa “Şeyh Zevahiri” ifadesini kullanması gerekirdi.
5- “Sünni mezhebi” ifadesini kullanıyor. Ancak selefi şeyhleri “Sünnet ehli” ifadesini kullanır.
6- İngiltere Dışişleri bakanlığından bir kaynağın belirttiğine göre Colani’nin daha önceki ses kayıtları dikkate alındığında bu röportajdaki kişinin ses rengi aynı değil.
Röportajdaki kişinin lehçesi bazı işaretler bulunsa da Suriyeli birinin lehçesine benzemiyor.
Yukarıdaki iddialarından yola çıkan Neyyuf; Colani’nin el-Cezire tarafından “Mesih İsa’nın tilmizlerinden (barışsever, iyilik dolu) biri gibi sunulduğunu ve röportajdaki kişinin Colani olmadığını iddia ediyor.
Röportajdaki kişinin Colani olup olmadığını tespit etme şansımız yok. Biz bu kişinin Colani olduğunu kabul ederek devam edelim.
Mekana ya da çekim açısına baktığınız zaman röportaj aceleye getirilmiş gibi. Muhabir Alluni’nin elindeki kağıtlar defter kağıtları.
Bu da soruların elle yaz(dır)ıldığını ve muhabirin daha önceden hazırlık yapmadığını gösteriyor. Muhabir röportajda çok yorgun görünüyor. Muhtemelen muhabire aniden haber verildi.
Muhabir Alluni soruları sırasında ya da Colani cevap verirken karşısında çocuk varmış gibi davranıyor, zaman zaman gülecek gibi oluyor.
Zaman zaman vurgu yapılmak istenen konulara yönlendirmek için soru soruyor.
Röportajda sorulan sorular ve verilen cevaplar ile “el-Nusra’nın halk için çalıştığı, Kuran ve Sünnet’i hakim kılmak için savaştığı, halk için çalışan el-Nusra’nın halk tarafından kucaklanması gerektiği, ileride Suriye’de olacak yapılanmaya kendilerinin de katılması gerektiği, azınlıklara karşı olmadıkları” mesajları verilmeye çalışılmış.
Örneğin Colani hastanelerde durumun oldukça iyi olduğunu, hatta yakın zamanda bir böbrek diyaliz makinası getirttiklerini bile anlatıyor. Hakim oldukları bölgelere günde 800 ton un dağıttıklarını anlatan Colani sanki belediye başkanlığı seçimlerine girecekmiş gibi konuşuyor. Halk için yaptıklarını sıralıyor.
Colani diğer yandan örgütün nasıl kurulduğunu ve eylemlerini anlatırken ‘kendilerinin diğerlerinden fazla çalıştığını ve sivilleri değil orduyu / devleti hedef aldıklarını savunuyor.
Bu nedenle yaptıkları 15 eylemden fazlasını sıralarken sadece askeri hedefleri sayıyor. Ölen sivillerden, kadınlardan çocuklardan bahsetmiyor. Diğer yandan eylemlerden birinin ‘İsrail ile sınırı koruyan Sasa’ birliğine karşı’ yapıldığını anlatarak “savaşımız İsrail ve onunla sınırını muhafaza eden (İsrail’e saldırmayan) Suriye yönetimi iledir” mesajını vermeye çalışıyor.
Rejimin ülkenin birçok yerinde gerilediğini ve devrimin yüzde 60 – 70 oranında tamamlandığını iddia eden Colani rejimin devrilmesinin artık sadece zaman işi olduğunu savunuyor.
Rejimin gerilemesine örnek olarak da Halep’te birçok yeri aldıklarını, Şam’ın yüzde 80’inin kurtarıldığını, Humus’ta devletin elinde sadece küçük bir bölgenin kaldığını anlatıyor.
Röportajın bu bölümünde bir kesinti var. Ya muhabir “öyle diyorsunuz ama ordu da şuraları aldı” dedi ya da Colani rejimin gerilediğine dair mantıklı bir cümle kurmadı ve bu kısım kesildi.
Colani kurtarılmış bölgeleri sıralarken Deyr ez-Zor, Rakka, Haseke’yi de sayıyor, buralardaki İŞİD, YPG gibi örgütlerin varlığını inkar ediyor. (Röportajın başka yerlerinde de) Diğer örgütlerden de bahsediyor; ancak sanki Suriye’de kurtarılan bütün bölgeleri kendileri kurtarmış ya da kendileri hakimmiş gibi bir hava vermeye çalışıyor.
“Gelecekte Suriye’deki yeni yapılanma nasıl olacak, içinde yer alacak mısınız?” sorusuna cevap verirken net ifadeler kullanmıyor. Kurdukları şeriat heyetlerini bu heyetlerin yaptıkları işleri anlatıyor. “fırınlardan sorumlu olan, evlilik gibi şahsi işlerden sorumlu olan alt heyetlerden” bahsediyor.
Burada “biz güçlüyüz, devletiz” vurgusu yapmaya çalışıyor.
Muhabir dayanamayıp “Bunlar hükümet görevleri, ben size devletin yapısını soruyorum” dediğinde ise “şeriat heyetleri, alimler, fikir sahipleri toplanacak ve karar verecekler. Allah’ın emrettiği kanunlar uygulanacak. Eğer böyle olursa biz de bu çerçeve içinde yer almak isteriz” diyor.
Burada gelecekte Suriye tablosu içinde yer alamama korkusu olduğu çok açık. Colani ardından şunu söylüyor: Bize elini uzatan herkese elimizi uzatırız. Bir dışlanma endişesi var gibi.
Bugüne kadar kimseye dayatmada bulunmadıklarını söyleyen Colani el-Nusra’nın ne kadar demokrat olduğunu anlatmak için Suriye’ye şeriat geldiğinde “Diğer azınlıklara çağrı yapılacağını, onların da haklarının verilmesi gerektiğini” ifade ediyor. Ancak burada “haklarını vereceğiz” demiyor “verilmesi gerekir” diyor.
Colani başkalarını tekfir etmeleri ile ilgili soruya ise “biz kendi kafamızdan kimseyi tekfir etmiyoruz. Alimlerin kararlarına göre hareket ediyoruz” diyerek çete olmadıkları, İslam kurallarını bilen alimlerin sözlerine göre hareket ettikleri mesajını vermeye çalışıyor.
Burada mesajın adresi belli: Sünni kesim. Çünkü Colani Sünni kesimin büyük çoğunluğunun kendilerini bu fikirlerinden dolayı kabul etmediğini biliyor. Ve “bu bizim değil, İslam alimlerinin düşüncesidir” diyerek Sünni kesimi İslam’ın bu olduğuna inandırmaya çalışıyor.
Ancak tekfir konusunda bunları söyleyen Colani diğer yandan “Şii ve Nusayri olarak adlandırdığı Alevileri anarken” çelişkiye düşüyor.
Savaşlarının “mezhep savaşı olduğunu ve Şii ve Nusayrilere karşı olduğunu” vurguluyor. Buradaki mesaj da açık: biz Hıristiyanlara, Dürzilere ya da ılımlı Sünnilere karşı değil ‘kafirlere’ karşı savaşıyoruz.
Ardından “Allah insanların kimisini kafir, kimisini mümin yarattı. Müminler varsa kafirler de vardır. Mısır ve Türkiye toplumları müslümandır, ancak Allah’ı inkar edenlere müslüman dersek çelişiriz” diyerek net bir ayrıma da gidiyor.
Colani bir başka yerde “Nusayri rejimin savaşta 400 bin insan öldürdüğünü, bu rakamın Fransızların Cezayir’i işgali sırasında öldürdüğü 1 milyon rakamının yarısı olduğunu, Suriye halkı için üzüldüklerini” söylüyor.
Bu cümleler ile el-Nusra’nın ‘canavar değil şefkat dolu bir örgüt olduğu’ mesajını vermeye çalışıyor.
Cenevre 2’nin “rejimi diriltmek amacını güttüğünü” savunan Colani faturayı kendileri ödese bile buna izin vermeyeceklerini iddia ediyor.
Bu cümlede de gelecekte Nusra’ya karşı bir savaş açılacağı korkusu ile birlikte “kendimizi Suriye halkı ve İslam için feda ediyoruz” mesajı var.
Muhabir “Şiilerin yönetimi desteklediğini söylüyorsunuz. Peki Sünniler sizi destekliyor mu?” sorusu ise Colani’yi zor durumda bırakıyor. Colani net cevap veremiyor ve Batı’nın en başta en başta halk ile kendilerini (mücahitler) ayırmayı başardığını iddia ediyor.
Ardından şimdi durumun değiştiğini ve halkın kendilerine yanaştığını savunuyor.
Colani diğer örgütlerin ‘dışarı’ ile bağlantılı olduğunu öne sürerken de IŞİD ve İslami Cephe’yi suçluyor. Ancak diğer yandan IŞİD ile daha önce yaşadıkları problemin basın tarafından abartıldığını ve IŞİD ile ‘kardeş’ olduklarını belirtiyor.
Colani IŞİD ve diğer örgütlerin Nusra ile savaşacakları endişesini taşıdığı bu cümle ile ortaya çıkıyor.
Genel itibarı ile Colani “kafalarına göre değil ilme göre davrandıkları, savaşın Safevi–Sünni savaşı olduğu, Safevilerin (Şii –Alevi) dışında kimseye düşman olmadıkları, ayrım yapmaksızın Suriye halkı için savaştıkları, ileride ‘Yeni Suriye’ tablosu için dışlanmamaları gerektiği mesajlarını vermeye çalışıyor.
Colani’nin “gelecek korkusu yaşadığı ve bu röportajın El Cezire’nin halkla ilişkiler çalışmalarından birisi olduğu belli.
Bu röportajdan sonra ortaya çıkan soru şu: El Nusra’nın ipinin çekilmesi kararı alındı ya da böyle bir karar aşamasına mı gelindi?
[1]http://www.quilliamfoundation.org/wp/wp-content/uploads/publications/free/jabhat-al-nusra-a-strategic-briefing.pdf
[2]http://www.thenational.ae/world/middle-east/al-qaedas-nusra-front-leader-stays-in-syrias-shadows#full
[3]http://www.ft.com/cms/s/2/f2d9bbc8-bdbc-11e2-890a-00144feab7de.html#axzz2klonIM7Q
[4]El Cezire’nin röportaj ile ilgili haberi için: http://www.youtube.com/watch?v=ISFjRfmQtFA