Cenevre 2.1

04 Şubat 2014

YDH Suriye Temsilcisi Mehmet Serim, Cenevre-2 konferansının geçmişini, bugününü ve muhtemel geleceğini yazdı.

Cenevre 2’nin birinci aşamasından sonuç çıkmaması sürpriz değil. İbrahimi’nin açıklamalarından anladığımız iki tarafın en azından aynı masaya oturabilmiş olmaları.

Tünelin ucunda çok küçük bir ışık var gibi. Ancak belli ki çıkış çok küçük bir delik. İki tarafı da almaz. Tünelden sadece bir taraf çıkabilecek gibi.

Annan Planı

Cenevre 2 süreci ilki 30 Haziran 2012 tarihinde Cenevre’de yapılan toplantının devamı.

İlk toplantı ‘Cenevre Eylem Grubu’ olarak adlandırılan grup tarafından gerçekleştirilmişti. Bu grup Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Çin temsilcisi, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague ve bizim Kıbrıs meselesinden beri plan hazırlamasına alışkın olduğumuz Kofi Annan’dan oluşuyordu.

Toplantıda Annan’ın 6 maddelik planı üzerinden kararlar alındı. Sonuç bildirisi Suriye Eylem Grubu Cenevre Bildirisi adı altında yayınlandı.[1] Toplantı o günden sonra ‘Cenevre-1’ olarak anılmaya başlandı.

23 Şubat 2012 tarihinde BM ve Arap Birliği’nin Suriye özel temsilcisi olarak göreve başlayan Kofi Annan 16 Mart’ta bir barış planı hazırladı ve 24 Mart’ta Rusya’nın desteğini almak üzere Moskova’ya gitti.[2]

27 Mart’ta Şam’ı ziyaret eden Annan’ın planının Suriye Cumhurbaşkanı Beşsar Esad tarafından da kabul edildiği açıklandı.[3]

Plan 6 maddeden oluşuyordu (maddeler kısaltılmıştır).

1 – Suriyeliler tarafından yürütülecek siyasi süreç için Annan ile birlikte çalışılması (geçiş hükümeti)

2 – BM tarafından denetlenecek bir ateşkesin sağlanması (Suriye’nin askeri varlığını ve ağır silahlarını merkezlerden çekmesi, muhaliflerin saldırılara son vermesi)

3 – İnsanı yardımın ulaştırılması

4 – (Olaylarla ilgili veya siyasi sebeplerle) tutuklu ve / veya gözaltında olanların serbest bırakılması.

5 – Gazetecilerin serbest çalışabilmesine izin verilmesi ve vize konusunda ayrım yapılmaması (Batı basının girmesine de izin verilmesi)

6 – Barışçı toplantı ve gösterilere izin verilmesi

Ancak planın uygulama aşaması gerçekleştirilemedi; çünkü Suriye yönetimi planda bazı tuzakların olduğunu düşünüyordu. Örneğin ordunun çekilmesi halinde merkezlere silahlı grupların hakim olacağı endişesi vardı. Siyasi geçiş içinse o zamanlar ortada ‘muhatap alınacak’ muhalefete temsilcisi olmadığı düşünülüyordu.

Annan planı dönemin koşullarında çok da gerçekçi değildi. Suriye’de süreç henüz olgunlaşmamıştı.

Yine de planın uygulanması için ‘girişimler’ devam etti. Örneğin Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Suriye Dışişleri Bakanı Velid el-Muallim ile yaptığı basın toplantısında “planın uygulanması için Suriye yönetiminin gerekli adımları atması konusunda ‘daha kararlı hareket etmesi’ gerektiğini düşünüyordu.[4]

Ancak Rusya’nın planın uygulanması konusunda ne kadar istekli olduğu şüpheliydi. Çünkü Lavrov aynı basın toplantısında “… silahlı muhalefet üzerinde etkisi olan tüm devletlere, bu güçlerini acil bir ateşkes için kullanmaları çağrısında bulunuyoruz. Dün Türkiye Dışişleri Bakanı ile yaptığım telefon görüşmesinde de söylediğim buydu” diyerek meselenin sadece Suriye ordusunun merkezlerden çekilmesi olmadığını vurguluyordu.

Suriye Dışişleri Bakanı el-Muallim ise plan çerçevesinde zaten orduyu çektiklerini söylüyordu. Ancak o zamanlar ordu birlikleri yukarıda belirttiğimiz nedenden dolayı merkezlerin sadece dışına çıkarılıyordu, kışlalarına dönmüyordu.

Sonuç itibariyle Annan’ın planı uygulanamadı ve Rusya yeni bir girişim başlattı. Bu girişimin sonucu olarak da Cenevre-1 toplantısı düzenlendi.

Annan Planı çerçevesinde hazırlanan sonuç bildirisi özetle şu maddeleri içeriyordu:

1 – Yönetim ve muhalifleri kapsayacak şekilde tam yetkili bir geçiş hükümeti oluşturulsun

2 – Suriye’deki tüm taraflar bu oluşumda temsil edilsin

3 – Anayasa ve hukuk (yargı) sistemi revize edilsin

4 – Çok partili serbest seçimler yapılsın

5 – Kadınlar geçiş sürecinde tam temsil edilsin

Cenevre-1 toplantısının çetin tartışmalara sahne olduğu hemen sonrasında yapılan açıklamalarla ortaya çıktı.

Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague Cenevre 1 bildirisine göre “geçiş hükümetinde Esad’ın yerinin olmadığını” söylüyorlardı. Lavrov ise derhal cevap verdi ve Cenevre’de böyle bir şeyin konuşulmadığını ifade etti.

Mücadelenin merkezindeki isim Esad

Esad’ın geleceği konusu Annan planı öncesi / sonrasında, Cenevre-1’de ve Cenevre-2’de de merkezde oldu.

Suriye’de sokağa çıkanların bir kısmı demokrasinin getirilmesi bilinciyle hareket etmişti; ancak Batı ve bir kısım muhalifler için önemli olan neye mal olursa olsun Esad’ın gitmesiydi.

Bu nedenle daha ilk günlerden itibaren “Esad’ın meşruiyetini yitirdiği” açıklamaları yapıldı. Diğer yandan muhalefetin temsilcisi olduğu söylenen Suriye Ulusal Koalisyonu bu yönde açıklamalar yaptı.

Hatta iş daha da ileriye götürüldü, Esad’ın gitmesinin garanti edilmemesi durumunda Cenevre-2 görüşmelerine katılmayacaklarını açıkladılar.

Ancak koalisyonun yanılgısı Batı dünyasını (Suriye krizi sürecinde) çok güçlü görmesiydi. Batı dünyası elbette Esad’ın gitmesini istiyor; ancak ellerinden gelen bugün gelinen nokta.

Sonunda koalisyon ikna edildi ve daha önce belirlenen tarihlerde yapılamayan (sorun yine Esad’ın geleceği konusuydu) Cenevre-2, 22 Ocak’ta başladı.

Penceresi cam cama Muallim

Bir profesörümüzün internette ‘Muallim’ kelimesi ile ararken karşısına öyle çıktığı için Suriye konulu yazısında adını ‘Muallim Naci’ olarak yazdığı Velid El Muallim, Ortadoğu’nun en kıdemli diplomatlarından birisi. Washington’da da görev yapan Muallim uzun yıllardır Suriye Dışişleri Bakanlığı görevini yürütüyor.

Muallim’in en büyük özelliği soğukkanlı olması. Kendisine ‘nasıl bu kadar soğukkanlı olabildiği’ sorulduğunda Muallim, ‘görüşmelere gitmeden önce bir avuç buz yutuyorum’ cevabını vermiş.

Muallim aynı tavrını Kerry’ye verdiği cevabın haricinde Cenevre’de de sürdürdü.

Sadece İsrail’e değil, dünyaya ‘one minute’

İlk konuşmalar sırasında ABD Dışişleri Bakanı John Kerry “Esad’ın gitmesi gerektiği” söylemini yineleyince Muallim konuşması sırasında şu cevabı verdi:

“Sayın Kerry, Suriye halkı dışında dünyada hiç kimse, Suriye’de bir liderin, hükümetin, anayasanın ya da yasaların meşruiyetini bitirmek ya da azletmek hakkına sahip değil. Bu hak Suriyelilerindir. Anayasal olarak haklarıdır. Burada neyin üzerinde anlaşma sağlanırsa sağlansın Suriye’de referanduma sunulacaktır. Biz burada halkın isteklerini nakletmekle yükümlüyüz, geleceğine karar vermek için değil. Suriyelilerin kararını dinlemek isteyen varsa kendisini onların sözcüsü olarak görmemeli. Onların kendi yöneticilerini, hükümetlerini, parlamentolarını seçme hakları vardır. Bunun dışındaki sözlerin gerçekliği yoktur.”

Muallim bu sözleri sarf ederken kameraların döndüğü Kerry’nin yüz ifadesi dikkat çekiciydi.

Muallim’in bu sert çıkışından sonra Ban Ki – Moon müdahale etme gereği duydu ve Muallim’den sözlerini bitirmesini istedi.

Ban’a ‘one minute’ diyen Muallim diyaloğun daha sonra devam eden kısmında

Ban’a ‘sen New York’ta yaşıyorsun ben Suriye’de benim konuşmaya hakkım var’ cevabını verdi.[5]

Açılış konuşmalarının ardından Şam (merkez) sokaklarında kornalar çalınıyor, ertesi gün ise gösteriler düzenleniyordu.

Muallim Ban ve Kerry’ye verdiği bu cevaplarla Suriye’nin Cenevre’de nasıl bir tavır takınacağını da ortaya koymuş oldu.

1 - Çözüm Suriyeli – Suriyeli olmalı. Dışarıdan müdahaleyi kabul etmeyiz.

2 – Esad’ın geleceği konusu kırmızı çizgimizdir. Bunu asla konuşmayız.

Türk basınında ne kadar yer buldu bilmiyoruz; ancak Muallim Erdoğan’ı suçlayıcı sözler de sarf etti konuşmasında.

Muhaliflere destek, Suriye’ye baskı için yeni oyunlar

Suriye’deki işkencenin fotoğraflarının Cenevre öncesinde siyaset piyasasına sürülmesi tesadüf olamaz. Suriye’den kaçtığı zaman dünya ve Türk basını tarafından ‘Esad’ın jandarma genel komutanı’ olarak tanıtılan Abdülaziz el-Sellal’ın çektiği iddia edilen fotoğraflar yayınlandı. Suriye’de jandarma biriminin olmadığı, Sellal’ın de general değil albay olduğu gibi ayrıntıları; fotoğraflardaki tutarsızlıkları bir kenara bırakıp şu soruyu soralım:

Eğer bu fotoğraflar gerçekten Suriye güvenlik birimlerinin işkencesini belgeliyor olsaydı bu kadar çabuk geçiştirilir miydi? Dikkat ettiniz mi bu kadar büyük bir olay üç gün içerisinde unutuldu, hatta Cenevre’de argüman olarak bile üstünde durulmadı. Esad karşıtı devletlerin bu silahı daha ilk günden etkisini yitirdi.

Zaten Suriyeliler de artık bu taktikleri kanıksamış durumdalar. Bu nedenle kendilerini de çok şaşırtmamıştı bu ‘belgelerin’ ortaya çıkarılması.

Bu fotoğraflarla Suriye tarafının zayıflatılması, muhalefetin ise masaya daha güçlü oturması hedeflenmişti ancak ise yaramadı.

Muhalefetin çaresizliği

Ulusal Koalisyon Lideri Ahmet Carba daha önce sarf ettiği iddialı sözlerine rağmen katılmak zorunda kaldı.

Suriye muhalefetinin temsilcisi olduğu söylenen Ulusal Koalisyon’un lideri Ahmet Carba beklendiği gibi Suriye yönetimini suçladı. Carba’nın konuşmasının bazı ülkelerin görevlendirdiği kişiler tarafından yazıldığı iddia ediliyor. Bu böyle olmasa da Carba konuşmasında klasik cümlelerin dışına çıkamadı.

Burada kritik bir soru ortaya çıkıyor: Carba Suriye yönetimine muhalif bir isim olarak Suriye halkı adına mı konuştu / görüştü, yoksa toplantıya katılan diğer ülkeler adına / onların temsilcisi olarak mı?

Suudi Arabistan, ABD ve diğer bazı ülkelerin Carba’yı görüşmeler sırasında “yakinen destekledikleri” biliniyor.

Görüşmelerin devam ettiği günlerde sosyal paylaşım sitelerinde ya da sokaklarda Esad yanlıları “bugüne kadar ‘Suriye el-Esad’ (aslan Suriye) diyorduk, bundan sonra ‘Suriye el-Carba’ mı (uyuz Suriye) diyeceğiz?” esprisi yapıyorlardı.

Bu espri halkın çoğunluğunu oluşturan kesimin Carba’ya bakış açısını gösteriyor. Carba’nın çoğunluğun gözünde nasıl göründüğünü, hakkında nelerin anlatıldığını daha önceki yazılarımızda anlatmıştık.

Carba’nın görüşmelerde Suriye halkını ya da en azından muhalefeti temsil etmediği bir kez daha görüldü.

Birkaç açıdan;

1 – İç, dış, silahlı, silahsız, reform yanlısı, devirme yanlışı, milliyetçi, komünist, Kürt, laik, dinci gibi kısımlara ayrılan muhaliflerin büyük bölümü Cenevre’de yoktu. Ulusal Koalisyon ise sadece kendi üyelerinden oluşan bir muhalefet. (Dışarıda gösterilmeye çalışıldığı gibi) önceki cümlede saydığımız kesimlerin hiçbirisinden daha etkili / taban sahibi / büyük değil.

Dolayısıyla muhalefetin yüzde 90’ı zaten Cenevre’de yoktu.

2 – Carba Suriye tarafının “terörün bitirilmesi (ve ateşkes) öncelikli konu olsun” teklifini ısrarla reddetti. Oysa Cenevre’ye ‘Suriye’de ölümler devam ettiği için fedakarlık yaparak’ gittiğini savunmuştu. Ancak ölümlerin durdurulmasının öncelikle ele alınmasını reddetti.

Bunun da iki sebebi var:

a) Carba sahadaki tüm silahlı gruplara hakim olamayacağını biliyor. Zaten bir kısmı kendisini reddediyor. Dolayısıyla ateşkese evet demesi durumunda hiç etkisinin olmadığı ortaya çıkacaktı.

b) Terörün bitirilmesi kararı alınırsa bu, Suriye’de terörün olduğunun kabul edilmesi anlamına gelecek ve böylece silahlı gruplara yardım eden ülkelere bizzat Carba tarafından gol atılmış olacaktı.

Diğer yandan Carba hakim olduğunu öne sürdüğü OSO’ya bile hakim değil. Çünkü zaten OSO çok zor günler geçiriyor ve bir kısmı teslim oldu, diğer kısmı da devlet ile Şam - Berze örneğinde olduğu gibi anlaşma halinde.

Bu durumda Carba’nın elinde tek argüman kalıyordu: Esad’ın gitmesi (geçiş hükümeti).

Suriye yönetimi geçiş hükümetine karşı değil aslında. Ama içerideki savaşın ancak diğer konuların kabul edilmesi ile birlikte bitirilebileceğini de biliyor.

Sonuç olarak Cenevre 2’de Annan planının öne çıkan üç maddesi asıl sorunu teşkil etmeyi sürdürdü. bunlar geçiş hükümeti (Esad’ın geleceği), şiddetin durdurulması ve insani yardımların ulaştırılmasıydı.

Siyasi sürecin başlatılması ve geçiş hükümetinin kurulması konusunda iki taraf da anlaşma zeminine yakınlaşmış gibi görünüyor. belirttiğimiz gibi yönetim zaten böyle bir şeyi istiyor, çünkü seçimlere gidilmesi durumunda muhaliflerin sandıkta yenileceğine inanıyor.

Bunun farkında olan muhalifler ise bu nedenle doğrudan yönetimin kendilerine teslim edilmesini (Esad’ın gitmesini) istiyor.

Ancak Suriye yönetimi bu konuda taviz vermeyeceğini zaten önceden vurguluyordu.

Dolayısıyla Cenevre 2’nin birinci tur görüşmelerinden çıkan tek sonuç muhaliflerin istediklerini elde edememeleri oldu. yönetim ise içeride kendi ajandasını yürütüyor. Bir yandan askeri operasyon ve çatışmalar sürüyor, diğer yandan siyasi takvim işliyor. Eğer bir erteleme olmazsa Haziran ya da Temmuz 2014’te cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak, Esad (isterse) aday olacak.

İlk tur görüşmelerin bir başka sonucu ABD’nin bir kez daha kafasının karışması oldu.

Kerry’nin Suriye’ye yönelik politikalarının iflas ettiğini ifade ettiği öne sürüldü, görüşmeler sürerken kongre muhaliflere silah yardımı kararı aldı, ABD kimyasal konusunu tekrar gündeme getirdi.

Kerry kimyasalların gecikmesi ile ilgili açıklamasında BM’nin 7. Maddesinin işletilmesi tehdidinde bulundu. Buna Lavrov’un cevabı gecikmedi: savaş söylemleri faydasızdır.

Cenevre 2.2

Cenevre-2’nin ikinci turu için 10 Şubat tarihi belirlendi. Uzlaşma olabilir mi? küçük de olsa ihtimal var. Eğer muhalefet yabancı devletler yerine Suriye temsilcilerini dinlerse olur. Bunun dışında başka alternatif yok.

Suriye hiçbir şekilde konferans öncesi / sırasında ortaya koyduğu prensiplerden vazgeçmeyecek. Zaten bugüne onlarca ülkeye karşı yürütülen kanlı savaştan sonra bunu beklemek çok da mantıklı değil.

Suriye’nin çözüm önerisi özet ile şöyle:

Siyasi geçiş hükümetinde muhaliflerin yer almasına itirazımız yok, ancak muhalifler ülkede terörün olduğunu kabul etsinler ve bizimle birlikte savaşsınlar, serbest seçimler olsun, seçilen yeni anayasayı yapsın, Esad eğer isterse seçimlere katılsın, halk Esad’ı seçerse herkes saygı duysun, ülke yeniden imar edilsin.

Muhaliflerin özet ile anlattığımız bu önerilerden bir kısmını kabul etmesi beklenebilir.

Zaten yönetim tüm bu önerilerin paket halinde kabul edilmesini beklemiyor. Ancak yönetimin taktiği önerilerden yumuşak olanların kabul edilmesi ve ardından sıranın diğerlerine gelmesi.

Nihai amaç ise zaten yok hükmünde olan dış muhaliflerin eritilmesi ve ülke içindeki muhaliflere ağırlık verilmesi.

2. tur görüşmelerde yönetim isteklerinin bir kısmını bile kabul ettirebilirse karlı çıkacak. Hiçbirini kabul ettiremezse yine karlı çıkacak; çünkü bu durumda “elimizden geleni yaptık” diyebilecek.

Suriye krizinin geleceğini ise sadece tek şey belirleyecek: Sahadaki (savaştaki) durum.

Biz ise bundan sonra Cenevre’nin yeni versiyonlarını izlemeyi sürdüreceğiz.

 


[1]http://www.un.org/News/dh/infocus/Syria/FinalCommuniqueActionGroupforSyria.pdf

[2]http://www.reuters.com/article/2012/03/24/us-syria-idUSBRE8280G820120324

[3]http://www.un.org/apps/news/story.asp/html/realfile/story.asp?NewsID=41646&Cr=Syria&Cr1=#.Uu-nJneSx2M

[4]http://www.hurriyet.com.tr/planet/20312814.asp

[5]http://www.youtube.com/watch?v=J14yMcBGYNk