Keseb[1] Antakya – Yayladağı ilçesinin hemen karşısına düşen bir Ermeni kasabası. Kesebtsi’lerden (Keseb’in yerlileri) bir grubun hazırladığı internet sitesine göre Keseb tarih içinde Ermenilerin yurdu olmuş. Yaşanan savaşlara, tehcirlere ve göçlere rağmen bugün Keseb halen Ermenilerin Suriye’deki en önemli merkezlerinden birisi olma konumunu sürdürüyor.[2]
Keseb Antakya’nın Yayladağı ilçesinin hemen karşısına düşüyor. Doğusunda Türkiye sınırı, batısında Akdeniz kıyısındaki turizm merkezi Ras el-Basıt var.
Dağlık bir coğrafyada yer alan Keseb’in Türkiye tarafında Suriyelilerin adını verdikleri Cebel el-Akrağ (kel dağ) denilen bir zirve bulunuyor. Suriye (Keseb) tarafındaki dağlık bölge ise ormanlarla kaplı.
İsyanın başlamasından önce Keseb (ve Ras el-Basıt) yaz aylarında cipleri ile gelen zengin Körfez Araplarının, birkaç kadın ve onlarca çocukla ile yazlıkları ve otelleri doldurduğu bir yerdi.
Keseb’te hemen her tabela iki dilde yazılıdır: Arapça ve Ermenice. Lazkiye merkeze yaklaşık 50 km uzakta bulunan Keseb’te yaşayan yaklaşık 2 bin Ermeni, son aylarda saldırı olasılığının artması üzerine merkezi boşaltmışlardı. (Merkezde sadece silah dağıtılmış az sayıda gencin ve bazı yaşlıların kaldığından bahsediliyor.)
Keseb, Suriye – Türkiye sınırında Suriye’nin elindeki son geçiş noktasıydı. Diğer geçiş noktalarının militanların eline geçmesinden sonra Suriye – Türkiye arasındaki geçişler bu noktadan sağlanıyordu. (diğer yandan Silifke – Taşucu ve Tartus arasında feribot seferleri hiç durmadı. Buradan ‘yaptırım uyguladığımız’ Suriye’ye her hafta onlarca tır dolusu malzeme ihraç ediliyor.)
Sınır ticareti yapanların geçim kaynaklarından biri olan bu kapıdan her gün yüzlerce taksi ve sivil araç geçiş yapardı.
Ancak 7 – 8 ay önce Türk tarafı sınırı tek taraflı olarak kapatma kararı aldı. Bu adım Keseb’e yönelik saldırı niyetinin ilk adımı olarak görüldü.
Kapı aylarca kapalı kaldı. Türk ve Suriye tarafında birkaç görevlinin dışında kimse kalmadı.
Suriye’ye yönelik saldırı planları iddiaları özellikle son iki aydır çeşitlenmişti. Bu senaryolara göre güney cephesi olarak adlandırılan bölge üzerinde duruluyordu (Kuneytra – Dera hattı).
Diğer yandan yaklaşık 2 haftadır Süleyman Şah türbesine yönelik IŞİD tehdidi nedeniyle türbenin bulunduğu yerde bir provokasyon yapılabileceği ve Türk ordusunun buraya operasyon düzenleyebileceği konuşulmaya başlanmıştı.
Ancak saldırı (aslında beklenen, ancak gün itibariyle) hiç beklenmedik bir yerden Keseb tarafından oldu.
21 Mart 2014 günü sabah saatlerinde Keseb’e büyük bir saldırı düzenlendi. Saldırı ÖSO’ya bağlı Bayırbucak Türkmen Tugayı, Ansaru’ş- Şam, Nusra Cephesi, 2. Fetih tugayı ve İslami Cephe militanlarının ortak saldırısı başladı. Enfal adı verilen saldırı sonucunda Keseb’in bazı bölgeleri militanların eline geçti.[3]
Türkiye, resmen savaşta mı?
Yerelden aldığımız bilgilere göre saldırı sırasında ilk önce maskeli bir birlik sınır kapısından Suriye tarafına girdi.
Buradaki görevliler öldürüldü ve ardından keskin nişancılar girerek stratejik bina ve yükseltilere konuşlandılar. (Militanların maske takma alışkanlıklarının olmaması “hükümet askerlerimizin hayatını tehlikeye mi attı?” sorusunu akla getiriyor)
Görgü tanıklarından aktarılanlara göre kimse kafasını bile kaldıramıyordu çünkü keskin nişancılar hemen ateş açıyorlardı.
Bir başka iddia ise ilk baskın sırasında bir grup Suriye askerinin esir alınarak Türk tarafına geçirildiği yönünde; ancak bu iddiayı doğrulatma imkanı yok.
Diğer bir iddia ise Suriye tarafının Türk tarafında militanları bombaladığı sırada bazı Türk askerlerinin yaralandığı iddiası. Bu konuda da Türk tarafından bir açıklama yapılmadı.
Kesin olan; militanların Türk ordusunun desteğinde ve top atışı ile korumasında saldırıyı gerçekleştirdikleri.
Normal zamanlarda sivillerin girmesinin yasak olduğu bölgeye canlı yayın araçlarının sokulması, canlı yayın sırasında arkası dönük muhabirin “evet şu anda bir uçağın düştüğü bilgisi geldi” demesi, AA’nın “uçağın düşüşünü görüntüledik” haberi saldırının ince bir planlamayla yapıldığını gösteriyor.
İlk kez doğrudan müdahil olduk
Suriye içinde devam eden savaşa bugüne kadar müdahil olmadığını öne süren AKP hükümeti ve Başbakan Erdoğan, üstelik Türk toprağı Süleyman Şah türbesine yönelik bir tehdit mevcutken bu kez savaşa bir başka yerden yapılan saldırı ile resmen müdahil olmaktan çekinmedi.
Daha önce; zaman zaman kim tarafından atıldığı bilinen mermilerin Türk tarafına düşmesi sonrası verilen cevaplar, Suriyelilerin uçağımızı düşürdükten sonra angajman kurallarının değişmesi, Suriye helikopterinin düşürülmesi gibi gelişmeler Türkiye’nin güvenlik algılaması açısından bir şekilde izah edilebilirdi.
Bu saldırıyla Türkiye Suriye’deki savaşa ilk kez doğrudan ve somut biçimde müdahil oldu ve bir taraf ile birlikte hareket etti.
Suriye neden cevap vermedi
Suriye tarafının, uçağı düşürüldükten sonra yaptığı yumuşak tonlu açıklama dikkat çekici. ‘Karşılık vereceğiz’ ifadesi yerine Suriye tarafı ‘uçaklarının düşürülmesinin Türkiye’nin Suriye’deki militanları desteklediğinin ispatı olduğunu’ belirtmekle yetindi.
Açıklamanın devamında ise ‘kendi halkını Suriye konusunda ikna edemeyen ve yolsuzluklara bulaşmış Erdoğan’ın seçim kaygısı ile hareket ettiği için böyle davrandığı’ iddiası vardı.
Bu ifadeler Suriye’nin neden sert şekilde cevap vermediğinin cevabı olabilir. Özellikle ‘Erdoğan’ın seçim kaygısı ile hareket ettiği’ ifadesini düşünecek olursak Suriye cevap vermeyerek Erdoğan’ın prim yapmasına olanak sağlamak istemedi.
İncelikle düşünülmüş bu açıklamanın bize düşündürdüğü ikinci ihtimal şu: Suriye tarafı 30 Mart’tan sonra (seçim sonucuna göre de) sertleşebilir.
Diğer ihtimal Suriye’nin bir tarafta İsrail ile sınırda hareketlenmeler başlamışken kuzeyde bir başka cephe açmak istememesi.
Bugüne kadar uygulanan bir başka taktik ise üçüncü ihtimal olarak duruyor. Suriye ordusu şimdiye kadar militanların bir yeri almasının önüne geçmedi. Militanların o yeri aldıktan sonra toplanmasını ve daha sonra operasyon yapmayı bekledi. Bu kez de öyle olabilir.
Sebebi ne olursa olsun çoklu cephe savaşı sürdüren Suriye yönetimi şimdiye kadar olduğu gibi bu sinir harbinde bu kez de sükunetini korudu. Tıpkı İsrail’in bundan bir süre önce Golan’da birkaç askeri noktayı vurmasından sonra yaptığı gibi.
Keseb-Lazkiye hattı
Lazkiye Alevilerin yoğun olduğu bir bölge. Şehir merkezinde yarıya yakın oranlarda Alevi ve Sünniler ile Ermeniler ve diğer azınlıklar yaşıyor.
Lazkiye ‘muhaliflerin’ en önemli hedeflerinden birisi oldu; ancak şehir merkezinde tüm tahriklere rağmen Alevi – Sünni savaşı çıkarılamadığı gibi herhangi bir önemli olay da meydana gelmedi.
Halep, İdlib, Humus gibi yerlerden yaklaşık 1 milyon insanın göçüne rağmen şehirde huzur bozulmadı. Dışarıdaki haberleri izleyip de Lazkiye’ye bugün giden birisi gördüklerine inanamaz. Hemen tüm kesimler sanki 50 km ötede korkunç bir savaşın sürdüğü bir ülkede değilmiş gibi huzur içinde yaşıyor. Şehir cıvıl cıvıl.
Ancak Keseb saldırısı ister istemez bir endişeye sebep oldu. Çünkü uzun bir süredir hedeflenen saldırının ilk adımı atıldı ve Keseb militanların eline geçti.
Keseb’in hemen alt taraflarında yer alan bölge (Cebel Akrad bölgesi) ve sınır kapısına ulaşan yolun yaklaşık son 10 km’lik kısmı zaten uzun bir süredir militanların elindeydi. Bu nedenle Keseb ve sınır kapısına gitmek isteyenler önce batıya yönelip sahile iniyor Ras el-Basıt üstünden Keseb’e ve daha sonrasında ise gümrük kapısına ulaşıyordu.
Ancak şimdi Keseb ile birlikte militanlar için sahile inebilme imkanı da doğdu. Batıda Ras el-Basıt ve güneyde Sedd Belloran (Belloran baraj gölü) militanların eline geçerse Lazkiye’ye yaklaşık 30 km’lik bir mesafe kalacak.
Diğer yandan baraj gölünün hemen doğusunda yer alan Khirbet Sulaş adı verilen köy ile daha güneyde Haffe’ye yakın Iğmam köyü de militanların elinde. Iğmam ve Haffe Lazkiye’nin doğu kırsalına düşüyor. Yani militanlar doğudan da Lazkiye’ye yaklaşmış durumdalar.
Keseb ve çevresinde militanların elinde olan 40 kadar Türkmen köyü bulunuyor. Ancak kuzeyde Sedd Belloran ve doğuda yukarıda andığımız köylerin bulunduğu hattan itibaren (güneye, Lazkiye’ye doğru) Alevi köyleri başlıyor.
Eğer militanlar bu hattı geçebilirlerse yeni katliam haberleri duyacağız demektir. Nihai hedef Lazkiye şehir merkezine inebilmek olduğuna göre militanların (eğer Suriye ordusu çok ağır bir saldırı yapmazsa) önümüzdeki günlerde bu tür denemelerini görebiliriz.
Tepe 45 adı verilen yüksekçe nokta bu nedenle çok önemli. Burası Suriye ordusunun elindeydi. Ancak dün itibariyle (25 Mart) burası da militanların eline geçti. Bu saldırıda Türkiye’den atılan bir füzenin kullanıldığı öne sürülüyor. Anlatılanlara göre füzenin neden olduğu sarsıntı yaklaşık 15 km öteden hissedilmiş.
Ardından Suriye ordusunun karşı saldırı yaptığı ve tepeyi geri aldığı haberleri geldi. Ancak sanırız bu haberler gerçeği yansıtmıyor. Yapılan resmi açıklamalarda ‘ordunun tepenin etrafına konuşlandığı’ ifadeleri ile yetiniliyor.
Bugün itibariyle bilinen Suriye ordusunun bölgeye takviye birlikleri gönderdiği.
Suriye tarafından yapılan açıklamaların Lazkiye halkında oluşan endişeyi yatıştırmaya yönelik mi olduğu; yoksa ordunun büyük bir saldırıya mı hazırlandığı birkaç gün içerisinde belli olur.
Keseb’in alınması kayıp olsa da bizim medyamızda anlatıldığı gibi savaşta stratejik bir denge değişikliğine sebep olmaz. Ancak nihai hedef olan Keseb sonrası (Lazkiye) militanlar eğer ilerleme sağlarsa durum değişebilir.
Sanırız bu nedenle Suriye ordusu ya ormanları yakmayı da göze alarak ağır bir saldırı yapacak ya da militanları Keseb bölgesi sınırları içinde tutabilmek için hat oluşturacak ve Keseb savaşını daha sonraya bırakacak.
[1]Wikipedia’ya göre Keseb adı, ‘güzel ev” anlamına gelen Latince ‘Casa Bella’dan geliyor.
[2]Geniş bilgi için bkz: http://www.kessabtsiner.com
[3]http://www.aa.com.tr/tr/s/303860--ss ve daha ayrintili bilgi icin: http://www.ydh.com.tr/HD12717_turkiye-ve-suriye-alevilerini-birbirinden-ayirdik-.html