YDH-Lübnan’da yayımlanan es-Sefir gazetesi, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrullah’la yaptığı röportajın ikinci bölümünü yayımladı.
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, Lübnan ve bölgeyle ilgili değerlendirmelerde bulunduğu röportajının ikinci bölümünde “Benim açımdan İsrail’le tekfircilerin tehlikesinin hiçbiri birbirinden daha fazla değil. Bunların her ikisi de eşit. Başka bir ifadeyle bu ikisi de eş zamanlı tehditlerdir ve şu an tekfircilerin tehlikesinin ertelenebilir bir tehlike olduğu söylenemez. Fakat bunlar bizim için ve ülkemiz için daha önce ertelenebilir bir tehditti” dedi.
Tekfircilerin saldırıları Irak halkına karşı
Nasrullah, tekfircilerin yarattığı tehlikeyle ilgili sözlerini şöyle sürdürdü: “Örneğin Irak’ta tekfirci tehlikesi bugüne has bir tehlikedir. Eymen Zevahiri, onların Irak’ta 4 bin operasyon yaptığını söylüyor. Bunların 3 bin 900’ü Amerikalılara karşı değildi. 100 operasyonun Amerikalılara karşı yapıldığını kabul etsek bile –elbette operasyonların sayısı bu rakama ulaşmıyor- geri kalanın hepsi Şiilere, Sünnilere, Hıristiyanlara, Kürtlere ve diğer kesimlere yönelik oldu.”
Irak İslam Partisi liderlerine yönelik terörün sorumlusu kim?
Tekfircilerin tehlikesinin tüm İslami kesimleri hedef aldığına işaret eden Nasrullah şunları söyledi:
“Lübnan Müslüman Kardeşler Cemaatinin kolu olan Cemaat-i İslami’den Irak’taki kardeşlerini sorun. İslam Partisi, Müslüman Kardeşler’in Irak koludur. Ben onların liderleriyle bir toplantı yapıp konuştum. Onlar bana İslam Partisi liderlerinin ve üyelerinin çoğunun el-Kaide ve selefiler tarafından öldürüldüğünü söyledi.
El-Kaide Irak’ta birçok Şii ve Sünni din alimini öldürdü; öldürdükleri Sünni alim sayısı belki de daha fazla.”
Afganistan ve Irak’ın bugünkü sorunu
Tekfircilerin Irak’taki saldırılarının bir facia boyutuna ulaştığını belirten Nasrullah, Irak ve Afganistan’daki duruma da değinerek şunları söyledi:
“Irak’ın bugün en büyük sorunu patlamalar ve terörist saldırılardır. Afganistan’ın sorunu nedir? Afgan cihadının liderlerini kimler öldürdü? Bu, İslami hareket liderlerinin Sovyetlerin yenilmesi sebebiyle övündüğü bir cihattı.
Afgan cihadı komutanlarından Ahmed Şah Mesud el-Kaide tarafından öldürüldü. Rabani’yi de Afganistan yönetimi ile Taliban’ı barıştırmaya çalıştığı bir sırada öldürdüler.
Tekfirciler, Pakistan’da, Somali’de ve bulundukları her yerde gerçek bir tehdittirler. Bunlar önceleri Lübnan’da doğrudan bir tehdit değildi; fakat bugün öyleler. Lübnan’ı söylerken Suriye’yi de kastediyorum; çünkü Suriye ve Lübnan dosyaları aynıdır.
Bu yüzden biz bu tehdidi, tıpkı İsrail tehdidi gibi gerçek bir güncel tehlike olarak görüyoruz.
İsrail tehdidi mevcut bir tehdittir. İsrail, bugün püskürtülmüştür; fakat bir zamanlar bizden toprak koparma ve bizi yok etme peşindeydi. Bu, İsrail rejiminin hala geleceğe yönelik planları arasında bulunuyor. Tekfirci tehdidi de mevcut bir tehdittir.
Siyonistler ve tekfirciler aynı
2006 savaşında tüm göstergeler, savaşının hedefinin Lübnan’da jeopolitik bir değişim yaratmaya yönelik olduğunu gösteriyordu. Tekfirciler de aynı düşüncedeler. Onlar da karşı tarafı yok etmek istiyor.
Tekfirciler ve siyonistler tüm bölge için bir tehdit
Bu yüzden biz tekfircilerin tehdidini İsrail’in tehdidinin önünde görmüyoruz. Şu an dediğimiz şey şudur: Bu ikisi ciddi ve büyük bir tehdittir ve ikisinin de kökü kurutulmalıdır. İsrailliler de yalnızca bizi tehdit etmiyorlar, tüm bölgeyi tehdit ediyorlar. Tekfirciler de aynı şekilde tüm bölgeyi tehdit ediyor.
Tekfircilere Lübnan’da yer yok
Tekfircilerin Lübnan’da ve Suriye’deki sayısının ne kadar olduğunu bilen yok. Bazı ülkelerde rakamlar veriliyor; fakat bu rakamlar kesin değil. Avrupalıların rakamları var; çünkü her Avrupa ülkesinde vatandaşlarına ilişlkin rakamlar bulunmaktadır. Fakat Arap ülkelerinden çıkıp tekfircilere katılanların rakamı nedir? Bu konuda net bir rakam bulunmamaktadır. Bununla birlikte on binlerce yabancı ve Suriyeli olmayan kişinin bulunduğu söylenebilir.
Suriye’de zaman tekfircilere yer olmadığını gösteriyor. Hatta tüm Arap ve İslam ülkelerinde hatta Sünniler arasında bu aşırılara kimsenin tahammülü bulunmamaktadır. Ben bunların halk arasında taban bulabilmesini kuşkuyla karşılıyorum. Elbette bu gruplar belirli durumlarda kullanıldıklarında durum farklılaşabiliyor. Şu an Suriye’de yaşananlarda olduğu gibi.”
Tekfircileri destekleyenler
Hizbullah genel Sekreteri Nasrullah, tekfircileri destekleyen ülkelerin tutumuna ilişkin de şunları söyledi.
Tekfircileri destekleyen ülkelerin kendilerince öne sürdüğü izah, sadece Suriye yönetimine karşı silah taşıyacak birilerini bulmaktı. Onlar bu kişilerin el-Kaide, İhvan, Sufi, seküler, milliyetçi veya başka gruplara mensup olup olmadığına önem vermedi. Bu onlar açısından önem taşımıyordu.
Tekfirciler için bulundukları her mekanda varlıkları için getirdiği izah basitti. Bu düşünce seninle görüş ayrılığı yaşadığı zaman eğer Alevi isen Nusayrilerle savaş halinde olduklarını söylüyorlar. Şii isen Rafızilerle savaş halinde olduklarını söylüyorlar. Eğer Sünni isen onlara göre tağut veya kafirsin.
Kafir ve mürted olduğuna dair hüküm vermek onlar için son derece kolay. Şu an IŞİD, Nusra’yi kafir ve mürted olarak ilan ediyor. Nusra da IŞİD’i aynı şekilde. Aslında her ikisi de aynı düşünce yapısına ve aynı örgüte mensup.”
Arabistan’da tekfircilere yönelik tutum değişikliği
Suudi Arabistan’ın çeşitli grupları terör örgütleri listesine almasıyla ilgili gelişmeyi değerlendiren Nasrullah şunları söyledi.
“Suudi Arabistan’ın son dönemdeki tutum değişikliği çok açıklayıcı. Zira bu tekfirci düşüncenin mali desteği Suudi Arabistan’da bulunuyor. Birçok sebepten dolayı bu düşüncenin kaynağı olan bir ülke, son dönemde tutum değiştirdi ve mali kaynaklarını kesti. Fetvaları, dini tebliğ ve medya propagandası tarzını değiştirdi. Bu büyük bir değişimdir.
Tekfircilerin Sünniler arasında yeri yok
Bana göre tekfircilerin Sünniler arasında da yeri bulunmamaktadır; fakat Sünniler arasında tekfircileri siyasi hedefler için kullananlar var.
Bu küçük grubun Lübnan’da çok çok küçük bir desteği var. Bir seçim yapılsa onların hacmi belli olur; fakat bu grupların Lübnan’da kullanıldığı söylenebilir. Bazı gruplar onları maddi açıdan destekledi, belli hedefler doğrultusunda onlara medya imkanı verildi.
Bu gruplar, Arabistan’ın son tutumundan oldukça kaygılılar. Bu, Lübnan’ın tutumunu da etkileyen bir meseledir. Eğer bu grupların halk arasında yeri olsaydı korkmak gerekmezdi. Tekfirci akımın Arap dünyasında da yeri yok o yüzden de bu akımın hiçbir programı bulunmuyor.
Rejim değişikliği olan ülkelerin halkları; adalet, cahilliğin ortadan kaldırılması, yiyecek, işsizlik sorununun çözümü, güvenlik gibi taleplerde bulunursa bunlar akılcı ve ulusal taleplerdir. Bu akımın ise hiçbir programı bulunmamaktadır.
Filistin’e destek meselesi bir taife meselesi değildir
Şii dünyasının Filistin meselesinden vazgeçmediğini belirten Nasrullah sözlerine şöyle devam etti:
Şiiler Filistin’den vazgeçmez. Bu cümlenin iki mesajı bulunmaktadır. Birinci mesaj bizatihi Şiileredir. Bazıları Şiileri yıpratmaya çalışmakta, onları Arap ve İslam ülkelerinde meşgul etmek istemektedir. Terörist eylemlerde onları hedef alıyorlar. Kavramları değiştirerek onları düşman diye tanıtıyorlar ve bu şekilde onları Filistin meselesinden uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Hepsinde de kötüsü Filistin meselesi ve Filistin halkı konusunda psikolojik engeller oluşturmaya çalışıyorlar.
İkinci mesaj da Arap ve İslam ümmetinin bu kesimini Filistin meselesinden uzaklaştırmaya çalışan herkese yöneliktir. Bize, Filistin meselesi bizi ilgilendirmez diyen herkesedir.
Filistin meselesi İslam ümmetinden bir taifenin veya kesimin meselesi değildir. Biz bu mesajlarla onlara şunu söylemek istiyoruz.
Bizi nasıl isterseniz öyle suçlayın. Sizin bize yönelik suçlamalarınız ve zulmünüz, bombalı araç saldırılarınız, İslam dünyasının birçok yerinde bize yönelik terörist saldırılarınız ve katliamlarınız, bizi asla Filistin meselesinden uzaklaştıramayacak. Biz her zaman ona bağlı olacağız.
Bu mesajın iki yönü bulunuyor. Biri Şiilere, diğeri de tüm dünyaya. Ben, bunu vurgulamanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Benim sözlerim taifeci ve mezhepçi sözler değil, Lübnan direnişi hiçbir zaman mezhepçi ve taifeci olmadı.
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah röportajının kalan bölümünde Lübnan iç politikasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.