Suriye’deki toplumsal şartlar ve cumhurbaşkanlığı seçimi

25 Nisan 2014

YDH Suriye Temsilcisi Mehmet Serim, cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Suriye’deki durumu yazdı.

Savaş ortamında yapılan bir seçim ne kadar sağlıklı olabilir? “Halkını katleden bir diktatör” nasıl olur da dalga geçercesine bir dönem daha başkan olmak ister? Halk bu “diktatörü” gerçekten istiyor mu? İstiyorsa neden? Muhalefet güçlü bir alternatif oluşturabilir mi?

Bu sorular Suriye’de 3 Haziran’da yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimleri için sorulabilecek onlarca sorudan sadece birkaçı.

Seçimler yaklaştıkça dünya medyasında haberler, yorumlar, çeşitli ülke liderlerinin açıklamaları yayınlanmaya başladı.

Gazeteci Peter Oborne’nun bir süre önce The Telegraph’ta yayınlanan ve yankı bulan haberinde[1] şöyle bir cümle vardı:

“Özgür ve adil seçimler yapılsa bile Esad rahatlıkla yeniden seçilebilir.”

Batı’dan gelen bir gazeteci geldi, gördü ve bunu yazdı (Baasçı olmakla suçlandı mı bilmiyoruz.

Üç yıldan fazladır savaş halinde olan bir ülkede taraflardan biri olan ve kendi halkını katlettiği söylenen bir lideri aynı halkın tekrar seçmesi mümkün mü?

Oborne’un yaptığı röportajlar sonucu ulaştığı sonuç nihayetinde doğru. Peki bugüne kadar kendi gazetesi de dahil dünya medyasında yer alan binlerce haberi, resmi açıklamayı, iddiayı bir anlamda yalanlayan bu haberin ardındaki sır ne?

Muhtemelen bunun cevabını Oborne’un kendisi de bilmiyor. Bu yazıda bu kimyayı anlatmaya çalışacağız.

Suriye’de mevcut düzenden hoşnut olmayanları genel itibariyle ikiye ayırabiliriz:

1) Esad da, başkası da, son derece demokratik bir yönetim de olsa “kendi anladıkları İslam’ın bütün dünyaya hakim olması gerektiğine inanan” Müslüman Kardeşler gibi oluşumlar ve daha konsantre hali olan (kendilerinden başka herkesi kafir ve bu anlamda yok edilmesi gereken olarak gören) tekfirciler.

2) Çoğulcu demokrasinin olması gerektiğini ve Baas’ın demokrasinin önünde engel olduğunu savunan sol, liberal, milliyetçi akımlar. Bu şekilde düşünenlerin arasında Baas’ın kendi içinden (başta Esad) ve eskiden Baas şemsiyesi altında yer alan komünist, sol, milliyetçi, vs bütün partilerden insanlar da var.

Halk bu işin neresinde?

Ben (Lazkiye’de) bu satırları yazarken dışarıdaki tablo şu şekilde:

Karşımda devam eden bir inşaat var. Kimisi Halep’ten göçmüş işçiler her sabah işe geliyor, bağıra çağıra kendi işlerini yapıyorlar. Biraz sonra inşaatın bulunduğu caddeden bir ‘şehit’ cenazesi geçiyor.

Makinalı silah sesleri binaların arasında yankılanıyor. Balkonlara çıkan meraklı çocukların ve kadınların dışında kimse oralı değil. İşçilere bakıyorum, işlerine devam ediyorlar. Aşağıda belediye işçileri yol çalışmaları yapıyor.

Dükkanlar açık. Trafik memuru ile tartışan dolmuş şoförünün sesi korna seslerine karışıyor. Okuldan kaçmış öğrenciler kızlı erkekli yürüyor.

“Sen Suriye’nin neresinde yaşıyorsun bu kadar varil bombası haberi, ölen çocuklar, harabeye dönmüş şehirler hangi ülkede(n)?” sorusu sorulabilir.

Savaş kimin savaşı?

Yukarıda tarif etmeye çalıştığımız iki gruptaki “rejim, Baas ve Esad karşıtlarının” dışında kalan milyonlar için Suriye’de devam eden savaş bu iki grup ile (halkın yüzde 10’u) iktidar arasında.

Pratikte elbette bu milyonlar bir şekilde krizle ilgili / ilişkili. Kimileri yakınını kaybetti, yüzbinlerce insan evini / yurdunu terk edip başka yerlere göçmek zorunda kaldı, birçok insan ekonomik zorluklar ile boğuşuyor.

Sebep kim / ne?

Suriye halkı içinde yaşananların sebepleri ile ilgili (çeşitli oranlarda) birkaç görüş hakim:

1) Baas’ın bugüne kadarki uygulamalarının sebep olduğu patlamanın sonucudur.

2) Emperyal güçlerin Suriye üzerine oynadığı bir oyundur ve komplodur.

Olaylar özelinde (sürecin bu hale gelmesinden):

1) Baas ve muhaberat (güvenlik güçlerinin uygulamaları) sorumludur.

2) Dışarı ile işbirliği yapan gericiler (silah kullanmaları vs) sorumludur.

3) iki taraf da sorumludur.

Peki ya Beşsar Esad? Baas’ın genel sekreteri, cumhurbaşkanı, silahlı kuvvetler komutanı olarak hiç mi suçu yok?

Esad’ın bunca çabaya rağmen devrilememesinin ardındaki sır muhtemelen burada yatıyor.

Yukarıda saydığımız iki rahatsız kesimin dışında kalan milyonlar Esad’ı suçlu görmüyor. Hatta bu durum bir şekilde kendilerine eziyet etmiş muhaberat, polis, asker, devlet memurunu Esad’ın kendisine şikayet etmelerine kadar varıyor.

Bu milyonların içinde Esad’ın hata yaptığını düşünenlerin sayısı az değil. Ancak olayların sorumlusu olarak görmüyorlar.

Onlar için Esad Avrupa görmüş, çağdaş düşünebilen, elinden gelse Baas’tan da, köhnemiş zihniyetten de bir çırpıda kurtulacak ve ülkeyi kurtaracak isim.

Peki bu bahsettiğimiz milyonlar Suriye’nin neresinde yaşıyor? Bazı genel bilgiler verelim:

ŞAM MERKEZ: (Nüfusu) Yaklaşık 2 milyon

ŞAM KIRSALI (İdari olarak ayrı bir il sayılıyor): Yaklaşık 3 milyon

HALEP: Yaklaşık 5 milyon.

HUMUS: Yaklaşık 2 milyon

DEYREZZOR: Yaklaşık 1 milyon 300 bin

HAMA: 1 milyon 700 bin

HASEKE: 1, 5 milyon

İDLİB: 1, 5 milyon

LAZKİYE: 1 milyon

KÜNEYTRA: 100 bin

RAKKA: 1 milyon

SÜVEYDA: 400 bin

TARTUS: 1 milyon

DERA: 1 milyon

TOPLAM: Yaklaşık 22, 5 milyon.

Şimdi konuyu bir başka yönden ele alalım:

Suriye’de gösterilerin Şam ve Halep’te merkezlerde değil kırsalda, caddelerde meydanlarda değil camide, herhangi bir gün değil cuma namazlarından sonra başlamasını nasıl okumamız lazım?

Milyonlara yabancı isyan

Şam merkezin neredeyse tamamı Sünni müslümanlardan oluşuyor. Bugüne kadar olan gösteriler çoğunlukla kırsala komşu semtlere kırsaldan getirilen insanların katalizör olduğu gösterilerdi.

Esad’ın bütün Şamlılar tarafından sempati ile anılmadığını biliyoruz. Ancak böyle düşünen birine bile Kırsal’dan gelen birisi (ve başlattığı hareket) Esad’dan çok daha uzak. Üstelik dışarıdan sanıldığı gibi Sünni Şamlılar kendilerine zulmeden Alevi Esad’ı devirmek için fırsat kollamıyor(du).

Diğer yandan Şam - kırsaldaki herkesin Esad karşıtı olduğu gibi bir durum da söz konusu değildi. Halen kırsalda yaşayan ya da kendilerini bombaladığı öne sürülen ordunun hakim olduğu Şam merkeze göçen insanların çoğu bu düşüncede.

Kırsalda kalıp da silahlı grupların uygulamalarını gören insanların bir kısmı ise artık bu gruplardan kurtulmaya çalışıyor.

Halep ülkenin sanayi ve ticaret merkezi. Olaylardan önce sadece Suriye’nin değil tüm Ortadoğu’nun en hareketli, üretimi en ileri illerinden biriydi.

Ağırlıklı olarak Sünni nüfusun yanında sanayi ve ticaret içinde de yer alan Hıristiyan bir nüfusu da barındırıyordu. Halep işsizlik oranının az olduğu illerden biri ya da içinde yaşayanları bir şekilde geçindirebilen bir ildi.

Dolayısıyla Halep halkı uzun bir süre gösterilere katılmadı, hareketlenme içinde yer almadı. Sonrasında halktan değil; ama dışarıdan gelenler Halep’i karıştırdı. Sanayi tesisleri özellikle hedef alındı ve şimdi Halep’te (genel itibariyle) halk değil dışarıdan gelen veya bunlarla birlikte para için savaşan örgütler savaşıyor.

Sorunu olmayan, sorun istemeyen yüz binler Lazkiye ve Tartus başta olmak üzere diğer illere göçtüler. Bu insanların arasında işçi, memur, esnaf, makinalarını taşıyan işadamları var ve şu anda bu illerde kendi işlerini devam ettirmeye çalışıyorlar.

Humus göç veren illerden birisi oldu. Olaylar başladığı zaman dünya medyası rejim ile birlikte hareket edenlerin Sünnileri baskı altına alıp kaçırdığı propagandasını yaptı. Ancak tam tersi Humus’tan ilk kaçanlar Aleviler ve Hıristiyanlardı.

Şimdi bunların bir kısmı köylerde, bir kısmı Hama’nın Selemiye ilçesinde, bir kısmı Lazkiye, Tartus gibi illerde yaşıyor. Humus özel olarak çalışılan illerden birisiydi ve isyanın yıkımı burada diğer illerden fazla oldu.

ÖSO gibi örgütlerin girmesinden sonra ordunun (bombardıman da dahil) saldırılarıyla birlikte Halidiye, Bab-ı Amr, Eski Şehir gibi semtlerde bulunan yüzbinler buralarda sıkıştı ve daha sonra büyük bir kısmı Humus’un diğer bölgelerine veya diğer illere kaçtı.

Lazkiye Sünni ve Alevilerin merkezde yaklaşık yarı yarıya oranlarda yaşadığı bir yer. Hıristiyanlar da var. Burada çok olay yaşanmadı. Herkes Esad yanlısı olduğu için değil, şehirdeki dengeler buna izin vermediği için. Lazkiye’de son baskınla gündeme gelen Keseb örneğinde olduğu gibi kırsalda bazı yerlerde baskınlar, katliamlar yaşandı.

Lazkiye 1,5 milyon kadar göç aldı. buraya göçenlerin büyük bir kısmı Halep’ten gelen insanlar ve şehirde herhangi bir sorun yaşanmıyor.

Tartus’ta durum hemen hemen Lazkiye ile aynı. Şehir merkezi büyük oranda Alevilerden oluşuyor. Halep başta olmak üzere 1 milyonun üstünde göç aldı. Herhangi bir sorun yaşanmıyor.

1982 olayları nedeniyle Hama üzerinde çok duranlar yanıldılar, çünkü Suriye üzerine yapılan planlarda merkez olarak Hama değil (demografik kimyası ve stratejik önemi nedeniyle) Humus seçilmişti. Hama’da ilk günlerde gösteriler oldu, ancak şehir büyük oranda normal yaşantısını sürdürüyor.

Haseke’de olanları yazmaya gerek yok. Kürtler kendi ajandalarını uyguluyor. Bu nedenle diğer illerde olanlar Kürtler için sanki başka bir ülkede oluyormuş gibi. Aynı durum yönetim için de geçerli.

Süveyda “Dürzi” ili. Dürzilerin büyük çoğunluğu ise Esad yanlısı. Bu nedenle Süveyda’da önemli bir hareket(lenme) olmadı. Süveyda’da da yaşam normal seyrinde.

Dera en rahatsız illerden birisi; ancak halen Dera içinde yönetim yanlısı olan ya da en azından kendisini olayların dışında gören aşiretler ve bir kesim var.

Rakka hemen tümü yönetim yanlısı insanların yaşadığı bir ildi. Esad’ın 2011’de Rakka’da balkon konuşması yapması boşuna değil. Ancak Rakka da Halep gibi dışarıdan gelen unsurların hakim olduğu bir il.

Seçimler sağlıklı yapılabilir mi?

Alınan / verilen göçlerle birlikte yönetimin tamamen hakim olduğu yerlerin toplam nüfusu  (Şam Merkez 5 milyon, Lazkiye 2,5 milyon, Tartus 2 milyon, Süveyda 1 milyon, Hama 1,5 milyon) yaklaşık olarak 12 milyon kişi.

Halep (3 milyon), Humus (1,5 milyon) Deyrezzor (1,3 milyon), Haseke (1,5 milyon), İdlib (1,5 milyon), Rakka (1 milyon), Dera (1 milyon) gibi illerde ise çatışmalar sürüyor (toplam 10,5 milyon) .

Bu illerde durum askeri açıdan şu şekilde özetlenebilir:

Halep’te şehir merkezinin ve kırsalın bir kısmı, Humus merkez ve kırsalın büyük bir kısmı, Deyrezzor merkez ve kırsalın bir kısmı, İdlib merkezin tamamı ve kırsalın bir kısmı yönetimin kontrolünde.

Buralarda her yerleşim birimi bazında kesin rakamları bilme şansımız yok. Ancak bu illerdeki nüfus dikkate alındığında yaklaşık 6 milyon kişinin oy kullanabilecek durumda olduğu söyleyebiliriz..

23 milyon nüfusun yaklaşık 2 milyonu ise ülke dışına çıktı. Bu da kalan yaklaşık 21 milyonun toplam yaklaşık 16,5 milyonunun oy kullanılabilecek yerlerde yaşadığını gösteriyor.

Bu insanların hepsinin rejim ile barışık olduğu, Esad’ı desteklediği, sevdiği söylenemez. Ancak yukarıda aktarmaya çalıştığımız birtakım gözlemlerimizin sonucu olarak Esad’ı destekleyenlerin karşı olanlardan daha çok olduğunu söyleyebiliriz.

Akıl, kafa kesicilere karşı

Yukarıda özetlemeye çalıştığımız nüfus / göç bilgilerinin anlam kazanabilmesi için çok önemli bir noktaya değinmek zorunlu:

Halep’ten ya da diğer şehirlerden kaçanlar kimlere sığındı? Alevilere.

Adra’da onlarca Alevi’yi kendi hayatını riske atarak kafa kesicilerden kim kurtardı?: Sünniler

Malula’da kiliseye girdiği zaman Hz. Meryem tasvirinin önünde selam duran kimdi?: Sırtında Hizbullah bayrağı ile bir Hizbullah Militanı

Savaşta ölen binlerce kişinin zor durumda kalan ailelerine milyonlarca dolarlık yardım yapan işadamı kim? Bir Hıristiyan

Kendilerine yapılan milyonlarca dolarlık rüşvet teklifini reddedip ülkelerinde kalan ve tekfircilere ve emperyalistlere karşı halkın uyanık olması için aylarca vaaz veren dini liderler kimler?

Sünni Kürt Ramazan el-Buti ve Sünni Ahmet Bedrettin Hassun. (Hassun’un oğlu ve Buti öldürüldü)

İşte Suriye’deki kimyanın sırrı burada yatıyor. Bunların hepsi Esadçi, Baasçı değil.

Esad’a destek gösterilerinde türbanlı genç kızların, haç takmış insanların, hilal ile haçı aynı pankartta buluşturan yaşlı bir Sünni’nin derdi ne olabilir?

Bu tablo Suriye halkının yaşananlarla ilgisi olmadığını / ilgilenmediğini gösteriyor. Halk kendisini yukarıda saydığımız (% 10 ile iktidar) iki grubun savaşının dışında görüyor.

Esad halka ne kadar yakın?

Muhaliflerden daha yakın olduğu kesin. Çünkü aynı halk dışarıda başkaları tarafından büyütülüp geliştirilen, “Golan’ı İsrail alsın” diyebilen bir muhalif istemiyor.

Ve onlar için Baas ve rejim değil; ama Esad hala temiz ve kendi ülkesi için bir şeyler yapmaya çalışan birisi. Bu nedenle Esad halka herhangi bir muhaliften daha yakın.

Aynı halk kendi evleri yıkılmış olmasına rağmen yıkımdan orduyu değil; Afganistan’dan, Çeçenistan’dan, Tunus’tan gelenleri sorumlu tutuyor.

Yine aynı halk savaştan Esad’ı değil; Obama’yı, Kral Abdullah’ı, Katar emirini, Erdoğan’ı sorumlu tutuyor.

Esad’ın alacağı oy oranı ne kadar olacak kestirebilmek güç. Ancak yüzde 51’in üzerinde olacağı rahatlıkla söylenebilir.

 

 

[1]Peter Oborne, The Telegraph, 17 Nisan 2014. Syria: As the bombs fall, the people of Damascus rally round Bashar al-Assad  http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/middleeast/syria/10770311/Syria-As-the-bombs-fall-the-people-of-Damascus-rally-round-Bashar-al-Assad.html