YDH- NSNBC’de Christof Lehmann imzasıyla yayımlanan haberin çevirisini hiçbir yorum yapmadan sunuyoruz.
Suudi-Lübnanlı milyarder Saad Hariri’ye yakın bir kaynak, IŞİD tugaylarının Irak’ı bölmek, Suriye’deki çatışmaları büyük bir Ortadoğu savaşına çevirmek ve İran’ı sarsmak için kullanılmasına yakılan yeşil ışığın, Kasım 2013’te Türkiye’de toplanan Atlantik Konseyi’nde kapalı kapılar ardında verildiğini belirterek Ankara’daki ABD büyükelçiliğinin operasyonun merkez üssü olduğunu ekledi.
Suudi-Lübnanlı multi-milyarder ve eski Lübnan Başbakanı Saad Hariri’ye yakın, ‘güvenilir bir kaynak’, isminin verilmemesi şartıyla konuşarak, IŞİD tugayları ile birlikte Irak’a karşı yapılan savaşa yakılan son yeşil ışığın kapalı kapılar ardında, İstanbul, Türkiye’deki Atlantik Konseyi Enerji Zirvesi’nin kapsamında, 22-23 Kasım 2013’te verildiğini söyledi.
Atlantik Konseyi, ABD ve NATO dış politikası ve jeopolitiği konusunda en nüfuzlu ABD think tank’larından biri. Atlantik Konseyi Başkanı Frederick Kempe, Kasım’da, zirveden önce, Enerji Zirvesi’nin ve Ortadoğu’daki durumun önemini şöyle vurgulamıştı:
“Mevcut dönemi bir dönüm noktası olarak görüyoruz, tıpkı 1918 ve 1945 gibi. Türkiye, bölgede bir istikrar yaratıcı olarak her açıdan merkez bir ülke. ABD ve Türkiye ne kadar birlik içinde çalışırsa, o kadar etkili olacaklardır.”
Zirveye, başkalarıyla birlikte, Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ABD Enerji Bakanı Ernst Monitz, Atlantik Konseyi Başkanı Frederick Kempe, eski ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Brent Scowcroft katıldı.
Scowcroft’un Henry Kissinger’la ve Kuzey Irak Kürt İdari Bölgesi Doğal Kaynaklar Bakanı ile uzun süredir devam eden yakın bağları olması dikkat çekici.
Hariri’ye yakın kaynak, neredeyse iki saat süren görüşme sırasında “Bağdat, 2013 başlarında Deyr ez-Zor’daki Suriye petrol yatakları konusunda ve Kuzey’in [Irak’ın kuzeyindeki Kürt ağırlıklı bölge] özerkliği konusunda daha fazla işbirliği gösterseydi, muhtemelen Maliki’ye arkalarını dönmezlerdi; ya da ona daha fazla zaman verilirdi,” dedi.
Mart 2013’te, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry Irak’tan “Suriye’ye silah akışını durdurmasını” talep etti, hâlbuki ABD’nin silahları Suudi Arabistan aracılığıyla Irak ve Ürdün’de IŞİD’e akıyordu.
22 Nisan 2013 pazartesi günü, 28 AB dışişleri bakanından 27’si, Suriye “muhalefeti” yaptığı harekâtları finanse edebilsin diye, Suriye petrolünü ithal etme yasağını muhalefetin ele geçirdiği bölgelerde kaldırmak konusunda uzlaşmıştı.
Kaynak, “IŞİD’in Deyr ez-Zor [etrafındaki bölgeyi] kontrol etmesi bekle[niyordu]. [Türkiye Enerji Bakanı Taner] Yıldız ve [Kürdistan Enerji Bakanı Aşti] Havrami, petrolün Kerkük-Ceyhan [boru hattı] üzerinden akmasını garantileyeceklerdi; … Ankara Maliki’ye Kürt özerkliği ve petrol konusunda birçok baskı yaptı, bana sorarsanız çok fazla baskı yaptı ve çok erken yaptı,” dedi. Baskının ters teptiğini ekledi.
Önceki raporlar, Bağdat’ın Suudi-Irak sınırı boyunca silah ve isyancı akışının yolunu kesmeye ve Deyr ez-Zor çevresindeki IŞİD tugaylarının önemli tedarik hatlarını kesmeye başladığını ve Maliki’nin 2012 sonlarından beri Irak Devleti’ni yıkmak için yürütülen Suudi ve Katar destekli bir girişimden yakınmaya başladığını doğrulamıştı. Ben bundan bahsedince, kaynak şöyle cevap verdi:
“Doğrudur; ama saldırıların ağırlaşması Mayıs-Haziran 2013’te oldu, Maliki orduyu el-Enbar’a gönderdikten sonra.”
Nsncb’de daha önce yayınlanan bir makale, Bağdat blokajının Ürdün’de nasıl sorunlara sebep olduğunu açıklıyor; çünkü silah, savaşçı ve cephane nakliyatının büyük bir kısmı Ürdün üzerinden yeniden yönlendirilmek zorunda kalmıştı.
Hariri’nin yakını, plana göre Ağustos 2013’e kadar petrol yataklarının IŞİD’in eline geçmesi gerektiğini; ancak planın iki sebeple başarısız olduğunu ekledi. İngiltere, Suriye’nin bombalanması konusunda desteğini geri çekti. Bu da Suriye ordusunun ağustosta hem IŞİD’i hem Nusra Cephesi’ni Deyr ez-Zor’dan atmasını sağladı.
“Durum bir felaketti; çünkü haziranda Hariri, T. Yıldız, A. Havrami, Scowcroft ve herkes artık petrolün ABD, Türkiye ve AB arasında nasıl paylaştırılacağını konuşmaya hazırdı. Kasımdaki zirvenin bir emrivakiyle hallolması gerekiyordu,” diye vurgulayan Hariri’ye yakın kaynak, Washington’ın, Maliki Beyaz Saray’a davet edildiğinde Maliki’nin kafasına silah dayadığını ekledi.
Irak Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzani de, Irak Başbakanı Nuri el-Maliki de Kasım 2013 başlarında Washington’a davet edilmişti.
Hariri’ye yakın kaynak, “Washington’daki belli çevreler Obama’ya Maliki’nin kafasına silahı dayaması için acayip büyük bir baskı yaptılar,” dedi, “zaman tükeniyordu, Obama ise tereddütlüydü” diye ekledi. “Zaman tükeniyordu”dan kastının ne olduğunu ve Obama’ya baskı yapanların kimler olduğunu sorunca şöyle dedi:
“Barzani kuzeydeki (Kuzey Irak, Kürdistan) hâkimiyetini yitiriyordu, [Eylül’deki] seçim bir yenilgiydi. Kasım başlarında Irak petrolünü Türkiye üzerinden dağıtmak ve Bağdat’ı baypas etmek için yapılan bütün planlar Kerkük ve Ankara arasında kurulmuştu…
“Obama’ya tam olarak kimler baskı yaptı? Obama’ya mesajı kim iletti bilmiyorum. Kerry’nin bir şeyler söylediğinden şüpheleniyorum. Mesajın nereden geldiği daha önemli, Kissinger, Scowcroft, Nulan ve Keagan tayfası, Stavridis, Petreaus, Riccardione ve [Atlantik] Konsey’deki neocon güruhu. …Bildiğim kadarıyla ‘birisi’ Obama’ya, Maliki’ye kasıma kadar Kürt özerkliğine razı olması için baskı yapsan iyi olur yoksa sen bilirsin dedi. Obama’ya tam olarak kimin ‘tavsiye verdiği’ o kadar önemli değil, asıl önemli olan, bunlar ona, onunla da, onsuz da yola devam edebileceklerini bildirdiler.”
Ayrıntıları bilip bilmediğini, IŞİD’in harekâtı için son yeşil ışığın nasıl yakıldığını sorunca, şöyle dedi:
“Kapalı kapılar ardında, hem Scowcroft’un, hem Hariri’nin, hem de birkaç başka kişinin varlığıyla.” Benim “daha açık olabilir misiniz” soruma şöyle cevap verdi: “Olabilirdim; ama hayatta kalmak istiyorum anlarsınız; Riccardione o gün operasyonla görevlendirilmişti.”
Suudi Arabistan kraliyet ailesinin önde gelen isimlerinden Prens Abdurrahman el-Faysal’ın isminin IŞİD tugaylarının “komutasındaki” kişi olarak verildiğini hatırlatıp bunu doğrulayıp doğrulayamayacağını sorunca, başını evet anlamında salladı ve “Prens”in operasyonu finanse etmekten ve komuta yapısının bir kısmından sorumlu olduğunu; ancak operasyonun merkez üssünün ABD’nin Ankara’daki büyükelçiliği olduğunu ekledi. “Bildiğim kadarıyla, Büyükelçi Riccardione olmadan hiçbir şey yerinden kımıldamıyor,” diye ekledi.
Çeviren: İkbal Zeynep Dursunoğlu