Nasrullah’ın zafer konuşmasının tam metni

01 Ocak 1970

-Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, bugün Beyrut’un güneyinde düzenlenen

YDH-Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, bugün Beyrut’un güneyinde düzenlenen zafer kutlamasında yüz binlerce Lübnanlıya hitaben bir konuşma yaptı. Seyyid Hasan Nasrullah'ın yaptığı konuşma, İrna haberajansının internet sitesinden Alptekin Dursunoğlu tarafından tercüme edildi. 

 

Sözlerine Lübnan İslami Direniş Hareketinin İsrail karşısında kazandığı tarihi ve stratejik zaferi tebrik ederek başlayan Seyyid Hasan Nasrullah şunları söyledi:

 

“Siz Lübnan halkı kahramanlığınızı, büyüklüğünüzü, vefakarlığınızı ve cesaretinizi bir kez daha ispat ettiniz. Birkaç gün önce, savaş sırasında Direniş’e karşı yürüttükleri türden, zafer kutlamalarına yönelik olarak da geniş çaplı bir psikolojik savaş başlattılar. Onlar bu meydanı (gösteri alanı) bombalayacaklarını, konuşma yapılacak yere saldıracaklarını söyleyerek sizi korkutmak istediler; ama siz bu geniş katılımınızla cesur bir millet olduğunuzu ispat ettiniz. Sizin karşınızdayım, beni ve sizi büyük bir tehlikenin tehdit ettiğini biliyorum; fakat şunu belirteyim ki içimden geçenleri siz Lübnan halkına kameralar aracılığıyla aktaramazdım.

 

Birileri düşmanın onu hata yapmaya zorladığını düşünebilir. Fakat bizler, ‘Benim evlatlarımı ölümle mi korkutuyorsunuz, ben şehadetin evladıyım’ diyen bir İmam’ın evlatlarıyız. Selam olsun muzaffer Lübnan şehitlerine, şu an büyük bir ilahi zaferin kutlamasını yapıyoruz. İnsan aklı siz direnişçi kardeşlerimizden sadece bir miktarının Direniş içinde yer aldığını nasıl kavrayabilir. Lübnan’ın direnişçi evlatlarından sadece birkaç bini 33 gün boyunca yoğun hava ve kara saldırısına maruz kaldı. Bu savaşta ABD ve İngiltere’den İsrail’e sevk edilen bombalar, 40 bin asker ve subay ve Siyonist rejimin en gelişmiş tanklarıyla 4 tugayı kullanıldı; ama bu zorlu şartlarda bu rejimin tanklarına ve savaş gemilerini defetmek için birkaç bin kişi yiğitçe savaştı.

 

Direniş güçleri Siyonist rejimin en seçkin birliklerini ezdi ve onları korkak farelere döndürdü. Bugün tüm Arap ve İslam ülkeleri sizi destekliyor. Bölgede siyasi bir ayrım oluşmuştu, şimdi İslam yücelmiş ve ayaktadır.

 

İsrail askeri sanayisinin gururu olan Merkava tanklarının, helikopterlerinin hiçbir işe yaramaması ve bu rejimin iyi eğitimli tugaylarının yenilgisi, Lübnan İslami Direnişi’nin mücadelesinin bir sonucuydu.

 

Bugün Lübnan ordusu ve Direniş ülkenin sınırlarını koruyabilir ve Siyonist düşmanın buraya saldırısına izin vermez. Mücahitlerin küçücük bir grubu, ancak Allah’ın yardımı sayesinde bu orduyu yendi. Bu direniş, tüm dünyaya intikal ettirilmesi gereken bir tecrübedir.

 

Bu zaferin sebepleri akılla, planlamayla, koordinasyonla, eğitimle, silahla izah edilebilir. Biz dağınık ve düzensiz bir direniş değiliz ki çakılıp kalalım. Biz karman çorman bir direniş değiliz. Takvası, aşkı, irfanı, bilinci ve adaleti olan eğitimli bir direnişiz ve zaferimizin sırrı budur.

 

Bu kutlama alanındaki varlığınız, Lübnanlılara, Araplara ve tüm dünyaya, son derece güçlü siyasi ve manevi bir mesaj vermektedir. Siz düşmanı şaşkına çevirdiniz ve muzaffer bir millet oldunuz. Siz onurlu halk, tüm dünyanın hayretinin sebebi oldunuz. Direnişe verilen halk desteği çok düşüktür diyen Amerika’ya Direniş işte budur dediniz.

 

Amerikalılara en iyisi şu uydurma raporları ve yazıları bir tarafa bırakın, doğru olmayan istihbaratlar vermeyin diyoruz. Zira doğru olmayan bu istihbaratlarla yanlış planlar yapıyorsunuz. Bu savaş, kararıyla, silahıyla, planlamasıyla ve Siyonistlere verilmiş mühletiyle Washington’un iradesine dayanan bir ABD savaşıydı.

 

Bu savaşa son veren sebep, savaşı sürdürmeleri durumunda rezil olacaklarını anlayan Siyonistlerin güçsüzlüğüydü. Bu noktada ABD savaşı durdurmaya mecbur oldu.

 

Onlar, yalnızca İsrail için bu savaşı durdurdular. İsrail’in bu savaşı kazanacağına bahse girmişlerdi. Hatta Hizbullah’ı ayaklarının altına alacaklarını ifade etmiş ve bu kararı vermişlerdi; ama yapamadılar.

 

Direniş ve sizin güçlü duruşunuz, ABD’nin tüm yalancı politikalarını ifşa etti. İnsan hakları, özgürlükler ve demokrasi diye bahsettikleri politikalarıyla ABD, sizin direnişiniz sayesinde rezil oldu ve tüm dünyada uyanışa vesile oldu.

 

Haftalar, aylar ve yıllar geçtikçe şu gerçek ortaya çıkacak ki sizin direnişiniz ve güçlü duruşunuz, düşmanın tüm hedeflerini yenilgiye uğratmıştır. Bu direniş ve güçlü duruş Yeni Ortadoğu Planına çok korkunç bir darbe vurmuştur.

 

Hizbullah’ı ayaklar altına aldıktan sonra Direniş’in tüm dostlarıyla ve müttefikleriyle hesaplaşacaklardı. Hizbullah’ın dostlarını Lübnan’dan silmek istiyorlardı. Fakat siz kahraman halkın ve evlatlarınızın direnişi savaşın sona ermesini sağladı.

 

Hizbullah’ın zaferi, yalnızca belli bir partinin, belli bir grubun veya şahsın zaferi değildir. Lübnan’ın ve dünyadaki tüm özgürlükçülerin zaferidir. Bu büyük zaferin ilan edilmesi, bunun belli bir hizbin, grubun veya taifenin saklanmaması gerekiyor.

 

Bu zafer bizim aklımızın alabileceğinden çok daha büyüktür.

 

ABD Dışişleri Bakanı’nın ilan ettiği plan, Washington’un bu savaştaki hedefi ve uygulamak istediği şeydi; ama onlar şunu bilmelidir ki bu plan onların gayri meşru çocuklarına aittir ve bu asla kabul edilemez.

 

Bugün Direniş’in gerçekleştirdiği şey, dünyadaki tüm direnişler, onurlu ve yüce insanlar için bir mesajdır. Sizin zaferiniz, tıpkı 2000 yılındaki gibi son derece şaşırtıcıydı. 2006 yılında da bir efsane yarattınız. Bu, tüm Araplar, belki daha doğru bir ifadeyle tüm Arap ülkeleri, onların yöneticileri ve tüm Müslümanlar için açık bir ispattır.

 

Dün Arap ülkeleri Güvenlik Konseyi’ne gidip, oradan barış dilenme peşindeydi. Sizin o peşinde olduğunuz barıştan bahsedeyim. Nasıl onurlu bir barış kazanmak istiyorsunuz? Lübnan, Gazze, Batı Şeria ve hatta Kudüs için savaşmaya niyetinizin olmadığını söylüyorsunuz.

 

Nasıl makul bir barış elde etmek istiyorsunuz? Her gün petrolü silah olarak kullanmayacağınızı söylüyorsunuz. Birisi size petrolü silah olarak kullanmanızı söylediği zaman onunla alay ediyorsunuz ve bu alçaklıktır diyorsunuz.

 

Silah kullanmak istemiyorsunuz, petrolü bir silah olarak kullanmak istemiyorsunuz, Direniş’in direnmesine izin vermek istemiyorsunuz, Filistin halkının kendi bildiğini yapmasını istemiyorsunuz. Siz yalnızca Rice’ın sözlerine kulak veriyorsunuz. Peki nasıl adil ve onurlu bir barış elde edeceksiniz?

 

Acaba İsrailliler sizi tanıyor mu? Ben size söyleyeyim, İsrailliler, bugün Direniş’e ve Lübnan’a saygıyla bakıyor. Onlar bundan sonra bize saygı duyuyor, siz ise onlar için bir hiçsiniz.

 

Hatta Beyrut’ta anlaşmaya vardığınız Arap ülkelerinin Lübnan’a destek planı konusunda bile hiçbir sonuca varamadınız. Bu erkek işidir, erkekçe davranmayı gerektirir. Size şunu söyleyeyim ki Lübnan halkı, tüm dünya halklarına her şeyi açıkça ortaya koymuştur.

 

Sizin direnişiniz bugün İsrail’i sarsıntıya uğratmıştır. Yenilmez devlet ve ordu şimdi nerede? Ben slogan atmıyorum Filistin’de yaşananlara ve Siyonistlerin neler yaptığına bakın yeter.

 

Direniş’in tüm ülkeleri uyandırması gerekiyor. Arap ve İslam Ülkeleri, Kudüs’ü ve Gazze’yi özgürleştirebilir. Yalnızca ciddi bir karar Filistin’i tamamen kurtarabilir. Fakat insan kendini halkla yönetim gücü arasında bir tercih yapmak durumunda görürse, bellidir ki gücü seçiyor. Kudüs’ü korumakla koltuğu korumak arasında kalırsa Kudüs’ü bırakıp koltuğa yapışıyor.

 

Lübnan halkının ve Direniş’in meziyeti, mukaddesatı ve halkın ideallerini her şeyin üstünde tutmasıdır. Liderler, kendilerini millete feda ederler işte bizim farkımız budur.

 

Yediot Ahronot gazetesinin bugün yazdığına göre Olmert, Siyonist rejimin başbakanlığına uygun olup olmadığı konusunda yapılan bir ankette yüzde 7 oy almış, sözde güçlü Savaş Bakanı ise yüzde 1 oy almış. İşte bu da Siyonist rejimdir.

 

Bu, siyasi, askeri ve istihbari alanda yenilmiş olan Siyonist rejimdir. Bu rejimin şekli ve çehresi değişmiştir. Hiçbir Arap yönetimi ve yöneticisi, zillet şartlarını kabul edemez ve bizim karşımıza geçip İsrail’e karşı bir şey yapamıyoruz diyemez.

 

Şu söz meşhurdur: “Her Müslüman bir kova su dökse İsrail yok olur.” Bugün 300-400 milyon insan birleşse İsrail’i yok edebilir. Yalnızca birkaç bin kişi İsrail’i yenmeyi başardı, bugün artık bütün bahaneler suya düşmüştür.

 

Biz yeni bir aşamaya girmiş bulunuyoruz. Artık kendi şartlarımızı gerçekleştirebilir, onurumuzu, özgürlüğümüzü ve egemenliğimizi kendi elimize alabiliriz. Bugün bu ilahi zaferin kutlamasına katılanların çoğu Lübnan’ın iç meseleleri konusunda bir şeyler söylenmesini bekliyor. Birazdan buna değineceğim.

 

Filistin, Cenin, Gazze, Nablus ve Kudüs konusunda yüreğimi ve duygularımı inciten iki meseleye değinmek istiyorum. Tüm şehirler ve mülteci kampları her gün saldırıya uğruyor. Filistinliler her gün öldürülüyor; ama dünya susuyor.

 

Arap ülkeleri diğer ülkelerden çok daha fazla susuyor. Daha ne zamana kadar susmak ve utancı ve zilleti kabul etmek istiyorsunuz? Ordularınızı Filistin’i korumak için ne zaman harekete geçireceksiniz? Siyasi, manevi ve mali gücünüzle Filistin’i ne zaman destekleyeceksiniz?

 

Lübnanlı gruplar, öğrenciler, gençler, yaşlılar, çocuklar ve diğer İslam ülkeleri, Filistin’de bu İslami mucizeyi tekrar etmeye kadirdir.

 

İkinci olarak Irakla ilgili mesaj vermek istiyorum. Bugün bir Lübnanlı olarak oraya bakıp ibret almamız gerekiyor. Eğer İsrail Lübnan’a saldırısında başarılı olsaydı, biz de bugün Irak’ın içinde bulunduğu duruma düşecektik.

 

Onlar Lübnan’ı da Irak’ın durumuna düşürmeyi istediler. Bu savaşta, birer Lübnanlı olarak sivil savunmadan, Direniş’ten, ordudan, partiden ve Lübnan halkından şehitler verdik. Peki bu şehitlerin sayısı ne kadar?

 

1200 şehit mi? Ama Irak’ta her ay 10-15 bin kişi şehit oluyor. ABD’nin desteklediği ve planlamasını yaptığı bu savaşta…

 

Biz, Direniş olarak Lübnan’da iç savaş çıkmasına müsaade etmedik. Lübnan’daki bir grup, bizim iç savaşı yaymak istediğimizi düşünüyor ki bu doğru değildir. Bugün Irak’ta olduğu gibi Lübnan’da da federalizm ve Lübnan’ın taksimi gibi sesler kulağa geliyorsa Lübnan için nasıl planlar yapıldığını anlayabilirsiniz.

 

Lübnanlıların şuna dikkat etmesi gerekiyor: Vahdetin sağlanması, ihtilaflar karşısında susma ve fitnelerden uzak durma bizim mesajımızdır. Bugün görevimiz şudur: Diyoruz ki herkes gelsin, herkesi istiyoruz, herkesi görüyoruz. Zaferin ve sorunlarımızı çözmenin tek yolu, güçlü bir ülke ve güçlü, adil, aziz ve temiz bir hükümet kurmaktır. Bizim arzumuz ve ümidimiz budur.

 

Her şeyden önce şunu belirtiyorum Lübnan’da ayrılıktan, ayrılmadan ve bölünmeden bahseden herkesin sözü İsrail’in sözüdür.

 

Kim Lübnan’da federalizmden söz ediyorsa İsrail’in sözünü söylüyor demektir. Kim Lübnan’ın menfaati için bölünmeden bahsediyorsa İsrail’in sözünü söylüyor demektir.

 

Biz bir Lübnanlı olarak kararımızı açıklıyoruz. Bizim kararımız ve kaderimiz bir devlet içinde bir arada yaşamaktır. Ülkenin parçalanmasına izin vermemeliyiz. Böylesi bir şey gerçekleşmemelidir.

 

Lübnan’ın bütünlüğünü sağlayacak temel şey, adil ve birleşik bir hükümetin ve ülkenin kurulmasıdır. Ülkemize Siyonistlerin göz dikmesini engelleyecek tek şey Lübnan’da temiz bir hükümetin kurulmasıdır. Lübnan’ın birliğini sağlayacak şey, ülkede temiz bir yönetimin kurulmasıdır ki biz bunu istiyoruz ve bunu umuyoruz.

 

Güçlü bir hükümet, izzetle tüm Lübnan topraklarını geri alabilecek, ülkenin her tarafını koruyabilecek ve düşmanın bir daha ülkemize saldırmasına izin vermeyecek bir hükümettir.

 

Hükümet, halka güven verebilir. Silahla, güçle, akılla, birlik ve beraberlikle, planlamayla halkın ulusal iradesini koruyabilir; zira gözyaşları kimseyi koruyamaz.

 

Biz hiçbir Batılı şemsiyeyi kabul etmeyen, güçlü, bağımsız ve temiz bir hükümetin kurulmasını istiyoruz. Zillet içeren hiçbir şartı kabul etmeyen izzetli, güçlü ve onurlu bir hükümet istiyoruz. Hırsızın olmadığı bir hükümet istiyoruz. Bu, bugünkü sorunlarımızın tek çözüm yolu ve Direniş’in de gündemidir.

 

Silah meselesini söz konusu edenler, gelsinler bunun sebeplerini ortadan kaldıralım. Gelsinler mantıklı bir şekilde müzakere edelim, biz mantıklı bir halkız.

 

Direniş bir sonuç mudur, yoksa işgalin sebebi mi? Lübnan halkının esir edilmesi, suyunun çalınması, topraklarının saldırıya uğraması, sebeplerdir. Bu sebepleri siz ortaya koyun, biz de gerisini halledelim.

 

Güçlü, adil ve temiz bir hükümet kurulduğu ve Lübnanlıları koruyabildiği zaman, Direniş konusuna da onun silahına da kolaylıkla çözüm yolu bulabiliriz. Bu silahların sonsuza kadar kalacağını söylemiyoruz. Böyle olması mantıklı da değildir. Bu silahın bir gün sona ermesi gerekiyor; fakat bu noktaya ulaşabilmenin tek yolu hastalığın teşhis edilip tedavi edilmesidir.

 

Gelin halkla birlikte olabilecek, Lübnan halkının onurunu koruyabilecek güçlü bir hükümet kurun, Direniş’in silahının hatta Direniş’in kendisinin müzakere masasına bile ihtiyaç göstermediğini göreceksiniz.

 

İsraillileri Şeba Çiftliklerinden çıkarmak yerine gelip Direniş’e şartlar tayin ediyorlar. Vazuvani nehrinin sularından yararlanmak şeklindeki yasal haklarını korumak yerine gelip birini dikelim ve bu nehirden kimsenin yararlanmasına izin vermeyelim diyoruz. Milletin hakkını ve nehrin suyunu bu şekilde mi korumak istiyorsunuz?

 

Binaenaleyh biz diyoruz ki mevcut düzen ve durum çerçevesinde Direniş’in silahsızlandırılması ya da daha yerinde bir ifadeyle Direniş’in silahlarının teslim edilmesi konusunda söz söylemek Lübnan’ı Siyonist rejimin saldırılarına açık bir alan haline getirmektir. Böylelikle siz bu rejime canının istediği adamı öldürmesi, canının istediği yere saldırması ve Lübnan’ın içinde canının istediğini yapması için izin vermiş oluyorsunuz.

 

Siz Direniş’i çok iyi tanıyorsunuz. Direniş’in gençleri, ömürlerinin en güzel yıllarını Direniş içerisinde geçirdiler ve huzur yüzü görmediler. Onlar, bugün İsrail gelip Lübnan topraklarını işgal etsin ve her şeyi yok etsin diye mi 25 yıl direndiler ki silahsızlandırmadan söz ediliyor.

 

Kur’an’a yemin ederim ki biz bunu kabul etmiyoruz. Bu meseleyi doğal ve milli bir mesele olarak görmüyoruz. Siz aziz Lübnanlıların huzurunda, bu kutlama alanında tüm Lübnanlılara şunu söylüyorum. Direniş’in sona ermesi için şart koşmak, Direniş’e baskı yapıp onu sınırlamaya çalışmak başarısızlığı kanıtlanmış adımlardır.

 

Sorununuzu çözmek için Orduyla Direniş arasına fitne düşüremezsiniz. Ordu ve Direniş iki sevgili kardeştir. Bunların ikisini birbirinden ayıramazsınız.

 

Bize inanan bu halkı gördüğünüz sürece dünyanın hiçbir ordusu silahı bizden alamaz. Silahla tehdit etmiyorum, bu halkın varlığıyla tehdit ediyorum.

 

Siyonist rejimin savaş bakanı ile dışişleri bakanı itiraf ettiler. Dünyadaki hiçbir ordu Hizbullah’ı silahsızlandıramaz. Onlar, Hizbullah’ın tamamen silahsızlandırılmasını istiyorlar. İsrailliler aracılığıyla veya İsrail dışındaki güçler aracılığıyla Direniş’ten silahı almak isteyenleri Siyonist rejimin bu iki bakanına teslim ederiz.

 

Burada duran şu yaşlı hanım, Beyrut’taki evinin yıkıntıları arasında durup “Direniş’in yanındayım” dedi. Bazıları da “Seyyid Hasan Nasrullah silahları teslim ederse haindir” dedi. Size söylüyorum, söz veriyorum, ey payidar millet, hayatımı ihanetle tamamlamaya hiç niyetim yok, ben yalnızca şehadeti istiyorum.

 

Binaenaleyh, tüm bu gündeme getirilen şeyler başarısız olmuş şeylerdir. Zira Lübnan’ın işgale, zillete, istibdada, hakarete ve aşağılanmaya karşı olan bir halkı ve Direniş’i vardır ve ülkesi için canını, sevdiklerini ve tüm halkı feda etmeye hazırdır.

 

Lübnan halkı Ortadoğu’da küçük değildir, büyük bir millettir. Bırakın ABD, Batı ve İsrailliler tüm hesaplarını yapsınlar. Bırakın mustazaf halkın nasıl saygıya muhatap olacağını görsünler.

 

Bu meseleyi kapatırken şunu da söylemek istiyorum. Sonsuza kadar silah sahibi olmak istemiyoruz. Geçen 25 yıl içinde iç meselelerde silaha başvurmadık. Bu, Şiilerin silahı değildir. Bu, Müslüman’ın, Hıristiyan’ın, Şii’nin, Sünni’nin, Dürzi’nin, tüm Lübnanlıların silahıdır.

 

Tüm millet bu silahla Lübnan’ın ve ülkenin bağımsızlığının korunmasını beklemektedir. Size söz veriyorum bu silahın kimliği bu şekilde kalmaya devam edecektir. Bu ahit Allah’la, sizinle ve şehitlerle yapılmıştır. Binaenaleyh gelin hedef çok büyük olsa da aziz, güçlü ve temiz bir hükümet kurmaya çalışalım.

 

Gerçi bu sınavda birçok kişi başarısız, birçok kişi de başarılı oldu. Herkese söylüyorum gelin aramızdaki siyasi meselelerden kaynaklanan tüm sorunları, rekabetleri ve ihtilafları halledelim. Çoğunluktayız ve her şey bizim elimizdedir demek istemiyorum. Gelin ve Lübnan’ın ciddi sorunlarının olduğunu özellikle de savaştan sonra ulusal ayrılıkların baş gösterdiğini görün.

 

Bizim Müslüman, Hıristiyan veya Şii, Sünni, Dürzi, gibi mezhebi sorunumuz yok. Bizim ulusal siyasi ihtilaflarımız var. Önümüzde stratejik seçenekler bulunuyor. Şiiler, Sünniler, Hıristiyanlar ve Dürziler arasında mevcut bütünsel meseleleri bulmamız gerekiyor. Bütünsel neticelere ulaşmamız gerekiyor. Şiilerden birileri gelip Hizbullah’ın veya Emel Hareketinin sözlerinin dışında şeyler söylediğinde bizi rahatsız ettiğini hissediyordu. Biz, bize muhalif olan bu kardeşlerimizin sözlerinden rahatsız olmadık. Zira bu da göstermektedir ki bizim ihtilaflarımız mezhebi değil, siyasidir. Bakın bize darbe vurmak istediklerinde bile bu bizim faydamıza oldu.

 

Binaenaleyh ulusal ayrılıklara düştük bu büyük kutlama gününde diyorum ki kimsenin bu ulusal ayrılığı mezhebi veya taifeci ayrılığa dönüştürmesine izin vermeyin. Bu ayrılıkların mezhebi sorunlara dönüşmesine izin vermemek gerekiyor. Bu ateşle oynamaktır ve ülkenin yıkımıdır.

 

Böyle bir şeyin gerçekleşmesine izin vermemeliyiz. Birbirimizle rekabet ederiz, ihtilaflarımız olur, mücadele ederiz, medyada veya seçim alanlarında eleştiririz, bunların tümü demokrasidir. Bunlar sorun değildir, mezhebi sorun olmaması gereken bir sorundur. Birçok tehlikeli sorunla karşı karşıyayız. Bu sorunlarla baş edebilmek için diyoruz ki Lübnan’daki bugünkü hükümet, ihtilafları çözemez. Sorunun tek çözüm yolu ulusal birlik hükümeti kurmaktır.

 

Ulusal birlik hükümeti derken kimsenin hükümetini devirmekten bahsetmiyorum. Kimseyi sorgulamak istemiyorum. Tekrar söylüyorum gelin el ele verip Lübnan’ı koruyalım ve savunalım.

 

Lübnan’ı yeninden inşa etmemiz ve onarmamız gerekiyor. Ülkeyi korumamız gerekiyor. Lübnan’ın birliğini sağlamamız gerekiyor. Bugünkü hükümet Lübnan’ı koruyamaz. Lübnan’ın onarımını ve birliğini gerçekleştiremez. Hükümet yapamaz derken birilerini silelim demiyorum. Dediğim şey gelin bir kez daha ülkeyi koruyalım ve onu savunalım.

 

Ulusal birlik hükümeti kurulması bir medya sloganı değildir. Vakit harcamak veya müttefiklerimi razı etmek gibi bir niyetim yok. Böylesi bir hükümetin kurulması planı ciddidir, bu konuda tüm gücümüzle çalışmalıyız.

 

Güçlü ve temiz bir hükümetin kurulması meselesi ele alınırken insaflı bir seçim kanunu konmalıdır. Bu kanunla tüm siyasi ve mezhebi gruplar gerçekten hükümette pay sahibi olduğunu hissetmelidir. Hiçbir grup veya taife yenildiğini düşünmemelidir. Meselenin tek çözüm yolu budur.

 

Bize ambargo koyarak Lübnan’ı korumak mı istiyorlar? Alman Başbakanı İsrail’in korunması gerekiyor dedi. Onlar denizden geliyor, havadan ve karadan muhasara ediyorlar. Onlara şunu söylüyorum denizden, havadan, karadan muhasara edin; ama bu Lübnan’ı ve Direniş’in silahını zayıflatamayacak.

 

33 günlük savaşta biz çok daha uzun süreli savaşa hazırdık. O savaşta gösterdiğimiz, kapasitemizin küçük bir bölümüydü. Bint Cubeyl’de 12 bin füze saydılar. 12 bin füze fırlattık diye istatistik verdiler. Lübnan’ı denizden, havadan ve karadan muhasara etmek isteyenlerin tümüne söylüyorum: Şu an Direniş sizin sandığınızdan çok daha güçlüdür.

 

20 binden fazla füzemiz var. Direniş, bu büyük savaşın bitmesinden çok kısa bir süre sonra tüm gücünü yeniden yapılandırdı ve silah gücünü takviye etti. Direniş, savaş zamanından çok daha güçlüdür. Çünkü bir savaş tecrübesini geride bıraktık, yeni iradeye ve yeni güce sahibiz. Direniş’in zayıfladığını ifade edenlere bir kez daha söylüyorum: Yanılıyorsunuz, Direniş bugün her zamankinden daha güçlüdür.

 

Direniş’in gücü ve silahı konusunda herkese şunu söylüyorum, kendinizi soğuk suyla sakinleştirin, rahat olun biz çok güçlüyüz.

 

(Lübnan Halkı) Emin olun ki tüm esirler ve evlatlarını size geri döndürülecek. Direniş adına size vaatte bulunuyorum. Tüm dünya toplanıp gelse ve şu iki İsrail askerinin serbest bırakılmasını istese de bunu yapamayacak, çünkü bu konu yalnızca müzakere ile çözülecek.

 

Tüm dünya toplanıp geldi ve iki esirin serbest bırakılmasını istedi; ama yapamadılar, çünkü bizim tüm esirlerimiz serbest bırakılmadıkça bu iki esir de serbest bırakılmayacak.

 

İkinci mesele olarak Şeba Çiftlikleri, Kefer Şuba Tepeleri ve bu bölgenin etrafındaki tüm köyler konusunda ortaya konan endişeler karşısında şunu söylüyorum: Bu bölgelerden, hatta Lübnan’a ait bir karış topraktan vazgeçmeyeceğiz.

 

O dönemde siyasi müzakerelerde Şeba Çiftliklerinin kurtarılması konusunda çok uygun bir fırsatın olduğunu belirttik, Amerikalılar da buna olumlu baktılar. Fakat daha sonra tersine hareket ettiler ve bugün Şeba Çiftliklerini Lübnan’a geri veremeyiz dediler. Niçin? Çünkü zaferi Hizbullah’a takdim etmek istemiyoruz. Onlara şunu söylüyorum: Şeba Çiftliklerini kime istiyorsanız verin, zaferin kime ait olduğunu söylüyorsanız söyleyin; fakat Şeba Çiftliklerini bize geri vereceksiniz. Her ne şekilde olursa olsun bunu yapacaksınız.

 

Siyasi birlik, ulusal birlik ve direniş birliği, Şeba Çiftliklerinin geri verilmesine sebep olur. Şunu ilan ediyorum bu çiftlikler şu an kurtarılmak üzeredir. Şimdiye kadar yapılan tüm ihlallere rağmen Lübnan ordusu ve ulusal ordumuz şu an güney Lübnan’dadır.

 

Şu an UNIFIL güçlerinin sayısı 5 bine ulaştı. Her Lübnan tankı ve her Lübnan aracı güneyde hedef alınıyor. Bugün artık bizim için sınır kalmadı, kim isterse güneyden içeri girebiliyor. Şunu söylemeliyim ki bu mesele Lübnan ordusunu ilgilendirmiyor. Ordumuz güçlü ve kahraman bir ordudur, ordunun subayları da Direniş’in kardeşleridir. Mesele, siyasi kararla ilgili bir meseledir.

 

Lübnan hükümeti ülkenin ordusunu sadece ateşkes ihlallerini sayan değersiz bir birliğe mi çevirecek. Bu durumu ordu ve Direniş asla kabul etmeyecek. Bizim ordumuz, hükümet tarafından görevlendirilmiş ateşkes ihlallerini saymakla görevli birer asker değildir. Ordu, ülkeyi ve milleti korumakla görevlidir. Bugün ülkenin güneyi saldırıya uğramakta ve sınırlar saygın görülmemektedir.

 

Bugün hükümetin siyasi kararı nedir? Şimdiye kadar 1701’i ihlal etmemiş olmak için bütün bunlara sabrettik. Çünkü eğer ihlal edecek olursak tüm dünyada velveleler kopacak feryatlar yükselecekti.

 

Emin olun ki çok fazla sabretmeyeceğiz. Bizi iyi dinleyin eğer Lübnan devleti ve hükümeti ülkeyi ve milleti koruma görevinde kusur gösterirse, halk tıpkı 1982’de olduğu gibi kendi görevini yerine getirecek ve ikinci defa sorumluluğu üstlenecektir.

 

Siyonistlere de söylüyorum: Eğer güvenlik garantileri almışsanız bundan haberdar değilim. El altından veya masa başında bir şeyler aldıysanız bundan habersizim; ama sie şunu söyleyeyim bu garantiler Lübnan milletini ve Direniş’ini bağlamaz.

 

Binaenaleyh, milleti orduya destekçi kılmalıyız. Orduyu korumalı ve en iyi askeri teçhizatlarla ülkenin güneyinin korunması için donatmalıyız. Ordu ülkenin güneyinin koruyucusu olmalıdır. Güneydeki camilerimizin, kiliselerimizin ve çiftliklerimizin bekçisi olmalıdır. Sanki UNIFIL güçleri güneyde bunların hepsinden daha azizdir.

 

Size hoş geldiniz dedik, bugün de diyoruz. Sizin (UNIFIL) açık bir göreviniz var ve Lübnan ordusuna yardım etmelisiniz. Hizbullah aleyhine casusluk yapmak veya onun silahını almak gibi bir göreviniz yok. Kufi Annan da bu meseleyi söyledi, tüm yetkililer de bu meseleye değindi. Şimdiye kadar UNIFIL’e katılan hiçbir ülkeden güçlerini Lübnan’ı korumak için gönderdiklerini söylediklerini duymadım. Onlar bizden utanıyor. Onlar gerçekten bizden utanıyor. Zira İsrail’i korumak için geldiler. Onların görevi var ve bu görevi yapacaklar.

 

Lübnanlı liderlerin şunu dikkatle dinlemesini istiyorum. Bazı istihbaratlar aldım bu uluslar arası gücü Direniş’le çatıştırmak istiyorlar. Bazı toplantılar duydum, uluslar arası gücün varlığı Lübnan’daki güç dengesinin yeniden kurulmasına sebep olacak denmiş. Bu sözler son derece tehlikelidir.

 

Uluslar arası güçler belli bir görevle geldiler ve başka bir işe karışmamalıdır.

 

Kimseyle siyasi polemiğe girmek istemiyoruz. Savaş sırasında hepinizden birçok incitici sözler duyduk. Savaştan sonra da Direniş’e ve bana karşı siyasi saldırılar ve medya hücumları devam etti; ama son açıklamayla melse artık tahammül edilmez bir hale geldi. Direniş’e yönelik istihbarat saldırıları son derece arttı ve kabul edilemez bir hal aldı.

 

Her şeyi anlayabilir ve kabul edebiliriz; ama siyasi grupların toplanıp temsilcileriyle, liderleriyle ve büro yetkilileriyle bize karşı harekete geçmelerine tahammül edemeyiz. Daha sonra da gelip Lübnanlılara şunu söylüyorlar: “Bu savaş İran için, İran’ın nükleer meselesi için yapıldı. Bu savaş Suriye için yapıldı, Refik Hariri ile ilgili uluslar arası mahkemeyi bitirmek için yapıldı.” Gerçekten artık bunlara tahammül etmeyiz.

 

İran İslam Cumhuriyeti’ne ve onun rehberi İmam Hamenei’ye yönelik sevgimizi ve kardeşliğimizi, ilan ediyorum; Suriye Lideri ile kardeşliğim var, Suriye halkına saygı duyuyorum, bütün bunlarla birlikte biz bağımsızlık yanlısıyız ve tarafsızız.

 

Geçmiş, bizim doğru söylediğimize tanıklık ediyor, araştırın görün. ABD ve İsrail’in başlattığı bu savaş, Rice’ın ifadesiyle Yeni Ortadoğu üretmek içindi. Diğer yetkililer de bu savaşın iddiasındaydılar. Gerçekten hangi akıllı adam bu savaşa bizim sebep olduğumuza inanır.

 

Bu meseleyi nasıl da tersine çevirip yansıtıyor ve “bu savaş İran’ın nükleer meselesi için ve uluslar arası mahkemenin bitirilmesi içindi” diyorlar. Bu sözler gerçekten çok çirkin ve aşağılayıcıdır. Benim giydiğim elbiseme ve sahip olduğum konumuma saygı duyan ve bana bu polemiklere girmememi söyleyenlere sabrın da bir sınırı vardır; benim elbisem ve konumum bu milletten daha şerefli değildir diyorum. Herkesten polemiklere son vermesini istiyorum. Çirkin ve aşağılayıcı ifadeleri görmezden gelsinler ve makul ölçülere çeksinler; zira hepimizin yazgısı ortaktır.          

 

Millete ve Direniş’e hakaret karşısında sessiz kalmıyorum. Birkaç gün önce içerideki büyük liderlerden biri dedi ki “bu sözleri söylemeyin, kimsenin Lübnan halkı Direniş’i düşünmüyor demesine izin vermeyiz” dedi. Bu hakareti kabul etmeye kim razı olur, hiç kimse. Ben onların taraftarlarının oyu milliyetçi olsa buna saygı duyacağım; ama kimsenin millete ve Direniş’e hakaret etmesine izin vermem. Hakaret edilmişse de özür dilenmelidir.

 

Biz kitle partisi değiliz, özel bir grup değiliz, benim babam ağa değildi, büyükbabam da ağa değildi. Bizden hiç kimse ağa değildi. Siyasi polemik peşinde değiliz. Bu sorunun çözümü için her türlü kanaldan getirilecek diyalog önerisine açığım. Hükümet oluşturabilecek kişiler arasındayız; ama onurumuz ve değerimiz var. Onur bizim için her şeyden üstündür. Kimsenin onurumuzu ve değerimizi sorgulamasına izin vermeyiz. Onurumuz için yıkılan evlerimizin onurumuzun heder edilerek yapılmasına izin vermeyiz. Midelerimizin onurumuz bahanesiyle dolmasına izin vermeyiz. Bu bizim kaderimizdir. Bu çerçevede herkesten doğru bir şekilde ıslah edici olmasını, yanlış planlamalar içerisine girmemesini istiyorum.

 

Bir kez daha şehitlere selam gönderiyorum.

 

Size vaat ediyorum 2002 yılında Bint Cubeyl’deki buluşmamızda söylediğim gibi diyorum ki Lübnan halkı, Filistin halkı, Arap ve Müslüman halkları, 2000 yılından bu yana zaferler başlamış, yenilgiler sona ermiştir, yenilginin yaşanması artık imkansızdır.