ABD’nin Irak, Suriye ve Lübnan’daki senaryoları

22 Ekim 2014

İranlı Gazeteci Hadi Muhammedi, ABD’nin terörle mücadele çerçevesinde Irak, Suriye ve Lübnan’a dair öngördüğü senaryoları yazdı.

YDH-Hadi Muhammedi, Basiret’te yayımlanan yazısında Irak’ın el-Enbar ve Lübnan’ın Beka bölgesinde artan terörist saldırıların İran ve Hizbullah’ı Suriye’den çıkarmaya Suriye’yi yalnızlaştırmaya yönelik bir proje olarak yorumluyor.

Bölgede IŞİD’in mahiyetinden ve onu çekip çevirenlerin hedeflerinden şüphe eden çok az kişi bulunuyor; çünkü bazı Batılı yetkililer ve kaynaklar açıkça bu olguyu açıkça ortaya koyuyor.

Fakat şu soru söz konusu: Acaba Amerika, Batı ve gerici Arap rejimleri kendilerinin ve müttefiklerinin başarısızlıklarını telafi etmek ve bölgeye yeniden dönerek dengeleri altüst etmek için hangi yöntem ve senaryoları öngörüyorlar?

Görünen o ki Arap ve Amerikan ittifakı, hava saldırıları ile uzun bir süreç başlattılar ve IŞİD’e karşı zafer kazanmak için de aşamalı olarak kara saldırılarını gündeme getirmeye başladılar.

Irak için kara gücünden bahsedilmiyor; ama Suriye’de ‘ılımlı’ diye adlandırdıkları –aslında bölgesel aktörlere bağlı tekfircilerden ibaret- muhaliflerden kurulacak çok uluslu bir ordu ile kara operasyonları gündeme getiriliyor.

Obama, birkaç gün önce IŞİD karşıtı ittifakla ilgili olduğu söylenen 20 ülkenin askeri yetkilileriyle yaptığı görüşmenin bu çerçevede hazırlandığı ifade ediliyor.

Elbette Amerikalı askeri yetkililer, Suriye’de askeri operasyonlar için muhalif eğitme programına katılmanın şimdilik gündemlerinde olmadığını söylüyor.

Bu, Irak ve Suriye’deki askeri planlamada ‘bölgeye yeniden hakim olma’ projesinin başarısını kolaylaştırmaya yönelik başka adımların da atıldığı anlamına geliyor.

Amerikan senaryosunun içeriğinde IŞİD fiilen Irak ve Suriye egemenliğini edilgen halde bırakan ve Amerikan reçetesini çare gibi gösteren bir dehşet aracı olarak gündeme geliyor.

El Enbar ve Beka’da eş zamanlı artan saldırının hedefi

Bu çerçevede geçen hafta Kalamun savaşından kaçıp Suriye-Lübnan sınırındaki dağlara sığınan birkaç bin IŞİD ve Nusra militanının kış öncesi Lübnan’ın Beka vadisindeki Hizbullah bölgelerine geniş bir saldırı başlattıklarına tanık olduk. Bunlar daha sonra Brital’e ardından Baalbek’e ve doğu sınırlarındaki dağlara saldırdılar.

İkinci gelişme Irak’ın el-Enbar ilinde oldu. IŞİD, geniş çaplı bir adım atarak Musul’dan ve Suriye’nin doğu illerinden yaklaşık 10 bin kişilik yeni bir güçle bu ile girdi ve Fırat nehri çevresinde kalan diğer köy ve kentlere saldırdı. Medya yönlendirmesiyle de Bağdat’a yönelerek Kerbela, Necef ve Samerra gibi dini kentleri hedef aldı.

Yoğun bir medya propagandası ile IŞİD Bağdat’a çok yaklaşmış gibi gösterildi, Bağdat havaalanının kapanmak üzere olduğu iddia edildi. Lübnan’da ise Beka’ya doğru ilerlendiğinden söz edildi.

Bu iki gelişmenin iyi anlaşılması, bize ABD’nin Irak, Suriye ve Lübnan’daki senaryolarını anlamamıza yardım ediyor ve bunların birbiriyle irtibatlı aşamalar olduğunu anlatıyor.

İran’ı Irak’a, Hizbullah’ı Lübnan’a çekilmeye zorlamak

Geçen dört yıl içerisinde ABD ve müttefikleri şunu çok iyi anladılar ki İran ve Hizbullah’ın Suriye’deki varlığı, onların planlarının başarısız olmasına neden oldu. Şimdi de Irak’ta İran’ın etkisinden dolayı IŞİD projesi ile öngördükleri aşamalar ilerleme kat edemiyor.

O halde eğer bölgedeki Amerikan planlarının yumuşak karnı İran’ın ve İran’ın bölgedeki müttefiklerinin etkili varlığıyla irtibatlı ise Lübnan’ın doğusundaki dağlarda Hizbullah’la çatışmaların ve Irak’ın el-Enbar ilindeki gelişmelerin bize özel bir mesaj veriyor olması gerekiyor.

Lübnan’daki operasyon senaryosu şu: IŞİD ve Nusra’nın geniş çaplı saldırısı ile Hizbullah’ın en önemli direniş üssü teröristlerce işgal edilecek en azından Hizbullah’ın Beka’daki asli üsleri tehlikeye düşürülecek ve Hizbullah da Suriye’deki güçlerini Lübnan içerisine çekmek zorunda kalacak. Hizbullah önceliğini Lübnan’a vermek zorunda kalınca da Suriye’deki etkisi azalacak.

Benzer bir senaryo ile IŞİD büyük bir güçle el-Enbar’ı işgal edip Bağdat ve dini kentler için ciddi bir tehdit haline gelecek. İran bu şok operasyon karşısında öncelikleri arasında seçim yapma durumuyla karşı karşıya kalacak, böylece IŞİD saldırılarına karşı Irak’ı korumak için Suriye’deki dikkatini azaltarak kendi ulusal güvenliği için Irak’a yönelecek.

Amerikalılar, Irak’ta Bağdat’ın tehlikeye düşmesi durumunda Irak ordusundan kara gücü olarak yararlanacaklarını açıkladılar.

Dempsey’nin konuşmasının şifreleri

Burada dikkat çekici olan nokta şu: General Dempsey, birkaç gün önce yaptığı konuşmasında Irak’taki bunalımı şöyle özetledi:

“IŞİD, aşırı bir örgüttür (terörist değil. HM) ve Irak’taki merkezi hükümete (Şiilere) güven duymayan Sünni topluma dayanmaktadır.”

Ardından da şeytanca şöyle devam etti: “Irak’taki krizin çözümü için Iraklı Sünnilerin güveninin kazanılması ve IŞİD’in ezilebilmesi için onların taleplerine olumlu cevap verilmesi gerekir.”   

General Dempsey’nin bu cümlelerindeki son derece hesaplı anahtar ifade, Irak’taki krizin “kötü yönetimden”, “Şii hükümetten” ve “Sünnilerin taleplerinin karşılanmamasından” kaynaklandığını söylemesi ve çözüm yolu olarak da “merkezi hükümetin geri adım atıp” Sünnilere (aslında Irak içerisindeki kendi maşalarını kastediyor) tavizler vermesiydi.

IŞİD’le mücadele neden sembolik

İşte bu yüzden IŞİD’le mücadele sembolik olacak. IŞİD’e yönelik göstermelik hava saldırıları bu yüzden sembolik diye yorumlanıyor. Çünkü Irak merkezi hükümetinin tavizler vermesi Irak krizinin çözümüne zemin hazırlayacak ve IŞİD’e yönelik operasyonlar da aşırı bir grubun kulağının birazcık çekilmesi olacak fazlası değil!

Aslında el-Enbar, Asel el-Vard dağları, Arsel, Brital veya Baalbek’te yaşananlar bir anlamda Suriye’ye yönelik büyük proje için zemin oluşturmaya yönelik. Bu şekilde Hizbullah’ın Lübnan’da, İran ise Irak’ta baskı altına alınması, bunların Suriye’den çıkarılması ve sahnenin Suriye senaryosunun nihai adımlarına hazırlanması öngörülüyor.

Elbette bu adım Lübnan’da ve Irak’ta da kendiliğinden Amerikan hesaplarına uygun düşüyor. “Hizbullah’ın Lübnan’da, İran’ın da Irak’ta gücünü yıpratmayı ve çözmeyi öngören stratejisi” meşgul edilen İran ve Hizbullah’ın Suriye’den çıkarılmasını ve onların Lübnan ve Irak’ta yıpratılmasını da içeriyor.

Bu yüzdendir ki hem Obama hem de ABD’nin eski ve yeni generalleri, IŞİD’le mücadele bahanesiyle uzun vadeli bir programdan söz ediyorlar. Çünkü IŞİD’le mücadele oyununda bu projeyi uzun süreli hale getirecek çok sayıda karmaşık süreç bulunuyor.

Bağdat’ı, Şam’ı ve Hizbullah’ı tavize zorlamak için IŞİD gerekli

General Dempsey’nin sözlerindeki ilginç noktalardan biri de şu: Irak’ta merkezi hükümetin, Lübnan’da Hizbullah’ın ve Suriye’de Beşşar Esed, tehlike hissettiği ölçüde taviz verecektir. Dolayısıyla da IŞİD’in tehdit yaratma meselesi son derece ciddi ve kapsamlı olmalıdır. Bazılarına göre bu senaryonun üçüncü yanı da Ayn el-Arab ya da Kobani’dedir ve Amerika’nın programının muhtelif yanlarından birini ortaya koyuyor.

Gerçi Nusra ve IŞİD, şu an Lübnan’da Hizbullah’tan çok güçlü bir tokat yediler ve ağır kayıplar verdiler. Fakat hem kışın yaklaşması hem de ABD’nin Hizbullah’ı baskı altına alma stratejisindeki ihtiyaçları sebebiyle teröristlerin Lübnan içerisindeki hattaki baskıları sürecektir.

Irak’ta ise Amerika’nın “hırsızın ortağı ve kafilenin yoldaşı” şeklindeki politikaları Irak’taki krizi şiddetlendirecek ve Bağdat’a baskıyı arttıracak.

Öyle gözüküyor ki IŞİD’le mücadele senaryosundaki planlamanın son aşaması, bu iki gelişmede gizli.

Eğer senaryonun bu bölümünde de gemi karaya oturur ve başarısız olursa, IŞİD’le mücadele projesinin devamı da imkansız ve sona ermiş kabul edilecek.

İslam devrimi Lideri’nin dediği gibi “Allah’ın yardımı ile ABD’nin Irak, Lübnan ve nihayet Suriye’deki bu desiseleri sonunda hezimete uğrayacak ve zafer ve onur yine Direniş ekseninin olacaktır.

Çeviri: YDH