Mutedil dalgalı Obama

28 Ekim 2014

YDH Suriye Temsilcisi Mehmet Serim, Amerika’nın Suriye’de ‘ılımlı muhalefet’ yaratma politikasında geldiği son aşamayı yazdı.

Çocukken TRT radyolarında dinlediğimiz haber bültenlerinin sonunda sunulan hava durumunun içinde denizlerde hava durumu da vardı.

Ajans bitene kadar dinlemek zorunda olduğumuz için o yaşlarda hiç alakamız olmadığı halde denizlerde hava durumunu da dinlerdik. Masal gibiydi bizim için. En çok da ‘mutedil dalgalı’ ifadesini severdim. Ne anlama geldiğini bilmezdim, ama seslendirmesi, arkadaki dalga efekti ile birlikte kulağıma çok hoş gelirdi.

Bugün bu yaşımda bile mutedil kelimesini duyduğumda dalga kelimesini de düşünmeden edemiyorum. Suriye için kullanılan ‘mutedil’ (ılımlı) ifadesini duyduğumda da aynısı oldu.

Gizlide her türlü silahın ve yöntemin kullanıldığı, radikal-mutedil demeden her örgütle işbirliği yapıldığı bu kirli savaşta Amerikalılar; görünüşte vitrine çıkarmaya çalıştıkları “mutedil, barışçı, şiddete başvurmayan, diyaloğa açık, sadece demokrasi aşkıyla savaşan” muhalifleri desteklediklerini ve sadece onlarla işbirliği yaptıklarını öne sürerek hem kendileri eğlendiler hem de dünya ile dalga geçtiler.

ABD’nin Suriye’de krizin başlamasından çok önce Esad’ı devirmek için faaliyette olduğunun birçok belge ile ortaya konması birçok kişiyi şaşırtmadı.

ABD, karışıklık çıkarmak istediği diğer ülkelerde olduğu gibi Suriye siyasetini iki koldan yürüttü.

Görünürde yönetim kendi halkını ve dünyayı barış, demokrasi ve ılımlı muhalif söylemleri ile ikna etmeye çalıştı, gizlide ise başta CIA olmak üzere çeşitli örgütleri vasıtası ile Suriye’yi iç savaşa sürükleyecek faaliyetler gerçekleştirdi.

Suriye’de yönetime karşı savaşan örgütler arasında Özgür Suriye Ordusu yerel unsurları da barındıran; dolayısıyla halka en yakın örgüt olarak görülebilir.

Ancak oluşumu, kaynakları, silahları, eğitimleri hatta pasaportları dışarıdan binlerce militanı barındıran onlarca örgüt var.

Bu örgütlerin ABD ve Türkiye, Katar, Suudi Arabistan gibi yakın müttefiki olan bölge ülkeleri tarafından beslenmesi, eğitilmesi, silahlandırılması ve istihbari açıdan desteklenmesi ABD’nin yönetiminin isteği ve kontrolü dışında yapılabilir mi?

Obama yönetimi ‘aptalı’ oynamakla kalmıyor, Senato ve Kongre üyelerini, kendi halkını, dünyayı aptal yerine koyuyor, dalga geçiyor.

Hata üstüne hata

ABD yönetimi kriz başladıktan sonra ‘resmileştirdiği’ Suriye siyasetinde kendi içinde de işbirliği yaptığı ülkeler ve gruplar ile de bir türlü istikrarı yakalayamadı.

Kriz başladıktan sonra ABD yönetiminden yapılan “devirmeye niyetliyiz; ama kullanacağımız yöntemlerin dozajı ne olacak bilmiyoruz” türünden açıklamalar kendi içlerinde anlaşamadıklarının açık göstergesiydi.

Olayların başladığı tarih olarak kabul edilen 15 Mart’tan yaklaşık bir hafta sonra dönemin dışişleri bakanı Hillary Clinton “Esad’ın reformcu bir kişi olduğunu” ağzından kaçırıvermişti. Clinton, “Suriye’de şimdi farklı bir lider var. son aylarda Suriye’yi ziyaret eden iki partiden de (Cumhuriyetçiler ve Demokratlar) kongre üyelerinin birçoğu, Esad’ın reformcu olduğuna inandıklarını söylediler” deyivermişti.

Hemen bombardıman başladı ve ağzına acı biber sürülen Clinton’un çark etmesi uzun sürmedi. işlediği büyük günahı fark eden Clinton iki gün sonra “bunlar kongre üyelerinin düşünceleri benim ya da yönetimin değil” dedi.[1]

Bir süre sonra ise Obama “Esad gitmeli, şimdi!” diyordu.[2] Bu ilk çağrı ve açıklamaların sonrası malum: yaptırımlar, tehditler, Ulusal Konsey, Ulusal Koalisyon, Suriye’nin Dostları, BM nezdinde karar tasarıları, kimyasal tezgahlar, savaş tehditleri birbirini takip etti.

Ancak olmadı, olamadı. ABD, Esad’ı yerinden söküp atamadı.

Bu arada ‘ihalenin alt yüklenicileri’ Suudi Arabistan, Katar, Türkiye gibi ülkeler kendi paylarına düşeni tahakkuk ettirebilmek için sadece Esad’a karşı değil, kendi aralarında da mücadele halindeydiler.

Bunun sonucu olarak süreç içinde Esad’a çekil çağrısından yatırımlara, üst siyasal oluşumlardan savaş tehdidine kadar atılan her adımın bir süre sonra hatalı olduğu anlaşılınca; orduya karşı zayıf kalan ÖSO’nun yerine vahşi örgütler devreye sokuldu.

Bütün bu örgütler içinde ‘mutedil’ görülen ÖSO’nun veya benzer az sayıda örgütün ‘işe yaramadığı’ bizzat Obama tarafından itiraf edilmemiş miydi?

Obama, ılımlıları silahlandırmanın “fantezi” olduğunu söylerken sadece Suriye’nin iç işlerine karıştığını itiraf etmiş olmuyor, aynı zamanda o güne dek uyguladıkları politikaların yanlışlığını da ortaya koyuyordu.[3]

Obama diğer yandan aynı söyleşide andığı Rusya, İran, Hizbullah’ı da hesaba katmamıştı.

Suriye süreci Amerika’ya Ortadoğu’da tek oyuncu olmadığını hatta bu dönemde en zayıf oyuncu olduğunu gösterdi.

Suudi Arabistan ya da Katar’ın petro-dolar gücü, Türkiye’nin her anlamda lojistik desteği ABD’nin kalkıştığı bu darbe sürecinde Esad’ı, ya da direniş eksenini yaralamaktan öteye geçemedi.

Savaşın somut sonucu (gelinen nokta) harap olmuş şehirler, ölen binlerce insan, büyüyen vahşi örgütler oldu.

Şimdi aynı ABD, İŞİD’e ve Nusra’ya karşıymış gibi yapıyor. Oysa ellerinde kalan tek silah bu. ABD İsrail’in Kuneytra taraflarında Suriye ordusuna karşı savaşan Nusra’ya yardım ettiğini, bombardıman desteği verdiğini, Nusra militanlarını hastanelerinde tedavi ettirdiğini bilmez mi?

Aynı ABD ‘laboratuvar canavarı’ İŞİD kontrolden çıkmasaydı ve ezeli müttefikleri Kürtlere karşı savaşmasaydı harekete geçmeyecekti.

Şimdi Kürtlerin de katılmak istendiği ‘ılımlı muhalif’ unsurların yeniden canlandırılması ve Suriye ordusuna karşı savaştırılması ve daha sonra Esad’ın devrilmesi hesapları yapılıyor. bu hesapların geçmişte olduğu gibi tutması imkansız.

Birincisi Kürtler on yıllardır bölgede verdikleri bağımsızlık mücadelesi çerçevesinde konjonktürün getirdiği her türlü fırsatı kullanıyorlar. Suriye’de de böyle oldu. Kendi bölgelerinde ilan ettikleri özerkliği korumanın dışında amaçları yok. Yerelde hakimiyet kurmalarını sağlayan güçlerini dağıtmalarının stratejik bir hata olacağının da bilincindeler.

İkincisi Suriye’de gelinen aşamada ılımlı muhaliften bahsetmek şaka gibi. Belli ki Obama kendi ülkesinde yayınlanan raporlardan da habersiz. Carter Center’ın 11 Eylül 2014 tarihli raporunda aynen şu ifadeler yer alıyor:

Suriye’deki silahlı muhalefet sıklıkla Özgür Suriye Ordusu’na atfedilse de gerçekte böyle bir organizasyon yok.[4] (4)

Üçüncüsü Suriye çapında yönetime karşı savaşan gruplar içindeki dağılım. Savaşan gruplardan sadece üçünün (IŞİD 40 -50 bin, El Nusra 5-6 bin, İslami Cephe 40 – 60 bin) toplam militan sayısı yaklaşık olarak 90 bin civarında.

Diğer örgütler de düşünüldüğünde ÖSO, adı anılmayacak kadar zayıf kalıyor. Kaldı ki diğer örgütler tam bir disiplin içinde örgüt olarak savaşırken ÖSO birbiri ile bağlantısı, merkez yönetimi olmayan örgütlenmeler düzeyinde mücadele veriyor.

Ezici oranı oluşturan örgütlerin profillerine bakıldığında ‘ılımlı’ olmadıklarını ortaya çıkan binlerce örnek var.

Peki ABD’nin bu gerçeğe ve daha önceki itirafına rağmen ısrarla ‘ılımlı muhalefet’ söylemini kullanmasının sebebi ne olabilir?

Stratejiden taktiğe dönüş

Obama yönetimi Suriye siyasetinde elindeki tüm kartları harcadı. Zaten yanlış kurduğu stratejisi çöktü. Bu nedenle artık söylemin dışında bir gücü kalmadı.

Süreç içinde bir kısmı haklı isteklerle yola çıkan Suriye halkını bypass edip kendi devrimlerini tezgahlayanların görmedikleri gerçekler var ortada.

- Suriye-Rusya-İran-Hizbullah bloku ABD ve Batı’dan gelen ataklara karşı tam bir strateji içinde hareket ettiler.

- ‘Direniş Ekseni’nin Ortadoğu’nun bir gerçeği olduğu ve artık kabul edilmesi gerektiği bir kez daha ortaya çıktı.

- Obama Suriye devriminin finansörleri ve yüklenicileri olan Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar gibi ülkeler arasındaki anlaşmazlık ve yarışı kontrol edemedi, Obama’nın küresel hesaplarıyla bu ülkelerin bölgesel hesapları arasında çakışmalar oldu.

Üstelik bu ülkelerden Türkiye kontrolden çıktı ve şimdi Türk – Kürt dinamikleri arasında mücadele daha da kızıştı.

- Bu arada Suriye’de saflar belirlenmiş, savaş çoktan oyun olmaktan çıkmış; Suriye yönetimi bölgesel çapta etkileri daha da belirginleşmeye başlayan bu mücadelede her şeyi göze almış ve savaşıyor.

Şam, Hama, Humus, İdlib, Lazkiye, kırsallarında; Halep merkez ve kırsalında, Deyr ez-Zor’da, Kuneytra’da, Dera’da savaş tüm hızıyla sürüyor. Artık muhalif yok ‘savaşan taraflar’ var.

- Kimyasal kullanımı, insan hakları gibi söylemler artık işe yaramıyor. Gerçekte böyle konular gündeme getirilemeyeceği için değil, bu söylemlerle saldırı bahanesi yaratılamayacağı için.

- ABD artık dünyadaki tek süper güç değil, Ortadoğu’daki etkisi ise eskisine oranla daha zayıf.

ABD’nin bölge içinde oyuncu kalma özelliğini sürdürebilmesi için elbette elinde çok koz, bağlantı, müttefik mevcut. Suriye özelinde ise ABD’nin bir şekilde ‘var olması’ lazım, maazallah aksi halde Obama Fox tv muhabirine ne der sonra?

Stratejik düzeyde Suriye’de kaybeden ABD’nin ‘ılımlı muhalif’ taktiklerine sarılması bu yüzden.

Diğer bir gerçek de şu: eğer hala Amerikan yönetimi Suriye’de bir şeyler yapıyor gibi görünüyorsa bunu ılımlılara değil tam tersi vahşi örgütlere borçlu.

 

 

[1] Glenn Kessler, Washington Post, 4 Nisan 2011. Hillary Clinton’s uncredible statement on Syria http://www.washingtonpost.com/blogs/fact-checker/post/hillary-clintons-uncredible-statement-on-syria/2011/04/01/AFWPEYaC_blog.html

[2] Washington Post, 18 Ağustos 2011. Assad must go, Obama says http://www.washingtonpost.com/politics/assad-must-go-obama-says/2011/08/18/gIQAelheOJ_story.html

[3] Thomas Friedman, New York Times, 8 Ağustos 2014. Obama on the World http://www.nytimes.com/2014/08/09/opinion/president-obama-thomas-l-friedman-iraq-and-world-affairs.html?_r=0

[4] Carter Center, Suriye, ülke çapında çatışma raporu, Syria Countrywide Conflict Report # 4, 11 Eylül 2014. s. 11. http://www.cartercenter.org/resources/pdfs/peace/conflict_resolution/syria-conflict/NationwideUpdate-Sept-18-2014.pdf