YDH- Gazeteci Hadi Muhammedi, Maşrık gazetesinde yayımlanan yazısında şu ifadelere yer verdi.
Türkiye’nin Tahran büyükelçisi geçen hafta İran ve Türkiye’nin Suriye’de aynı hedefi izlediğini; ama yöntemde ihtilaf ettiğini söyledi.
İfratçı ve bedeli ağır politikaların bu diplomat tarafından diplomatik ifadeler ve güzellemelerle doğal bir şeymiş gibi gösterilmeye çalışılması onun görevinin bir parçası olarak kabul edilebilir; ama gerçek dışı ve uydurma ifadelerle İran’ın politikasının itham edilmesi ve İran’a bu suçlu, ifratçı ve terörist hedefin isnat edilmesi insaf dışıdır.
Kendi stratejisini seçmek, izleyeceği yolu tercih etmek ve bunların sonuçlarına da katlanmak Türkiye’nin hakkıdır; ama bir ülkenin temsilcisinin gerçek dışı ve uydurma açıklamaları iyi komşuluk ilişkileri açısından uygun değildir.
Türkiye, Batı’ya, Siyonist rejime ve gerici Arap rejimlerine bağlı çeteler tarafından Suriye’de yaratılan yapay krizin başlarında Suriye yönetimini devirme hedefini gündemine aldı ve bu hedefe ulaşmak için de her yöntemi, taktiği ve aracı meşru gördü.
Halkın kışkırtılmasını, güvenlik sorunlarının ve terörizmin yaygınlaştırılmasını ve Suriye’ye ilişkin gerçek dışı bir görüntünün oluşturulmasını doğal bir şey olarak gösterdi.
Türk yöneticiler, sadece ABD, Siyonizm ve gerici Arap rejimlerinin projesine etkin bir katılım göstermekle kalmadı, kendisini Suriye’deki siyasi düzenin çökertilmesinin asli taraflarından biri haline getirdi.
Türk yetkililer, Suriye halkının acılarının azaltılması, kanın ve yıkımın durdurulması için gösterilen her barışçı, mutedil ve siyasi çabanın karşısında durdu ve ‘dediğim dedik’ tavrında ısrar etti.
Türk yetkililer zahire bile dikkat etmedi
Türk yetkililer, görünüşte yönetimi devirme hedefini erteleyen, sözde ‘ılımlı’ gruplardan yana duran ve siyasi müzakerelerden söz eden Amerikalılar gibi zahire bile dikkat etmedi; açıkça IŞİD ve diğer terörist grupları desteklemekten uzak durmadı.
Biden’in birkaç gün önce Erdoğan’la görüşmelerinde de güvenli bölge oluşturulması ve IŞİD’le mücadelenin Suriye’deki siyasi düzenle mücadeleye tercih edilmesi, görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanmasına neden oldu.
Erdoğan, kendisini Türkiye hükümetinin başkanı yapan ve ona meşruiyet veren mantığın Beşşar Esed için de geçerli olduğunu anlamalı.
Suriye’deki yapay krizin başlarında yabancıların Suriye’deki müdahaleleri çok açık değil idiyse bile şu an Suriye’de faaliyet gösteren terörist grupların mahiyetinden hiç kimsenin kuşkusu bulunmuyor.
Şu an hiç kimse Türkiye’nin teröristlerin eğitildiği, örgütlendiği ve silahlandırılıp Suriye ve Irak’a sokulduğu bir yer olduğundan kuşku duymuyor.
Şu an bu grupların ihtiyaç duyduğu silah, mühimmat, teçhizat ve mali yardımlar teröristlere Türkiye’den ulaşıyor, terörist liderler ve komutanlar, boş vakitlerini Türkiye’de geçiriyor.
Bugün artık Türkiye’deki istihbaratçıların, bazı asker ve parti görevlilerinin başta Halep kırsalı olmak üzere çeşitli yerlerde çatışmaları yönlendirmek için Suriye’de etkin bir şekilde bulunduğundan kimse şüphe etmiyor.
Bugün artık herkes, Türkiye’nin teröristlerle ilişkili olduğu, onları desteklediği ve Suriye’de kan dökülmesinde ısrar ettiği için Batı’nın ve uluslar arası örgütlerin baskısı altında olmadığını ve Türk yetkililerin bu politikayı rahatça devam ettirdiğini biliyor.
Bugün herkes Avrupa ve Batı’daki İhvancıların ve parti unsurlarının yeni bir terörist eğitim süreci için kan dökecek aldatılmış güçler toplamaya çalıştığını ve ABD karşıtı ülkelere yönelik yeni siyasi ve coğrafi hedeflere hazırlandığını biliyor.
Bu gerçekler, Türkiye için sayısız başlıklar halinde sıralanarak geçen dört yıl içinde Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki hedef ve yöntemlerinin ne olduğu ve bunların mahiyeti gösterilebilir.
İran’ın Suriye politikası
İran ise Türkiye’nin tam aksine başından beri Suriye’de siyasi reformları savundu. Bu hedefin gerçekleştirilmesi için siyasi yöntemlere inanan ılımlı akımları bir araya getirdi, Suriye yönetimini ise siyasi reformları uygulamaya teşvik etti.
Ancak Suriye yönetiminin devrilmesini bir ABD ve İsrail talebi ve gerici Arap rejimlerinin Beşşar Esed’e yönelik kör bir intikamı olarak gördü.
Suriye yönetiminin devrilmesini siyonizme hizmet ve bölgedeki direnişe, Filistinlilere ve Lübnanlılara bir ihanet olarak gördüğü için de tüm gücüyle bunun arkasında oldu.
İran, Türkiye’nin aksine halkın gerçek iradesini temel alıyor; darbe yöntemlerini, tekfirci terörist müdahalelerini kabul etmiyor ve bunları, Suriye halkının gerçek iradesi olarak görmüyor.
Bütün bu söylenenlere dair kuşkular oluşturulsa bile teröristlerin Batılı kaynakların ifşa ettiği üzere Halep’te ve Doğu Guta’da Suriye halkını hedef aldığı kimyasal maddelerin Türkiye üzerinden nakledilmesinde Türkiye’nin oynadığı gayri insani rol ve bu canice eylemlerde Türkiye, ABD ve Siyonist rejimin işbirliği savunulacak gibi değildir.
O halde Türkiye ve İran’ın Suriye krizindeki hedef, yöntem, taktik ve araçları nasıl bir olarak görülebilir.
Türkiye bir imparatorluk kuruntusu ve Beşşar Esed ve onun siyasi düzeninden intikam alma peşindedir ve savunulması mümkün olmayan partisel bir bakış açısıyla, Suriye halkını ve o halkın servetini yok etme pahasına Suriye’deki siyasi düzeni yok etmeyi gündemine almıştır.
İran ise Suriye’deki siyasi düzenin siyasi reformlara ihtiyaç duyduğunu düşünmekte ve Beşşar Esed’i, Türkiye’nin Suriye’de terörü yaymak için müttefik olduğu tüm Arap ve İslam ülkeleri liderlerinden daha şerefli ve onurlu görmektedir.
Türk yetkililer izin verseydi, tıpkı Lübnan’daki Suriyeli mülteciler gibi Türkiye’deki mülteciler de cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmak için sel gibi akardı. Türkiye bu gerçeği bildiği için buna izin vermedi.
Suriye halkı Beşşar Esed’i istiyor ve kendi durumunun ıslahında yabancı müdahalecilere değil, kendisine öncelik veriyor.
Türkiye, tüm gücüyle Beşşar Esed’i devirmeye çalışırken Katar, Birleşik Arap Emirlikleri Ürdün vs. liderleriyle nasıl birlikte olabiliyor?
Bu liderler ve onların siyasi düzenlerini Beşşar Esed’e ve Suriye’deki siyasi düzene tercih mi ediyor?
Çeviri: YDH