Ortadoğu’da siyaset kumar salonu gibidir. Duruma göre sayısı değişen masaların bir tarafında küçük / bölgesel ve yerel oyuncular bulunur. Diğer tarafta bulunan büyük / küresel oyuncular kartları her sabah yeniden dağıtır ve oyun devam eder.
Herkes dağıtılan kartlara göre oynar. İkili, üçlü, çoklu ittifaklar; dağıtılan kartlara göre her gün yenilenir.
Dışarıda halkları kan, gözyaşı, açlık, cehalet ile boğuşurken bu oyuncuların tek amacı her türlü lüksün, şatafatın, dünya nimetinin bulunduğu salondaki bu masada kalabilmektir.
Bu kumarda küçükler oyunlarını daima büyük oyuncuların çıkarlarına göre oynamak zorundadır. Aksi halde oyun dışında kalırlar. Bu durumda ya yeniden masalardan birine alınabilmek için salonda bekletilirler ya da adeta zombileşmiş halka yem olmaları için salonun dışına atılırlar.
Bu nedenle bu masalarda ilkeler yoktur. Bu masada (her zaman sandalyeyi korumaya yetmese de) daima “kaypaklık” vardır.
“Yarım erkekler”
Suriye cumhurbaşkanı Beşşar Esad 2006 temmuz savaşı sırasında yaptığı bir konuşmada gereken tavrı göstermediklerini savunduğu Arap liderlerini “nısf rical” yani “yarım erkek” olarak nitelendirmişti.[1]
Orijinali (Cemel Savaşında kendisine ihanet eden Basralıları nitelendirmek üzere kullanan) Hz. Ali’ye ait olan bu söz Arap liderlerinde büyük öfke uyandırmıştı.
Yeni rol dağılımı
Suriye’de kriz başladıktan sonra bazı Arap liderler Esad’a ‘desteklerini ilettiler.’
Bunlar içinde Kuveyt Emiri El-Sabah, Esad’a ‘Kuveyt’in, istikrar ve güvenliğini koruma mücadelesinde Suriye’ye destek verdiğini’ söyledi.[2]
Suudi Arabistan Kralı Abdullah da başlarda Esad’a destek verenler arasındaydı. Kral’ın yanı sıra Katar Emiri, Bahreyn Kralı da Esad’a desteklerini belirttiler.[3]
Ancak daha sonra kısa sürede durum değişti. Anılan ülkelerin liderleri ve diğerleri Batı’nın yaptığı açıklamalara paralel söylemler kullanmaya başladılar. Masadaki büyüklerin kartlar yeniden dağıtılmış ve herkes pozisyonunu ona göre almaya başlamıştı.
Esad’ın ‘yarım erkek’ olarak adlandırdığı liderlerin etkin olduğu Arap Birliği ve Körfez İşbirliği Konseyi de bir süre sonra Esad hakkında sert açıklamalar yapmaya başladı.
Sonrası malum: Yaptırımlar, Libya’da olduğu gibi BM’nin göreve çağrılması suretiyle askeri müdahalenin yolunun açılması çabaları, Arap ordusu kurma teklifleri, Suriye’nin Arap Birliği sandalyesinin Doha Koalisyonu’na verilmesi ve benzeri icraatlar.[4]
Bu süreçte bu ülkelerin liderleri sadece siyasi kararlar almakla kalmadılar aynı zamanda çirkeflik boyutuna varan faaliyetler de sergilediler.
Suudi Arabistan; dönemin istihbarat şefi Bender ‘Bush’ Bin Sultan’ı Suriye dosyası ile özel olarak görevlendirdi ve Bender Suriye’deki olayların orkestrasyonunu üstlendi.
Krallık aynı zamanda Suriye yönetimi karşıtı TV kanallarının kendi ülkesinde faaliyet göstermesine izin verdi, hapishanelerindeki onlarca mahkumu savaşmak üzere Suriye’ye gönderdi.
Suudi Arabistan diğer yandan uluslararası alanda Rusya’ya yaptığı gibi tehditlere varan bir diplomasi de yürüttü.
Katar malum. Babasını tarihin ilk televizyon devrimi ile iktidardan düşüren Hamad, aynı taktığı el-Cezire kanalı vasıtası ile Libya ve Mısır’da başarıyla kullandıktan sonra Suriye’de de kullanmaya çalıştı.
Katar diğer yandan dünyada eli silahlı ne kadar vahşi varsa Suriye’ye gitmeleri için milyarlarca dolar akıttı. Terör örgütlerine destek oldu. Bu örgütlere silahların faturasını Suudi Arabistan ve Kuveytli işadamları ile birlikte üstlendi.
Ürdün; en baştan ikili oynamayı seçti. Çünkü yanı başındaki Esad’ın gücünü iyi biliyordu. Kral’ın eşi Ranya bir ara Esma Esad’a ‘kocana şöyle çekilsin’ diyecek gibi olduktan sonra zılgıtı yiyince sesini kesti ama kral; CIA’nın ve MI-6’nın maaş ve kadın temin ettiği babası gibi Batı ile dans etmekten vazgeçmedi.
Lübnan’da Velid Canbolat ve Saad Hariri; Refik Hariri’nin ölümünden sonra Suriye’ye tavrın başını çekmişlerdi. Daha sonraki yıllarda Hariri ve Canbolat Şam’a gelip hem Beşaar Esad’dan hem de Suriye halkından ‘açıkça’ özür dilediler.
Krizden sonra durum yine değişti. Muhtemelen Ortadoğu’da sadece Cengiz Çandar tarafından ciddiye alınan Canbolat Suriye’de kriz başladıktan sonra ‘ok geriye gitmez, artık Esad’ın gitme vakti geldi’ diyerek yeni figürler sergilemeye başladı.
Hariri ise işi daha da ileriye götürerek gece hayatını çok sevdiği Paris’ten Beyrut’a Şam havaalanına inip karayoluyla geçeceğini’ söyledi. Geçtiğimiz aylarda ise Beyrut havalimanına yumuşak iniş yaptı.
Mısır’da Muhammed Mursi Batı’nın kendisine ‘yürü be aslanım’ demesini yanlış anlayıp dönemin Avusturya başbakanı Julia Gillard karşısında ‘ball – scratching’ diplomasisi yapmakla kalmadı Suriye ve Mısır orduları arasındaki tarihsel ilişkiyi unutup Katar’ın Suriye’ye askeri müdahale blöfünü ciddiye aldı.
Sisi ise bir general ve Suriye ile askeri bağların çok güçlü olduğunu biliyor. Zaten Mursi askeri müdahaleyi incelerken bile Suriye ordusundan subaylar Mısır’da eğitim amaçlı bulunuyor ve iki ülke ordusu arasında ilişkiler normal seyrinde sürüyordu.
Mısır yeni süreçte muhtemelen arabulucu rolünü üstlenecek ve Rusya’ya katkı yapacak.
Tunus’ta ise yine Mursi gibi ‘İhvan rüzgarı’ ile işbaşına gelen En-Nahda hareketi kendilerine “Suriye halkının dostları grubu” adını veren ülkelere ev sahipliği yapmıştı.
Tunus diğer yandan Libya gibi; hamile dönmeye başlayan kadınlar ‘baby boom’ tehlikesi oluşturmaya başlayana kadar Suriye’ye cihatçı ve kendisini cihat uğruna feda eden gönüllü kadın ihracatını sürdürdü.
Tunus’un yeni Cumhurbaşkanı ise Suriye ve Mısır ile ilişkilerin normalleştirilmesi sözünü verdi. Tunus ‘gidenler arasında’ muhtemelen Suriye ile diplomatik ilişkiyi başlatan ilk ülke olacak.
Tunus’un diplomatik ilişki başlatması aynı zamanda Avrupa’nın yolunu açmak için olabilir mi?
Katar İhvan’ı sattı
Katar, Mısır krizinde Müslüman Kardeşleri destekledi. O dönemde Erdoğan, Time için yazdığı makalede Katar’ın Başbakan ve dışişleri bakanını yere göğe sığdıramıyordu.
Ancak ‘national geographic ormanında’ Suud’u öldürücü şekilde ısıramayınca 180 derece dönüş yaptı ve şimdi Katar artık bir Sisi hayranı.
Hamas ise ‘bir o yana bir bu yana yatma şaşkınlığını’ sürdürüyor. Katar’ın kendilerine sırt çevirmesinden sonra “İran bizim en büyük destekçimizdir, Beşşar Esad büyük adamdır” söylemlerine başladı.
Sahi Halid Meşal iki gün önce poz verdiği Davutoğlu’dan ne istedi? Avrupa’da mahkeme Hamas’ın terör örgütleri listesinden çıkarılması kararını almışken, Davutoğlu Hamas’ı sahiplenmekten çekinir mi? Bence çekinmez. Çünkü AKP’nin dış politikası Washington’da değil Ankara’da belirlenir!
Ve muhalefet
Muhalefet içinde Suriye’nin bağımsız kalmasını, geçişin silahla değil demokratik olmasını savunanların sayısı az değil. Ancak muhalifler de en başlarda silahlı grupların olduğunu kabul etmiyordu.
İsim vermeyeceğiz; ancak en az iki muhalif bizzat bize “en başlardan beri silahlıların olduğunu biliyorduk, ama amacımız rejimi devirmek olduğu için silahlılar yok, rejimin şiddeti var söylemini kullandık” demişti.
Ancak şimdi durum onlar için de değişti. En azından iç muhalifler Suriye hükümetiyle masaya oturulabileceğini, akan kanın durması için siyasi çözümün tek çözüm yolu olduğunu söyleyebiliyorlar.
“Rejimin devrilmesini istiyoruz” söylemleri yerini “akılcı demokratik yollar ile bu sorun çözülür” söylemine bıraktı.
Tabii bu kez “dış muhalifler” sorunu çıkacak ve Batı muhtemelen Rusya’nın girişimine bu açıdan zorluk çıkaracak. Ancak artık durum ‘siyasi oynaşmayı’ kaldıracak halde değil.
Bu nedenle muhalifler yönetimin daha 2011’de yaptığı diyalog çağrılarına cevap vermeye başladı.
Muhalifler arasındaki saflar da iyice belirginleşti. Eskiden Suriye’nin askeri üsleri haritasını İsrail’e verenler de muhalif sayılıyordu, ancak şimdi durum böyle değil.
Çıkmaz sokaktan dönüş
Yukarıda andığımız (ve anmadığımız bazı) ülkelerin / hareketlerin krize ‘Suriye’ye yardımcı olmak üzere değil, Esad’ı devirmek üzere’ müdahil olmaları Suriye’ye kan ve yıkımdan başka bir şey getirmedi. Tıpkı AKP hükümetinin yaptığı gibi. Bugün gelinen nokta ise ortada.
Esad bir konuşmasında çok iddialı bir şekilde ‘bugün bize düşmanlık yapanlar bir gün tek tek kapımıza gelecekler’ demişti.
Birkaç ay önce basına yansıyan haberlerde Batı ülkelerinin Suriye ile tekrar temasa geçmeye çalıştığı öne sürüldü.[5]
Peki ne oldu da Batı ve onun ağzına bakan bölge ülkeleri tavır değişikliği sinyalleri vermeye başladı?
Öncelikle kumarda Esad’ın kaybedeceği beklentisine oynayanlar yanıldı. Esad daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi git-me-ye-çek.
Gitmeyeceği zaten baştan belliydi de hükümetleri tarafından yemlenen gazeteciler gidecekmiş gibi haberler yaptılar, onları okuyup izleyen dünya da öyle sandı.
Halkın değişim ile birlikte Esad’ı da istediğini (daha doğrusu diğerlerini istemediğini) gören Batı ve bölgedeki işbirlikçileri; Esad’ın medya devrimi ile gitmeyeceğini anladıkları zaman Suriye’ye silahlı yamyamları gönderdiler.
Ancak hem süreç hem de yapım olarak kendi ürünleri olan bu canavar artık kendileri için de tehlike oluşturmaya başladı.
Bütün bunların sonucu olarak geriye tek alternatif kaldı: Kabul etmeseler de Esad ile devam etmek.
Ancak bu, Batı için bunca iddialı açıklama, yaptırım, girişimden sonra zor.
İşte bu nedenle şimdi bu yolu önce küçüklere açtırmaya çalışıyorlar. Kuveyt’in Suriyeli diplomatlara izin vermesinin nedeni budur.[6]
Bu iznin Suudi Arabistan’ın isteği ile olduğu da iddia ediliyor. Suudi Arabistan Lübnan’da zarar göreceğini anladığı Hariri’yi Hizbullah lideri Nasrallah’ın ayağına boşuna göndermedi.
2015 kritik yıl
Ülkelerin ya da blokların Suriye krizi sırasında sergiledikleri bu ilkesiz tavır sadece bölge ülkeleri için geçerli değil. ABD ve Avrupa başta olmak üzere birçok ülke ve BM gibi örgütler de Suriye ile ilgili açıklama ve uygulamalarında büyük çelişkiler sergilediler.
Ancak gelinen nokta artık bütün taraflar için son denemelerin yapıldığı bir döneme işaret ediyor.
Rusya’nın ‘Moskova 1’ adı verilen girişimi’ne Batı’nın sessiz kalması, BM’den yapılan olumlu açıklama bunun göstergesi.
2015 yılının ilk bir–iki ayı, muhtemelen muhaliflerin ön toplantıları ile geçecek. Daha sonra Suriye yönetimi de bu toplantılara katılacak ve ortak bir yol haritası çıkarılacak. Bundan sonra ise bu takvime göre hareket edilecek. Tren yolunu alıyor. Eğer dış muhalifler kendilerini destekleyen ülkelerin yörüngesinden çıkabilirlerse bu trende yerlerini alırlar. Ancak bu, çok da olası görünmüyor.
En azından iç muhalifler bugüne kadar ‘Suriye yıkılsın’ demedi; ama dış muhalifler ülkenin bombalanmasını bile istedi. Bundan sonra Suriye halkının bu muhalefeti kabul etmesi çok zor.
Muaz el-Hatib bunu görüp, konuşmalarını buna göre ayarlayanlardan.
Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal el-Mikdat’ın ‘2015 zafer yılı olacak’ demesi boşuna değil.
Mikdat’ın sözleri sadece diplomatik, siyasi gelişmeleri kapsamıyor. Siyasi alanda durum netleştikçe Suriye ordusu gücünü daha kararlı bir şekilde ortaya koyacak. Bu açıdan bakıldığında İŞİD ve El Nusra için 2015 çok da iyi geçecek gibi görünmüyor.
Diplomatik ilişkilerde ise önümüzdeki aylarda yeni gelişmeler yaşanacağı kesin. İlişkiler Kuveyt ve Tunus ile sınırlı kalmayacak.
Batı, şimdilik çok istekli görünmeyebilir; ama en azından artık gelişmeleri medyadan değil de yakından takip etmek için bile Şam’a dönmek zorundalar.
* Otveržennye, Rusça’da sefiller anlamına geliyor.
[1] Youtube. 7 Ağustos 2011 https://www.youtube.com/watch?v=0Igbd-UInuM
[2] Zaman, 27 Mart 2011. Kuveyt Emiri El Sabah'tan Esad'a destek. http://www.zaman.com.tr/dunya_kuveyt-emiri-el-sabahtan-esada-destek_1113803.html
[3] Haber3. 28 Mart 2011. Suudi Arabistan Kralından Esad’a destek. http://www.haber3.com/suudi-arabistan-kralindan-esada-destek-haberi-737356h.htm
[4] En Son Haber. 1. Mart 2012. Esad'a karşı ilk hamle Körfez'den http://www.ensonhaber.com/esada-karsi-ilk-hamle-korfezden-2012-03-01.html
[5] Cumhuriyet. 15 Ocak 2014. Batı Esad'a döndü! http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/30005/Bati_Esad_a_dondu_.html
[6] YDH. 26 Aralık 2014. Kuveyt, Suriye ile ilişkilerini normalleştiriyor http://www.ydh.com.tr/HD13505_kuveyt-suriye-ile-iliskilerini-normallestiriyor.html