Utanmaz adamlar ve Heysem Menna

31 Aralık 2014

YDH Suriye Temsilcisi Mehmet Serim, muhalif liderlerden Heysem Menna’yı ve Suriye’ye ilişkin çözüm perspektifini yazdı.

Heysem Menna Suriye muhalefeti içinde diğerlerinden ayrı tutulan bir isim. Her ne kadar bir süre Ulusal Koordinasyon Kurulu’nun (UKK) Suriye dışı temsilciliğini yapmış olsa da, Menna adı UKK'den daha büyük ve Menna aslında "tek takılmayı" seviyor.

Çünkü ne UKK, ne Hasan Abdulazim, ne de Suriye muhaliflerinden bir isim kendisine hitap ediyor. Menna öncelikle bizzat muhaliflerin kendisi tarafından anlaşılamıyor.

Mantıkçı özelliğini her konuşmasında ve tavrında belli eden Menna eğer Batı’nın tekliflerini kabul etseydi ve muhalifler Menna’yı anlayabilip liderliğinde toplanabilseydi belki de Suriye’deki krizin seyri daha değişik olurdu.

Amacımız Heysem Menna’ya güzelleme yapmak değil. Ancak 30 Aralık 2014 tarihinde El Meyadin kanalında anlattıklarından sonra bazı şeyleri yazmanın zorunlu olduğunu düşündük.

Zaman geçtikçe Menna’nın ağırlığı daha belirginleşiyor. Kendisi bunun için çaba harcadığından değil; zaten en baştan ilkeli, istikrarlı tavrını abartıya kaçmadan ve sebat ile devam ettirdiği ve zaman geçtikçe insanlar Menna’nın önceden gördüklerini yeni görmeye başladığı için.

Suriye’deki muhalifleri iç–dış, silahlı–silahsız, rejimin tamamen yok olmasını isteyen–reform isteyen başlıkları altında inceleyebileceğimiz gibi kronik-konjonktürel ayrımı altında da ele alabiliriz.

Burada anlatmaya çalıştığımız aslında gerçek muhalifler ile; durumdan vazife çıkaranlar, kriz sırasında dış güçler tarafından rüşvet, ikna yolu ile “imal edilen” muhalifler arasında bir ayrım yapmak.

Binlerce muhalif; işkenceden geçtiği, hapsedildiği, kaybedildiği, pasifleştirildiği yaklaşık 50 yıllık süreçte; isimsiz, reklamsız, ABD’siz, Ford’suz  şekilde rejime karşı mücadele verdi.

Bunlar içinde elbette öne çıkanlar da oldu. Hasan Abdülazim, Heysem Menna, Nizar Neyyuf ve başka isimler…

Doğuştan politik ve muhalif

Aşağıda aktaracağımız; hayatından bazı kesitler Menna’in kişiliğinin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olabilir: (Kişisel sitesinin Arapça kısmından alınmıştır.)

Menna daha 8 yasındayken bir arkadaşı ile birlikte “Yardımlaşma” adlı dergiyi çıkarmaya başladı. İlkokul, ortaokul ve lisede çalışmaları İngilizce dahil başka dergilerle devam etti. 1967 savaşından sonra oluşturulan Filistin Fedai Kamplarından birinde eğitim gördü, eğitmenle kavga edip ayrıldı. Lise sonrası insan hakları çalışmaları için “İnsancıl Araplar” derneğini kurdu.

Yapılan iş bölümünde bir arkadaşına milliyetçi düşünce, bir arkadaşına İhvan düşüncesi, Menna’ya “Marks eleştirisi” düştü. Menna bir ay sonra 70 sayfalık bir çalışmayla arkadaşlarına gelip, “bunlar Marks’la ilgili okuduğum en önemli eleştirilerdi; ancak beni ikna etmedi” dedi.

Menna dini incelemelerde bulunmuş; Seyyid Kutub, Hasan el-Benna gibi isimleri incelemiş, Kuran’ı ezberlemiş ve daha sonraki yıllarda Marksist olmuştu.

Üniversitede Marksist faaliyetlerde bulundu ve öne çıkan isimlerden biri oldu. 2 yıllık bir muhaberat takibinden sonra üniversiteyi bıraktı ve 1978 yılında Suriye dışına çıktı.

1951 doğumlu Heysem Menna Dera’lı. Alüydat Aşiretine mensup. Menna Şam Üniversitesi ve Fransa’da tıp eğitimi aldı. Fransa’da çeşitli üniversitelerde uzmanlıklar okudu.

1982’de Suriye İnsan Hakları Derneği’ni kurdu ve 1985’e kadar başkanlığını yürüttü.

1990–98 yıllarında kurucuları arasında olduğu “Demokratik Özgürlükler ve İnsan Hakları Savunma Komitelerinin” başında bulundu.

1994–97 yıllarında uluslararası İnsan Hakları Federasyonu başkan yardımcılığı yaptı.

1995–98 yıllarında Uluslararası Af Örgütü Dinler Komisyonu üyeliğinde bulundu

1998–2002 yıllarında İnsan Hakları İçin Arap Komisyonu sözcülüğünü yaptı.

Onlarca kitap, seminer, bildiri, çeviri gibi faaliyetleri olan Menna’in bu çalışmaları hakkında daha fazla bilgi kişisel sayfasında görülebilir.[1]

Karanlık oyunlar

Gazeteci Nidal Hamada 14 Nisan 2011’de el-Manar TV web sitesinde yayınlanan yazısında özetle şunları anlatıyor:[2]

İnsan Hakları Arap Komitesi sözcüsü Dr. Heysem Menna yaşadığı Paris’te yapılacak “önemli” bir toplantıya davet edilir. Toplantıda ikinci bir ülkenin de pasaportunu taşıyan Suriyeli bir işadamı da vardır. Yanında üç Suriyeli ve Ortadoğu’nun en büyük TV kanallarından birinin muhabiri vardır. Toplantıda konu Suriye ve “Deralı gençlerin ihtiyaçları” üzerine yoğunlaşır..

Batı pasaportlu Suriyeli işadamı Suriye’deki muhalif grupları silahlandırmayı teklif eder.

Dr. Heysem Menna’nın anlatımına göre kendisi ve işadamı ile birlikte Masada olanlar şoka uğramışlardır. Teklif reddedilir.

Menna bunun ilk silahlandırma teklifi olmadığını anlattı: daha önce de Lübnan’da Suriye ile düşmanlığı bulunan bir grup aynı teklifi yapmıştı.

Menna Esad’a karşı savaşın kazanılmasında silaha önem veren üç grubun olduğunu belirtiyor. Bunlar; Amerikan grupları ya da Amerikan yönetimine bağlı gruplar, Suriye yönetiminden siyasi darbe yiyen Lübnan grupları ve dışarıda servet edinen ve Suriye iç işleri ile alakaları olmamasına rağmen gizli nefret taşıyan ve intikam isteyen gruplar.

Bazı Lübnanlı grupların Suriye’deki gelişmelerle ilgili ilişkisi için ise Menna şunları söylüyor:

“Suriye halkına olanlardan çok Hizbullah aleyhine konuşmaları için Saad Hariri’den aylık maaş alanlar var. Lübnan direnişini ya da Filistin direnişini Suriye’deki mücadelenin içine itmeye çalışan herkes Suriye halkının tümü tarafından reddedilen bir dış siyasi ajandaya hizmet ediyordur. Suriye yasalarına göre komplonun iki unsuru olan silah ve para suçtur. Bu ikisi Suriye halkı tarafından ne şekilde olursa olsun reddedilmiştir. Amerikalı ya da Lübnanlı gruplardan para alanlar yargılanacaktır. Şehitlerin aileleri Lübnan başbakanı ya da aşırı sağcı Amerikan kuruluşları tarafından finanse edilenlerin adını bile duymak istemiyor. Dera’da Hizbullah üyeleri yoktu.”

Eski milletvekili muhalif Me’mun el-Homsi Hizbullah mensuplarının Dera’da olduğunu öne sürmüştü. Şam Deklarasyonu Dış Ulusal Konseyinin Başkanı Abdülrezzak Eid ise İran ajanlarının Dera’da olduğunu iddia etmişti.

Bu iddiaları reddeden Heysem Menna Dera halkının silahlanmayı reddettiğini belirtiyor ve kendisine silah teklif edenlerin, aynı teklifi diğer Suriyelilere de yaptığına işaret ediyordu. Menna diğer illerin de silahlandırma teklifini reddettiğini savunuyordu.

İnsan Hakları İçin Arap Komisyonu Sözcüsü Menna; Dera’daki aşiretler, aileler ve Suriye Aşiretler Birliği arasında yalan söylentiler yayan, hatta mezhepsel söylemler kullanan ve kan dökülmesi çağrısı yapan ajanların bulunduğunu da açıkladı.

Ajanların bütün bu söylentileri Washington kaynaklıydı ve 2007 yılında Knesset’i (İsrail Parlamentosu) ziyaret eden Ferit el-Gaderi’nin liderliğindeki Reform Partisi tarafından ya da kendisi ile çalışan “Tamur Prensesi” kod adlı kadın üzerinden yayılıyordu.

Menna “dış kaynaklı muhalefeti reddeden bir isim olarak” dış kaynaklı muhalifler tarafından eleştirilmekle kalmadı, zaman zaman saldırıya da uğradı.  Paris’te bir gösteri düzenledi. Bu gösteri sırasında Abdülrezzak Eid’ın oğlu tarafından darp edildi.

Nidal Hamada’nın yazısının ikinci bölümünde (15 Nisan 2011) ise özetle şunlar yazıyor:[3]

“Suriye muhalefeti” iki ana koldan hareket ediyordu:

Birincisi insan hakları savunucularının öncülük ettiği; rejim değişikliği değil ama reform isteyen ve ABD ve / veya Suudi Arabistan gibi tarafların müdahalesini reddeden taraf (Heysem Menna bunlardan biriydi).

İkincisi ise ABD ve İsrail ile bir şekilde ilişkileri olanların da dahil olduğu bir karışımdan ibaretti. Bunların arasında Şam Deklarasyonu, Ferit el-Gaderi grubu, Rıfat el-Esad ve eski başbakan Abdülhalim Haddam’a bağlı; bazıları Suriye’yi ve Hizbullah’ı suçlamak için Refik Hariri suikastında İsrail ile çalışan gruplar vardı.

Bazı gruplar ise Hariri suikastı soruşturmasında yalancı şahitlik yapan Zuheyr Sıddık ile Paris’te olduğu sırada “lojistik merkezinde” çalışıyordu.

Bunların Şam Deklarasyonu dış ülke sorumlusu olan Abdurrezzak Eid, yardımcıları ve oğlu gibi bazıları, Saad Hariri’nin el-Mustakbel Partisinden maddi yardım aldılar.

Paris’in bir meydanı bir seferinde birbirine karşı olan bu iki muhalif grup arasında yaşanan arbedeye de sahne oldu. Heysem Menna, Amerikan ajanı olarak nitelendirdiği bazılarının kendi düzenlediği gösteriye katılmalarını reddetti.

Menna’yı Suriye büyükelçiliği ile ilişki içinde olmakla suçlayan Abdurrezzak Eid’ın oğlu, Menna’ya saldırdı. Polis müdahale etmek zorunda kaldı.

Ahlaksız teklifler

Menna el-Meyadin’deki röportajında Batı’nın Suriye krizine nasıl yaklaştığını, daha doğrusu Suriye krizini nasıl körüklediğini ve kendi emelleri için kullanmaya çalıştığını gözler önüne seren iki örnek verdi.

Birincisi; halen Ortadoğu ülkelerinden birinde görev yapan bir İtalyan diplomatın o dönem UKK dış ülkeler sorumlusu olan Menna’ya ahlaksız teklifi: Eğer Esad’ın düşmesi üzerine yoğunlaşırsanız sizi (uluslar arası alanda) tanırız. Bu teklife Menna’nın cevabı “sizin beni tanımanıza ihtiyacım yok” şeklinde olmuş.

İkinci ahlaksız teklif bizzat Robert Ford (ABD eski Şam büyükelçisi) tarafından yapılmış: Arkanda iki tabur asker olsaydı seni desteklerdik. Menna’in cevabı çarpıcı olmuş: Sende Nikaragua sendromu var.

ABD başta olmak üzere Batı’nın Menna ile birçok kez görüştüğü ve kendi yanlarına çekmeye; kendi söylemlerine yanaştırmaya ikna için çabaladıkları biliniyor. Ancak Menna ilkeli bir muhalif olarak bu tekliflerin hepsini reddetti ve “onurlu yalnızlığını” devam ettirdi.

Moskova görüşmelerine ilişkin tutumu

Menna mantıkçı yaklaşımını Rusya’nın son girişiminde de devam ettirdiğini gösteriyor.

Rusya, Muhalifleri dağınık tutmak istiyor

Menna Rusya’nın, davetleri grup temsilcisi olarak değil; ama kişiye özel göndermesini eleştiriyor. Yönetim tarafının heyet olarak gideceğini ancak muhaliflerin kişi olarak / dağınık kalacağını vurguluyor.

Yönetim, muhalifleri kendi sahasına çekmek istiyor

Menna yönetimin görüşmeleri Şam’a çekmek istediğini belirtiyor ki bunda haklı. Sonuç itibarı ile yönetim bugüne kadar muhaliflere “diyalog ancak Suriye’de olur. Eğer bu şartı (yani: bizi) kabul ederseniz buyurun gelin” diyordu, (özellikle dış) muhalifler ise Şam’a gitmelerinin kendi sonları anlamına geleceğini düşünüyordu.

Şiddete son verilmeli

Menna’in üzerinde durduğu bir başka nokta ise şiddetin durdurulmasına öncelik verilmesi.

Muhaliflerin Esad’ın gitmesi gibi sloganik bir kısırlık içinde olduğunu gören Menna bunun aşılması gerektiğini ve asıl sorunun Esad’ın gitmesi değil; şiddetin durdurulması ve demokratik geçişin sağlanması olduğunu; Moskova’da muhaliflerin bu nokta üzerine yoğunlaşması gerektiğini vurguluyor. Bu da Menna’in gelişmelere soğukkanlı şekilde yaklaştığının göstergelerinden birisi.

Ülke yok edilirse kim için kime karşı devrim yapacağız?

Menna’nın Müslüman Kardeşler saptaması da çok önemli. Terörist de olsa, mezhepçi de olsa, Esad’ı götürecek herkesle işbirliği yaparım anlayışında olan bir kısım muhaliflerin aksine Menna bir aydın olarak; “devrimin olması için önce devrimin yapılacağı bir ülkenin bulunması gerektiğinin” farkında. Bu nedenle yıkımdan yana olan veya yıkıma ortak olanları da eleştiriyor.

Müslüman Kardeşler terör ile bağlantısını kesmeli

İşte bu aşamada 'Müslüman Kardeşler (MK) şiddet yanlısı değildir' ezberini bozuyor. Müslüman Kardeşlerin doğrudan ya da dolaylı olarak şiddet ile bağlantılı oldukları saptamasını yapıyor. Ardından MK’nın öz eleştiri yapmaması halinde Suriye’de geleceğinin bulunmadığını vurguluyor.

Kimse kazanmadı

Menna’nın bir başka saptaması bu savaşta kimsenin kazanmadığı. Ancak önemli nokta şu: Biz de kazanmadık eleştirisi. Bunu başka bir muhaliften duyabilmek çok zor.

Bekleyelim görelim

Menna, Moskova görüşmelerinden sonuç beklentisi içinde değil. Görüşmeler başladıktan sonra durumun belli olacağını ve bunu da Rusya, Suriye yönetimi ve muhalefetinin tavrının belirleyeceğini söylüyor. Şimdiye kadar Cenevre sürecinde ve diğer diyalog girişimlerinde ortaya çıkan anlaşmazlık noktaları düşünüldüğünde Menna’nın tedbirli konuşması anlaşılabilir.

Mısır vurgusu

Mısır, zor bir dönemden geçmesine rağmen hala Ortadoğu’nun en önemli aktörlerinden birisi. Mısır olmadan herhangi bir dengenin sarsılması ya da sağlanması güç. Üstelik Menna Suriye’nin özelde Mısır için önemine dikkat çekiyor: Suriye Mısır’ın kuzey cephesidir. Mısır’ın ulusal güvenliği Suriye’ye bağlıdır.

Menna’nın söyledikleri özet ile böyle.

Halk tarafından kabul gören bir isim

Menna, Suriye’de ister yönetim yanlısı, ister muhalif olsun halk nezdinde prestiji olan bir isim.

Bugüne kadar ulusalcı bir tavır takınması, Batı’nın Suriye için gündeme gelen askeri müdahale seçeneklerine karşı çıkması, Batı’nın Suriye halkının özgürlüğünü değil kendi çıkarlarını savunduğunu görmesi ve anlatması, şiddete tamamen karşı çıkması ve şiddeti sadece yönetime yıkmaması gibi örnekler nedeniyle halk tarafından seviliyor.

Menna bu anlamda muhalifler içinde gelecekte ‘lekesiz’ olarak anılacak isim. Bir kusuru var: Kafası fazla çalışıyor, bu da rejimin değişmemesi için gerekirse Esad’ı bile feda edebilecek ‘eski kafaların’ işine gelir mi, belli değil.

 


[1] Heysem Menna’nın kişisel web sitesi. http://www.haythammanna.net/C.V%20en/manna%20Curriculum%20vitae.htm

[2] El Menar. 15 Nisan 2011 Syria, in the Eye of the Storm - Part I http://www.almanar.com.lb/english/adetails.php?eid=10363&cid=23&fromval=1

[3] El Menar. 15 Nisan 2011. Syria, in the Eye of the Storm – Part II http://www.almanar.com.lb/english/adetails.php?fromval=2&cid=20&frid=23&seccatid=20&eid=10473