‘Arap Baharı’ adı verilen süreç de kendi yıldızlarını yarattı; Warhol’dan uyarlayalım: Arap Baharı birçok kişiyi belli bir süre meşhur etti; saman alevi gibi parlattı, sonra fırlatıp attı.
Aşağılık medyanın; hükümetlerin direktifleri doğrultusunda Esad’ı daha da sıkıştırmak için malzeme olarak kullanmak üzere parlattığı birçok ‘yıldız’ kayıp gitti.
Şimdilerde öne çıkan ışın Zehran Alluş.
Kimler geldi kimler geçti
Adnan Arur, Suriye ordusundan burada yazmak istemediğimiz yüz kızartıcı suçlar nedeniyle mahkeme kararıyla atılmış bir isimdi. Suudi Arabistan tarafından parlatıldı, bir günde ‘şeyh’ oldu. Visal adlı TV kanalındaki programlarında halkı ‘Esad’ın devrilmesi için teneke çalmaya’ davet etti. Bazen sarhoş çıktığı canlı yayınlarda müslümanlık ve devrim satarken Sünni – Alevi kadınların yüzüne tükürmesi dışında işleri iyi gidiyordu. Sonra birden yok oldu.
Hüseyin Harmuş Suriye krizinin meşhur ettiği ilk isimlerden biriydi. Cisr eş-Suğur katliamını yaptıktan sonra ‘devrimin şeyhi’ Adnan Arur tarafından TV yayınında ‘terfi ettirildi’ ve albay oldu. Harmuş daha sonra bir MİT çalışanı tarafından Suriye’ye teslim edildi.
Riyad Hicab ‘başbakan’ olarak yönetimden ayrıldığında dünya ayağa kalktı. Esad’a büyük darbe indirilmişti! Hicab şimdi bir köşede muhtemelen kendisine rüşvet olarak verilen milyon dolarları yemekle meşgul.
Bu liste uzayıp gider… Bir zamanlar ordudan ve yönetimden ayrılan ve Esad’a büyük darbe vuran onlarca isim gündemde yer işgal etti. Bir anda var olan / var edilen sivil – asker bu isimler yine bir anda yok oldular.
Kriz sürecinde ÖSO’nun Esad’a gücünün yetmeyeceğini anlayan küresel mafya dünyada ne kadar serseri varsa Suriye’ye göndermeye başlayınca ‘meşhurların’ profilleri de değişmeye başladı.
İŞİD, el-Nusra gibi örgütlerin liderleri, militanları ‘özgürlüğün savaşçılarının’ yeni prototipleri oldular. ‘halife’ bile çıkartan devrim sırasında Beatles’tan apartma isimlerle dünya medyasında yer alan soytarıların yanı sıra rapçiler, üniversite öğrencileri, şarkıcılar, yamyamlar, kestikleri kafalarla poz veren caniler Suriye sirkinde yerini aldı.
Şimdilerde kendisinden en çok söz ettiren kişi ise Zehran Alluş.
Zehran Alluş
İslami Ordusu’nun (Ceyşu’l- İslam) lideri Zehran Alluş, 2009 yılında ‘selefi faaliyetleri nedeniyle’ Şam yakınlarındaki meşhur ‘Saydnaya’ hapishanesine atılmıştı. Alluş Esad’ın 2011’de çıkardığı aftan yararlandı ve çıkar çıkmaz Suudi Arabistan’da bulunan babasının yardımı ile İslam Ordusu adlı örgütü kurdu. Alluş’un örgütü daha sonra yine Suudi Arabistan’ın kurduğu İslami Cephe’nin içinde yer aldı. Ancak şimdilerde meşhur oldu ve kendi başına da takılıyor.
Alluş kime hizmet ediyor
Dünyanın her yerinde siyasi mücadelenin yanı sıra savaşılan otoriteye / rejime karşı silahın da kullanılması yöntemlerden biri, bu kabul edilebilir / edilmeyebilir ama anlaşılabilir.
Bununla birlikte bu silahın nereden geldiği, hangi ideoloji adına kullanıldığı sorgulanmalı.
Alluş her şeyden önce Suudi Arabistan istihbaratının yarattığı bir isim. Alluş’un babası ‘şeyh’ Muhammed Allus Suudi Arabistan’da yaşıyor. Gerisi malum. Suudi Arabistan’ın ABD’nin en sadık müttefiki olarak bölgedeki politikaları, düşmanlıkları, hemen her terör hareketini beslediği sır değil.
Bu durumda Alluş’un başında olduğu Ceyşu’l- İslam’ın sadece Suriye rejiminin uygulamalarına karşı yerelden doğmuş bir örgütlenme olduğu düşünülebilir mi?
Alluş’a bakacak olursanız o İslam adına savaşan, Suriye halkını ‘Nusayri zulmünden kurtarmaya çalışan’ birisi.
Peki Alluş ne kadar inandırıcı? En azından Şam’ın Sünni çoğunluğu içinde dikkate alınmadığına tanığız. Yani Alluş kendileri için savaştığını söylediği ‘hedef kitle’ tarafından bile dikkate alınmıyor.
Diğer yandan Alluş, Şam’ı her vurduğunda kimleri öldürüyor? Alluş’un elinde “Mümin Müslüman Sünnileri ‘kafir ve mürtedlerden’ ayıran” akıllı silahlar mı var?
Elbette hayır, Alluş da bunu çok iyi biliyor.
Pazarlıkçı Alluş
Alluş bundan bir süre önce ideallerinden vazgeçip Suriye yönetimi ile masaya oturmayı düşünmüştü. Diğer bazı örgütler bu durumu ‘davaya ihanet’ olarak görse de Alluş masaya oturdu; ancak anlaşamadı.
Alluş’un bugünlerdeki saldırganlığının sebebi bu. Ordu, saldırılarını gün geçtikçe arttırıyor ve Alluş her geçen gün biraz daha sıkışıyor.
Alluş’u karargahının bulunduğu söylenen Duma’da son birkaç ay içinde Alluş ve diğerlerine karşı gösteriler de yapılmaya başlandı. Yani Alluş bir yandan Suriye ordusuna karşı, diğer yandan halka karşı kaybediyor. Zaten en baştan bu yana Alluş ve diğerlerinin hakim olduğu Suriye’nin hemen her yerinde halkın kendilerine destek vermesi muhabbetten değil korkudan. Alluş da bunu çok iyi biliyor.
Tek gücü siviller ve rehineler
Peki Alluş’un elindeki güç ne? Nasıl oluyor da orduya karşı bu kadar iddialı konuşabiliyor?
Alluş bilindiği gibi Adra saldırısından sonra yüzlerce kişiyi ‘tövbe hapishanesi’ adını verdiği bir yere topladı.
Buradan çıkanların bazılarından nakledilenlere göre Alluş’un bu hapishanede bir ‘fetva şeyhi’ var. Buraya getirilenler önce bu şeyh tarafından sorgulanıyor. Daha sonra şeyh kişinin ne olacağına karar veriyor ve sonra bu karar uygulanıyor.
Hapishanede Alevi, Sünni, Hıristiyan binlerce kişinin olduğu söyleniyor. Hapishanedeki uygulamalardan birisi insanların ‘Kuran okumayı öğrenmek zorunda olmaları.’ Bunu yapanlar ‘müslüman oluyorlar’ ve ölmekten kurtuluyorlar.
Diğer yandan Alluş’un bunca kişiyi hayatta bırakmasının nedeni bu kişilerin ‘müslüman olmalarını sağlayarak cennete göndermek değil.’ Alluş elindeki rehineleri ya değiş tokuş yapıp kendi örgüt arkadaşlarını kurtarıyor, ya da ordunun saldırılarına engel olmak için kalkan olarak kullanıyor. Çünkü yönetimin bu siviller nedeniyle etkili bombardıman yapamadığını biliyor.
Son Şam saldırısından sonra Duma’da örgütün bulunduğu yerlere yapılan saldırılardan sonra rehinelerden birkaçını öldürmesi de Alluş’un ne kadar ilkesel davrandığını gösteriyor. Bu, sonunun geldiğini anladığında Alluş’un katliam yapacağının bir göstergesi.
Peki Alluş’un askeri gücü yok mu?
Muhtemelen elinde ABD ve Suudi Arabistan’ın gönderdiği roketler, tanksavarlar ve el yapımı havanlar var.
Bunu bugüne kadar birkaç kez Şam’ı kurtaracağını ilan ettikten sonra gönderdiği roket ve havan mermilerinden anlıyoruz. Eğer elinde daha güçlü başka silahlar olsaydı muhtemelen kullanırdı.
Seni uzaktan sevmek
Bir başka nokta Alluş gibilerin Şam’ı -nedense- hep uzaktan kurtarmak istemesi. Daha önce bazı örgütlerin Şam’a birkaç kez girme denemesi olmuştu. Ancak yönetim Şam’a girişleri kontrol altında tuttuğu için bu girişimler başarısızlıkla sonuçlandı.
Alluş da herhangi bir devrim lideri / komutanı gibi Şam’a giremeyeceğini biliyor. Bu nedenle ‘kendisini kucaklamaya hazır’ Şam halkına twitter vasıtası ile mesaj gönderiyor, uzaktan havan ve roketler ile selamlarını yolluyor.
Mesajlarında şefkatini göstermeyi de ihmal etmiyor; ‘sivilleri gözettiğini vurgulamak için’ Şam halkına ‘hükümet binalarından, kontrol noktalarından, askeri tesislerden uzak durmaları’ uyarısında bulunuyor.
Ama bir bakıyorsunuz kör roket sivillerin evlerini, işyerlerini vuruyor, sivilleri öldürüyor. ‘Alçak rejim’ ise bu atışlardan etkilenmiyor.
Peki Alluş tarafından kurtarılmayı bekleyen Şam halkı bu cenge nasıl karşılık veriyor?
İnsanlar ‘çok şükür Alluş iki roket daha attı canımızı kurtardı’ mi diyorlar?
Elbette hayır. Saldırıların olduğu günlerden birinde sokaklarda dolaşırken aynen duyduğumuz gibi “Ulan Alluş, Allah senin de devriminin de belasını versin!” diyorlar.
Alluş’un kör roket ve havanlarını yönlendirdiği bölgeler Hıristiyanların yoğun olduğu Kassa, Bab Tuma, Bab Şarki gibi yerler ile Alevilerin yoğun olduğu Mezze 86 gibi semtler; Malki, Rawda gibi ne ‘devrimci’den ne yönetimden yana olan Sünnilerin yaşadığı yerler.
Alluş’un bu saldırılarında ölenlerin çoğu ise ‘kurtarma iddiasında olduğu’ Sünniler.
İşin teknik boyutu ise şu şekilde: Alluş’un attığı roketler / havanlar sadece indiği noktada birkaç metrekarelik yeri etkileyebiliyor. Eğer roketin indiği yerin çok yakınında olan varsa muhtemelen ölüyor. Ancak askeri açıdan bakıldığında bu saldırılar Alluş’a herhangi bir üstünlük, avantaj, cephede ilerleme vs getirmiyor.
Yani tüm bu ‘atışlar’ ordu açısından ‘sivrisinek vızıltısından’ öteye anlam taşımıyor. Hareketlilik ise çalışan ambulanslar, hastanelere taşınan yaralılar, insanların saldırı sırasında bina içlerine sığınmaları ile sınırlı kalıyor. 15 dakika sonra ise saldırı unutuluyor ve hayat normale dönüyor.
Alluş bunun farkında olmalı ki saldırılarını daha da yoğunlaştıracağı tehdidinde bulunuyor. Basında yer alan iddialara göre Alluş Ulusal Koalisyon’dan BM nezdinde girişimde bulunmasını istemiş. Aksi halde Şam’ı 100 değil bin roket ile vuracakmış.
Haber doğruysa Alluş kendisini ‘İslam savaşçısı, devrimci’ olduğuna inandırmış. Kendi adı ile birlikte BM’yi anması bunu gösteriyor.
Başa dönelim: Suriye’deki süreç Alluş gibi birçok kişiyi meşhur etti. Dünya medyası haberlerini bu ünlüler üzerinden yaptı, Suriye’deki süreci bu şahıslar üzerinden anlatmaya çalıştı.
Ama Suriye’de yaşanan, kurtarmaya çalıştığı halkın gerçeklerini bile idrak edemeyen ‘Alluşları’ aşan karmaşık bir süreç.
Küresel ve bölgesel çapta siyasal / ekonomik / dinsel bin bir türlü hesabı barındıran bu iş, havan ya da Alluş ile çözülecek olsaydı bu kadar uzamazdı.
Muhtemelen bundan sonra da Alluş ya da konjonktürün meşhur ettiği isimler duyacağız.
Ancak Alluş’un gözden kaçırdığı bir nokta var: bu toprakların gerçeği, kendi hayal dünyasında halk desteği olduğunu sanan Alluş gibilerini kabul etmiyor.
Son kullanma tarihi ne zaman doluyor şimdilik belli değil; ama Alluş da diğerleri ile aynı kaderi paylaşmaya mahkum. Dumalıların son gösterileri de bunun göstergesi. Gidene kadar attığı mermiler / roketler ise Şam halkını öldürmekten başka işe yaramayacak.