İdlib ve sonrası

02 Nisan 2015

YDH Suriye Temsilcisi Mehmet Serim, İdlib'in silahlı gruplar tarafından ele geçirilmesinin sonuçlarını yazdı.

Uzun bir süredir kuşatma altında olan İdlib 28 Mart’ta Nusra ve Ahrar Şam öncülüğündeki Fetih Ordusu bileşenlerinin kontrolüne girdi.

İdlib’in silahlı grupların eline geçmesi, daha doğrusu devletin İdlib’i kaybetmesi önemli dönüm noktalarından biri olarak görülebilir. Bu sadece yönetimin bir yeri daha kaybettiği anlamında değil, yol açacağı süreç açısından da böyle.

Ön bilgi

Nüfusu yaklaşık 1,5 milyon olan İdlib Suriye’nin kuzeybatısında; Halep’e yaklaşık 60 km uzaklıkta, Türkiye’den Hatay’ın komşusu.

Sünni ağırlıklı bir il olan İdlib’de az sayıda Hıristiyan ve Alevi de yaşıyor.

5 ilçeye (İdlib merkez, Harim, Cisr eş-Şuğur, Eriha ve Maarrat Numan) ayrılan İdlib’in adı; Suriye’de isyanın başlamasından kısa bir süre sonra (6 Haziran 2011) Cisr eş-Şuğur katliamı ile duyulmuştu.

Tarih

İdlib Suriye’nin diğer birçok ili gibi tarihte önemli uygarlıklara ev sahipliği yapmış. Bunların en ünlüsü Ebla Krallığı. 1968’de keşfedilen Ebla uygarlığı Mısır ve Mezopotamya uygarlıklarına eş tutuluyor. Bu bilgileri alıntıladığımız Wikipedia’nın alıntı yaptığı tarihçiler Samuel Finer ve Karl Moore Ebla’yı ‘tarihin ilk süper gücü (küresel güç)” olarak tanımlamışlar.[1]

İdlib sınırları içinde yer alan Bara ve Serjilya antik kentlerinin kalıntıları dünya mirası listesindedir.

İdlib’in Maarat Numan ilçesinin adı bazı kaynaklara göre Lahmid Kralı Numan İbn Munzir’den bazı kaynaklara göre ise ilk Müslüman valisi Numan İbn Beşir’in adından geliyor. Bu kaynaklara göre Greklerin verdiği ‘Maarre’ ismi ile Numan ismi birleştirilmiş ve ilçenin adı Maarat Numan olmuş.

Büyük Arap filozof ve şairi; muhtemelen tarihin ilk hayvan hakları savunucusu (vejeteryanmış) Ebu Ala el-Maari (973–1057) ismini (Maarrili anlamında) doğduğu Maarrat Numan’dan almış.

Maarrat Numan haçlı seferlerinde stratejik öneme sahipmiş. 1098 yılında haçlı orduları Antakya’yı ele geçirdikten sonra açlık baş gösterince Maarrat Numan’a yönelmişler, 8000 kişiyi katletmişler.

İdlib Suriye’nin Fransa’dan bağımsızlığını kazanmasında da önemli bir yere sahip. Fransızlara karşı başlatılan bağımsızlık savaşının üç önemli komutanından birisi Halepli Kürt İbrahim Hanano’dur (diğerleri Lazkiye bölgesinde Şeyh Salih el-Ali, Süveyda bölgesinde Sultan Paşa el-Atraş). Hanano Halep ve İdlib kırsallarında Fransızlara karşı önemli bir direniş göstermişti.

İdlib dönemin başbakanları Erdoğan ve Naci Itri tarafından 6 Şubat 2011’de temeli atılan ‘Türkiye-Suriye dostluk barajına’ da ev sahipliği yapıyordu. Ancak çatışmaların başlaması ile birlikte inşaat durduruldu.

Belirtmeden geçmeyelim İdlib Türkiye ile Suriye arasındaki son dostluk konuşmalarına da ev sahipliği yapmıştı. Erdoğan Dostluk barajı açılışında yaptığı konuşmada “Asi nehri bundan böyle ayıran değil, birleştiren nehir olacaktır” demiş ve iki ülke arasında yapılan stratejik düzeydeki anlaşmaları sıralamıştı.

Kriz döneminde İdlib

Suriye’de isyanın başlamasından sonra ilk katliam İdlib’in Cisr eş-Şuğur ilçesinde yaşanmıştı. İlçede bulunan karakol ve istihbarat binalarında görevli 120 polis / asker yaklaşık üç gün yaşanan çatışmalar sonucu hayatını kaybetmişti. Cisr Şuğur katliamı sonrası silahlı grupların tehdit ettiği ya da “ordu geliyor kadınlarınıza tecavüz edecek” propagandası yaptığı yüzlerce aile Türkiye tarafına kaçtı.

6 Şubat 2011’de baraj açılışında yapılan konuşmalardan birkaç ay sonra gerçekleştirilen bu katliamda Türkiye’nin de rolü olduğu öne sürüldü.

İdlib merkez bugüne kadar çok önemli bir gösteri / çatışma ya da olaya sahne olmadı.

Ancak İdlib kırsalında (Cebel Zaviye ve Cebel Erbain) ve ilçelerde 2011 ortalarından itibaren başlayan şiddetli çatışmalar halen devam ediyor.

Kırsalda yer alan askeri havaalanları (Ebu Duhur, Taftanaz) ve çevresinde yoğunlaşan çatışmalarda binlerce kişi hayatını kaybetti.

Son yaşanan çatışmaların sonucunda ise 28 Mart’ta yönetime karşı savaşan el-Kaide uzantılı silahlı grupların eline geçti.[2]

İdlib, Rakka’dan sonra yönetimin el-Kaide uzantılı örgütlere karşı tamamen kaybettiği ikinci il oldu.

Çatışmalar sırasında şehre yaklaşık 12 bin militanın saldırdığı ve bunların yaklaşık 3 binin hayatını kaybettiği öne sürüldü.

İdlib-Dera hattı

İdlib ve Dera’yı diğer illerden ayıran özellik ikisinin de kurtarılmış bölge olarak düşünülmüş olmasıydı. Dera’da Ürdün ve Saad Hariri’nin parmağı vardı; İdlib’te ise Akp hükümetinin. İsyanın Dera’da başladığı malum ancak İdlib her zaman plase konumunu korudu.

Haziran 2012’den bu yana kuşatma altında olan İdlib’e daha önce de birkaç kez girme denemesinde bulunulmuş; ancak bu saldırılar ordu tarafından püskürtülmüştü. Ancak son iki aydır Suriye ordusunun özellikle Halep ve Kuneytra–Dera hattında Hizbullah ile birlikte ilerleme sağlaması üzerine yeni arayışlara girişildi.

Bu arayışlar Dera ve İdlib’in isyanın ilk günlerindeki konumlarına döndürülmesini amaçlıyordu.

İki ile de eş zamanlı yüklenilmeye başlandı. Ürdün tarafından halen binlerce militan Dera tarafından giriş çıkış yapıp Kuneytra’ya varan hat üzerinde savaşıyor. Nihai hedef Dera’nın tamamen yönetimin elinden alınması.

Dera’daki savaş uzun bir dönemdir devam ediyor. Dera kırsalında aylar öncesinden büyük hazırlıklar yapılmıştı.

İdlib için ise daha önceki başarısızlıklar göz önüne alınarak geniş hazırlıklar yapıldı. Önce birkaç gruptan meydana gelen Fetih Ordusu oluşturuldu, bu ordu ile Nusra’nın koordinasyonu sağlandı ve saldırı başlatıldı. Kuneytra taraflarında Israil’den destek alan Nusra, İdlib saldırısında ise yardımı Türkiye’den aldı. Bölgeden gelen haberler topçu ateşinin yapıldığı iddialarını bile içeriyordu.

Bu iddiaların doğruluk payı en azından şimdilik bilinmez; ancak planlama ve lojistik desteğin olduğu kesin denilebilir.[3]

Ordu yorgun

Suriye ordusu 4 yıldan fazla bir süredir devam eden savaşta yorgunluk belirtileri göstermeye başladı. Son dönemde Hizbullah ya da diğer gruplarla hareket edilmesinin en büyük nedenlerinden biri budur.[4]

Ordunun eski reflekslerinden uzak olduğu söylenebilir. Bu da İdlib (ve şu anda Dera’da olduğu gibi) saldırısında sürekli güç tazeleyen, komşu ülkelerin hastanelerinde tedavi edilen, barındırılan, silahları ve insan gücü sürekli yenilenen, casus uçaklar vasıtası ile ordunun tüm hareketleri ile ilgili bilgilerin kendilerine verildiği silahlı gruplara karşı orduyu zorluyor.

Yönetim bunu gördüğü için İdlib’te çatışmayı fazla uzatmadı ve ordu çekildi. Küçük çaplı çatışmalar yaşansa da İdlib savaşı diğerleri gibi büyük kayıplar verilmeden sona erdi.

İdlib’in kaybedilmesi moral açısından da ordu ve yönetime darbe vurdu. Şimdi hükümet İdlib’i geri almak için hazırlık yapıyor. Ancak bu çok da kolay olmayacak gibi görünüyor; çünkü bugüne kadar silahlı gruplar girdikleri yerlerde konumlanmayı başarabildiler.

Sonuçta İdlib’in bundan sonraki durumunu yönetimin kararlılığı belirleyecek.

Rakka yönetim açısından çok büyük bir kayıp değildi; ama İdlib konumu gereği ‘geri alınması gereken’ bir il.

İdlib’in stratejik önemi

İdlib’in silahlı grupların elinde kalması halinde ‘kurtarılmış bölge’ düşüncesi belki de ilk kez hayata geçirilecek. Diğer yandan İdlib Şam–Halep karayolunu tutuyor ve Halep–Lazkiye hattı üzerinde yer alıyor.

İdlib’in düşmesi ile yaşanan korkunun iki nedeni daha var: İdlib Hama’nın komşusu ve Hama’nın İdlb sınırında Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Skelbiyeh bölgesi bulunuyor. Lazkiye de aynı şekilde Alevilerin yoğun olduğu bir il ve İdlib’e komşu.

İdlib’i ele geçiren örgütlerin bundan sonra Hama kırsalı ve Lazkiye’ye ilerlemek isteyecekleri belirtiliyor. Buralarda ilk hedefler Aleviler ve yönetim yanlısı Sünniler olacak.

Eğer bu gerçekleşirse savaşta yeni bir aşmadan söz edilebilir; çünkü anılan iki bölge bugüne kadar ‘savaşın dışında’ kalabilmişti.

Diğer yandan iki bölgenin de mezhepsel hassasiyeti göz önüne alındığında vahim senaryolar üretilebilir. Çünkü bu bölgeler Alevi ağırlıklı olsa da Sünni onlarca köyü barındırıyor; diğer yandan Sünnilerin çoğu Nusra gibi örgütlere karşı olsa da belli bir noktadan sonra önüne geçilemeyecek bir şiddet sarmalı başlayabilir.

İdlibliler nerede?

Dünya medyasının büyük bölümü ikiyüzlülük yapıp ‘terör örgütleri’ listesinde yer alan Nusra dahil İdlib’i alan örgütleri ‘muhalif’ gibi göstermeye çalışsa da bu örgütler en başta ‘kurtarmaya çalıştıkları’ halk tarafından muhalif olarak görülmüyorlar.

Dahası bu örgütlerin bugüne kadar girdikleri yerlerde yaptıkları herkes tarafından biliniyor. Şeriat kurallarını halka dayatan bu örgütler, kendi şeriat mahkemelerini kuruyor, 3 kez “Allahu Ekber” dediklerinde bir kadını kocasından boşayabiliyor, yine 3 kez Allahü Ekber dediklerinde aynı kadını kendilerine cariye yapabiliyor, genç kızları, oğlanları cinsel köle olarak kullanıyor; recm, uzuv kesme gibi cezaları uyguluyorlar. Bunlar artık Suriye halkı için sır değil.

Aynı durum İdlib halkı için de geçerli. Bu nedenle bu örgütler kendilerini ‘kurtardığında’ binlerce aile kamyonlarına / araçlarına binip arkalarına bakmadan kaçtılar. İçeride kalanlar da oldu. Ordu insanların kaçmasına yardımcı oldu ve içeride kalanlara daha sonrası için ‘sorumluluk almayacağını’ açıkça bildirdi.

Kaçan aileler Lazkiye, Hama gibi illerde stadyumlara ve diğer göçmenlerin kaldığı binalara yerleştirildi. Kaçan aileler içinde erkekleri orduya karşı savaşanlar da var ve bu biliniyor. Ancak devlet bu insanları da kabul etti.

Şehirde ise yönetim yanlısı olan bazı aileler de dahil yüzlerce aile kaçamadı. Bunların arasında yerel savunma komitelerine mensup insanlar da var. Bu insanlar şimdi büyük tehlike altında. Nusra Lideri Colani’nin “yönetim yanlısı olmamaları ya da yönetim adına silah tutmamış olmaları halinde insanlara iyi davranılması” emri açıkça bir ayrıma gidileceğini gösteriyor. Nitekim daha önce Esad tarafından kabul edilen bir kadın öğretmen ailesinin gözü önünde öldürüldü. Bu, ileride olacaklar için ilk işaret.

Nusra’nın heykel düşmanlığı

‘Özgürlük savaşçılarının’ gerçekleştirdiği ilk icraatlardan biri Fransa’ya karşı bağımsızlık savaşının öncü isimlerinden İbrahim Hanano’nun heykelinin yıkılması oldu. El Nusra militanları Hanano’nun yıkık heykelinin başına basarak büyük bir iş başarmış gibi poz verdi.[5]

Büyük Şair Ebu Ala el-Maarri’nin heykelinin başı da daha önce Nusra militanları tarafından ‘koparılmıştı.’ Maarrat Numan’da bulunan eşsiz mozaik ise parçalar halinde sokulmuş ve bazı iddialara göre Türkiye’ye kaçırılmıştı.

Demokratik Colani

Nusra örgütünün lideri Ebu Muhammed el-Colani bir açıklama ile şeriat yasalarının uygulanacağını ilan etti. Bu, Nusra’nın liderlik ilanıydı; ancak Fetih Ordusu içindeki diğer grupların itirazları üzerine ‘şehri diğer gruplar ile birlikte yöneteceklerini’ belirtti.

Hassas dönem

Yönetime karşı vekalet savaşı veren devletler İdlib ve Dera saldırıları ile yeniden atağa geçmiş oldu.

Çatışmalar bundan sonra İdlib ve Dera’daki durumlara göre şekillenecek. İdlib çevresi için senaryoları yukarıda aktarmıştık. Dera eğer tamamıyla silahlı grupların eline geçerse bundan sonraki hedefleri Dürzi yoğunluklu Süveyda olacaktır. Nitekim Busra eş-Şam bunun ilk adımı oldu.

Diğer yandan Ürdün’den yapılacak lojistik yardım ile birlikte Şam kırsalına doğru uzanan geniş alanda silahlı gruplar daha rahat hareket edebilecekler.

Bu iki noktanın aynı anda kritik bir aşamaya girmesi ise Esad’ı zorlayacak gibi görünüyor. Çünkü ordu aynı anda iki cephede savaşmak zorunda kalacak. Şu anda zaten savaşıyor; ancak bu kez durum farklı. İki bölgede de silahlı gruplar daha derli toplu bir görüntü sergiliyor.

İdlib tarafına birliklerin kaydırılması ile birlikte zaten şimdiden Humus ve Hama kırsallarında bir boşluk oluştuğu söyleniyor.

Uçuk senaryo

Suudi Arabistan’ın önerdiği Arap ordusunun denemesi Yemen’de gerçekleştiriliyor. Suriye kolay lokma değil elbette; ama bugüne kadar yaptıklarına bakılırsa Suudi yönetimi ya da ABD’nin çılgınca bir işe kalkışmayacağını kim garanti edebilir?

Üstelik Sisi, Suudi kralının abiliğinde Yemen için Erdoğan ile barışmayı kabul etti. Diğer yandan ABD Sisi’nin Yemen’e asker göndermesi karşılığında silah ambargosunu kaldırdı.

Yani bu ordunun başka bir ülke (örneğin Suriye)  için düşünülmesi ihtimal dışı değil. Mısır ordusunu bir gün Suriye sınırında görür müyüz bilinmez; ama Sisi’nin kendi menfaati için bu yönde bir niyete soğuk bakmayacağı söylenebilir. Böyle bir durumda Suriye ordusu ile Mısır ordusu arasındaki tarihsel bağların rolü ne olur, Mısır ordusundaki generaller ne düşünür bu da belli değil.

Sonuç

İdlib’in kaybedilmesi yönetim açısından büyük kayıp olarak görülüyor. İdlib küçük bir kent; ancak yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı savaşın gidişatını sonuç olarak değiştirmese de şekil olarak değiştirecek gibi görünüyor.

Sonuçta Suriye ordusu bu savaşı kazanacak; ancak her ilerleme sonrası olduğu gibi bu kez de yeni bir atak ile karşı karşıya.

Bölgesel gelişmeler de hesaba katılırsa savaşın önümüzdeki süreçte daha da kızışacağı kesin.

 

 

[1] http://en.wikipedia.org/wiki/Ebla

[2] Fehim Taştekin, Radikal, 31 Mart 2015. Kaidecileri komşu yapanlara bir alkış http://www.radikal.com.tr/yazarlar/fehim_tastekin/el_kaidecileri_komsu_yapanlara_bir_alkis-1325002

[3] BBC Türkçe, 30 Mart 2015 'El Nusra İdlib'de Türkiye'den yardım aldı' iddiası http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2015/03/150330_idlib_nusra_destek

[4] Rengin Aslan, BBC Türkçe. 30 Mart 2015 İdlib'in El Nusra'nın eline geçmesi ne anlama geliyor? http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2015/03/150330_idlib_nusra_analiz

[5] Sol, 2 Nisan 2015. Cihatçılar Suriye'nin Kürt kahramanı İbrahim Hananu'nun heykelini yıktı http://haber.sol.org.tr/dunya/cihatcilar-suriyenin-kurt-kahramani-ibrahim-hananunun-heykelini-yikti-112292