Son bir ay içerisinde cephelerde yaşanan gelişmeler Suriye’deki savaşı bu yıl içinde bitirme söylemi içinde olan yönetim açısından yaşanacak zor günlerin habercisi.
Cenevre 3, Rusya’nın Moskova girişimi, İran’ın nükleer anlaşması, Yemen’de savaş ve tarafları Suriye’deki savaşın gidişatını da belirliyor kimi kaynaklara göre.
Bu görüşte olanlara göre ABD, Suudi Arabistan, İsrail ve Türkiye Suriye’de ‘gaza bastılar.’
İran’ın nükleer anlaşma sonrası Batı ile yaşadığı bahar havasını bozmak isteyen İsrail, İran’a saldıramadığı için Suriye cephesine yüklenmeye başladı. diğer yandan Türkiye ve Suudi Arabistan İsrail ile aynı sebepler ve üstüne Yemen nedeniyle aynı şekilde Suriye cephesine yükleniyor.
Kerry ve Erdoğan’ın son Suudi Arabistan ziyaretlerinde Suriye’deki savaşın daha derli toplu yürütülmesi için bazı kararların alındığı dile getirilmişti.
Senaryolardan biri Suudi Arabistan’ın havadan destek vereceği bir saldırıda Türk ordusunun Suriye’ye karadan müdahale etmesiydi.
Gerçek bir ordusu bile bulunmayan; ancak ABD ve Batı’dan aldığı pahalı oyuncaklar ile Yemen semalarında kahramanlık gösterisi yapan Suud hanedanı gerçekten Suriye’ye savaş açabilir mi?
Daha yanı başındaki Yemen’de bile kaba bombalamanın dışında bir askerî başarı sergileyemeyen Suudi Arabistan’ın Suriye’ye saldırma olasılığı sıfır. Erdoğan ise bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da orduyu Suriye’ye girmeye ikna edebilecek gibi görünmüyor. Seçim süreci gibi hassas bir dönemde böyle bir şeye kalkışması ise tam bir delilik olur.
Öyle ise ABD – Suudi Arabistan – Türkiye (Katar'ı da eklemek lazım) üçgeninde alınan kararın sonucu ne?
Kuzey ve güney cephelerinde durum
Daha önceki yazılarımızda Suriye’deki cepheleri kabaca 4’e ayırmış ve savaşın anlatımını bu cephe / bölgeler üzerinden yapmaya çalışmıştık.
Kuzey cephesi İdlib (kırsalı haricinde sakindi), Halep ve Lazkiye kuzey kırsalını kapsıyor.
Kuzeydoğu cephesi Rakka, Deyr ez-Zor, Haseke illerini kapsıyor.
Orta cephe Hama ve Humus ile Humus – Şam kırsallarını kapsayan ve Lübnan sınırı boyunca uzanan Kalamun bölgesini kapsıyor.
Güney cephesi ise Şam kırsalından başlamak üzere Dera ve Kuneytra illerini kapsıyor.
Bu cephelerden son dönemde öne çıkanlar güney ve kuzey cepheleri oldu.
Bu iki cephede savaşan silahlı grupların koordinasyonu, birleştirilmesi, lojistiğin sağlanması ve yönetime karşı stratejik kazanımların sağlanması için yapılan anlaşma sonrası her iki cephede güçler birleştirildi ve daha düzenli saldırılar yapılmaya başlandı.
Kuzey cephesindeki işbirliğinin ilk somut sonucu İdlib şehir merkezinin alınması oldu.
AKP hükümetinin koordinasyonu (grupların birleştirilmesi, saldırının planlaması) ve desteği (operasyon odası, elektronik karartma ile ordunun iletişiminin kesilmesi) ile harekete geçen Fetih Ordusu İdlib merkezi de ele geçirdi.
Ardından Suriye’nin önem verdiği Cisr eş-Şuğur da aynı koordinasyon ve destekle birkaç gün önce alındı.
Bu ilerlemenin silahlı grupların tek başına sağladığı bir başarı olmadığı ortada. Ancak ne olursa olsun somut sonuç ordu, yönetim ve yönetimi destekleyenler arasında moral çöküntüsü ve tartışmaları da beraberinde getirdi.
Ordu zorlanıyor
Suriye ordusunun sadece serserilerden oluşan küçük silahlı gruplara karşı savaşmadığı, yukarıda anılan ülkelerin doğrudan ve başkalarının dolaylı olarak destek verdiği on binlerce kişilik bir güce karşı mücadele ettiği ortada.
Dolayısıyla herhangi bir merkezde kazanılan başarı kalıcı olamıyor. İnsan kaynakları kısıtlı orduya karşı Suriye’ye sürekli taze güç, silah gönderiliyor.
Özellikle son iki yıldır barizleşen bu durum ordunun yıpranmasına, yorulmasına yol açtı.
Yamalı bohça haline gelen Suriye’nin bir tarafı dikilse diğer tarafı patlamaya başladı.
İdlib ve Cisr eş-Şuğur bunun son örnekleridir.
Tartışmalar
İdlib ve Cisr eş-Şuğur’un kaybedilmesi sonrası devlet, taraftarları ve ordu içinde “neler oluyor, neden geriliyoruz?” tartışmaları da başladı.
Ordunun yeterince koordine edilemediği, Rusya ve İran’ın yeterli askeri destek vermediği gibi nedenler öne sürüldü.
Ancak tartışma nedenlerden çok “bundan sonra ne olacağı ve ne yapılması gerektiği” üzerinde yoğunlaşıyor.
Senaryolar
İdlib sonrası silahlı grupların hedefinin Hama ve Lazkiye olduğu bizzat bu grupların kendileri tarafından dile getiriliyor. İdlib’in alınması silahlı gruplara Hama kırsalına ve özellikle Alevilerin yoğun yaşadığı ‘Gab’ düzlüklerine ulaşma imkanı verdi. Öyle ki bu düzlükler Cebel el-Zavi’den çıplak gözle görünüyor.
Diğer yandan devlet, batıda yer alan Cisr eş-Şuğur’u elinde tutup buradaki lojistik merkez sayesinde hem Lazkiye kırsalını korumayı hem de İdlib’e yönelik saldırılar gerçekleştirmeyi umuyordu.
Ancak silahlı gruplar (yardım eden ülkelerin askeri aklı burada ortaya çıkıyor) Cisr eş-Şuğur’u da aldılar. Böylece ordu önemli bir noktayı daha kaybetti. Cisr eş-Şuğur’un alınması sonrası ise Lazkiye kırsalı ve sonrasında Lazkiye için tehdit başladı.
Hama ve Lazkiye’nin silahlı gruplar için kolay erişilebilir duruma gelmesi bu iki şehirde yaşayanları paniğe sürükledi. Lazkiye Hama’nın aksine dağ silsilesi ile Cisr eş-Şuğur ve İdlib’den ayrılıyor; ancak dağlarda yüzlerce köy var ve bu köylerin hiç birisi güvende değil.
Lazkiye ve ilçeleri ile Tartus ve ilçelerinde savaş nedeniyle ülkenin dört bir yanından göçmüş insanlar da var. Bu illerin nüfusları bu göçler ile ikiye katlandı. Sünni – Alevi oranları birbirine yaklaştı.
Şu ana kadar mezhepsel somut bir olayın yaşanmadığı, iki kesimin de kendi günlük işleri ile meşgul olduğu bu iki şehirde; Lazkiye ya da Hama’ya saldırı olması durumunda barış havasının bozulacağı senaryoları konuşuluyor.
İki şehirde de uyuyan hücrelerin hareket geçirilebileceği ve provokasyon olabileceği dile getiriliyor. Bizim gözlemimiz sonuçta mezhepsel bir savaşın yaşanmayacağı, ancak provokasyonlar olursa çatışmaların, gerginliklerin yaşanılması kaçınılmaz olacak gibi görünüyor.
Aleviler endişeli
Silahlı grupların Alevilere bakış açısı belli. Bugüne kadar ortaya konan somut örneklerin sonuncusu Cisr eş-Şuğur sonrası İştabrak köyünde yaşanan katliam oldu. Aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu yaklaşık 130 kişi katledildi.
Bu örnek saldırıların Lazkiye, Tartus ve kırsalları ile birlikte (Hama kırsalı) Gab bölgesine ulaşması halinde neler yaşanabileceği konusunda Aleviler içinde senaryoların oluşmasına neden oluyor.
Birçok insanın herhangi bir durumda kadın ve çocuklarını Lübnan’a göndermek üzere hazırlık yaptığı biliniyor.
Lazkiye’de görüştüğümüz bazı insanlar ülkeyi terk etmeyeceklerini ve sonuna kadar savaşacaklarını; ancak eşlerini ve çocuklarını Suriye dışına çıkarabilmek için pasaport çıkardıklarını anlatıyor.
Silahlı gruplar bu bölgelere ulaşabilir mi bu belli değil; ancak İdlib ve Cisr eş-Şuğur’daki gelişmelerin sahil bölgesinde panik yarattığı yukarıda aktardığımız örneklerden anlaşılıyor.
Şam’da hava gergin
Başkent Şam’da ise konuşulan senaryolar aynı paralelde. Bazı subayların bugüne kadar askeri açıdan hata yapıldığı ve ordunun daha baskın şekilde savaşması gerektiğini savunduğu belirtiliyor. Bu istek Esad’ın bugüne kadar yürüttüğü ‘savaş üslubuna’ aykırılık oluşturuyor.
Esad ise son verdiği iki röportajda ‘daha zayıf bir dil’ kullandı. Bir yandan ordunun yara aldığından bahsetti, diğer yandan hatalarının olabileceğini kabul etti (aslında yineledi), teröre verdikleri desteği kesmeleri durumunda Batı ile diyaloğa hazır olduklarını söyledi. Esad bu sözleri daha önce de sarf etmişti, aradaki fark tonlamanın daha yumuşak ve güçsüz olması.
Genel olarak yönetim içinde ve orduda silahlı gruplara karşı net başarılar elde edilemediği kabul ediliyor.
Darbe ihtimali söylentileri de tam da bu kayıplar, gerginlikler devam ederken ortaya atıldı.
Süheyl Hasan’ın facebook hesabı olduğu iddia edilen bir hesaptan Hasan’ın “Şam’a geliyorum iki numaralı bildiriyi bekleyin” mesajı verdiği öne sürüldü. Mesajın sahte bir hesaptan olduğu belli; ama önemli olan "başkalarının vermek istediği bir mesaj mı var?" sorusu. Bu da sanırız önümüzdeki dönemde ortaya çıkacak.
En zor iki ay
Girizgahta Cenevre 3, Moskova girişimlerinden bahsettik. Kuzey ve güney cephelerinde baskının arttırılmasının bize göre 3 nedeni var:
Birincisi Suriye karşıtı koalisyon, güçlerini birleştirerek nihai darbeyi vurup Şam’a yürüme amacında.
İkincisi yönetimi öyle ya da böyle masaya oturmaya, Müslüman Kardeşler başta olmak üzere muhaliflere yönetim içinde yer vermeye zorlamak ve bunu sağlamak için yönetimi Mayıs ayındaki Cenevre 3 öncesi mümkün olduğunca zayıflatmak.
Üçüncüsü İran’ın nükleer anlaşması ile kazandığı bölgesel avantajlara karşılığı fiili savaşın devam ettiği Suriye’de vermek.
Suriye ordusu son 6 ay içinde ilerleme kaydetmiş, Dera – Kuneytra ve Halep’te silahlı gruplara üstünlük sağlamıştı.
Ancak Hizbullah ve diğer grupların desteği ile sağlanan bu başarı uzun sürmedi. İki taraftan (Türkiye ve Ürdün –İsrail) açılan cepheler ordunun gerilemesine neden oldu.
Bunlara Şam Yarmuk’ta yaşananlar sonrası İŞİD’in Jobar, Kabun taraflarına kadar ulaştığını da eklersek yönetim ve ordu için çok zor günlerin yaşanacağını söylemek mümkün. ,
Eğer Berze’de sağlanan ateşkes sona erer ve Berze’deki silahlı gruplar İŞİD’in sağlayacağı sinerji ile harekete geçerse Şam’ın kenar mahallelerinde olayların yeniden başlaması kaçınılmaz bir durum olacak.
Bu da çatışmaların ‘Mesakin Berze’ (Berze konutları) adı verilen semt üzerinden Şam merkeze ulaşması demek.
Konuştuğumuz kaynaklar Şam için bu senaryonun uçuk olduğunu, ordunun Jobar ve Kabun taraflarında şiddetli saldırılar yaptığını, İŞİD’in bu bölgelerden çıkarıldığını söylese de durum net değil. Başarısız olacak olsa da yeni cephe açmış olmak ve ordunun gücünü biraz daha dağıtmak için bile böyle bir atak yapılabilir.
Diğer yandan Halep, Hama gibi şehirler(d)e de yeni saldırıların olabileceği belirtiliyor.
İdlib tarafına ise yeni birlikler, silahlar sevk ediliyor. Tüm bu gelişmeler savaşta en zor iki aya girildiği senaryolarına neden oluyor. Bu iki (belki de üç) aylık süreçteki kazanımlar / kayıplar iki taraf için de belirleyici olacak gibi görünüyor.
Savaşı sürdürmenin zorluğu bir yana Esad; yönetim içinde taktiklerinin eleştirilmesi dahil tartışmaları yönlendirmesi, eleştirileri göğüslemesi, yandaşları içinde beliren ‘savaşı kaybediyoruz’ psikolojisini yok etmesi, askeri ve coğrafi kayıplardan sonra ordunun ve kendisinin hala güçlü olduğu mesajını vermek için bir şeyler yapmak gibi sorunlarla uğraşacak.
Bütün bunları yapabilmek ise tam bir orkestrasyon yeteneği gerektiriyor. Gerçi Esad bu konuda bugüne kadar başarılı bir sınav verdi ve her seferinde sürpriz şekilde atakları boşa çıkardı; ancak yaşanan son gelişmelerden sonra eğer kafasında etkili bir kontra atak planı yoksa bu yaz Esad için çok sıcak geçecek gibi görünüyor.
Suriye Savunma Bakanı Fahd Casim Freyc’in bugün İran’a gitmesi ve geçtiğimiz cuma günü Kalamun’da Suriye ordusu ve Hizbullah mevzilerine hava saldırısı yapan İsrail’e bugün Golan’dan füzeyle cevap verilmesi bu yazın Suriye içinde de dışında da çok sıcak geçeceğinin habercileri olarak gözüküyor.