Suriye ordusunun son iki ay içinde bazı noktalardan çekilmesi çeşitli senaryoların üretilmesine neden oldu.
Esad’ın zayıflamasından rejim içinde darbe girişimlerine, İran ve Rusya’nın desteklerini çekmelerinden Esad’ın ‘Alevi devletine’ razı olmasına kadar çeşitlilik gösteren bu senaryoların temel çıkış noktası kaybedilen yerlerin ‘ordunun zayıflığından’ kaynaklandığı görüşüydü.
Ancak son günlerde Şam’da konuşulanlara göre ordu muhtemelen 5 yıllık savaş sürecindeki en büyük harekâtlarından birini gerçekleştirmeye hazırlanıyor.
Bu kısma girmeden önce sahadaki durumu özetleyelim.
Suriye’deki savaşı 4 bölge üzerinden görmüştük bugüne kadar:
Kuzey doğu bölgesi: Lazkiye, İdlib, Halep,
Kuzey ve Doğu bölgesi: Rakka, Deyrezzor ve Haseke
Orta bölge: Tartus, Hama, Humus
Güney bölgesi: Şam, Şam kırsalı, Dera, Kuneytra ve Süveyda
Son dönemde çeteler Süveyda güzergâhında Busra eş-Şam’ı aldı, Lazkiye kırsalında ise Selma, Haffe gibi yerlerde varlık gösterdi ve Keseb’de çatışmalar baskınlar yaşandı. Ancak Şam, Lazkiye, Tartus, Süveyda il merkezleri bugüne kadar önemli bir olayın yaşanmadığı; savaşın dışında kalan yerler.
Bu illerin dışında kalan bütün iller ve kırsalları bir şekilde çatışmalara sahne oldu.
Genel itibarı ile duruma baktığımızda iller bazında şöyle bir tablo çıkıyor karşımıza:
Kuzey bölgesinde İdlib ve kırsalı tamamen Fetih Ordusu adlı oluşumun eline geçmiş durumda. Halep merkez yarı yarıya paylaşılmış ancak kırsalın büyük bir bölümü silahlı grupların elinde.
Rakka merkez ve kırsalın tamamı, Deyrezzor merkezin büyük bölümü (doğu tarafı) ve kırsalın tamamı IŞİD’in elinde, Haseke’nin çok büyük bir bölümü YPG’nin elinde.
Hama ve Humus merkezlerinin tamamı (Vaer hariç) yönetimin; kırsallarının (Rastan ve Telbise gibi) bir kısmı silahlı örgütlerin elinde.
Şam kırsalı (ilinin) büyük bölümü paylaşılmış durumda, Dera merkezin ve kırsalının önemli bir bölümü ile Kuneytra’nın eski şehir tarafı ve kırsalın önemli bir bölümü silahlı grupların elinde.
Haritaya genel olarak baktığımızda yönetim (güneyden kuzeye) Şam, Humus, Hama, Tartus ve Lazkiye’ye sıkışmış gibi duruyor.
Bölünme senaryoları
Burada daha önceki yazılarımızda dikkat çektiğimiz bir noktayı yineleyerek devam edelim.
Silahlı grupların yüzölçümü olarak Suriye’de önemli bir alana hâkim olduğu görülüyor. Ancak yönetimin hâkim olduğu illerdeki nüfus yoğunluğu; ekonominin ve devlet aygıtlarının bu illerde olması ya da bu illere taşınmış olması tabloyu tersine çevirmese de değiştiriyor. Özellikle IŞİD’in sahip olduğu yerlerin geniş bir bölümü çöl ve nüfus yoğunluğunun sıfıra yakın olduğu yerler. Tablonun tamamen tersine çevrilememesinin tek nedeni ise petrol ve gaz sahaları. IŞİD buraları ya kontrol altında tutuyor ya da Humus-Eş Şaer’de olduğu gibi sürekli saldırılar düzenliyor.
Bugüne kadar onlarca kez Esad’ın düştüğü, kaçmak üzere olduğu, kaçtığı; İran ve Rusya’nın rejime desteği kestiği / keseceği haberleri ile ‘Esad yenildi ya da yenilmesi yakındır’ algısı yaratmaya çalışan dünya medyası yeniden bu tür haberlere yer vermeye başladı.
Bu medyanın gerçeği bilerek çarpıtması tamamen bir strateji gereği olsa anlaşılabilir; ancak işin hazin tarafı anlı şanlı gazetecilerin bile bu haberleri inanarak vermeleri. Öyle ki okuyucularını da inandırmayı başarıyorlar.
Bu haberlerin tekrar artmasının ‘haklı’ sebepleri de var elbette. Bunların en önemlisi Suriye ordusunun son dönemde sürekli kaybetmesi ve çekilmesi.
Diğeri ise istihbarat şefleri arasında yaşanan birtakım olaylar ve bunların yönetim içinde bazı rahatsızlıkların ve Esad’ın otoritesini kaybetmeye başlamasının işaretleri olduğu görüşü.
Daha önceki bir yazımızda bu yazın Suriye için çok sıcak geçeceğini yazmıştık.
Silahlı gruplar bir süre önce kendilerini (ayrı ayrı) destekleyen ülkelerin anlaşması ile koordine hareket etmeye başladı.
Bu orkestrasyon iki şekilde yapıldı. İdlib ve Cisr eş-Şuğur saldırılarında olduğu gibi bazı grupların birleşmesi ve birleşemese de bütün grupların eş zamanlı saldırılar gerçekleştirmesi.
Bu durum İdlib örneğinde olduğu gibi ordunun gerilemesine neden oldu.
Ordunun art arda birkaç yeri kaybetmesi ile birlikte ‘bu kez gerçekten Esad’ın sonu geliyor’ yorumları yapılmaya başlandı.
Ardından aslında çok daha önceden gündeme getirilmiş olan ‘Alevi devleti’ daha doğrusu bölünme senaryoları gündeme geldi. Daha ileri gidilerek sıkışan ve artık yapacak bir şeyi olmayan Esad’ın bölünmeye razı olduğu bile öne sürüldü.
Esad’ın bölünmeye razı olduğu söylemleri ile birlikte İran ve Rusya’nın Esad’a olan desteklerinin azaldığı bu iki ülkenin duruşlarında değişiklik olduğu iddia edildi.
Oysa hiç de öyle değil ve durumu tersine çevirecek adımlar atılmaya başlandı.
İran üst düzey ziyaretçiler göndererek Suriye’ye desteğini yineledi, Rusya daha zayıf açıklamalar yapmış olsa da Esad’ın yanında ve siyasi çözümden yana olduğu söylemini sürdürdü.
Rusya’nın görece zayıf söyleminin nedeni ‘görev dağılımı’ olabilir.
Gelişmelere daha geniş çerçeveden baktığımızda şöyle bir tablo var ortada:
Suriye, Yemen, Ukrayna, Lübnan ve Irak’ta çeşitli seviye ve şekillerde mücadele devam ediyor. Rusya, İran, Esad ve Hizbullah bu mücadelenin taraflarından bazıları. Bu dörtlünün içinde Rusya Ukrayna’ya; İran, Yemen ve Suriye’ye Hizbullah ise Lübnan ve Suriye’ye konsantre olmuş durumda.
Rusya’nın Ukrayna’ya yoğunlaşması ve ABD’nin karşısında esas oyuncu olması Suriye’de doğrudan askerî varlığını göstermesine engel oluyor; ancak İran öyle değil.
Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah’ın son konuşması çok önemli bir aşamanın habercisiydi. Nasrallah savaşın Kalamun ile sınırlı kalması ve mücadelenin parça parça yürütülmesinin stratejik hata olduğunu söyledikten sonra “olmaları gereken her yerde olacaklarını” ilan etti.
Bu sözlerin ardında yatan iki kelime var: Suriye (coğrafyası) ve İran. Yani Nasrallah aslında İran adına konuşmuş oldu.
Hizbullah zaten Kalamun (Lübnan) ve Suriye’de savaşıyor; ama İran pratiği hayata geçirilebilecek mi?
Önümüzdeki günler çok şeye gebe. Suriye ordusunun bugüne kadarki en büyük hazırlığını devam ettirdiği belirtiliyor.
Savaşın mazisi
Bu noktaya gelmeden önce bugüne kadar savaş nasıldı hatırlayalım:
Ordu birkaç yüz noktada aynı anda küçük gruplar halinde ancak kendisine saldırı olması durumunda harekete geçiyordu. Bazı çatışmalar haricinde ordunun yaptığı herhangi bir yerin alınması sonrası durumu stabil hale getirerek kontrol noktaları oluşturmak ve ardından o noktada beklemekten ibaretti.
Kaybedilen yerlerde ise ordu ya sivillerin yoğun olmasından ya da silahlı grupların araziyi iyi bilmelerinden ve korunmalarından dolayı etkisiz kalıyordu. Üstelik uzak noktalarda 15-20 kişilik timler baskın niteliğindeki en az birkaç yüz kişilik saldırılara karşı koyamıyor ve sürekli kayıp veriliyordu.
Daha önce kaybedilen havaalanları, askeri üsler, kasabalar, köyler, kontrol noktalarında binlerce asker bu şekilde hayatını kaybetti.
Suriye ordusunun çok güçlü olduğu söylemleri doğru; ancak ordu çete savaşına değil cephe savaşına göre dizayn edilmişti ve bu güç sokak / çete savaşlarında ise yaramadı.
Ancak İdlib sonrası özellikle AKP hükümetinin rolünün olduğu iddiaları ile birlikte strateji değişikliğine gidildi.
Erdoğan - Davutoğlu ikilisinin Suriye savaşında çok büyük yanılsamalar / hesap hataları içinde oldukları binlerce kez yazıldı çizildi.
Ancak sahada Suriye ordusunun yukarıda anlatmaya çalıştığımız strateji hatalarından dolayı örgütler ilerlemeyi sürdürünce bu ikili “doğru yolda olduklarını düşünmeyi (daha kuvvetle) sürdürdüler.
Bu durumun; yani silahlı grupların ilerlemesinin sonsuza dek sürmesini beklemek mantıklı değildi elbette ancak hırs insanın gözünü kör ediyor.
Yeni strateji
Peki strateji değişikliği ne?
Gözlemlediğimiz kadarı ile ordu bölük pörçük yer aldığı bölgelerden yukarıda tarif etmeye çalıştığımız orta bölgeye çekilmeye başladı.
Bu bölgelerde şimdi İran’ın da somut biçimde devreye girmesi ile “çatışılacak bölgeler ve çatışılacak grupların niteliğine uygun silahlar ile yeni ordu düzenine” geçiliyor. Yani çete savaşından cephe savaşına dönülüyor.
Bunun anlamı şu: Ordu bugüne kadar görülmediği şekilde belli bir strateji içinde ağır ve geniş çaplı saldırılar düzenleyecek.
Muhtemel taktik çekilmeler
Şam’da konuşulanlara göre ordu yakında Deyrezzor’dan ve Dera’dan da çekilebilir. Bu çekilmeler de bu strateji içinde olacak taktik hamleleri olarak nitelendiriliyor.
Humus ve Hama’da oluşturulacak ana gücün ilk hedefinin ise Kuzey; yani İdlib olacağı belirtiliyor. Güney cephesi ise büyük oranda Hizbullah’a devredilecek. Daha sonra doğu cephesine doğru savaş genişletilecek. Diğer yandan Hizbullah’ın Kalamun’un temizlemesiyle birlikte ordu sırtını sağlama almış olacak ve İdlib’e daha rahat şekilde yönelecek.
Ordu uzun bir zamandır İdlib kırsalındaki Mastuma ve Eriha gibi yerlerde aslında yığınak yapmıştı. Ancak Türkiye’deki seçimler öncesi Erdoğan’a koz verilmemesi amacıyla harekete geçilmediği belirtiliyor.
Önümüzdeki iki ay çok çetin olmasının yanı sıra bugüne kadar yaşanan savaşın dönüm noktalarından biri olacak. Çünkü eğer ordu bu strateji değişikliği ve büyük hazırlığa rağmen planını hayata geçiremezse işte o zaman gerçekten bölünmeden / iç savaştan bahsedilebilir.
Ancak verileri göz önüne aldığımızda bunun öyle olmayacağı tahmin edilebilir. Bir ihtimali göz ardı etmeden tabii: Bazı devletler Suriye’deki çetelere 5 yıldır büyük yatırım yaptı. Bu çetelerin başarısız olmaması için her türlü çılgınlığı göze alabilirler. Bu da savaş demektir.
Çünkü ben şahsen daha önce Şam’ın bu kadar kararlı ve iddialı olduğuna şahit olmamıştım. Şam da her şeyi göze aldı.
Başlığı bu şekilde atmamızın nedeni de bu. Bir tarafın yok olacağı son savaşa doğru yaklaşıyoruz.