YDH- Bloomberg yazarı Eli Lake, Suudilerin eski İstihbarat Şefi Prens Bender bin Sultan’ın eski danışmanı, Enver Macid Eşki ile İsrail’in BM Temsilcisi Dore Gold arasında yapılan görüşmenin ayrıntılarını yazdı.
2014’ ün başından beri, İsrail ve Suudi temsilcileri, ortak düşman İran’ı konuşmak için beş gizli toplantı düzenledi. Perşembe günü iki ülke Washington Dış İlişkiler Konseyi’nde bu gizli diplomasiyi ortaya çıkararak ifşa oldular.
İsrail ve Suudi Arabistan’ın İran’ı engellemek adına ortak çıkarının olması Ortadoğu’yu yakından izleyenler arasında bilinen bir sırdı.
Fakat salı gününe kadar, ikili arasındaki gerçek diplomasi resmi olarak hiç bilinmiyordu. Suudi Arabistan İsrail’in var olma hakkını hala tanımıyor. Yine de İsrail bir Filistin Devleti yaratmak için Suudilerce başlatılan barış teklifini kabul etmek zorunda.
Bu tipik bir Washington beyin takımı olayı değildi. Dinleyicilerden hiç soru alınmadı. Bir girişten sonra, Amerika’daki resmi Suudi Büyükelçisi, emekli Suudi generali ve Prens Bender bin Sultan’ın eski danışmanı, Enver Macid Eşki, Arapça bir konuşma yaptı. Ardından İsrail’in Birleşmiş Milletlerdeki resmi elçisi ve İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın bir sonraki genel müdürü olacak olan Dore Gold İngilizce bir konuşma yaptı.
Bu insanlar tarihsel olarak düşman ülkeleri temsil ederken, mesajları kimlikseldi: İran, Ortadoğu’ya egemen olmaya çalışıyor ve durdurulmalı.
Özellikle Eşki, kaygı vericiydi. 1979 devriminden itibaren rejimin terörist eylemlerinin, rehine almalarının ve saldırganlığının altını çizerek İran’ın özet bir tarihini sergiledi. Görüşlerini Ortadoğu için yedi aşamalı bir plan ile sonlandırdı.
Listenin üstünde İsrail ve Araplar arasında barışı sağlamak yer alıyordu. İkinci olarak İran’daki rejim değişikliği geliyordu. Listede ayrıca büyük bir Arap Birliği, bölgesel bir Arap askeri gücü kurma ve şu an Irak, Türkiye ve İran’a ait olan bölgelerden bağımsız bir Kürdistan oluşturma çağrısı da bulunuyordu.
Gold’un konuşması nispeten daha az görkemliydi. O da İran’ın bölgesel hırsları konusunda uyarılarda bulundu. Fakat Tahran hükümetinin düşürülmesi için çağrıda bulunmadı. “Bizim bugün burada bulunuyor olmamız ülkelerimizin yıllardır paylaşa geldikleri farklılıkları ortadan kaldırdığı anlamına gelmemektedir,” diye belirtti Suudi Arabistan’ı kastederek ve “Fakat umudumuz bunları önümüzdeki yıllarda tamamen irdeleyebilmek olacaktır” dedi.
Gold, Eşki ve iki taraftan da gelen diğer birkaç resmi yetkilinin yaptığı görüşmeler; İran, Amerika ve diğer büyük güçler arasındaki nükleer müzakereler gölgesinde yapıldı.
Suudi Arabistan ve İsrail’in, İran’ın nükleer programı tarafından en çok tehdit edilen ülkeler olduğunu söyleyebiliriz; ama ikisinin de bu ay için planlanmış olan müzakerelerde koltuğu yok.
Beş çift taraflı toplantı geçen 17 ayda Hindistan, İtalya ve Çek Cumhuriyeti’nde son buldu. Katılımcılardan biri, Lübnanlı militan grubu Hizbullah uzmanı emekli İsrail generali Shimon Shapira “Problemlerimizin, meydan okumamızın ve bazı cevaplarımızın aynı olduğunu keşfettik,” dedi bana. Shapira, İran’ın bölgedeki faaliyetlerini sorun olarak niteledi ve iki tarafın da onları köreltmek için siyasi ve ekonomik yolları tartıştığını; fakat fazla detaya girilmediğini belirtti.
Eşki bana, İsrail başbakanı Benjamin Netenyahu İsrail-Filistin ihtilafını sonlandıracak bir Arap Barış Girişimi’ni kabul edene dek gerçek bir işbirliğinin mümkün olmayacağını söyledi. Plan, New York Times köşe yazarı Tom Friedman ile önce 2002’de Suudi Arabistan’ın merhum kralı Abdullah, sonra da krallığın veliaht prensi tarafından paylaşıldı.
İsrail’in Körfez Arap Devletleri ile kapalı ilişkileri 1990’lara ve Oslo Barış Sürecine dayanıyor. 1990’larda Katar gibi bazı Arap ülkeleri İsrail’in ticaret heyetlerine izin vermişlerdi. Diğerleri ise, Birleşik Arap Emirlikleri başkenti Abu Dabi dâhil, İsrail istihbaratının mevcudiyetine müsaade etmişti.
WikiLeaks’in 2010’da çıkardığı belgelerin gösterdiğine göre, geçen on yılda bu bağlar daha çok İran üzerine odaklandı.
19 Mart 2009’daki bir yazışma, İsrail’in o zamanki dışişleri bakanlığı genel direktörü yardımcısı Yacov Hadas’ın, ilişkilerin ısınmasının bir sebebinin Arapların Washington’da İran karşısında onların çıkarlarına İsrail’in katkıda bulunabileceğini hissettiklerini belirttiğini aktardı. “Körfez Arapları, ABD ile yakın ilişkileri olduğu algısı, ayrıca İran karşısında da İsrail’e güvenebilecekleri hissi sebebiyle İsrail’in rolüne inanıyorlar.”
Fakat bir işbirliği başlatmak ancak şimdi Suudi Arabistan ile İsrail arasında bir ihtimal oluşturuyor. Gold’a göre, bu, büyük bir değişimi temsil ediyor.
2003’te, Suudi Arabistan’ın terörizmi finanse etmekteki ve İslami aşırıcılıktaki rolü hakkında “Hatred’s Kingdom” (Nefret Krallığı) diye bir kitap yayınladı. Salı günü, kitabı “Suudi Arabistan, İsraillilerin katli için para toplarken ve finansman sağlarken, ikinci intifadanın zirvesinde” yazdığını açıkladı. Bugün, Gold, terörizmi kucaklamaya devam eden Filistinli gruplarla çalışanın temel olarak İran olduğunu belirtti.
Gold sözlerine, İran’ın şimdi Lübnan’daki Hizbullah gibi grupları, geleneksel olarak Lübnan’daki müttefiklerine sağladığı güdümsüz roketlerin yerine hassas güdümlü füzelerle donattığını söyleyerek devam etti. Ayrıca İran Devrim Muhafız güçlerinin İsrail-Suriye yakınında Beşar el-Esad rejimini desteklediğini de belirtti.
Birkaç yıl önce, Ortadoğu’da İran yayılmacılığı hakkında alarm veren de sadece İsrail’di. Şimdi İsrail’in bu kampanyaya, 1948’den beri İsrail’in yıkılmasını dileyen bir ülke olarak Suudi Arabistan tarafından dâhil edilmesi dikkate değer.
İki millet de bugün Başkan Barack Obama’nın İran’la barış çabalarının rejimin onlara karşı saldırganlığını teşvik edeceği yönünde endişeli. Obama’nın nükleer anlaşmasını alıp almayacağı belirsiz.
Ancak her şekilde, en nihayetinde en büyük diplomatik başarısı, İran’a ulaşmaya çalışırken buna karşı bir Suudi-İsrail ittifakı için şartları yaratmaya yardımcı olmakla kalması da olabilir.
Çeviren: Şeyma Dursunoğlu