YDH- The American Interest’te yayımlanan “En iyi zamanlar en kötü zamanlar. Kürtler, IŞİD tehdidi altında bile yeni güç kazanıyor” başlıklı yazda şu ifadelere yer verildi.
Suriye, Irak, Türkiye ve İran arasında dağılmış Kürtler için, bugün Dickens’ın Fransız İhtilali tasviri gibi görünüyor olsa gerek: “Umut baharıydı, çaresizlik kışıydı, önümüzde her şey vardı, önümüzde hiçbir şey yoktu, hepimiz doğruca cennete gidiyorduk, hepimiz doğruca öbür yöne gidiyorduk.”
Bağımsız Kürdistan umutları hiç bu kadar yakında görünmemişti –ama tam da bu umutları ortaya çıkaran faktörler riskleri de artırmış durumda ve bu yüzden Kürtler ve liderlerinin başarısızlık ihtimali hiç böyle büyümemişti.
Son zamanlarda manşetleri Türkiye meclis seçimlerinde Kürt HDP’nin sersemletici başarısı işgal ediyor; bu başarı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Kürtlerin önceleri verdiği destek göz önünde bulundurulursa daha da dikkat çekici.
Türkiye Kürtlerinin hatırı sayılır bir kısmı bu seçime kadar AKP’ye oy veriyordu, kısmen Erdoğan bu grupla barış diyaloğunu açtığı için. Ama görüşmelerin duraklaması ve Türkiye’nin IŞİD Kürt çoğunluklu Kobani’yi tehdit ettiği zamanki eylemsizliği birçok Kürde Cumhurbaşkanının samimi olmadığını kanıtlar göründü.
Sonuç olarak AKP’den Kürt HDP’ye dönen Kürt dalgası Erdoğan’ı sahip olduğu çoğunluktan mahrum bıraktı. (Bu hafta boyunca gözünüz TAI’de Henri Barkey, Svante E. Cornell ve Steve Cook’un Türkiye’deki seçimler ve HDP ile Türkiye Kürtlerinin şimdi kendilerini içinde buldukları durumla ilgili makalelerinde olsun.)
Belki bunun kadar önemli; ama üzerinde fazla durulmayan bir nokta, Suudi Arabistan’ın bağımsız bir Kürdistan’ın kurulmasını desteklemeye başlamasıydı.
Duyuru, cuma günü Suudi General Enver Macid Eşki’nin sahnede bir İsrailli yetkiliyle görünerek iki eski düşman arasında eşi görülmemiş ve bir dereceye kadar ihmal edilen ortak işbirliğini tanıdığı zamanki aynı basın konferansında gerçekleşti; ama Eli Lake’in de repor ettiği gibi:
‘[Gen. Eşki] sözlerini Ortadoğu için yedi maddelik bir planla bitirdi; [plan,] Irak, Türkiye ve İran topraklarından oluşturulacak bağımsız bir Kürdistan kurma çağrısı [içeriyordu.]’
Kral Salman’ın tahta çıkışından beri, Suudiler tarihleri boyunca yürüttükleri ihtiyatlı dış politikayı bir kenara koyarak bölgede çok ciddi bir biçimde daha agresif bir tutum takındılar.
Yukarıda tasvir edilen gibi bir Kürt cumhuriyetini desteklemek İran’a bir darbe olur, hem kendi ülkesi içinde, hem de Riyad’ın Şii bağımlı devletler olarak gördüğü Irak ve Suriye’de. Ama Suudilerin Türkiye’yi de dahil etmesi ilginç, Esed rejimini devirmek için bu iki rakip arasında son zamanlarda gördüğümüz işbirliğinin orada kaldığını gösteriyor.
Tüm bunlar Kürtlere bir çok seçenek veriyor. Bu demektir ki, Kürtlerin destek için birbirine karşı oynayabileceği en az üç bölgesel ya da uluslararası hegemon güç var, ABD’yi de sayarsak.
Bu ayrıca onlara ‘masada birçok koltuk’ veriyor, Ankara’daki yeni HDP gibi ve PYD ve Erbil’deki Iraklı Kürt hükümetinin IŞİD’e karşı savaş planlama koalisyonundaki rolü gibi. Ama yine de Kürtlerin önlerinde yüzleşmeleri gereken bir sürü zorluk da var.
Ankara’da yeni kurulacak hükümete Türk milliyetçisi partiler de girebilir. Suudi Arabistan ve ABD’den gelecek dış destek –sözler ve ufak jestlerin haricinde- garantili olmaktan çok uzak. Ve elbette, IŞİD belası var.
Ama bu meselede, tehlike, fırsatın bedeli. Kürtlerin çeşitli kesimlerinin –birleşmiş veya bölünmüş olarak- bundan sonra yapacakları, çalkantılı bir bölgede, bağımsızlık ve hayatta kalış ihtimalleri üzerinde bir nesillik zaman içinde başka her şeyden çok daha mühim bir etki yaratabilir.
Çeviren: İkbal Zeynep Dursunoğlu