YDH- Ahrar Şam adlı silahlı grubun Dış İlişkiler Başkanı Lebib Nahhas, Washington Post’ta yayımlanan “Suriye’nin devrimcilerini yanlış etiketlemenin ölümcül sonuçları” başlıklı yazısında örgütün el-Kaide’den de IŞİD’den de farklı olduğunu ifade ederek şunları yazdı:
Aşikar olduğu gibi, Obama yönetiminin Suriye meselesine verdiği tepki küçük düşürücü bir başarısızlıktı.
Açık bir strateji belirlenmedi, yönetim ‘kırmızı çizgileri’ni de aştı. Irak ve Afganistan tecrübelerinden ilham alınan ve IŞİD’I saplantı haline getirmiş bir medyanın çıkardığı gürültüye dayanan kısa vadeli, geçici tedbirler, ulaşılabilir, uzun vadeli hedeflerin önüne geçirildi.
Sonuç: genelde 200 bin ila 300 bin arasında tahmin edilen (ama kesinlikle çok daha fazla olan) bir ölü sayısı, evinden yurdundan olan 11 milyondan fazla insan ve enkaza dönen bir sürü şehir.
Bu başarısızlık en çok da, Suriyeli devrimcilerin ya ‘ılımlı’ ya da ‘köktenci’ diye etiketlenmelerindeki yanlış yöntemin sonuçlarında görülüyor.
Aralıkta, Dışişleri Bakanı John F. Kerry şöyle dedi: ‘Suriyeliler bir diktatörle teröristler arasında tercih yapmak zorunda olmamalı.’ Kerry’nin ilan ettiğine göre, üçüncü bir seçenek vardı: ‘Her gün hem köktencilerle, hem de [Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar] Esad’la savaşan ılımlı Suriye muhalefeti.’ Maalesef, bu takdire şayan görüş çöktü; çünkü ABD ‘ılımlı’ terimini öyle dar ve gelişigüzel bir şekilde tanımladı ki ana akım muhalefetin büyük çoğunluğunu bu tanımın dışında bıraktı.
Biz el-Kaide’yle ilişkili değiliz
Benim bulunduğum grup, Ahraru’ş- Şam, bir örnektir. Grubumuzun adı ‘Suriye’nin Özgür İnsanları’ anlamına gelir. Kendimizi Suriyeliler tarafından yönetilen ve Suriye için savaşan ana akım bir Sünni İslamcı grup olarak görüyoruz. Suriye halkı için adalet yolunda savaşıyoruz. Buna rağmen el-Kaide’yle örgütsel bağlarımız olduğuna ya da el-Kaide’nin ideolojisini benimsediğimize dair yanlış suçlamalara maruz kaldık.
Hiçbir şey hakikatten bu kadar uzak olamaz. Biz, Suriye’nin ulusal bir birleştirici projeye ihtiyacı olduğunu, bunun tek bir parti ya da grup tarafından kontrol edilemeyeceğini ya da teslim edilemeyeceğini ve tek bir ideolojiye bağlanamayacağına inanıyoruz.
Suriye için ılımlı bir geleceğe inanıyoruz
Hem çoğunluğun meşru arzularına saygı duyulup hem azınlıkları koruyarak Suriye’nin geleceğinde gerçek ve olumlu bir rol oynamalarına imkan sağlayan çarpıcı bir dengeye inanıyoruz. Suriye için, devleti yerinde tutan ve tüm Suriyelilere faydası olacak reformlar gerçekleştiren ılımlı bir geleceğe inanıyoruz.
Geçen sene, düzinelerce üst düzey liderimiz bombalı bir saldırıda katledildi. Biz bu sekteyi atlattık ve saflarımızda yüksek derecede kurumsallaşma ve profesyonelliği, aynı zamanda yerel nüfustan aldığımız derin desteği benimseyen yeni bir liderlik hızlıca ortaya çıktı.
ABD bizi haksızca karaladı
Suriyeliler bizi devrimci coğrafyanın ayrılmaz, değerli bir unsuru olarak görse de biz daha birinci günden itibaren Obama yönetimi tarafından haksızca karalandık.
Kendi fanuslarına tıkılıp kalmış olan Beyaz Saray’daki siyasetçiler, ABD’li vergi mükellefinin parasından milyonlarca doları CIA’nın Suriye’deki sözde ‘ılımlı’ güçleri destekleme yolundaki başarısız çabalarına harcadı. Ama bu ‘ılımlı’ gruplar, neredeyse her adımda, en önemlisi de IŞİD’le yüzleşmede hayal kırıklığına sebep oldular.
Dahası, IŞİD’e karşı savaşı Esed’i iktidardan düşürme çabalarından kökten farklı ve bazen taban tabana zıt düşündükleri bu bindiği dalı kesen politika, iki savaşa da bir son getirmedi.
Maliki’ye uyguladığınız baskıyı Şam’a da istiyoruz
Washinton’un kendi itiraf ettiği gibi, Esed’in Alevi ağırlıklı ordusunun Sünni kasaba ve köylerin üzerine çökerttiği, sıklıkla kimyasal silahlarla gerçekleştirilen sistematik ölüm ve yıkım, IŞİD’in saflarına yapılan kayıtların muazzam bir sebebi olarak kalmaya devam ediyor; aynen Irak’ın eski başbakanı Nuri el-Maliki’nin mezhepçi politikalarının sıradan Sünnileri bu köktencilerin koluna sürdüğü gibi.
Fakat, ABD Maliki’yi iktidardan düşürmek için baskı uyguladığı halde, Washington’daki (ve Birleşmiş Milletlerdeki) bazıları hâlâ Esed’in Suriye’de çözümün bir parçası olabileceği gibi saçma bir anlayışa bağlı bulunuyorlar.
Şam’a son darbeyi kim indirecek?
Hakikatte, yoldaşlarımızın son zaferleri de gösteriyor ki Suriye rejimi zayıf ve ölüyor. Stratejik inisiyatif kapasitesini tamamen kaybetti ve ellerinde kuruyan insan gücü eksiğinden çekiyorlar. Esed artık giderek İran’ın fon sağladığı Şii gönüllülere sırtını dayıyor, ancak –bazıları Afganistan gibi uzak yerlerden gelen- bu yabancı savaşçılar bile gidişatı tersine çeviremiyor.
Esed’e karşı ahlaki duruş onu bir seçenek olmaktan çıkaracak kadar güçlü olmalıydı; ancak şimdi savaşın gerçekleri onun işinin bittiğini kanıtladı. Geriye kalan tek soru, son darbeyi kimin indireceği: IŞİD mi, Suriye muhalefeti mi?
IŞİD’i ancak yerli sünniler yenebilir
Bu soru, Washington’u şunu kabul etmeye sevk etmeli: IŞİD’in köktenci ideolojisi, ancak yerelden yetişen bir Sünni alternatifle yenilebilir; ‘ılımlı’ terimi CIA idarecileri tarafından değil, Suriyelilerin kendileri tarafından tanımlanmalıdır.
Gözünüzü açıp bizi görün
Uluslar arası toplumun samimi ilgi eksikliğinin verdiği hayal kırıklığına rağmen, biz diyalog fikrine bağlı kalıyoruz. Görüşülmesi gereken konular, Esed rejimine nasıl son verileceği, IŞİD’in nasıl bertaraf edileceği ve Şam’da istikrarlı ve temsiliyeti olan bir hükümetin Suriye’yi barış, uzlaşma ve ekonomik toparlanma yoluna koyarken devletin çözünmesinin önüne nasıl geçileceğidir.
ABD’nin gidişatını değiştirmesi için çok geç değil. Kerry’nin ‘üçüncü seçeneği’ mevcut; ancak yalnızca Washington gözlerini açıp onu görmeye gönüllü olursa.
Çeviren: İkbal Zeynep Dursunoğlu