Suud evini kim idare ediyor?

11 Ağustos 2015

Foreign Policy’den Simon Henderson Suudi Arabistan içerisindeki güç dengelerine değindiği yazısında Riyad’ın Yemen ve Suriye politikalarını da değerlendiriyor.

İslam Devleti’nin saldırıları, Yemen’deki savaş ve İran nüfuzu konusunda artan endişelerle kuşatılmış yeni Suudi liderliği akıntıya kapılmış görünüyor.

Suudi Arabistan yerelindeki IŞİD üyeleri, anlaşılan o ki hedef seçiminde pek de ayırt edici değillermiş. Mayısta Doğu vilayetindeki iki Şii cami vuruldu, 26 kişi öldü.

Cihatçı grup 6 Ağustos’ta krallığın güneybatısında, Yemen sınırı yakınındaki bir Sünni camiyi havaya uçurdu, çoğu Suudi güvenlik personeli olmak üzere 15 kişi öldü. Bu, İslam Devleti’nin, Suudilerle Şii karşıtı tutumda fikir birliğine varsalar da, aynı zamanda Suudi Hanedanından ve onun temsil ettiği her şeyden de nefret ettiğine de ilişkin Suudi kraliyet ailesine yönelik bir hatırlatmaydı.

Suudi Arabistan’ın IŞİD’e yönelik operasyonlarına devam edeceğinin de hatırlatılmasıdır bu. Geçen ay, Suudi yetkililer grubun üyesi olduğundan şüphelenilen 431 kişiyi tutukladıklarını duyurdular.

Krallığın kabaca 27 milyon vatandaşının büyük çoğunluğu Kral Salman’ın liderliğini 2011’den beri Arap dünyasını ezip geçen kaosa büyük ihtimalle tercih ediyorsa da, Suudi gençliğinin göz ardı edilemeyecek bir kısmı sosyal medyanın onlara sürekli olarak yedirdiği cihatçı görüşlerden ilham alıyor ve onların bu gençlik ateşinin de Suudi toplumu tarafından pek kınanmadığını görüyor gibi.

Suudi camilerinin bombalanması, krallıkla yüzleşmeyi bekleyerek üst üste biriken ve çoğunun İran’la gerçek ya da hayali bağları olan iç ve dış krizlerin sadece bir işareti. Riyad’ın en görünür cevabı, müttefiklerden destek ve taziye mesajları toplamak oldu; muhtemelen bir yandan da bu sefer hangi olağan şüpheliyi yakalaması gerektiğini merak ediyordu.

Atılacak adım ne olursa olsun, ülkeyi bölmekten ziyade birleştirmeye hizmet ettiğini düşündürmeli. İslam Devleti’ne atfedilebilecek başka olaylar da olursa veya Suudi Arabistan’ın Şii nüfusundan bir misilleme işareti gelirse bu dengeyi sağlamak bilhassa zorlaşacaktır.

Fakat krallığın liderliğinin bu görevi üstlenmeye hazır olup olmadığı kesin değil, özellikle de toprağında gerçekleşen terörist saldırı akınını veya yüzleştiği diğer sayısız problem, göz önünde bulundurursak.

Ülkenin hükümdarı bir tatili bile doğru düzgün planlayamıyor: Geçen hafta, Kral Salman görünüşe göre Güney Fransa’yı sevmediğine karar verdi, hem de yazlık villasının manzarasında bulunan kamusal plaj güneş banyosu yapan Fransızlardan temizlendiği halde.

600 kişiden fazla maiyetiyle birlikte Fas’taki sarayına taşındı. Bu arada evdeki cephede, hükümet veliaht prens Muhammed bin Nayef ve kralın en sevdiği oğlu ve politika tercihlerinde elçisi olan yardımcı Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ın elinde.

Muhammed bin Nayef ve Muhammed bin Salman arasındaki ilişki, dünya çapında dış politika çevrelerinde yoğun tartışma konusu olmuştu.

Suudi kralının, Muhammed bin Selman’ın bir gün kral olmasını istediğine şüphe yok; tek soru, Nayef’in bu iki adamın arasına bir saltanat sıkıştırmasına izin verilip verilmeyeceği. Şu anda birçok Suudi gözlemci, Kral Selman’ın emekliliğini ilan edeceğine ve kendi yerini Muhammed bin Selman’ın aldığını ilan edeceğine inanıyor. Suudilerin veraset sistemi oldukça değişken, katı olan tek kural kralın arzularının muazzam önem taşımasından ibaret gibi.

Fakat iki prens arasında bir rekabetin olup olmadığıyla ilgili ihtilaflı bilgiler var. Bazıları Muhammed bin Nayef’in (ya da en azından bu manevrada kaybedebilecek olan saraylıların) tahta kendisinin çıkması için planlar kurduğunu söylüyor, böyle bir durumda daha genç olan kuzeni kenara itilmiş olur. Bu isimlerle irtibat kurmuş olan başka yabancı kaynaklar ise, aslında bu iki rakibin bir takım olarak iyi işleyebildiğini bildiriyor.

Bu ortaklık önümüzdeki aylarda giderek daha fazla test edilecek. İki adam, Suudi Arabistan’ın çok defa dik kafalı olan savunma teşkilatını ortak bir hedef için çalışmaya itmekle görevli:

Muhammed bin Nayef aynı zamanda içişleri bakanı, iç güvenlikten sorumlu, Muhammed bin Selman da savunma bakanı ve böylece Suudi ordusunun, hava kuvvetleri ve donanmasının fiili komutanı. Geleneksel olarak, Suudi Arabistan’ın İçişleri Bakanlığı ve ordusu birlikte pek iyi çalışmazlar.

Üçüncü bir kuvvet de Prens Mitab bin Abdullah komutasındaki Suudi Arabistan Ulusal Muhafızları. Prens Mitab’ın kral olma ihtirasları babası altı ay önce öldüğünde azalmış, kral Muhammed bin Salman’ı veliaht prens vekilliği seviyesine getirdiğinde nisanda da tamamen ortadan kaybolmuştu.

Muhammed bin Salman’ın, özünde bir aşiret kuvveti olan Suudi Arabistan Ulusal Muhafızları’nı Suudi kara kuvvetlerinin içinde eriterek Mitab’ı işsiz bırakmak istediğine dair raporlar olsa da, Muhammed bin Nayef’in müttefiki olarak görülen Mitab, kendi ulusal muhafız rolüne sıkıca tutunuyor.

Yemen savaşı

Yemen seferi, krallığın yeni ulusal güvenlik takımının yüzleşeceği en acil mesele. Suudi liderliğindeki koalisyonun martta başlayan hava saldırıları Husi isyancıları yenilgiye uğratmakta başarısız oldu ve durumu eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’in kuvvetlerine karşı bir yakar top oyununa çevirerek yan etki olarak masum sivillere muazzam hasarlar verilmesine sebep oldu.

Sürgündeki Cumhurbaşkanı A. Mansur Hadi’nin hükümeti son zamanlarda güneydeki liman kenti Aden’de bir ayak basacak yer elde etmeyi tekrar başarmış ve buradan Birleşik Arap Emirlikleri’ne ait bir tank birliği bu haftanın başında kuzeye doğru ilerlemeye başlamıştı.

Ancak Salih-Husi ittifakı varlığını koruyor ve eski lider bu hafta yeni Huffington Post Arapça web sitesine kavgacı bir röportaj vererek Hadi’nin Lahey’de yargılanmasını istemişti.

El Kaide de Mansur Hadi saflarına dahil edildi

Suudi liderliğindeki koalisyona katılan kayda değer tek oyuncu olan Birleşik Arap Emirlikleri’nin rolü, savaşın gidişatını değiştirmiş olabilir.

Eritre’deki bir ileri üsten hareket eden bu Cumhurbaşkanlık Muhafızı elitlerinden seçilmiş Emirlik kuvvetlerinin tercih ettikleri silah, para dolu çantalar oldu ve Güney Yemen’deki yerel aşiretlere Husilere karşı savaşmaları için rüşvet vermeyi deniyorlar.

 Rahatsızlık verici bir şekilde, el-Kaide unsurları da savaşçı saflarına dahil edildi.

 

Bu savaşın dengesini değiştirip Husilerin geri çekilmesini sağlamak için neden El Kaide’nin gerektiği sorusuna bir üst düzey Yemenli yetkilinin verdiği acı cevap; “Adenliler savaşmaz” olmuştu. BAE liderliğindeki başarının zırhlı kuvvetleriyle de devam edip etmeyeceği tartışılır. Elit birimleri saymazsak, en iyi teçhizata sahip olmalarına rağmen BAE ordusunun niteliği tartışmalı.

Suriye konusu

Riyad’ın Cumhurbaşkanı Beşşar Esed’e karşı antipatisi ve onun İranlı destekçilerini stratejik bir yenilgiye uğratma arzusundan dolayı Suriye de Suudilerin en üst meselelerinden biri kalmaya devam ediyor.

Geçtiğimiz günlerde bu cephede büyük miktarda diplomatik faaliyet gerçekleşmişti: ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Rus Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov ve Suudi Dışişleri Bakanı Adil el-Cubeyr bu hafta Doha’da buluştu; Suriye dışişleri bakanı Umman’a seyahat etti ve bir Suriyeli istihbarat şefinin Riyad’ı ziyaret ettiğine dair söylentiler var.

İçerideki ve dışarıdaki düşmanlarla savaşmasının yanında, Suudi Arabistan’ın yöneticileri finansal bir çatırtıyla da uğraşmak zorunda.

Petrol fiyatı yeniden varil başına 50 doların altına düştü ve Suudi Arabistan koca bir 27 milyar dolar borç alma planlarını duyurdu.

Yemen’de ağır harcamalar ve Kral Selman tahta çıktığında halkın gönlünü hoş etmek için 32 milyar dolar civarında olduğu tahmin edilen cülus dağıtımı Suudi hazinesini epeyce kuruttu.

Ekonomik meselelerde karar verici olan Suudi kim? Ekonomi ve kalkınma konseyi başkanı rolüne bakılacak olursa 29 yaşındaki Muhammed bin Selman’ın karar verici olması beklenir. Ve bir kez daha, bu durum krallığın karşısına çıkan sıkıntıya işaret ediyor: Yapılması gerekenlerle eldeki kaynakların hesapları birbirini tutmuyor.

Foreign Policy'den Çevirenler: İkbal Zeynep ve Şeyma Dursunoğlu