Rusya’nın Suriye’ye giderek artan silah ve eğitmen ikmali dünya basınında en çok tartışılan meseleleri arasında. Peki tam olarak ne oluyor?
Öncelikle, Moskova, Şam’a sağladığı askeri-teknik desteği asla gizlemedi. Rus yetkililerin sürekli vurguladığı gibi, bu, uluslararası hukuka uygun olarak ve neredeyse tamamen imzalanan anlaşmalar çerçevesinde yapılıyor.
Bununla birlikte, Moskova geçmişte Şam’ın komşularıyla ilişkilerinde ciddi sorunlara yol açabilecek silahlar teslim etmiyordu. Örneğin yakın geçmişte, Rusya Suriye’ye S-300 uçaksavar sistemleri sağlamayı planlıyorken İsrail’in, neredeyse tüm İsrail topraklarının bu sistemlerin menzili dahilinde olduğunu öne sürerek anlaşmaya şiddetle itiraz etmesi üzerine Rusya bu planları çöpe atmıştı.
İkincisi, IŞİD’le mücadele meselesi ön plana geçti. ABD ve koalisyondan birçok müttefiki IŞİD’in Suriye’deki mevzilerini zaten bombalıyor. Rusya’nın bir süredir, kendi ulusal güvenliğine doğrudan tehdit olarak gördüğü bu şerre savaş açmak için küresel ve bölgesel güçlerin katılımıyla oluşturulacak geniş bir koalisyon oluşturulması çağrılarında bulunduğu bilinen bir gerçek.
Rusya’nın IŞİD’i kendisine tehdit olarak görmesiyle ilgili şunu hatırlatmak yetebilir: Hoşgörüsüyle bilinen Volga bölgesindeki tek bir mıntıkadan bile, 200’den fazla kişi IŞİD safında savaşmak için çoktan yola çıktı bile. Kuzey Kafkaslar da cabası. Böylesine geniş bir koalisyon oluşturulması hâlâ halledilmiş değil.
Üçüncüsü, iki cephede savaşa öncülük eden ılımlı Suriyeli muhalif güçleri teröristlerden çok daha zayıf ve gerileme halindeler. Rus uzmanlara göre, muhalif güçler Suriye topraklarının yüzde 5’ini kontrol ederken, ülkenin yarıya yakını IŞİD’in elinde. Bu şartlar altında, Şam’a destek vermeyi, tamamen cihatçılarla mücadele bağlamında görüyorlar.
Son aylarda Moskova ulusal çözüm ve Suriye muhalefetinden birçok grup ile iletişim geliştirme konularını bilhassa gündeme getiriyor idiyse de, Suriye hükümetinin IŞİD’le mücadele edenler için bir müttefik olduğuna inanmaya devam ediyor ve bu savaşı öncelikli görüyor.
Rus bir yetkili isminin gizli kalması koşuluyla Al-Monitor’e şöyle anlattı: “Biz, aslında Cumhurbaşkanı [Beşar el-] Esed’e değil, meşru hükümeti Şam’da bulunan Suriye devletine yardım ettiğimize inanıyoruz.”
Raporlara göre, Rusya’dan Suriye’ye giden silah ve ekipman teslimatları kesinlikle arttı. Rus basınının bir kısmı, imp-navigator’da blog yazan çatışma uzmanı Yuri Lyamin’e dayanarak, ağustos ve eylülde Karadeniz boğazlarından geçen gemilerin sayısında bir artış olduğunu ortaya çıkardı. Lyamin, çıkarma gemileri Novocherkassk, Azov, Karolev, Caesar Kunikov, Nikolay Filchenkov ve — ilk defa — sivil gemi Alexander Tkachenko’dan bahsediyor. Silahlar, ekipman, cephane ve erzaklar teslim edildi; eğitmenler ve danışmanlar sevk edildi.
Asıl ilgi, altı süpersonik avcı uçağı MiG-31 savaş jetinin Suriye’ye teslimatına gösterildi; bir Türk haber ajansına göre bu teslimat kısmen 2007’de imzalanan bir anlaşma çerçevesinde gerçekleşti. Uçakların niteliklerine bakarsak şurası açık ki bu uçaklar IŞİD’le savaşta kullanılamaz.
Bunun yerine sadece potansiyel dış tehditlere karşı ülkenin hava sahasını korumaları planlanmıştır. Bu hava araçları 800-900 kilometrelik (497-559 millik) bir cephe hattını kontrol edebilir.
Elbette, bu raporlar Moskova’nın Suriye’deki aşırı İslamcılarla silahlı mücadeleye doğrudan karıştığı ile ilgili bir söylenti sağanağına sebep oluyor, fakat Kremlin bunu yalanlıyor. 4 Eylül’de Russki Adası’nda düzenlenen Doğu Ekonomik Forumu’nda bir gazeteci Rusya’nın Ortadoğu’da savaşmaya hazır olup olmadığını sorduğunda, Başkan Vladimir Putin bu konudan bahsetmek için erken olduğunu söyleyerek cevap vermişti: “Çeşitli seçenekleri değerlendiriyoruz; ancak bu bahsettiğiniz gündemde yok.”
Fakat, Dışişleri Bakanı John Carry’nin Rus mevkidaşı Sergey Lavrov’a 5 Eylül’de bir telefon konuşmasında belirttiği gibi, bu teminatlar ABD de dahil olmak üzere Batı’nın endişelerini yatıştırmaya yetmedi.
Anonim bir kaynağa göre, Batılı hava kuvvetlerinin Suriye’deki IŞİD mevzilerini bombalamasına izin verilirken, Rus silahlarıyla donanmış Suriye hava kuvvetlerinin aynısını yapmasına neden izin verilmiyor inşan merak ediyor.
Aynı zamanda, Rus kamuoyu Rus askerlerinin Ortadoğu’daki muharebe operasyonlarına doğrudan katılımına açık bir şekilde karşı.
Ancak Rusya Suriye’ye büyük miktarda insani yardım da gönderiyor. Bulgaristan’ın 1-25 Eylül arasında insani yardım taşıyan Rus hava araçlarına hava sahasını kapatma kararı Moskova’da tepki çekmişti.
Suriye’ye ulaşmak için başka hava koridorları da var, gerçi görünüşe göre Yunanistan da Suriye’ye gidecek Rus uçaklarına verdiği uçuş izinlerini iptal etmesi yolunda ABD’nin bulunduğu ricayı yerine getirmiş gibi.
Rusya, bu ülkelerin yetkililerinden bir açıklama talep etti, sonuç olarak Rusya ve Suriye arasındaki (gazetecilerin ‘Suriye ekspresi’ dediği) bir hava koridorunu kapatma çabaları başarılı olacak gibi görünmüyor.
Dünya basınında ateşli bir şekilde tartışılan bir başka mesele de Suriye’de tam-tekmil bir donanma üssü kurulması ihtimali.
Rus donanmasının halihazırda Tartus’ta, toplamda 50 kişinin hizmet verdiği bir lojistik destek istasyonu zaten bulunuyor. Askeri-diplomatik alandan bir kaynağa dayanarak, Rus gazetesi Argumenty Nedeli’nin 3 Eylül sayısı, Rusya’nın, “donanma, hava kuvvetleri ve özel harekat kuvvetlerinin yararına” Lazkiye yakınındaki 80000 nüfuslu sahil kenti Cable’de böyle bir üs kurma ihtimalini rapor etmişti.
Bazı analistlere göre bu bütünüyle gerçekdışı. Yine de, gazete farazi olarak bu üste (eğer inşa edilirse) Pantsir S1 ve Bastion füzelerinin, Buk-M ve hatta S-300PMU2 hava savunma sistemlerinin konuşlandırma ihtimalini ileri sürdü; bunlar –eğer Suriye’nin avcı savaşçı jetleri de orada konuşlandırılırsa- herhangi bir uçuşa yasak bölge kurma planının önüne set çekebilir.
Moskova’nın Şam’a destek sağlamaya devam etme planları ile Tahran’ın planları arasında bağlantı kurmak yanlış olur.
İran, Suriye krizi konusunda kendi ulusal çıkarları doğrultusunda bağımsız bir politika yürütüyor. Rusya da aynısını yapıyor, bir yandan Arap Körfez devletleriyle gelişen ilişkilerini de göz önünde bulunduruyor.
Fakat Suriye’de IŞİD’e karşı mücadelenin boyutunun bölgesel ve küresel oyunculardan oluşan bir koalisyon yaratılmadan, hatta aralarında illa ki koordinasyon bile olmadan –ki bu realite bu mücadelenin başarısına olsa olsa ket vuracaktır- genişletilmesi belki de mümkün olabilir mi?
Cevap bekleyen başka sorular da var: Mücadelenin gelişen bu yeni turu Suriye barış süreci ihtimalini nasıl etkileyecek?
IŞİD’e ve diğer terörist gruplara karşı dış aktörlerin –Batılı devletler ve bazı bölge ülkelerinin- savaşındaki yoğunlaşma, iç savaşı durdurmak için 30 Haziran 2012 tarihli Cenevre bildirisinin hükümlerinin uygulanmasına yönelik ilerlemeyi geciktirecek mi?
Rusya’nın son zamanlarda çeşitli muhalif gruplarla diplomatik temaslarını hatırı sayılır şekilde genişletmesi, Suriyeli yetkililerle, Batılı ve Arap devlet adamı ve diplomatlarla görüşmeler, Moskova’nın Suriye krizine siyasi bir çözüm sağlanmasında çıkarı olduğunu doğruluyor.
Bu temelde, Rusya, Birleşmiş Milletlerin Suriye krizi özel elçisi olan uluslararası arabulucu Staffan de Mistura’nın planını destekledi. Mistura Suriye’de akan kanı durdurabilecek mi?
Al Monitor’dan çeviren: Zeynep ve Şeyma Dursunoğlu