Viyana-Şam treni yola çıktı

18 Kasım 2015

YDH Suriye Temsilcisi Mehmet Serim, Viyana görüşmeleri sonrası yaşanacak muhtemel süreci yazdı.

Rusya’nın haziran 2012’de ilk Cenevre toplantısı ile başlattığı; Suriye’de Esadlı siyasi çözüm girişimlerinin devamı olan ikinci Viyana toplantısı sürecin geleceğini biraz daha aydınlattı.

Çıkan sonuç özet (ve resmi olarak) mümkün olduğunca çok tarafı barındıran geçici hükümet, bu hükümetin hazırlayacağı çoğulcu anayasa, bu anayasaya göre yapılacak adil ve şeffaf seçimler ile bu süreç içinde yapılacak ayrım ile tanımlanacak terör örgütleri ile mücadele olarak özetlenebilir.

Bu tür toplantılardan sonra yapılan basın açıklamaları işin vitrin tarafı. Genellikle anlaşma sağlanan konular ile geçiştirilen açıklamalar sorunların tam olarak hal yoluna girdiği / gireceği anlamına gelmiyor.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan De Mistura’nın da yer aldığı basın toplantısında bu durumu net biçimde ortaya koydu. Açıklamalardan sonra siyasi çözüm için umutların biraz daha arttığını göz ardı etmemek gerek tabii.

Viyana’daki uzlaşma zemini

Önce resmi açıklamalara bakalım:[1]

-Esad’ın geleceği konusunda (Rusya ile) aramızda hala görüş ayrılıkları var; ancak iki hafta önceki görüşmelere göre önemli bir ilerleme kaydettik.

-Viyana’da Suriyelilere kendi düşüncelerimizi dayatmak için toplanmadık. Suriye rejimi ile Suriyeli muhaliflerin BM öncülüğünde görüşmelere başlaması konusunda anlaştık.

-Suriyelilerin önderliğinde 6 ay içinde geçiş sürecini destekliyoruz. Yeni bir anayasa taslağı hazırlıyoruz. 18 ay içinde adil seçim yapılması konusunda anlaştık.

-Bu siyasi süreci BM denetimindeki bir ateşkesin izlemesi gerekiyor ve bu da kimin terörist kimin olup olmadığının belirlenmesine yardımcı olacak. İŞİD ve Nusra kesinlikle terörist kategorisinde yer alıyor.

-Ateşkes 18 aylık geçiş sürecine yönelik ilk adım atıldığında başlayacak ve BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi BMGK kararı ile ateşkesi desteklemek üzere söz verdi.

-Esad, Suriye’nin geleceğinde uzun vadede bir rol alamaz. Esad ülkenin yabancı savaşçıların merkezi olmasına neden oldu. Esad sadece geçiş sürecinin bir parçası olarak bu ülkenin kurtarılması için yardımcı olabilir

Açık sırlara dair bariz yalanlar

Doğrudur; bugüne kadar Suriye’ye akan teröristler Amerikan, Türk, Libya, Sudan, Fransız uçakları ile değil Suriye havayolları uçakları ile Şam havaalanına uçuyordu!

Binlerce militan Türkiye, Suudi Arabistan, Ürdün, Irak, Lübnan plakalı araçlarla değil Suriye plakalı araçlar ile giriş yapıyordu Suriye’ye! Hilux araçlar ise Katar’ın, Suudi Arabistan’ın değil Suriye devletinin sponsorluğunda alınıyordu!

Kanaslar, TOW’lar, milyonlarca mermi, roketler, roket kovanları da Suriye’dendi ya da Konya veya Ankara’da değil Suriye’de üretiliyordu!

Silahlı grupların eğitim kampları Türkiye’de, Ürdün’de, Lübnan’da ya da Irak’ta değil Suriye’nin içindeydi.

Bütün bunlar bir yana Kerry bir yandan Suriyelilere dayatmada bulunmadıklarını öne sürüyor ve sürecin Suriyelilerin önderliğinde gelişmesi gerektiğini söylüyor; ama diğer yandan Esad’ın Suriye’nin geleceğinde yerinin bulunmadığını buyuruyor.

Hakkını yemeyelim kibarlık da yapıyor ve “Esad’ın ülkenin içinde bulunduğu durumdan kurtarılması için yardımcı olabileceğini de” ifade ediyor.

Anahtar cümle: Suriye’nin geleceğine Suriyeliler karar verir

Lavrov ise Kerry’nin Esad ile ilgili sözlerine karşılık “İŞİD ve diğer terör örgütleri ile mücadelede etkili ve kapsamlı uluslararası bir koalisyona ihtiyaç var ve bunun için de on koşul gerekmiyor, Esad’ın ve ülkedeki herhangi bir politikacının geleceğini de sadece Suriyeliler belirleyecek” diyor.

İngiltere Dışişleri Bakanı Philip Hammond da yaptığı açıklamada İŞİD ve takipçilerinin teşkil ettiği vahşi tehdit ile mücadele etmesini sağlamak için Suriye’deki iç savaşı çözmeye dönük güçlü ve birlik halinde bir girişime acilen ihtiyaç olduğunu söylüyor.

Rus müdahalesi Batı’nın ciddiyetsizliğinin aynası oldu

Batı’nın İŞİD (ve diğerleri ile) mücadele konusunda samimi olmadığı Rusya’nın operasyonlara başlaması ile somut biçimde ortaya çıktı.

Bugüne kadar yüzlerce sorti yapan ABD öncülüğündeki koalisyon uçakları İŞİD ve Nusra’yı durdurmak için değil, Kürtleri ilerletmek için operasyon düzenlemiş, örgütlere karşı başka yerlerde de birkaç göstermelik saldırı yapmış.

Nereden mi biliyoruz? İŞİD’in Suriye’deki en önemli iki karargahı ve mühimmat deposundan biri Hama’nın ilçesi Selemiye yakınlarında Kasr İbn Vardan ile Bayyud köyünün arasında yer alan Tof vadisi, diğeri ise Halep kırsalındaki Kibbaşın tepesi.

Bu iki koca hedef bugüne kadar koalisyon uçakları tarafından nedense ‘görülemedi.’ Ruslar gelince iki merkezi de imha ettiler.

Gerçekten de Lavrov’un ya da Hammond’in yarım ağızla söylediği gibi güçlü bir bir koalisyona ihtiyaç var ve böyle bir koalisyon İŞİD ve Nusra gibi örgütleri 24 saat içinde yeryüzünden silebilir. Ancak amaç terörle mücadele değil terörü Esad konusunda siyasi silah olarak kullanmak.

Hollande’ın Paris saldırılarından sonra kendi kamuoyuna şov yapmak için İŞİD’İ bombalatması Batı’nın terörle mücadele ettiği anlamına gelmiyor.

Viyana bildirisindeki belirsizlikler

Viyana görüşmeleri sonrası ortaya çıkan metin (ortak kararlar demiyoruz), gelecekle ilgili birçok noktayı karanlıkta bırakıyor.

Bunların en önemlisi Esad’ın geleceği. Gerçi Dışişleri Bakanımız “Esad gidecek” deyip Akşam gazetesine haber atlatmayı başardı; ama yine de beklemekte fayda var.

Her şeyden önce Esad Batı için tek hedef. Demokrasi, yeni anayasa, muhaliflerin yönetime katılması hikaye. Bunlar bir şekilde bugüne kadar terör ile birlikte kullanılan argüman / aletlerdi.

Açıklanan takvim ise her şeye rağmen Batı’nın Esad, Rusya ve İran’ın çizgisine yaklaştığını gösteriyor. Anlaşma yolu ile değil çaresizlikten.

5 yıl sonra değişen ne oldu peki? Hiçbir şey. Batı, Esad ve onu destekleyen ülkeler ile baş edemeyeceğini anladı. Diğer yandan Esad’ın dediği gibi “ceplerindeki akrep kendilerini de sokmaya başladı.”

Türkiye’de yaşanan terör eylemlerine rağmen bizimkiler başlarını kuma gömmüş “Esad, Esad” demeyi sürdürüyor; ama elin oğlu öyle değil ki, dışarıya karşı ne kadar alçaklık yaparsa yapsın içeride hesap vereceği bir kamuoyu var nihayetinde.

Viyana sonrasını gizli görüşmeler belirleyecek

Buradan şu sonuca ulaşabiliriz: Viyana sürecinin bundan sonrasını ortak açıklama değil gizli görüşmeler, anlaşmalar, anlaşmazlıklar belirleyecek.

Mesela ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiki ve Suriye konusundaki finansörü Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil Cubeyr’in şu sözlerine dikkat edelim:[2]

Cubeyr özetle şöyle diyor: En büyük sorunumuz, (görüşme yapılan) odada koskoca bir fil var (Esad’ı ve Esad’ın geleceğini kastediyor). Bunu ve ikinci fili görmezden geliyoruz bu da Suriye’deki yabancı savaşçılardır (Hizbullah’ı kastediyor). ittifak varmış gibi yapıyoruz; ama gerçekte ittifak yok.”

Cubeyr bu cümlelerden sonra kendisine acı veren durumu açıklığa kavuşturuyor:

“İŞİD ve Nusra’dan bahsettik; ama Kudüs Güçleri’nden, Bedir Tugayı’ndan ve Hizbullah’tan ya da Irak, İran ve Lübnan’dan gelen diğer milislerden bahsetmedik.”

Cubeyr sözlerini şöyle tamamlıyor: “Siyasi geçişten 3 sayfa dolusu bahsettik; ama 4 harfli bir kelimeyi ihmal ettik: ESAD. Gazetecilere verilen (3 sayfalık) bildiri ile ilgili çekincelerimiz var.”

Kerry elbette acizlik sergilememek için bu şekilde açıklama yapamayınca iş Cubeyr’e düşmüş belli ki.

Bu örnek Viyana toplantılarının perde arkasını yansıtması bakımından önemli.

Yeni bir sancılı süreç

Biz yine de resmi açıklama üzerinden gidecek olursak bundan sonra Suriye çözüm sürecinde yapılacaklar bu nedenle büyük sancılarla yapılacak.

Altı aylık geçici hükümet sürecinin başlaması için muhtemelen yılbaşından sonra ilk adımlar atılır.

Muhaliflerin Esad’ı ya da Esad’ın muhalifleri kabul etmesi büyük sorun yaratır mı? muhtemelen hayır. Çünkü halk bunca acıya, kayba, yıkıma rağmen artık bu sorunun bitmesini istiyor.

Diğer yandan muhalifler de yönetim de bir ortak nokta bulunması için istekli görünüyor.

Bu çizgi Esad’ın istediği çizgiydi ve bugüne kadar muhalifler (ve onların akıl hocası devletler) sonunda Esad’ın kazanacağını bildikleri için siyasi çözüme yanaşmamışlardı. Ancak artık başka yol olmadığını anladılar.

Şam’a gelecekler ve Suriye Devleti’nin çatısı altında seçimlere girecekler. Üstelik bu gelişler çok önemli bir turnusol kağıdı işlevi de görecek.

Halk için mücadele ettiklerini öne süren bu isimlerin çoğu halkın kendileri hakkında ne düşündüğünü yakinen görme fırsatı elde edecekler.

Çok iddialı gelebilir; ama dış muhaliflerin çoğu bizimkileri kıskandıracak koruma ordusuna ihtiyaç duyacaklar.

Yeni anayasa ise zaten Suriye’nin ihtiyacı ve yönetim bunu görmüş durumda. Muhtemelen eskisine göre çok daha demokratik bir anayasa hazırlanacak.

Suriye’nin seküler geleceği kırmızıçizgi

Ancak Müslüman Kardeşler ya da Suriye’ye şeriat getireceğini zanneden örgütleri sevindirecek bir anayasa olmayacak bu. Çünkü Suriye halkı laikliği benimsemiş ve eski anayasadaki “dini ve etnik parti kurulamaz” maddesi korunacak.

Süreçle birlikte en önemli reform muhtemelen istihbarat ve polis yapılanmasında olacak. Bugüne kadar Suriye’nin en çok çektiği konuların başında bu geliyor ve yönetim de bunu görmüş durumda.

Muhalifler cephesi

Kürtler bugüne kadar Esad’a karşı değil; kendilerinden yana mücadele verdi. Bu mücadelenin sonucunda bazı kazanımlar elde ettiler. Muhtemelen bunların bir kısmı korunacak ve (yerel yönetimler yasası gibi) yasalarla güvence altına alınacak.

İki tarafı da (devlet ve Kürtler) tatmin edecek bir sonuca ulaşılması zor olsa da imkansız değil.

Devlete karşı savaşan silahlı örgütlere gelince:

İŞİD ve Nusra’nın durumu zaten belli. Ancak bu örgütlerin dışında kalanlara bir şans veriliyor. Ya yönetimle beraber olup bu iki örgüte karşı savaşarak ve sonrasında devlet sultası altına girerek ‘cici çocuk’ olacaklar ya da Nusra ve İŞİD ile aynı kaderi paylaşacaklar.

Bu arada Suriye yönetimi Suriyeli olup da çok önemli bir suça bulaşmamış olanları affetmeye ve kazanmaya yönelik bir politika yürütüyor.

Muhtemelen Suudi Arabistan’ın ABD’ye bastırması ile İŞİD ve Nusra’dan sonraki en büyük örgüt olan İslam Ordusu, Kerry tarafından anılmadı. Ancak örgütün lideri Zehran Alluş daha önce yönetim ile anlaşma yoluna gitmeye çalışmıştı.

Diğer yandan İslam Ordusu, İŞİD’e karşı savaşabilir. Elinde de çok sayıda sivil rehine var ve devlet bunları kaybetmek istemiyor. Bu nedenle muhtemelen İslam Ordusu’na da bir şans tanınacak.

Ne değişecek?

Peki bütün bunlar gerçekleşirse Suriye’de düzen değişecek mi? Kesinlikle hayır.

Siyasi açıdan Esad kendi geleceğine kendi karar verecek; ancak aday olursa halk içindeki desteği ile yeniden seçilir.

Daha önemlisi Esad kalsa da gitse de Suriye’de rejim dışarıdan gelecek muhalifleri zamanla eritir. Böylece süre alacak olsa da devlet düzeninde olaylar öncesindeki duruma dönülür.

Dışarıda ise herkes taahhüt altına girmiş oluyor. Ancak bu taahhüt her an sıcak mücadeleye dönüşebilir. Viyana’da ya da Suriye krizine taraf olan ülkelerin hepsi “yarın çözüm olacakmış gibi barışa, hiç çözüm olmayacakmış gibi savaşa hazır” bir politika yürütecekler.

Süreç bir yandan umut veriyor; ama diğer yandan çok zor geçecek gibi görünüyor.

 


[1] AA. 14 Kasım 2015. 'Suriye'de 18 ay içerisinde seçim yapılması konusunda anlaştık'  http://www.aa.com.tr/tr/d%C3%BCnya/suriyede-18-ay-i%C3%A7erisinde-se%C3%A7im-yap%C4%B1lmas%C4%B1-konusunda-anla%C5%9Ft%C4%B1k/473548

[2] El Ahbar, 16 Kasım 2015. عادل الجبير في تسجيل صوتي عن الأسد وحزب الله: في غرفتنا فِيَلة http://www.al-akhbar.com/node/246117