YDH-İsrail’de yayımlanan Haaretz gazetesi yazarı Amir Tibon, Rusya da dahil olmak üzere tüm bölgesel güçlerin İran’ı Suriye’den çıkarmak istediğini; ancak kimsenin bunu gerçekleştirebilecek güce sahip olmadığını öne sürdü.
Amerikan Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, geçtiğimiz haftayı İsrail ve Rusya ile Suriye’nin geleceğini konuşmaya ayırdı.
Bolton, hafta başında yani İsrail’e gelmeden hemen önce şöyle dedi: Rusya, İran güçlerinin Suriye’yi terk etmesi gerektiği konusunda Amerika’ya katılıyor; fakat Moskova, bu işe güç yetirebileceğini düşünmüyor.
Hafta sonunda Bolton Amerika’ya geri döndü ve açıklama hala geçerliliğini koruyor.
Öyle gözüküyor ki kağıt üstünde İsrail, Amerika, Rusya ve öncü Arap ülkeleri arasında İran’ın Suriye’den çıkarılması gerektiği konusunda konsensüs bulunuyor.
Üst düzey bir Beyaz Saray yetkilisi, Haartez’e şöyle dedi: İran’ın Suriye’deki askeri varlığı, bölgenin her yerinde, büyük bir kaygı oluşturuyor. Bununla birlikte asıl konu bu askeri tehdit ile başa çıkmak için en iyi yolu bulmaktır.
Herkes İran’ın Suriye’den çıkmasını istiyor; ama herhangi birinin bu hedefe ulaşmak için güvenilir bir planı var mı?
Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton: “Putin ABD’ye Iran güçlerini Suriye’den çıkaramayacağını söyledi.”
İsrail, İran güçlerinin Suriye’den çıkarılması için Rusya’ya gerçekten güvenebilir mi? Bu zamana kadarki analizime göre şu an İsrail, İran’ın Suriye’den çıkarılması sorumluluğunu Rusya’ya bırakmış bulunuyor.
Moskova Tahran ittifakı, Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed’in yedi yıllık iç savaştan zaferle çıkmasını sağladı.
İran, Esed’in zafer kazanmasında önemli bir rol oynadı; fakat sonuçta Rusya’nın rolü belirleyiciydi ve İsrail yetkilileri Vladimir Putin’in İran’ı çıkarmak için nüfuzunu kullanacağından umutluydu.
Ancak Rusya, birçok defa İsrail’e bu işi yapabilecek gücü olmadığını söyledi. Bir açıklamasında Putin Bolton’a, kendisinin de İran’ın Suriye’den çıkmasını istediğini; ancak Rusya’nın bu işi tek başına yapamayacağını söyledi.
Rusya, şimdiye kadar İran güçlerini İsrail sınırından 85 kilometre uzak tuttu, ciddi bir istisna ile beraber: İranlılar hala Şam’ın içinde ve çevresinde bulunuyor.
Bu çerçevede, Trump hükümeti, İran’ın Suriye’den çıkmasını, 2015’te yapılan nükleer anlaşmanın yerine Tahran’la Washington arasında yapılacak yeni bir anlaşmanın şartlarından biri olarak koydu.
Amerikan politikası İran’a ekonomik baskıların yaptırımlar yoluyla arttırılmasını öngörüyor.
Böylece İran’ın ya müzakere masasına geri dönmesi ve Suriye’den çıkmayı kabul etmesi ya da ekonomik krizin şiddetlenmesi sebebiyle İslam Cumhuriyeti’nin ülke dışındaki askeri müdahalelere yatırım yapmayı azaltmak zorunda kalması umuluyor.
Yeniden yapılanma beklentisi
Yine de bazı analistler, “İran’ı Suriye’den çıkarmak için baskı uygulamanın” gerçekçi olmadığına inanıyor.
İran’ın Suriye toprağında binlerce askeri ve Şii milisi var ve bunlar Suriye’deki yeniden yapılanma sürecinden yararlanmayı sabırsızlıkla bekliyorlar.
İran’ın Amerikan baskılarından dolayı sıkıntıda olduğu bir sırada kendine bağlı bütün milisleri Suriye’den çekmesi, Suriye’nin yeniden yapılanmasından pay almaya yönelik planlarına zarar verebilir.
Brookings Institution Ortadoğu Uzmanı Tamara Cofman Wittes, geçen ay, Twitter’da “İran ve Suriye’nin 30 yılı aşkın süredir bir ittifak kurduğunu” yazmış ve şunları eklemişti: Amerika Birleşik Devletleri’nin hatta Rusya’nın onayı ile bile olsa İran’ın Suriye’den çıkarılmasının mühendisliğini yapması akıl dışı bir fikir.
O, bu meseleyi ve bu hedefi, “Amerika’nın bu korkunç savaşa dair yeni bir aldatıcı açıklaması” diye adlandırmıştı.
Washington’daki “Körfez Arap Ülkeleri Araştırmaları Merkezi”nden Hüseyin İbiş, Haaretz’e, İran’ın Ortadoğu’daki üç asli rakibi olan Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’in ana hedefinin İran’ın Suriye’deki varlığının sınırlandırılması olduğunu söyledi.
İbiş şöyle dedi: “Bu ülkeler aslında İran’ın Suriye’den çıktığını görmek istiyor; ancak onlar bu hedefe ulaşmanın çok zor olacağını da kavramış bulunuyor. Şu an için daha gerçekçi hedef İran’ın Suriye’de daha fazla zafer ve kazanım elde etmesinin engellenmesidir.
Bu ülkelerin ve İsrail’in bir kaygısı da İran tarafından Tahran’dan Irak’a, Suriye’ye ve Lübnan’a uzanan bir askeri ve siyasi güç koridoru oluşturulması ihtimalidir
İsrail, bu senaryoyu stratejik bir tehdit olarak görüyor ve böylesi bir stratejinin ortaya çıkmasını önlemek için askeri operasyon yapmaktan bile çekinmeyeceğini gösterdi.
Ancak bu senaryoyu önlemek ile İran’ın Suriye’den tamamen çıkmasını sağlamak arasında çok fark var.
Amerika’nın eski İsrail Büyükelçisi Dan Shapiro şöyle dedi: “Maalesef Bolton’un değerlendirmesi gerçekçidir. İran’ın Suriye’den tamamen çıkarılması için bir seviyede Rusya tarafından verilecek taahhüde ihtiyaç var.”
O, şöyle devam etti: “Dolayısıyla Amerika ve İsrail, şunun gerçekleşmesinden emin olmaya odaklanmalı: İsrail, tehdidin kabul edilemez boyutlara gelmesini engellemek gerektiğinde İran’ın Suriye’deki hedeflerine saldırabilme inisiyatifine sahip olmaya devam etmelidir. Amerikan askerleri, İran’ın etkin olabileceği bölgelerde sınırlamalar getirilmesine yardım etmek için Suriye’de kalmalıdır.”
Bazı İsrailli yetkililerin söz konusu ettiği seçeneklerden biri de şudur: Esed, sonuç itibariyle İran’ın Suriye’den çıkarılmasını garanti edecek bir ortak olabilir. Bu değerlendirmenin mantığı ise şudur: Esed de tıpkı Rusya gibi iç savaştaki zaferini bir kere garantiye aldıktan sonra İran’ın ülkesindeki varlığına ihtiyacı yoktur.
Aslında İran, Tahran’ın İsrail’le çatışma ihtimalinden dolayı Esed için bir tehlike kaynağı olarak algılanabilir. Ancak Esed geçen ay yaptığı açıklamada İran ve Hizbullah’ın daha uzun süre ülkesinde kalmasını ve onların ülkesindeki istikrarın sağlama alınmasına yardım etmesini istediğini söyleyerek değerlendirmeye karşı olduğunu gösterdi.
Esed’in kalması
Ayrıca bazı uzmanlar şuna inanmaktadır: Esed şu an ülkesi üstündeki kontrolünü derinleştirdiği için onunla iş yapma çabası, Amerika ve diğer bölgesel aktörler için kaçınılmaz olacaktır. Cumhuriyetçilerin ve Demokratların eski Ortadoğu Danışmanı Aaron David Miller, bu yeni ortaya çıkan politikayı “Esed’in normalleşmesi” diye niteliyor.
Miller, Twitter’da şöyle yazdı: “Sorun Esed’dir; ancak kendisi muhtemelen çözümün bir parçası olabilir.”
Sonra şunları ekledi: Bu süreç Obama döneminde başlamış ve Putin’in gözetimi altında Trump döneminde hızlanmıştır. İsrail bu meseleye ikna olmuştur, Lübnan da aynı şekilde. Türkiye’nin başka seçeneği olmayacaktır; Ürdün’ün de tıpkı Türkiye gibi Esed’den başka seçeneği yoktur.
Avrupalı üst düzey bir diplomat Haaretz’e şöyle dedi: Avrupalı liderler, Amerika ile Rusya’nın Suriye konusunda yapacakları muhtemel anlaşmadan ve bu anlaşma ile Washington’un Esed’le “normalleşme”ye izin çıkarmasından kaygı duyuyorlar.
Ancak, acaba Esed’in iktidarda kalmasını kabul ederek İran, Suriye’den çıkarılabilir mi?
Avrupalı diplomat, bu anlaşmanın şansının çok az olduğunu söyledi ve açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Esed’in İran’a ihtiyacı var ve yakın gelecekte de İran’a ihtiyacı devam edecek. Ülkenin tamamını kontrol altına alsa da onun hükümeti güçlü ve istikrarlı olmayacak. İran’ın varlığı ona ülkesindeki öfkeli ve mazlum nüfusun iç savaşa geri dönme düşüncesini bile engellemeye yardım ediyor. O, asla yakın bir zamanda bu düşünceye teslim olmayacak.
İran’ın Esed’e olan desteğinin anahtar yönü; Irak, Afganistan, Pakistan gibi bölge ülkelerinden Şii milisleri Suriye’de kullanmasıdır.
İran’ın Suriye’deki geleceği konusundaki her tartışma bu milisleri de kapsamaktadır. Şu anda da Esed rejiminin onları terhis edeceğine dair hiçbir işaret de bulunmamaktadır.
Suriye’deki çeşitli milis grupları üzerine yazılar yazmış olan İran Uzmanı Ali Alfone, şöyle diyor: “Onların Suriye’deki varlığı, Suriye hükümetine egemenliğini sağlamlaştırmasına ve otoritesini kent merkezlerinin ötesindeki yerlere de genişletmesine imkan veriyor. Uzun vadede bizler bu milislerin Suriye’de daimi olarak kalacağını ve stratejik bölgelerdeki demografik ve mezhebi yapıyı değiştireceğini göreceğiz.
Alfone şunları ekledi: Ben İsrail de dahil olmak üzere çatışan tüm tarafların bir şekilde bu milislerin varlığıyla uğraşmak zorunda kalacağı bir noktaya ulaştığımızı hissediyorum. Bu Şii milisler İsrail sınırında hiç kalmadığı veya çok az sayıda kaldığı müddetçe tüm taraflar bu statüko ile yaşayabilir.
Bütün bu İran’ı Suriye’den kovma söylemine rağmen özellikle bu son cümlenin tamamen doğru olduğu gözüküyor. En azından şimdilik.
Çeviri: YDH