Kaşıkçı vakasını halletmek zorlu mesele

16 Ekim 2018

Kaşıkçı pek çok hayatın yıkımına yol açmış hevesli bir kalemdi. Bu insanları birbirlerinin gırtlağına çökmüş halde görmek hakikaten eğlenceli. Fakat çatışma aynı zamanda tehlikeli de.

YDH-Amerikan Moon of Alabama* sitesi, Suudi Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın kaybolması veya öldürülmesi olayı ile ilgili çok yönlü bir analize yer verdi. 

***

Kaşıkçı davası üzerindeki müzakere aşırı derece zorlu olacak. Başrol oyuncuları inatçı ve tehlikeli insanlar. Mesele kolaylıkla tırmanabilir. 

Osmanlı imparatorluğu Arap dünyasının pek çok yerini yönetmişti. Yeni Osmanlı sultanı olmak isteyen Erdoğan, Türkiye için bu tarihi pozisyonu yeniden kazanmak arzusunda. 

Bu yolda esas rakibi ise Suudiler. Suudilerin çok daha fazla paraları varken ve stratejik olarak İsrail ve ABD ile müttefik halindelerken, Erdoğan yönetimi altındaki Türkiye hemen hemen tecrit halde. 

Bu çatışmanın dini-siyasi unsurunun bir tarafı Müslüman Kardeşler (İhvan) tarafından temsil ediliyor, (bunlar-Ç) Erdoğan’ın mensubu olduğu ‘demokratik’ İslamcılar ve diğer tarafı ise Vahhabi mutlakiyetçiler tarafından temsil ediliyor. 

Bu tarihi çatışmanın daha pek çok taktik görünümleri var. Suudiler Katar ile ilişkileri kestiklerinde, bu aşırı zengin küçük ülkeye yönelik Suudi işgalini önlemek için ordusunu yollayan Türkiye’ydi. 

Bu, Erdoğan’a acilen ihtiyaç duyduğu mali desteği sağladı. Karşılığında Suudiler, ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğusunu işgal etmek için kullandığı vekil güçleri YPG/PKK’yı desteklemek için birkaç 100 milyon dolar sundu. 

Bu Kürt gruplar Türkiye içinde gerilla savaşı veriyor ve ülkenin birliğine tehdit teşkil ediyor. 

Etkili Suudi hükümdarı, Veliaht Prens Muhammed bin Salman, Suudi gazeteci Kaşıkçı’nın İstanbul’da kaçırılması (yahut öldürülmesi) talimatını verdiğinde, büyük bir hata yaptı. 

Bu acemi operasyon Erdoğan’a Suudilere haddini bildirmek için bir fırsat verdi. 

Fakat bunu başarmak için ABD desteğine ihtiyacı var. ABD’li rahip (ve CIA unsuru) Andrew Brunson’ın kısa süre önce serbest bırakılmasının kendisine Trump’ın ‘iyi niyetlerini’ satın alabileceğini umuyor. 

Fakat Trump Ortadoğu politikasını Suudilerle ilişkiler üzerine kurdu. Onların üzerlerine çılgınca gidemez. Bazı çözümler üretilmek zorunda. 

Kaşıkçı şaibeli bir adam. Aynı zamanda Suudi ve ABD istihbarat servisleri için çalışmış bir ‘gazeteci’. İhvan’ın erken devşirdiklerinden. 

“Kaşıkçı'nın entelektüel ilgileri 20’li yaşlarında ABD’deki eğitimi sırasında şekillendi ve İhvan’ın tutkulu bir mensubuydu. İhvan Arap dünyasını Batı sömürgeciliğinin mirası olarak gördükleri yolsuzluk ve otokratik yönetimden temizlemeyi isteyen gizli bir yeraltı kardeşliğiydi. 

Kaşıkçı Afganistan’ı istikrarsızlaştırmaya yönelik ABD/Suudi/Pakistan projesine yardım etti. Afganistan’da ve Sudan’da bin Ladin ile tanıştı ve röportaj yaptı. Fotoğrafta elinde RPG ile görünen de Kaşıkçı’nın ta kendisi. 

Kaşıkçı Suudi istihbaratının uzun süre başında kalmış Turki Faysal el Suud’un himayesine girdi. Afganistan, Sudan ve Cezayir’de bir dizi ‘projede’ yer aldı. Türki, Londra büyükelçisi ardından da Washington DC büyükelçisi olduğunda onu ‘medya danışmanı’ olarak takip etti. 

Cemal Kaşıkçı ‘Arap Baharı’ süresince İhvan’ı destekledi. Bu, Hillary Clinton/Barack Obama destekli Ortadoğu’nun büyük kısmında rejim değişikliğini yayma programıyla uyumluydu. 

Mısır’da Devlet Başkanı Mübarek’in devrilmesi ve seçimleri İhvan’ın kazanmasından sonra Suudi hükümdarlar sırada kendilerinin bulunmasından ürktüler. Mısır ve diğer yerlerde karşı devrimleri desteklemeye başladılar. Kral Salman ve oğlunun döneminde İhvan’ın nüfuzunun yoğunlaştığı bütün kolların sindirildi. Himayesini yitiren Kaşıkçı Suudi Arabistan’ı terk etmeye karar verdi: 

Dostları Kaşıkçı’nın ABD’de kalıcı oturma izni almasına yardımcı oldular.

Washington Post’un yeni-muhafazakar editörü Fred Hiatt, onu işe aldı. Post Suudi hükümdarlara karşı İngilizce ve Arapça yazıları için sütunlarını açtı. 

Yakın zamanda da Kaşıkçı Suudi Arabistan’da CIA kontrolünde ‘renkli devrim’ hazırlıkları için bir dizi proje başlattı: 

 Cemal Kaşıkçı, üretken bir yazar ve yorumcu olarak sessizce aydınlar, reformistler ve İslamcılarla Arap Dünyası için ‘Şimdi Demokrasi’ isimli bir grup kurmak için çalışıyordu. Basın özgürlüğünü takip etmek için de bir medya gözlem organizasyonu kurmak istiyordu. 

Ekonomi odaklı bir internet sitesinde uluslararası haberleri Arapçaya aktarmayı ve iç karartıcı hakikatleri, propaganda değil haberi almaya hevesli bir nüfusa taşımayı planlıyordu. 

 Kaşıkçı'nın yaklaşımının bir bölümü, demokrasi inşasında yerleri olduğunu düşündüğü siyasi İslamcıları kapsıyordu. 

 Bir başka arkadaşı olan Haled Saffuri, Kaşıkçı’nın demokrasi savunma grubunu, yani DAWN’ı ocak ayında Delaware’de birleştirdiğini söyledi. 

Bir başka arkadaşı, önde gelen Filistinli-Britanyalı aktivist ve TV sunucusu olan Azzam Tamimi de bu projenin gazetecilere ve hem İslamcı hem liberalleri temsil eden değişim lobisine açılmasının beklendiğini söyledi.

 Tamimi kendisi ve Kaşıkçı’nın benzeri bir demokrasi yanlısı projeyi 1992’de ilk tanıştıklarında kurduklarını aktardı. 

Bunun ismi de Cezayir’de İslamcıların sandık zaferinden sonra yönetimin önünü kestiği Cezayir’de ‘Demokrasi’nin Dostları’ olarak konulmuştu.  

Kaşıkçı’nın Washington DC’de sayısız dostu var. Ana akım gazeteciler onu kendilerinden biri olarak görürler. Tıpkı onlar gibi Kaşıkçı da böylesine korkunç bir ölümü hak etmiyor. 

Neo-liberaller kadar yeni-muhafazakarlar da rejim değişikliği ve Arap Baharı desteğinden ve Suudi Arabistan karşıtı çabalarından hoşlanmışlardı. Kongre’de pek çokları kendisini şahsen tanırlar. 

Şimdi Suudi ileri gelenlerine yaptırımlara sebep olabilecek küresel Magnitsky İnsan Hakları yasasının prosedürlerini aktive ettiler. Medya, bankalar ve çok tanınan şahsiyetler ‘Çöldeki Davos’ diye anılan Riyad’da düzenlenecek üç günlük mali konferanstan çekildiler.

Trump ‘bir şeyler yapması’, Suudileri ve özellikle de MbS’ı (Muhammed bin Salman) cezalandırması için baskı altında. 

Fakat Trump’ın Ortadoğu politikası Suudi Arabistan’a ve şahsi olarak da Muhammed bin Salman’a dayanıyor. MbS, ABD’nin Suriye işgalini finanse ediyor. 

Trump’ın damadı Jared Kushner, Netanyahu için ‘barış planını’ Suudi onayıyla inşa etti. İran’a yönelik yaptırımlar ancak Suudilerin petrolünün İran’ın üretiminden kaynaklanacak kaybı karşılaması halinde sürdürülebilir. Trump’ın ‘Amerika’yı yeniden büyük yapma’ programı Suudilerin ABD silahlarına talebini gerektiriyor.

Ayrıca Suudilere Afganistan’daki kati yenilgiden kaçınmak için de ihtiyaç duyuyor. Sonuncusu fakat bir o kadar da önemlisi de Trump Kaşıkçı meselesini Trump-karşıtı kampanyasının bir parçası olarak algılayacak.

Eski CIA Direktörü Brennan, hevesli bir Trump karşıtı olarak bu dava üzerinden MbS’ı tahtından etmek üzere lobi yapıyor:

 Suudilerle pek çok yıl yakın çalışmış birisi ve Suudi Arabistan’da beş sene ABD’li bir yetkili olarak çalışmış birisi olarak eminim ki, bir ABD gazetesi için çalışan böylesi yüksek profilde bir gazeteciye yönelik olarak bir Suudi diplomatik misyonunda böyle bir operasyon gerçekleşmişse; bu, Suudi Arabistan’ın en üst düzeyde liderliğinin-veliaht prensin- doğrudan onayını gerektirir. 

 ABD istihbarat servislerinin en yüksek düzeyde kesinlikle Kaşıkçı’ya ne olduğunu belirleme kapasitesinin bulunduğuna güvenim tam. 

Eğer ölümü Suudi hükümeti tarafından gerçekleştirildiyse, bu vefat yanıtsız bırakılamaz- Trump yönetimi tarafından, Kongre tarafından yahut dünya toplumu tarafından. 

İdeal olanı Kral Salman’ın sorumlular hakkında acilen adım atması olur; fakat bunu yapacak arzu yahut yeterliliğe sahip değilse, ABD harekete geçmelidir. 

Bu da bütün Suudilerin dahil olacağı ivedi yaptırımları içerir; ABD’nin Suudi Arabistan’a askeri satışlarının dondurulması, Suudi güvenlik servisleriyle bütün rutin istihbarat koordinasyonunun askıya alınması, ve ABD’nin destekleyeceği cinayeti kınayan bir BM Güvenlik Konseyi tasarısını.

 Suudiler ‘neyin gelmekte olduğunu’ biliyorlar ve savunmasız değiller. Yaptırım tehditlerine yanıt olarak ‘s….’ Açıklaması yayınladılar ve açıkça herhangi bir yaptırım girişiminin 30 acılı önlemle karşılık bulacağı tehdidi savurdular: 

 Riyad petrolün başkentidir ve buna dokunmak herhangi bir yaşamsal emtiadan öte petrol üretimini etkiler. Suudi Arabistan’ın 7.5 milyon varil üretiminde aksaklıklara sebep olur. 

Eğer petrol fiyatının 80 dolara ulaşması Başkan Trump’ı öfkelendirdiyse, bu fiyatın 100 dolara yahut 200 dolara yahut iki katına yükselmesini kimse ihtimal dışı görmemeli. 

Petrolün varili dolar yerine farklı bir kurla fiyatlandırılabilir, Çin’in Yuan’ı örneğin. Ve petrol bugün dolarla ticareti yapılan en önemli emtia. 

Bütün bunlar Ortadoğu’yu ve bütün Müslüman dünyayı Washington’dan ziyade Riyad’a yakınlaşacak olan İran’ın kollarına atacaktır. 

 Ayrıca ABD’yi dünyanın en tepedeki 20 ekonomisinden biri olan Suudi pazarından mahrum bırakacaktır. 

 Karar vericilere yakın Suudi kaynaklara göre, bunlar Riyad’ın eğer yaptırımlar uygulanırsa gözünü sakınmadan doğrudan uygulayacağı 30’un üzerinde basit prosedürlerin parçası.

Hakikat şu ki, eğer Washington Riyad’a yaptırımlar dayatırsa, sadece Riyad’ı bıçakladığını düşünse bile kendi ekonomisini öldürecektir. . 

 Önlemler ayrıca Suudi Arabistan’a ciddi hasar verebilir. Şimdiden Suudi Arabistan borsasındaki keskin düşüş bunu ortaya koyuyor. 

 ABD doları Suudi petro-dolarını ABD hazinesine ‘kaynak kılan’ 1974’teki gizli anlaşmaya dayanıyor. 

Eğer Suudiler ilişkinin köye taşına dokunmaya başlarlarsa, ABD o rezil ülkeyi işgal edip parçalarına ayırmak zorunda kalacak. 

Mekke ve Medine şimdi Ürdün’de hüküm süren Haşimilere geri verilebilir, petrol ve petrol sanayinin bulunduğu ve Şiilerin yoğun yaşadıkları Körfez kıyı hattı ayrı bir devlet olabilir. 

Yemen kuzey bölgelerini yeniden kazanabilir. Bu yöndeki planlar uzun süredir yapılmış durumda. 

Bazı çözümler bulunmak zorunda. En kolay olanı Kral Salman’ın oğlunu kovması ve Muhammed bin Nayef’i yeniden birinci veliaht yapması. 

Yani MbS’ın veliaht prens olarak tahttan edilmesi. Nayef CIA’nın adamı. Fakat Salman bunu yapmak istemez yahut yapamaz olursa, Kaşıkçı’ya ne olduğuna dair bir mazeret üretilmek durumunda. 

Suudiler Erdoğan’dan Kaşıkçı için ‘ortak komisyonu’ kabullenmesini istediler. Bu meseleyi bir çözüme bağlamak için yapılmış bir talepti. Söylentilere göre, 5 milyar dolarlık bir ‘açılış tazminatı’ önerildi. 

Suudi kralı saygın Mekke bölgesi valisi Prens Halid bin Faysal El Suud’u Ankara’ya anlaşmayı ayarlamak üzere yolladı. ‘AB Üçlüsü’, Britanya, Fransa ve Almanya bütün tarafları bu mekanizmayı kullanmaları için uyardı. 

Davayı kapatma süreci, eğer bütün taraflar isterlerse açık: 

Açıklamalarında Başkan Recep Tayyip Erdoğan doğrudan Suudileri suçlamaktan kaçındı. 

Türk yetkilileri başkanlarının böyle bir tavır almasında Washington’ın Suudileri Kaşıkçı’ya olanları kabul ettireceği umudunun rol oynadığı izahatı getirdiler. 

Washington’daki bazı Suudi müttefikleri ABD’den yapılan baskının krallığı Kaşıkçı’nın akıbetine dair bir şeyler ortaya koymaya zorlayabileceğini teslim ediyorlar. 

Tadil edilmiş versiyonu kraliyeti gündelik politikalarını idare eden Veliaht Prens MbS’ı sorumluluktan korusa bile…

 Suudi devletinin bazı ‘serseri unsurları’ Kaşıkçı’nın öldürülmesini kabul edebilirler. MbS bilgisi olduğunu reddeder. Fakat en güvendiği 15 adamı İstanbul’da görünmüşken, cezalandırılmak durumunda. Peki korumalarının kalanı buna nasıl tepki gösterecekler?

 Asıl sorun bütün tarafların, Erdoğan ve MbS’ın aşırı inatçı olmaları. İki adam da meseleyi Kaşıkçı davasının ötesinde çok daha büyük görüyorlar.

Bu çatışma tarihi, stratejik ve çok şahsi yönler barındırıyor. Bu da anlaşma bulmayı zorlaştırıyor. 

Erdoğan, MbS’ın bu aptalca eylemi gizli servisinin burnunun dibinde uygulamış olmasından ötürü aşırı şanslı olduğunu biliyor. 

Bu, ona Suudileri parçalamak için fırsat veriyor. Davayla ilgili tepkileri ve Suudi Arabistan’a baskıyı artırmak için azar azar yeni kanıtlar ortaya koyacaktır.

 MbS, diğer taraftan pozisyonunu korumak için elinden geleni yapacaktır. Babasının onu kovmaya karar vermesi halinde ‘ani bir ölüme terk etmesi’ bile söz konusu olabilir. 

Kaşıkçı tahta açık bir tehlike oluşturuyordu. MbS muhtemelen doğru olanı yaptığını ve bunun için de eleştiriyi hak etmediğini düşünüyor. 

Ne de olsa, adam kaçırma ve eğer gerekirse muhaliflerin yabancı ülkelerde cinayete kurban gitmesi uzun süredir var olan ve ciddi bir gürültüye de asla sebep olmamış bir Suudi politikası. 

Muhammed bin Salman Trump’a ‘bir şeyler yapmak’ baskısını ve Kongre’deki gürültüyü azaltmasına yardımcı olabilecek kudretli bir müttefike de sahip. 

Siyonistler şimdiden MbS’a yardım etmenin çıkarlarına olduğunu teslim etmiş durumdalar. 

Kaşıkçı ve Yahudi sorusu (Jerusalem Post’taki 12 Ekim tarihli Herb Keinon makalesi)

Kudüs Stratejik Çalışmalar Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve eski Ulusal Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Eran Lerman, “Washington’da Suudi hükümetinin statüsünün zayıfladığını görmek kesinlikle çıkarımıza değil” dedi. 

 Lerman Washington’daki Yahudi siyasi örgütlerinin -bir vakitler İsrail ofisinin başkanlığı yürüttüğü Amerikan Yahudi Komitesi gibi- Capitol Hill’e gidip, geçmişte yaptıkları gibi ihtiyatlı biçimde Suudiler için lobi yapacakları ve paradoksal olarak iki ülkeyi daha da yakınlaştıracak bir senaryo çizdi.

 Bu jeopolitik dramanın başrol oyuncularından hiç birisi merhameti hak etmiyor. ...Trump ve MbS haydutlar. (Bu cümlede Trump ve MbS ile birlikte ismi geçen cumhurbaşkanının adı çıkarılmıştır. YDH)

 Kaşıkçı pek çok hayatın yıkımına yol açmış hevesli bir kalemdi. Bu insanları birbirlerinin gırtlağına çökmüş halde görmek hakikaten eğlenceli. 

Fakat çatışma aynı zamanda tehlikeli de. Pek çok insan için ızdıraplı olabilecek çok daha büyük bir şeye dönüşebilir. 

Ne yazık ki, konuştukları bu insanlara mantıklı gelebilecek ve onları bu davayı gömmeye teşvik edebilecek kimseler yok gibi görünüyor. 

Daha önce eninde sonunda davanın çözümleneceğini düşünmüşken, şimdi çatışmanın tali hasarlarının haftalar yahut aylar boyunca birikeceği şekilde devam etmesini bekliyorum. 

Çeviri: YDH

 

*Moon of Alabama; siyasi, ekonomik ve felsefi meseleleri tartışan Amerikalı muhalif sol kanat blog. 

Makale ‘Billmon’ ismiyle tanınan ve ABD’nin Irak işgalinden bu yana etkili olmuş blogcuya ait. 

Sitenin ismi de Bertold Brecht’in oyunlaştırdığı ‘Alabama Şarkısı’ şiirinden geliyor.