“Çuvalcı general”in sitesinde önemli bir analiz
Geçtiğimiz gün ISW (Savaş Araştırmaları Enstitüsü) adlı kuruluşun internet sitesinde, İdlib’deki olası gelişmelere dair önemli bir yorum yayınlandı.[1]
ISW’nin genel kurulunda emekli General Petraeus da bulunuyor. Petraeus, 2003’deki ünlü “çuval olayı”nın kahramanı.
Hatırlanacaktır: TSK özel kuvvetlerden 11 subay, Irak’ta ABD işgal kuvvetleri tarafından gözaltına alınmış, başlarına çuval geçirilerek sınır dışı edilmişlerdi.
Petraeus’un biyografisindeki, Türkiye kamuoyunu en çok ilgilendiren halka bu; ancak emekli general, çuval olayından sonra ABD askeri ve istihbarat bürokrasisinin de en tepesine kadar yükseldi.
Bunlar arasında CENTCOM komutanlığı ve CIA başkanlığı da var. Dolayısıyla, başında onun bulunduğu bir kurum tarafından yayınlanan öngörüler, yakından bakmayı hak ediyor.
Land, Suriye’nin ve müttefiklerinin aylardır İdlib operasyonuna hazırlandıklarını ileri sürüyor ve YDH’da yayımlanan ‘Suriye hevesleri ve İdlib kaygıları arasında tercih zorunluluğu’ başlıklı yazıyı hatırlatacak biçimde, Rusya’nın bu süreyi özellikle Türkiye bağlamında diplomatik pozisyonunu güçlendirmek için kullandığını vurguluyor.
Ancak dikkat çekici biçimde, operasyonun temposunu Şam yönetiminin değil Moskova’nın belirlediğini ileri sürüyor.
Land’e göre, askeri operasyonun bir amacı da, İdlib’deki sivil nüfusun Türkiye sınırına hareketini sağlayarak Türkiye’nin Suriye’deki eylemlerini baskı altında tutmak.
Makaledeki şu cümleleri nakledelim: “Rusya ve Türkiye arasında Suriye’deki çoğu zaman pragmatik ilişkilere rağmen her iki ülke nihayetinde birbirlerinden son derece farklı hedefler ve öncelikler güdüyorlar. Rusya, Türkiye’ye öncelikle, Suriye’deki bir NATO üyesi olarak bakıyor; diğeri de ABD. Rusya, ABD ve Türkiye tarafından (doğuda Deyr ez-Zor vilayetinden batıda Lazkiye’ye kadar uzanabilecek) bir NATO bölgesi kurulma ihtimalini ortadan kaldırmak için ikili yaklaşım kullanıyor. Bu çabaların amaçlarından biri, Türkiye’nin eylemlerini İdlib’de tutmak iken, diğeri de Suriye’nin batısında ABD’ye karşı koymak için Rusya ve Türkiye arasında işbirliği.”
Land, Türkiye’nin İdlib’deki grupları kontrol etme yetersizlik veya isteksizliğinden hayal kırıklığına uğradığını vurguluyor.
Makale, ocak ortasından beri süren operasyonlarda İdlib’in ele geçirilmesinin de hedeflenmiş olabileceği ihtimalini dışlamıyor; bununla birlikte “isyancılar” diye andığı cihatçıların, M-5 karayolunun batısında coğrafyanın sunduğu daha elverişli savunma pozisyonlarına ulaşabileceğini belirtiyor.
Bu nedenle, M-5’in ele geçirilmesinden sonra Rusya’nın diplomatik çabalara ağırlık vereceği öngörüsünde bulunuyor.
Şu cümle de önemli: “Rusya muhtemelen M5 karayolunun ötesinde bir takım hedeflerine erişecektir; ama bu süreç ağır gelişecek ve Rusya’nın diplomatik menfaatleri, keza askeri gücüyle tayin olunacaktır.”
Rusya’nın başlıca üç liberal yayın organının belki de en önemlisi olan ‘Eho Moskvı’nın (diğerleri Novaya Gazeta ve Dojd TV) sıra dışı yazarı Mihail Oşerov’un yazısına da bakalım.[2]
Sıra dışılığı, sadece bir Rusya yahudisi ve İsrail vatandaşı olarak Oşerov’un keskin ABD ve İsrail karşıtı tutumunda değil, bu tutumunu Eho Moskvı’da da dile getiriyor olmasında yatıyor.
Oşerov yazısında şöyle diyor: “Rusya’nın ve Suriye’nin şu anki rakipleri, Rusya ile çatışmayı azami boyuta taşımaya hazır olan ülkeler. ... Hiç kimse Rusya ile herhangi bir konuda anlaşmaya niyetli değil. Rusya’ya çoktan bir imha savaşı açılmış durumda ve barış filan olamaz; Rusya’dan tek beklenen, kayıtsız şartsız teslim.”
Suriye’deki gelişmelerin, Rusya’nın bugüne kadar olduğu gibi gerçek bir çatışmanın riskini almaktan kaçınarak anlaşmalar için baskı uygulamaya devam edecek olursa yenilgiyle karşılaşacağını ileri süren Oşerov şu ifadeleri kullanıyor:
“Eğer Rusya’nın en tepedeki siyasi liderliği bu çatışmaya sonuna kadar girmeye hazır değilse, sadece militanlara değil saldırgan devletlere karşı da askeri güç kullanmaya hazır değilse, bu durumda Suriye seferi, Rusya’nın son yıllardaki bütün siyaseti siyasi bir çöküş ve rezaletle son bulacaktır.”
Oşerov, KDHC ve İran örneklerini vererek, Amerikalıların ancak karşı tarafın “demirden iradesi” karşısında geri adım attıklarını da söylüyor.
Haftalık savunma sektörü gazetesi Voenno-Promışlennıy Kuryer (kimi kaynaklarda Savunma Bakanlığına yakın olduğu ileri sürülüyor), bir süredir, Türkiye’nin İdlib’deki (ve Libya’daki) varlık ve hedeflerini sert ifadelerle eleştiriyor ve bunların Rusya ile giderek geri dönülmez bir kopuşa yol açabileceğini ileri sürüyor.
8 Şubat’ta yayınlanan “Türkiye’nin iki cephede vekâlet savaşı” başlıklı yazı, gazetenin bu eleştirilerinin son örneği.[3]
Gazete, Erdoğan’ın Neo-Osmanlıcı bir yayılma siyaseti güttüğünün ve Türkiyeli askeri yetkililerin cihatçıları kullandıklarının altını çiziyor:
“Bu gruplar resmi olarak Türk ordusunun mevcudu içinde bulunmadıklarından, onları kirli (etnik temizlik gibi) veya fazlasıyla riskli (Amerikalılara veya Rusyalılara saldırı) işlerde kullanmak mümkün. Gerektiği zaman da inkâr edilebilirler.”
Cihatçıların Türkiye tarafından Rusya’ya karşı kullanıldıkları imasıyla Rusça sitelerde sıkça karşılaşılıyor; ancak bu iddia etkili yayınlarda çok nadiren dile getiriliyor; dolayısıyla VPK’in bu ifadesini küçümsememek gerek.
Gazete, Erdoğan’ın bu cihatçıları şimdi Libya’da Hafter kuvvetlerine karşı kullanmaya karar verdiğini ileri sürüyor ve Suriye’den bu ülkeye sayıları 4 bini bulan cihatçıların TSK tarafından taşındığını belirtiyor.
AP’nin haberine dayandırılan ve bu cihatçıların arasında Rusya’da yasak olan El Kaide (HTŞ) ve IŞİD mensuplarının da bulunduğu iddiası da aynı ölçüde önem taşıyor.
Gazete, aslında bütün bu cihatçıların aslında terörist örgütlere mensup olduklarını; ancak Batı’da yahut Türkiye’de bunlar hakkında “ılımlı” dendiğini de hatırlatıyor.
Yine AP haberine dayanarak Türkiye’nin geçtiğimiz ağustos ayından beri Trablus hükümeti militanları eğitmeye giriştiğini belirten yazıda şu ifadeler dikkat çekici:
“Ama bunların askeri eylemlere iştirakleri, Trablus hükümetine pek yardımcı olmadı. Türkler bunun üzerine Libya’daki teröristlerin sayısını önemli miktarda artırmaya hazırlandılar ve Suriye’den yeni bir ‘canlı mermi’ porsiyonu sevk ettiler. Ama Suriye ordusunun İdlib’de teröristlerin son tahkimatına saldırıya girişmesi, bu planları ciddi biçimde bozdu. Şimdi militanları Suriye’nin bu vilayetinden başka yere gönderemiyorlar; tersine, bunlar, Ankara’da büyük planlara konu olan toprakları tutmak için acil takviyeye ihtiyaçları var. Türkiye, liderinin ölçüsüz iştahı sayesinde iki cephede birden savaşın hazzına vardı.”
Erdoğan, 3 Şubat’ta yaptığı açıklamada, TSK mensuplarının Suriye ordusunun topçu ateşiyle hayatını kaybetmesi hadisesiyle ilgili olarak, olayın ardından F-16’ların havalandığını ve Suriye ordu mevzilerini bombaladıklarını söylemişti.
Ancak Rusya Savunma Bakanlığı, aynı gün söz konusu birliklerin hareketi Rusya tarafına bildirilmediği için ölümlerin meydana geldiğini belirten ve F-16’ların Suriye hava sahasına girdikleri iddiasını da kesin şekilde yalanlayan bir açıklama yapmıştı.
Bu karşılıklı açıklamaların ardından Rusya basınında F-16’ların Suriye mevzilerini bombalamak için hava sahasını ihlal girişiminde bulunduğu; ancak Himeymim’den kalkan Rusya’ya ait Su-35-S savaş uçakları tarafından engellenerek geri dönmeye zorlandığı haberleri çıkmıştı.
Çinli dev internet şirketi (büyük bir haber ağını da kontrol ediyor) Sohu’da yayınlanan bir haber, doğruluğu teyit edilmemiş olmakla birlikte, olayın gelişimine ışık tutar nitelikte.[4] Buna göre F-16’lar, bu sırada İdlib içlerine gönderilmek üzere olan TSK konvoyuna eşlik etmek ve muhtemelen de Suriye ordusunun ileri mevzilerini bombalamak için kaldırıldılar. Ancak derhal Himeymim’den kalkan Su-35S’ler, F-16’lara engellemede bulundular.
Haberdeki en dikkat çekici yan ise şu: İddiaya göre TSK’ya ait uçaklar Rusya uçaklarından yapılan, Suriye hava sahasını terk etme “talimatına” cevap vermediler. Bunun üzerine Rusyalı pilotları silah sistemlerini açtı. F-16’lar ancak bunun ardından geri döndüler.
Dün gece Step News tarafından yayınlanan ve SOHR tarafından da teyit edildiği bildirilen, Ankara’nın (sözüm ona) ‘Ulusal Kurtuluş Cephesi’ liderlerine, TSK birliklerinin katılımıyla geniş bir saldırıya hazır olması talimatı verdiğini ileri süren haber, Rusya’daki önemli savunma portallarından Avia.pro’da bugün geniş yer buluyor.[5]
İlgili haberdeki en önemli ifade şu: “Hazırlıklar için gerekli zaman dikkate alınırsa, Türkiye, önümüzdeki 24 saat ile 72 saat arasında Suriye’ye karşı bir savaş başlatabilir.”
Portal, Türkiye’den resmi yorum yapılmadığını belirtiyor; ancak Türkiye’nin bir haftadır İdlib’e en az 1200 askeri araç gönderdiğini, bunlar arasında 200-300 kadar tank, ayrıca seyyar top bataryaları, zırhlı araçlar, çok namlulu roketatar vb. olduğunu hatırlatıyor. Portala göre bütün bunlar, geniş çaplı bir askeri çatışmaya girme hazırlığını gösteriyor.
Hazal Yalın. Çoğunluğu klasik Rus edebiyatından kırka yakın çevirisi var. Aralarında Tolstoy, Dostoyevski, Saltıkov-Şçedrin, Gogol, Turgenyev, Puşkin, Zamyatin, Kuprin, Gonçarov, Leskov, Grin, Zoşçenko, Strugatski Kardeşler gibi yazarların bulunduğu çeviriler, Kitap, İthaki, Helikopter, Remzi gibi yayınevlerinde yayınlanıyor. @Hazal_Yalin
[1]Michael Land. “Russia Enables New Ssyrian Regime Offensive in Idlib”, ISW, 7 Şubat 2020. http://iswresearch.blogspot.com/2020/02/russia-enables-new-syrian-regime.html
[2]Mihail Oşerov. “Момент истины для России в Сирии”, Ехо Москвы, 8 Şubat 2019. https://echo.msk.ru/blog/osherov/2584770-echo/
[3]Boris Cereliyevskiy. “Турецкая «прокси-война» на два фронта”, Voenno-Promışlennıy Kuryer, 8 Şubat 2020. https://vpk-news.ru/articles/55126
[4]“В Sohu: Су-35 ВКС РФ блокировали вхождение F-16 ВВС Турции в сирийское воздушное пространство”, Voennoe Obozrenie, 9 Şubat 2020. https://topwar.ru/167666-v-sohu-zajavili-chto-su-35-vks-rf-blokirovali-vhozhdenie-f-16-vvs-turcii-v-sirijskoe-vozdushnoe-prostranstvo.html
[5]“Турция объявила о начале контратаки на позиции сирийской армии”, Avia.pro, 10 Şubat 2020.
http://avia.pro/news/turciya-obyavila-o-nachale-kontrataki-na-pozicii-siriyskoy-armii-video